Kamu Toplu İş Sözleşmeleri süreci başladı: KESK’li kadınlar ‘Hayatımızı ve haklarımızı kimseye bırakmayız” diyor

Kamu toplu iş sözleşmeleri süreci dün başladı. Süreç her zamanki gibi kadınlar olmadan yürütülüyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kararını destekleyen Memur- Sen’in TİS masasında kendilerini temsil edemeyeceğini söyleyen kamu emekçisi kadınlar, güvenceli iş, insan haysiyetine yarışır bir ücret, kamu kreşleri ve cinsiyetçilikten arındırılmış işyerleri, istiyorlar.
Paylaş:
Mürüvet Yılmaz
Mürüvet Yılmaz
dramahewi@gmail.com
Mürüvet Yılmaz  dramahewi@gmail.com

Kamu toplu iş sözleşmeleri süreci dün başladı. Süreç her zamanki gibi kadınlar olmadan yürütülüyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kararını destekleyen Memur- Sen’in TİS masasında kendilerini temsil edemeyeceğini söyleyen kamu emekçisi kadınlar, güvenceli iş, insan haysiyetine yarışır bir ücret, kamu kreşleri ve cinsiyetçilikten arındırılmış işyerleri, istiyorlar.

Kamu Toplu İş Sözleşmesi süreci başladı.  Toplu sözleşme(TİS) işçi kuruluşları ile işveren kuruluşları, kamu veya işveren arasında iş (hizmet) sözleşmesine uygulanabilecek çalışma şartlarını belirleyen ya da düzenleyen sözleşmedir. Bu konuda çok önemli ve çoğu zaman atlanan kısım TİS sürecinin sadece maaş zamlarını içermesi yanılgısıdır. Ya da masalarda maaş pazarlığı(!) yapan yandaş sendikaların gündemlerine dahi almadıkları sosyal haklarımız. Yıllardır yandaş sendikaların bu masalara yapışık yaşamasının ne kadar antidemokratik olduğunu, yoksulluk sınırı altındaki maaşlarımızın gerçek bir pazarlıktan ne kadar uzak olduğunu görüyoruz.  Bu masalarda kadınların ve taleplerinin yok sayılması da cinsiyet eşitsizliğinin derinliğinin açık göstergesidir. Özellikle kamuda çalışan kadınların yıllarca haklarının dillendirilmediği, bu masaların, erkek ağırlıklı oluşu var olan durumun belgesi niteliğinde. Yapılan bütün TİS görüşmelerindeki fotoğraflara bakmanız dahi size durumun vahametini anlatmaya yeter bence. TİS görüşmelerinde oynanan oyunlar, işçilerin haklarını almak için çaba sarf etmek bir yana, hükümetle kol kola yapılan çirkin pazarlıkların da defalarca kameralar önünde deşifre olması ile çok kez gündeme gelmiştir.  Çalışanların hiçbir hakkının gözetilmediği, yandaş sendikalarla yapılan bu toplu sözleşmeler sonucunda kamu emekçilerinin maaşları yoksulluk sınırının çok altında artık.  Sosyal hak yoksunluğuna çok ciddi maddi kaygılarda eklendi. Bütün bu hak kayıpları kadınların kamu da yaşadıkları sıkıntıları kat kat arttırdı, sosyal haklar konusunda kadınlara sıra bile gelemedi.

Toplu iş sözleşmelerinde kadınların adının dahi olmaması tesadüf değil. Bu ülkede kadın yaşamın her alanında ne yaşıyorsa, kamuda emeğini verirken de benzer durumlardan muaf olamıyor. Cinsiyetçi iş bölümleri, mobbing, ilk fırsatta işten ilk çıkarılmalar, intiharlar, taciz, tecavüz, erkek şiddeti ile öldürülen, çalışma hayatında da toplumun yüklediği hiçbir rolden muaf olmayan kadınlar var kamu kurumlarında. Masada ise İstanbul Sözleşmesinin adını bile anmak istemeyen bir Memur-Sen bulunuyor.

Biliyorsunuz, Memur-Sen Kadın Komisyonu İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin ne kadar elzem, ne kadar gerekli olduğunu anlatan bir rapor yayınlamıştı.  Bu tutum, TİS masasında neden kadın olmadığını, örgütte neden kadının adının dahi olmadığını çok net anlatıyor bize. Raporda  ‘’Sözleşme’nin yürürlükten kaldırılması, herhangi bir boşluk doğurmadığı gibi; Sözleşme’nin toplumsal çatışmaları körükleyen bir metin olması, geleneksel değerlere savaş açması, aile ortamını şiddetle özdeşleştirmesi, kadın-erkek rol dağılımlarının tamamını ayırımcılık olarak yorumlaması, cinsiyet farklarını ortadan kaldırmayı amaçlaması, ‘cinsel yönelim’ adı altında sapkınlıkları meşrulaştırması gibi nedenlerden ötürü olumlu bir adım olmuştur’’ cümlelerine yer veriliyordu. Bu cümleleri Etfal Dayanışması adına katıldığımız Şişli Belediyesi’nin meclis toplantısında, AKP ‘li kadın meclis üyesi yüksek sesle okurken dinledim. Dehşet içinde, tüylerim diken diken dinledim. O anda şunu düşündüm; tek kadın vardı o grupta ve o tek kadındı bu raporu okuyan, okutulan. Bu zihniyeti alkışlayan sendikanın benim, bizim haklarımız için masaya oturmasının içimde yarattığı dehşet çok büyüktü. Memur-Sen kadın kollarının da sahip çıktığı bu rapor, yetkili(!) sendikanın bizi temsil etmek bir yana bize yaşam hakkı bile tanımıyordu.  Kadını aileye, eve sıkıştıran zihniyetin kadınların çalışma koşullarında iyileştirmelere gitmeyeceği çok açık değil mi? Demokrasicilik oyunu, mış gibi yapılan TİS masaları, bunun sonucuna yoksulluk, açlık, şiddet, mobbing, ayırımcılık, taciz, ölüm. Fatma İçuz ve iki çocuğunun yaşadıkları aklımdan hiç çıkmıyordu.

Covid döneminin başında, çocuklarını bırakacak yeri olmayan bir hemşire Fatma İçuz. Komşusuna bırakıyor, çıkan yangında iki çocuğunu kaybediyor! 07.00-24.00 çalışılan sağlık kurumlarında, 07.00-24.00 arasında açık kreş olmaması, kreş yokluğunun kadına dönen bir yük olması kimseyi rahatsız etmiyor belli ki o masalarda. 07.00-24.00 çalışılan sağlık alanında kreşi olan hastane sayılıdır, onlar da sadece gündüz mesaisi ile çalışılan kreşlerdir. Kadının çalışma koşullarını iyileştirmek gibi bir dertleri olmadığı çok net ama o çok kutsadıkları aileleri korumak, güçlendirmek için en azından 07.00-24.00 kreş hakkı koparılsaydı o TİS masalarından! Böyle acılar yaşanmadan. KESK’li kadınlarında söyleyecek sözü var TİS masaları ile ilgili.

Eşitlikten yana toplu sözleşmeler istiyoruz

SES’ ten Nilgün Kutal Demirtaş

Toplu iş sözleşmesi yeniden sendikaların ve dolayısıyla bizim de gündemimize girdi. Kamu çalışanlarına geçen toplu iş sözleşmesi döneminde alınan Hakem Kurulu Kararı gereğince 2020’nin ilk ve ikinci 6 aylık dönemlerinde yüzde 4, 2021’in her iki 6 aylık dönemi için ise yüzde 3 zam yapılmıştı. Zam demeye utanmayanlara hatırlatmak isterim, bu zam değil sadakadır. Emeğin sömürüldüğü, halkın her gün zamlarla daha da yoksullaştırıldığı, geçim derdinin boynumuza ilmek gibi dolandığı ülkemizde bu bizim için sadakadır. Hükümet kuklası sendika ağaları ile masaya oturanlardan hakça, halkça bir şey elbette beklemiyorduk. Çalışandan yana tutum almayan sendikaları ve yaptıkları sözleşmeleri kabul etmiyoruz. İş kollarına göre düzenlenen, istihdamda taşeronu, sözleşmeli köleliği kaldıran, liyakate dayalı toplumsal cinsiyet eşitliğinden yana bir toplu iş sözleşmesi istiyoruz.

Sendikamız KESK nicel çoğunluk olmasa da toplu iş sözleşmesinde nitel çoğunluktur ve kadın görüşmelerinde kadın talepleri ayrı bir başlıkta gündeme alma ısrarı çok kıymetlidir. Memur-Sen ve Türkiye Kamu Sen bu yıl yapılacak sözleşme için toplanmış ortak karar ve zam miktarı belirlemişler. Zam oranı ve iyileştirme istemişler. Yandaş sendikaların bile artık geçim sıkıntısını fark ettiği görece çalışandan yana talepte bulunduğunu deklare ettiği bu süreçte umuyorum ki bütün kamu çalışanlarının haklarının ve emeklerinin gözetildiği şekilde sonuçlanır.

Okullara ücretsiz kreş

Eğitim SEN’ den Mürüvet Yılmaz

Yetkili sendika olarak Memur SEN, eğitim alanında ise Eğitim Bir- SEN’in bu görüşmelerde yer almasını protesto ediyorum, hiçbir şekilde beni temsil etmiyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nin bir gecede tanınmaması kararına yönelik kadın hareketine karşı tepkileri, bunun yanında Memur – Sen Kadın Komisyonunun hazırladığı raporu çok tehlikeli buluyorum. Bu raporu hazırlayan bir sendikanın sayısal çoğunluğu ne olursa olsun kadın eğitim emekçilerinin haklarını, çıkarlarını korumak gibi bir yaklaşımları olmayacaktır.  Kadına yönelik şiddetin önlenmesini,  erkeğe şiddetin engellenmesi gibi bir şarta bağlayan politik duruş,  TİS görüşmelerinde aynı şekilde sürdürülecek ve kadın eğitim emekçilerinin çalışma koşullarını aile ve anne kalıpları içine sokan kararların çıkmasına neden olacaktır. Bu kararların çıkmaması için, TİS görüşme ve kararlarında kadın haklarını gözeten kadın eğitim emekçilerinin var olması gereklidir. Memur- Sen ve zihniyeti değil. Ayrıca bu görüşmelerde iş yerlerinde yani okulda ücretsiz ya da düşük ücretli kreş anaokulu olmalıdır. Ebeveyn izin süreleri artırılarak, çalışma saatleri ve ücretleri kadın eğitim emekçilerinin kendini geçekleştirebileceği şekilde düzenlenmelidir. İş yerlerinde erkek egemen dilin değişimine yönelik çalışmalar plânlamamalı, yönetim kademelerinde kadınlara öncelik verilmelidir. Pandemi döneminde kadınların yükü iki üç kat artmıştır. Bunun ekonomik boyutu ele alınmalıdır. Covid sürecinde sürekli bilgisayar başında oturmaktan oluşan boyun fıtığı gibi hastalıkların meslek hastalığı grubuna alınması gerektiğini düşünüyorum.  Kadın eğitim emekçilerinin ek ücretler yerine maaşların artırılmasını, ücretlerin emekçilerin başında Demoklesin kılıcı gibi durmaması gerektiğini düşünüyorum ayrıca. Temel haklarımızın geçmediği bir sözleşme gerçek sözleşme olmaktan uzak olacaktır.

ILO 190 Uygulansın

Eğitim SEN 5 No’lu Şube Kadın Sekreteri Nesrin Gülbahar

Pandemi ve ekonomik krizle birlikte kadınların işgücü piyasasından çekilme hızının, kadın işsizliği ve yoksulluğunun hiç olmadığı kadar arttığı, esnek çalışma dayatmasıyla kadınların evlere hapsedildiği bu dönemde yeni bir Toplu İş Sözleşmesi (TİS) süreci başladı.  Her iki yılda bir bugüne dek beş kez kurulan grevsiz, yetkisiz bir masaya sıkıştırılarak imzalanan toplu iş sözleşmelerinde, kamu emekçilerinin her seferinde daha da artan bir yoksulluğa mahkûm edildiğini, haklarının eridiğini, kadın temsiliyetinin ısrarla reddedildiğini ve kadın taleplerinin görmezden gelindiğini gördük. İşin en kötü yanı ise İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini büyük coşkuyla karşılayarak siyasal iktidarın yanında saf tutan Memur-Sen’in masaya oturmasıdır. Memur- Sen’in kazanım ve hakları savunmak bir yana uzlaşmacı bir tavır sergileyeceği aşikar. Buna rağmen biz kadınlar TİS görüşmelerinde kararlılığımızla taleplerimizi söyleyeceğiz. TİS görüşmelerinde kadınların temsiliyeti sağlanmalıdır. ILO’nun 190 Sayılı Şiddet ve Tacizin Önlenmesine Yönelik Sözleşmesi imzalanmalıdır. Kadınlara ve LGBTİ+lara uygulanan ayrımcılık, fiziksel cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet ve taciz, sözlü sataşma, ısrarlı takip ve dijital taciz son bulmalı,  toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir çalışma yaşamı ve ortamı sağlanmalıdır. Yarı zamanlı, evden, performansa dayalı gibi esnek çalışma türleri güvencesizlik ve yoksullaşma temelinde tüm emekçileri olumsuz etkileyecek bir strateji olup, emek sömürüsünün yeni biçimi olarak karşımıza çıkarılıyor.  Ancak, bu stratejinin özellikle ve öncelikle kadınlar üzerinden kurgulanıyor ve uygulanıyor olmasının ideolojik ve politik nedenleri bulunuyor. Eve sabitlenmek istenen kadın emeği ile hem devlet üstlenmesi gereken sorumluluklardan kurtulmayı,  hem de küçük bir devlet olan aile içinde kadınları daha kolay kontrol edebilmeyi amaçlıyor. Bu amacın bir parçası olarak bir yandan da sosyal politikaların geriletilmesi, ücretlerin düşürülmesi, yaşlı, hasta ve çocuk bakım kurumlarının sayısının azaltılmış olması gibi politikalar da,  Covid-19 salgınını fırsata çevirip esnek çalışmayı kadınlar için cazip hale getiriyor. Çalışma yaşamında esas hale getirilmek istenen güvencesizlik; biz kadınlar açısından mobbingi, ayrımcılığı artırıyor, örgütlenmenin ve hak aramanın önüne geçiyor. Performans yarışı da, ev ve bakım yükümlülüğünü taşıyan kadınlar açısından çok daha fazla çabayı gerektirirken yine baskıyı artıran bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor.

Memur Sen’in bizi hiçbir zaman temsil etmediği, etmeyeceği, kadının temsiliyetinin olmadığı bu TİS süreci bize göre yok hükmündedir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek nasıl yok hükmündeyse, bu masada kadına dair çıkacak her olumsuz adım yok hükmünde olacaktır. Bizler taleplerimizi söylemeye, anlatmaya devam edeceğiz, haklarımızı alana kadar.

Başka bir dünya başka sendikalarla mümkün

Haber SEN Deniz Çankaya Salmanlı

Yine bir TİS sürecindeyiz! Bu yıl 5. Masaya oturuş, devlet(patron), erkek sendikalar ve sendikamsılarla… Aklıma düşen ilk soru: Grevsiz toplu sözleşme mi olur? Yapıyorlar işte, o kadar demokratik ki her şey! Toplu sözleşmede kamu emekçilerine dayatılan ücret artışı, yoksulluk dayatması değil midir? Yoksulluktan en çok etkileneler ise kadınlar değil midir? Ev içi görünmez emek ile sömürülen, hasta, çocuk, yaşlı bakımın tüm yükünü taşıyan kadınlar, erkek egemen çalışma hayatında karar mekanizmalarında adeta görünmez olan kadınlar,  İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan (biz bitti demeden bitmez) sonraki süreçte TİS’e gidilmekte… Yeni rejim yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kamu kurumlarını gece yarsı kararnameleri ile yeniden yapılandırırken, güvencesiz istihdam biçimleri tüm kamu hizmetinde yaygınlaşıyorken, kurumların binaları, kaynakları hoyratça ranta sermaye ediliyorken, pandemi bahanesi ile uzaktan çalışma biçimi ile kadınlar yine dört duvara mahkum oluyorken; o TİS masalarında ne konuşulacak kadınlar merak ediyor… On binlerce kamu emekçisi haksız hukuksuz ihraç edilmiş, bu süreçte kadınlar tüm eşitsizlikler ile büyük hak kayıplarına uğramış iken, OHAL sonrası Torba Yasalar ile hukukun pek çok doktrini askıya alınarak kamu emekçileri hakkında yürütülen soruşturmalar ile iş güvencesi, çalışma hakkı tehlike altında iken o masalarda ne konuşulacak kadınlar merak ediyor? Mış gibi TİS masaları yerine grevli, tüm eşitsizliklerin önce görünür kılınıp sonra yok edildiği, neoliberal politikalara karşı ‘gerçek’ sendikalar ile TİS olur elbet… Biz bunları biliyoruz ve bunlarla da mücadele etmeye devam edeceğiz.  Başka bir dünyayı da başka sendikaları da ve TİS masalarını da mümkün kılacağız elbet. Kadının var olduğu, emeğine, haklarına, yeteneklerine saygı duyulduğu TİS masaları. Haklarımızı, hayatlarımızı kimseye bırakmayız!

Sadaka zamları tüm kamu çalışanlarının her anlamda yoksullaşması, sosyal hayattan, boğazlarından geçen lokmalardan kısmak anlamına gelmektedir. Kadınlar için anlamı bütün bunlara iki kat maruz kalmak, krizin maddi yükü yanında zihinsel yükünü de çekmek, sonuçlarına katlanmak oluyor. Israrla ve yine hatırlatmak isterim ki, özellikle pandemi döneminde alkışladığınız sağlık emekçilerinden biri olan Fatma İçuz’ un yanarak kaybettiği çocukları, bu masalara oturan sendikaların emekçilerden yana davranmamasının sonucudur. Ayrıca hastane odalarında korkarak oturan, anne ameliyatta iken hastane tuvaletinde saatlerce kilitli kalan, bazen istismarlarla sonuçlanan ciddi sorunlar yaşamış her çocuğun vebali de sizin boynunuzda. Kadının kendini var edebileceği, aile, anne, ‘makbul kadın’ değil, yaşamın yarısı olduğu unutulmadan oturulmalı o masalara.   Toplumun kadına yüklediği rollerin olumsuz yönde derinleşmesi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, kadınların işgücü piyasasından çekilme hızının, kadın işsizliğinin, yoksulluğunun, kadına şiddetin hiç olmadığı kadar arttığı pandemi döneminde, emekten yana söz söyleyen sendikaların sesinin daha gür, daha net çıkması, pratiklerinin de daha kadından yana olması bir zorunluluktur, KESK için de geçerli bu.  Hayatlarımızın daha eşit, daha adil temellerde şekillenmesi mümkün…

https://kesk.org.tr/2021/07/29/keskli-kadinlar-taleplerimiz-yasamsal-birlikte-mucadele-gucumuzdur/

KESK’li kadınların 2022-2023 yılları için imzalanacak TİS sözleşmesinde yer almasını istedikleri talepleri:

1.Grevli, gerçek bir toplu sözleşme yasası yapılmalı, kadınların görüşmelerde temsiliyeti sağlanmalıdır. TİS görüşmelerinde kadın talepleri ayrı bir başlıkta ve gündemle ele alınmalı, mutabakat metninde de aynı şekilde tek başlık altında toplanmalıdır.

2.ILO standartları ve kamu emekçisi kadınların fiziksel ve sosyal koşulları dikkate alınarak, çalışan hamile kadına doğum öncesi 8 hafta, doğum sonrası 24 hafta olmak üzere en az 32 hafta ücretli doğum izni verilmelidir. Doğum sonrası ücretli-ücretsiz izin ile süt izni kullananlar sosyal ve özlük hak kaybı yaşamamalıdır.

3.ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi imzalanmalıdır. Kadınlara ve LGBTİ+lara uygulanan ayrımcılık, fiziksel cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet ve taciz, sözlü sataşma, ısrarlı takip ve dijital taciz son bulmalı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir çalışma yaşamı ve ortamı sağlanmalıdır.

4.Boşanan, boşanma aşamasında olan, fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet ve taciz, ısrarlı takibe uğrayan kadın emekçilerin tayin ve yer değişikliği talepleri herhangi bir belge ibrazı istenmeksizin kabul edilmelidir.

5.Çalışma yaşamında şiddet ve taciz aynı zamanda çalışanların sağlığı sorunu olarak görülmeli ve İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kurulu’nun çalışmalarının bir parçası haline getirilmelidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve şiddet ve tacizin önlenmesine yönelik eğitimler ve farkındalık çalışmaları kadınların ve LGBTİ+ bireylerin ihtiyaç duyabileceği sağlık ve/veya psikolojik destek kurul çalışmalarının parçası haline getirilmelidir.

6.8 Mart’ta tüm kamu çalışanı kadınların ücretli izinli sayılması için yasal düzenleme yapılmalıdır.

7.Kamu kreşleri yeniden açılmalıdır. Kadın erkek fark etmeksizin en az 50 çalışanın olduğu işyerlerinde, ücretsiz, nitelikli, anadilinde ve gerektiğinde 7/24 hizmet verecek, istihdam biçimine bakılmaksızın tüm çalışanların yararlanacağı kreşler açılmalıdır.

8.İstanbul Sözleşmesi’nin feshi iptal edilmeli, sözleşmenin etkin bir biçimde uygulanması sağlanmalıdır.

9.Kadınların çifte mesaisi göz önünde tutularak erken emeklilik ve yıpranma payı sosyal güvenlik sistemine dâhil edilmelidir.

10.Nüfusu 50 bini geçen belediyelerde şiddete ve istismara uğrayan kadın ve çocuklar için sığınma evleri açılmalı, sığınma evlerinin uluslararası standartlara uygun hizmet verecek hale getirilmesi sağlanmalıdır. Bu hizmetlerden trans kadınların da yararlanması sağlanmalıdır.

11.Kamuda toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini ortadan kaldırmak ve kadınların yönetim düzeylerinde yer almalarını sağlamak için cinsiyet eşitliği sağlayan mekanizmalar uygulanmalıdır.

12.Eğitim alanında müfredat toplumsal cinsiyet eşitliği esas alınarak düzenlenmeli, cinsiyet, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ayrımcılığının ortadan kalkması için okul öncesinden itibaren tüm kademelerde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eğitimi zorunlu ders olarak okutulmalıdır.

13.HPV aşısı (rahim ağzı kanser aşısı) ücretsiz olmalıdır ve özellikle risk grubundaki kadın emekçiler başta olmak üzere 26 yaşından büyük olsalar dahi tüm kadınlar açısından aşıya ulaşımın önündeki engeller kaldırılmalıdır.

14.Talepleri halinde kadınlara regl dönemlerinde ayda 2 gün ücretli izin hakkı tanınmalıdır.

 

Paylaş:

Benzer İçerikler

Kadınİşçi’nin “Kadınlar Sendikaların Neresinde?” başlıklı etkinliğine çeşitli işkollarından sendikacı kadınlar ve eylemci kadın işçiler katıldı. Kadın-sendika ilişkisinin ele alındığı toplantıda ortak talep; bağımsız bir kadın emek ağı kurulması oldu.
Kader’de çalışan kadınlar yaşadıkları mobbinge dikkat çekerek çalışma koşullarının düzeltilmesini istemişlerdi. Üye oldukları sendikayla iletişime geçilmesini de isteyen çalışanlardan Roza Kahya açıklamadan bir gün sonra işten atıldı. Roza ile bu süreci konuştuk.
“Bizi İzmir’e bıraksan, kayboluruz” diyen Agrobay işçisi kadınlar, bulundukları bölgedeki tüm seraları, tarlaları ve patronları tanıyorlar. Şimdi adım adım hakları için Ankara’ya ilerliyorlar. Biz de onların hikâyelerini gün be gün paylaşıyoruz. İşte Esma’nın hikâyesi:
Kadınİşçi’nin “Kadınlar Sendikaların Neresinde?” başlıklı etkinliğine çeşitli işkollarından sendikacı kadınlar ve eylemci kadın işçiler katıldı. Kadın-sendika ilişkisinin ele alındığı toplantıda ortak talep; bağımsız bir kadın emek ağı kurulması oldu.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!