Şiddet görenle uygulayan buluşturulamaz

Sözleşmenin kaldırılmasının bir tehlikesi de aile arabuluculuğunun yürürlüğe konulmasıdır. Sözleşmeye aile arabuluculuğuna engel teşkil ediyordu. Sözleşmenin kaldırılması ile birlikte aile arabuluculuğu dillendirilmeye başlandı. Şiddet gören ile şiddet uygulayan bir araya getirilecek ve uzlaştırılmaya çalışılacak.
Paylaş:
Olcay Korkmaz

Sözleşmenin kaldırılmasının bir tehlikesi de aile arabuluculuğunun yürürlüğe konulmasıdır. Sözleşmeye aile arabuluculuğuna engel teşkil ediyordu. Sözleşmenin kaldırılması ile birlikte aile arabuluculuğu dillendirilmeye başlandı. Şiddet gören ile şiddet uygulayan bir araya getirilecek ve uzlaştırılmaya çalışılacak.

Kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” Türkiye Cumhuriyeti Devlet’ince 11.05.2011 tarihinde imzalandı. Türkiye sözleşmeyi imzalayan ilk devletti. Sözleşme imzalandıktan sonra Anayasa’nın 90. Maddesi uyarınca mecliste kabul edildi ve yürürlüğe girdi. Sözleşme İstanbul’da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi olarak anıldı.

İstanbul Sözleşmesi:

  1. Kadınları her türlü şiddete karşı korumayı ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemeyi, kovuşturmayı ve ortadan kaldırmayı,
  2. Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmayı ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmayı,
  3. Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamayı
  4. Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmayı
  5. Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına desteklemeyi ve yardım sağlamayı amaçlamaktadır.

Sözleşmenin tarafı devletler bu amacı gerçekleştirmek için yasal değişiklikler yapma, kadına karşı şiddetin önlenmesi ve eşitliğin sağlanması için tedbirler almaktır. İşte Türkiye sözleşmeden çekilerek bu amaçları yerine getirmeyeceğini deklere etmektedir. 20 Mart’tan bu yana aslında öncesinde epeyce tartışma konusu olmuştu bu durum. Devlet kadınlara şiddetin önlenmesi konusunda zaten üzerine düşeni yapmazken bu karar ile tutumunu açıkça belli etmiştir. Ben yazıda kararın yasal boyutu üzerine durmak istiyorum.

Hukukçuların itirazları

Türkiye sözleşmeden Cumhurbaşkanı kararnamesi ile çekildi. 20.03.2021 tarihli Resmi Gazete ’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Sözleşmenin Türkiye Cumhuriyeti Bakımından feshedilmesine karar verildiği ifade edildi.

Bu kararın yayımlanmasının ardından hukukçuların haklı bir şekilde itirazları oldu. Çünkü Anayasa’nın 90. Maddesinde açıkça uluslararası bir sözleşmenin nasıl yürürlüğe gireceği ve sözleşmeden nasıl çekileceği belirtilmiştir.

Anayasanın 90. Maddesi uyarınca usulüne uygun yürürlüğe giren uluslararası sözleşmelerden Cumhurbaşkanı kararı ile yani idari bir karar ile çekilmek mümkün değildir.

Anayasanın 90. maddesinde “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.  Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” denilmiştir.

Böylece usulüne uygun olarak meclis tarafından çıkarılan yasa ile yürürlüğe giren ve kanun sayılan İstanbul Sözleşmesi ancak yine aynı usul ile yani meclis tarafından çıkarılacak kanun ile kaldırılabilir. Cumhurbaşkanını böyle bir yetkisi yok. Cumhurbaşkanın yasama yetkisi bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanı yürütme yetkisine sahiptir.

Temel haklar kararname ile düzenlenemez

Anayasa’nın yürütme yetkisine ilişkin 104/17. maddesinde: “Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.” denilmiştir.

Anayasanın 104/17. Maddesi ile açıkça usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiş İstanbul Sözleşmesi, temel hak ve hürriyetleri, özellikle kadın haklarını içerdiğinden, bu konuda Cumhurbaşkanının kararname çıkarma yetkisi yoktur. Bu karar ile Cumhurbaşkanı meclisin yetkisini gasp etmiştir. Danıştay’a bu kararın iptali için çok sayıda dava açılmıştır. Mahkemeler kanunlara göre hareket etse bu davanın sonucu iptal olmalıdır.

Kadınlar haklarından vazgeçmeyecek

Sözleşmenin kaldırılmasının diğer bir tehlikesi de aile arabuluculuğunun yürürlüğe konulmasıdır. Sözleşmeye karşı çıkılan noktalardan biri aile arabuluculuğuna engel teşkil etmesiydi. Sözleşmenin 48. Maddesi ile her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerinin yasaklanması temel alınmaktaydı. Şimdi sözleşmenin kaldırılması ile birlikte aile arabuluculuğu dillendirilmeye başlandı. Şiddet gören ile şiddet uygulayan bir araya getirilecek ve uzlaştırılmaya çalışılacak. Şiddete uğrayan ve çevresinden zaten boşanmaması veya şikayetçi olmaması için baskı gören kadın bu defa devlet eliyle barışmaya zorlanacak.

Ancak tüm bunlara karşın kadınlar temel haklarından vazgeçmeyeceklerini ortaya koydular. Bundan sonrasını da mücadele şekillendirecektir.

Paylaş:

Benzer İçerikler

8 Mart’ta Türk-İş sendikalarının çoğunda değişen bir şey yoktu. Türk-Metal’de ön sırada bacağını iki yana açmış erkek yöneticiler geleneği, bu yıl başka sendikalara da sirayet etti. DİSK’te ise kadınların baskısı sonuç vermiş görünüyor…
Avrupa Adalet Divanı’nın kararı da gerekçesi de, kadınları ve feminizmi güçlendiren bir karar olmuş. Ancak elbette esas hedefimiz erkek/eviçi şiddetini sıfırlamak. Erkek şiddetini yok etmek için onun çıktığı aileyi ve ailenin de çıktığı patriarkayı yok etmek gerekiyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Göktaş’ın doğduğu, yaşadığı, eğitim aldığı, siyasete atıldığı Belçika’da ‘Kadın Cinayetlerini Durdurma Yasası’ çıkarılırken, bakanın burada erkek yanlısı yasalar çıkartma çabası, “Acaba Belçika’da olsaydı bu yasanın aleyhine mi oy kullanırdı yoksa lehine mi?” sorusunu akıllara getiriyor.
istanbul sözleşmesi’ne itiraz eden iktidar, biraz da siyasi mahkûmlara yönelik bir tehdit olarak idamı gündemde tutuyor. erkek şiddetinin cezasızlığına mutlaka son verilmeli, bu da göze batan birkaç vakada idam uygulamak demek değil. daha geniş anlamıyla çare, kadınları güçlendirmek ve erkekleri zayıflatmak.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!