Mürüvet Yılmaz dramahewi@gmail.com
“Bir kadın pencere kenarına oturmuş düşünüyor. Bir gözü sokağa bakıyor…” dizeleriyle başlıyor şiir. Patriyarkal bakışla erkeğe atfedilen düşünme eylemini kadın yapıyor bu kez. Biri sokağa biri evin içine bakan gözler şiirin kilit noktası. Çünkü kadına keşfetmek istediği sokağın ürkütücülüğünü de evin içinde mutfak koca arasında kendini unutuşunu da gösteren o gözler….
Şiir, sayfalarca anlatılan bir duygunun bir dizede anlatılmasıdır. O, öyle bir dize olur ki tüm sayfaları kapsar. İçine alır. Okuyan orada kendini bulur. Dizeler eşikten atamadığı adımın cesareti, çıkaramadığı sesin çığlığı, sevdadan yarılı kalbin sevdası, büyük sözlerle üstü örtülen gerçeğin kendisi, düşleri çalan sisteme karşı isyan olur. Şiir vurucu etkisiyle silkeler, yol gösterir. Şair ise bir heykeltıraş gibi kalemiyle kelimeleri eğer, büker. Bazen bir yol gösterici, bazen bir yol olarak okuyucusunun karşısına dikilir.
Öyle zamanlar vardır ki; şiir çağrılır. Ya da o sizi çağırır. Çünkü o zamanın acısını, duygusunu, sözünü en iyi şiir söyler. Tüm canlılar şiirle dirence bilenir, acıları sarar, ayağa kalkar tekrar yürürler.
O yüzden bu hafta Berrin Taş’ın ‘’İnsanın ayak sesleri‘’ kitabından ‘’Meşaleyi geleceğe taşıyan kadın‘’ şiir’inin dizeleri arasında dolaşacağız.
Şair Berrin Taş ‘’Meşaleyi geleceğe taşıyan kadın’’ başlığıyla kadının düşlerinin peşinde eylemesini söyler. Düşlerin peşinde gitmek, hele düşlerinin olabileceğinin farkına varmak bir çatışmayı gerektirir. Al yaşa denilen istemin (patriyarkanın) dayattıkları görmeyi, ondan rahatsız olmayı, ve oradan çıkma istencini gerektirir. Şiir ‘’Bir kadın pencere kenarına oturmuş düşünüyor, Bir gözü sokağa bakıyor‘’ dizeleriyle başlıyor. Bu dizelerdeki düşünme eylemini yapan kadın. Patriyarkal bakış açısıyla erkeğe atfedilen düşünme yetisinin kadına verildiğini görüyoruz. Şiiri yürütecek olan bir dize de gözler. Biri sokağa biri evin içine bakıyor. Kadına gitmek istediği ama bilmediği sokağın ürkütücülüğünü de gösteren, evin içinde giysiler, mutfak koca arasında kendini unutuşunu da gösteren gözler.
Bu gözlerin gösterdikleri üzerinden gidersek şiir’i üç bölümde inceleyebiliriz.
Düş ile gerçeklik arasındaki çelişki
İlk bölüm; kadının yaşadığı ortam. Sımsıkı kapalı camların arkasından baktığı gözlediği sokak ve evin içi. Kendisinin var olduğunu duyumsayamadığı ev ve sokak.
İkinci bölüm; kadının kendine kendi içine bakışını, yaşadıklarına bir ad koyma çabasının sancısını gösterir.
Üçüncü bölüm: kavgayı, eylediğiyle düşledikleri arasındaki çelişkiyi, düşlerini eyleme direncini gösterir.
Birinci bölüme bakınca, kadının sokakta, evde başkaları için yaşarken yokluğunu görürüz. Herkesin ondan bir şeyler beklediği ama onun kimseden bir şey bekleyemeyişini… Tüm bunları sessizce seyredişini…
‘’Bir kadın pencere kenarına oturmuş düşünüyor
Bir gözü sokağa bakıyor
Camlar sımsıkı kapalı
Rüzgarın uğultusunu duymuyor
Ağaçları tanımıyor
Yaprakları bilmiyor
Sessizce yaşamayı seyrediyor
İnsanlar gelip geçiyor
Çiçekler açıyor
Yağmurlar yağıyor
Kar yolları kapatıyor
Kurtlar uluyor
Aslanlar parçalıyor
Kadın bir anlam veremiyor
Yaşam neden böylesine acımasız
Sokakları ürkütücü buluyor
‘’Bir kadın pencere kenarına oturmuş düşünmüyor
öteki gözü evine bakıyor
yerlere atılmış gazeteler
koltuklara fırlatılmış giysiler
mutfakta bulaşıklar
pişirilmesi gereken yemekler
herkes ondan bir şeyler bekliyor
amca hala teyze dayı anne baba
koca ve çocuklar
Kadın birilerinin gereksinimlerini karşılarken
kendini unutmuş
kim olduğunu bilmiyor
kaybolduğunu anlıyor
evini ürkütücü buluyor
ikinci bölüme gelince; kadının sessizce seyredişten çıkıp, kendine, yok saydığı hüzünlerine, başkalarından daha çok bastırdığı sesine, acılarına dokunuşunu görürüz. Kadın yaşadığına bir ad bulmak ister. Bulduğu ise kocaman bir “yokluktur.”
Kadın bakışlarını içine çevirdi
hüzünlerine dokundu
sessizliğini dinledi
acılarına bir ad buldu
birden bire anladı
o yoktu sokakta
kaynayan kazanın kıyısında
ateşe odun atan elleri yoktu
Düşleri eyleme anı
Üçüncü bölüme gelince; çatışan iki ayrı dünyanın arasında kalışını
“o yoktu evinde
eylediğiyle düşlediği birbiriyle çatışan iki düşman
onu hırpalıyordu durmadan” dizelerinde buluruz.
Artık iki düşman dünyanın hırpalamasından çıkmak, karar verme zamanı gelmiştir. Bu karar kadının seyretmekten çıkışı, düşlerini eyleme anıdır. Hem de hiç beklemeden.
Kadın bir seçim yapması gerektiğini anladı
eylemi düşlediği değilse
düşlerini eyleyecekti
seyretmeyi bıraktı
sokağa çıktı
sönmeye yüz tutmuş ateşi canlandırdı
.

.
ŞİİR:
Meşaleyi geleceğe Taşıyan Kadın
Bir kadın pencere kenarına oturmuş düşünüyor
Bir gözü sokağa bakıyor
Camlar sımsıkı kapalı
Rüzgarın uğultusunu duymuyor
Ağaçları tanımıyor
Yaprakları bilmiyor
Sessizce yaşamayı seyrediyor
İnsanlar gelip geçiyor
Çiçekler açıyor
Yağmurlar yağıyor
Kar yolları kapatıyor
Kurtlar uluyor
Aslanlar parçalıyor
Kadın bir anlam veremiyor
Yaşam neden böylesine acımasız
Sokakları ürkütücü buluyor
Bir kadın pencere kenarına oturmuş düşünmüyor
öteki gözü evine bakıyor
yerlere atılmış gazeteler
koltuklara fırlatılmış giysiler
mutfakta bulaşıklar
pişirilmesi gereken yemekler
herkes ondan bir şeyler bekliyor
amca hala teyze dayı anne baba
koca ve çocuklar
Kadın birilerinin gereksinimlerini karşılarken
kendini unutmuş
kim olduğunu bilmiyor
kaybolduğunu anlıyor
evini ürkütücü buluyor
Kadın bakışlarını içine çevirdi
hüzünlerine dokundu
sessizliğini dinledi
acılarına bir ad buldu
birden bire anladı
o yoktu sokakta
kaynayan kazanın kıyısında
ateşe odun atan elleri yoktu
o yoktu evinde
eylediğiyle düşlediği birbiriyle çatışsan iki düşman
onu hırpalıyordu durmadan
Kadın bir seçim yapması gerektiğini anladı
eylemi düşlediği değilse
düşlerini eyleyecekti
seyretmeyi bıraktı
sokağa çıktı
sönmeye yüz tutmuş ateşi canlandırdı
meşaleliyi geleceğe taşıyor şimdi
22 Mayıs’94
Berrin Taş kimdir?
1957’de Kayseri’de doğdu. Babasını erken yaşta kaybetti. İlk ve orta öğrenimini Adana’da tamamladı. Genç yaşta evlendi, bir kızı oldu.
1990 yılında Cengiz Gündoğdu ile İnsancıl dergisini çıkarmaya başladı. “İnsana Gecikmeden'” adlı ilk şiir kitabını 1992 yılında yayımladı. 1998 yılında İstanbul’da Cengiz Gündoğdu ile birlikte kurdukları İnsancıl Atölye’de edebiyat üzerine seminerler vermeye başladı.
2002’de yaşamına son veren kızı Pelin İstanbulluoğlu’nun yazı ve şiirlerini 2007’de “Bir Çift Martı Görmüştü Çocuk” adlı kitapta topladı. Kendisi de bu olayın ardından yaşadıklarını konu edinen “Peluşko“‘yu yayımladı.
Şiirin işlevi, güzellik kavramı, şiir-insan ilişkisi konularında denemelerini “Şiir Nedir, Şair Ķimdir” adlı kitapta bir araya getirdi.
Kitaplarından bazıları:
İnsana Gecikmeden (1992)
İnsanın Ayak Sesleri (1994)
Bir Kenti Ağlıyorum (1996)
Işığa Doğrulum (1996)
Aşk: Yeni İnsanın Dili (1997)
Karanfil Alevleri (2003)
Cehennem Şiirleri (2005)