Ekonomik kriz koşullarında her geçen gün daha da ağırlaşan hayatı, sırtındaki tüm yüklerle birlikte sürdürmeye çalışan kadınlar için 8 Mart bu yıl ne ifade ediyor? Bu soruyu işçi kadınlar “yaşamak istiyoruz” diyerek cevapladılar. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sendikalı işyerlerinden bazılarında toplu sözleşmeler aracılığıyla izin günü olarak kabul edildi. Ama bunlar parmakla sayılacak kadar az. Çünkü kadın işçilerin büyük bir bölümü sendikasız, güvencesiz işlerde çalışıyor. Fazla mesaiye kalmak zorunda olmadan geçinebilmek, öldürülmemek, sosyalleşebilmek, sendikal özgürlüğünü kullanabilmek gibi talepleriyle birlikte 8 Mart’ın ücretli izin günü olmasını dile getiren kadınlara bırakıyoruz sözü.
Özak Tekstil işçisi: “Mücadelemiz sadece Özak Tekstil’deki işçilerin değil, tüm işçilerin sesi oldu. Bu süreçte, haklarımız için birlikte hareket etmenin, sesimizi daha yüksek çıkarmak için bir araya gelmenin ne kadar önemli olduğunu anladık. 8 Mart’ta bizler, Özak Tekstil’deki kadın işçiler olarak, tüm kadınlara sesleniyoruz: Birlik olun, gücünüzün farkına varın ve haklarınızı savunun. Bizim hikayemiz, mücadele etmenin ve birlik olmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Kadınlar olarak haklarımızı savunmak ve adaleti sağlamak için bir araya gelmeliyiz. Bu mücadelede yalnız olmadığınızı unutmayın. Birlikte olduğumuzda neler başarabileceğimizi gösterdik. Bir arkadaşımız sendika nedeniyle işten atıldığında hem ona destek olmak hem de sıranın bize gelmesini önlemek için iş bırakma eylemi yaptık. Ancak bu süreçte Kod 46 ile işten çıkarılarak mağdur edildik. Bu durum karşısında sessiz kalmadık. 80 gün süren haklı bir mücadeleye giriştik. Bu süreçte birlik olmanın ve dayanışmanın gücünü gördük. Karşılaştığımız zorluklar bizi daha da güçlendirdi ve kadın olarak ne kadar güçlü olduğumuzu gördük.”
Direnişin sesi kadınlar
Özak Tekstil işçisi Sevgi Doğan: “Bu dünyada kız çocuğu olmak çok zor, okul okuyamazsın. Bu dünyada kadın olmak çok zor. Bazı zorba eşlerin sözü geçmedi diye cinayete kurban gidersin. Bu dünyada anne olmak çok zor. Bütün yükleri omuzuna alırsın. Benim yaşım 22, bu dünyanın zorluğunu ben de gördüm. Kız çocuğu olduğum için okuyamadım. Ailevi sıkıntılar vardı. Okuyamadım ama çalışabilirim dedim. Ailem buna karşı çıkmadı. İş yerinde de ayrı zorluklarla karşılaştım. Kadın olduğumuz için sesimizin çıkmayacağını sandılar. Bir kadının yapamayacağı iş yoktur. Kadın istese her şey değişir. Özak Direnişi’nde kadın işçiler olarak sesimizi dünyaya duyurduk. Bu direnişin sesi kadınlarla büyüdü.”
Malatya’da mevsimlik tarım işçisi Gönül: “52 yaşında üç çocuk annesiyim. Konteynerde yaşıyorum. Mevsimlik işçi olarak çalışıyorum, geçimimi böyle sağlıyorum. 8 Mart’a dair söylemek istediğim en önemli unsur kadınlar ölmesin cinayetler işlenmesin. Hala unutmadım, üç ya da dört yaşındaydım, elinde kanlı bıçakla kadını öldüreni. Gözlerimin önünde oldu bu olay hiç kimsenin bir kadını öldüremeyeceğini öldürme hakkının olmadığını söylemek istiyorum. Allah’ın verdiği canı sadece Allah alabilir kadınların da yaşamaya hakkı var. Çocuklarının gözünün önünde kavga gürültü patırtı olmasına gerek yok. Çocuklarımız da perişan oluyor çünkü. O yüzden az önce de söylediğim gibi yaşadığımız yerlerde, çalıştığımız yerlerde, evimizde, sokakta ölmeyelim.”
Değersiz ve uysal köleler
Tekstilde çalışan bir kadın işçi: “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü, ekonomik krizin derinleştiği bir süreçte karşılıyoruz. Tekstil sektöründe son aylarda birçok küçük ve orta ölçekli işletmelerde iflas ya da küçülmeye gidildiği yönünde duyumlar alıyoruz. Küçülme olan fabrikalarda işten çıkarılanlar önce kadın işçiler oluyor. Bu birkaç aydır ulaşan bilgiler de gösteriyor ki önümüzdeki dönem kadınları daha zorlu süreçler bekliyor. Şimdiden kapitalistler maliyetleri düşürmek adına kayıt dışı çalışmayı işçi ve emekçilerin önüne koymuş durumdalar. Kadın işçiler işsiz kalmaktansa bu uygulamalara razı gelmek zorunda bırakılıyorlar. İşçi kadınlar tüm bu sorunlarla çalışmak ile işi bırakıp ev işlerinin, çocuk bakımının boğucu ortamı arasında bir tür seçim yapmakta buluyor kendini. Özetle söylemek gerekiyor ki işin özü örgütlü olmak. Eşit işe eşit ücret hakkını da fabrikada kadınlara yönelik cinsiyetçi uygulamaları da örgütlü mücadele ile aşabiliriz.”
İzmir’den bir tekstil işçisi: “İşyerinde kadınlarla erkekler aynı haklara sahip değil. Yaşadığımız toplumda cinsiyete dayalı ayrımcılık, işyerlerinde de kendini gösteriyor. Aynı işi yapsak bile erkek işçi arkadaşlarımızdan daha düşük ücret alıyoruz. Sadece ücretler de değil. Varsa eğer sosyal haklarda da yaşıyoruz. İzin almak istediğimizde de sorunlar yaşıyoruz. Sağlık sorunlarımız oluyor, malum çocukların eğitimleri, sağlıkları da bizlerin sorumluluğunda. Tüm bunlar için izin almak bile bizler için çok büyük sorunlara yol açıyor. En iyi ihtimalle bin bir hakaretle izin koparmak zorunda kalıyoruz. Regl dönemlerinde sancılarla kıvranarak çalışıyoruz. Bırakın izni, dinlenmeyi, tuvalete gitmek bile çok ciddi bir sorun bizim için. Bizi üzerimizde daha fazla baskı kurmaya çalışıyorlar. Değersizleştirmeye çalışarak uysal köleler olarak çalışmamızı istiyorlar. Ne yazık ki beraber çalıştığımız erkek işçi arkadaşlarımız da bunları yapıyor. Bu düzenin yarattığı sonuç bu. Emek sömürüsü üzerine kurulu kapitalist düzen sürdüğü sürece kadınların çifte sömürü ve eşitsizliği devam edecek. Dolayısıyla var olan haklarımızı korumak ve yeni haklar elde etmek için kadın işçilerin mücadeleye katılması şart. Önümüzdeki süreç kadın işçiler için daha büyük sorunlara gebe. Kadın işçileri haklarına sahip çıkmaya, işyerlerinde erkek işçi kardeşleriyle birlikte mücadeleyi yükseltmeye ve kadın işçileri bu mücadelede bir adım daha öne çıkmaya davet ediyorum.”
Mücadele alanlarını boş bırakmayalım
Sinbo Direnişçisi Dilbent Türker: “Kadın işçiler ile erkek işçiler arasındaki ekonomik, sosyolojik uçurum AKP’nin yarattığı gerici politikalar, kimliksizleştirme kıyım-kriz ile birlikte ‘kapanıyor’. Ancak buradaki kapanma tarifi, kadınlar ve erkekler arasındaki sosyolojik ve ekonomik farkı da ‘gerileyerek’ eşitlemiştir. Bu eşitliğin anlamı ise yoksullukta eşitlenmek olmuştur. Bunu açlık yoksulluk sınırının altındaki ücretlerden yoz ve kutuplaştırma gibi politik saldırılardan okuyabiliriz. Kadın işçi ve emekçiler sosyal ve ekonomik kriz ile boğuşurken iş yerlerinde performans dayatmaları, mobbing, taciz, meslek hastalıkları çifte sömürü de kadınların iş yaşamını zorlaştıran iş yaşamından alıkoyan gerçekliktir. Ancak diğer yandan da kadınlar mücadeleyi yükseltmeye devam ediyor. Direniş alanları bunun bir örneğidir. Toplumun tüm değerlerine saldıran sermaye düzeni bu eşitsizliğin sebebidir. Birleşik mücadeleyle bizden çaldıklarını geri kazanabiliriz. Kadınlar ataerkil sistemde kendisini var etme noktasında 0-1 geriden başlamış olsa da mücadeleyi yükseltecek ileriye taşıyacak gerçek kazanımlar elde edecek olanlar da yine işçi-emekçi kadınların mücadeleye katılımıyla mümkün. 8 Mart’ın direngen tarihsel önemini yeniden ve defalarca anlatmak 8 Mart’ı yaratanlar yaşatanlar ve ilerletenler olarak meydanları ve mücadele alanlarını boş bırakmamaya davet ediyorum.”
Sinem: “Ben şu anda çalışmıyorum. Çalışıyor olsaydım 8 Mart mitingine gelemezdim zaten. Kısa bir süre önce ayrıldım. Şu an bir gelirim yok. Bir süre dinlenmek istiyorum. Tamam gelire ihtiyacımız var ama sosyal hayat da çok önemli. Çalışırken hayattan kopuyormuşum gibi hissediyordum. Ki öyle aslında. Bir günlük hafta tatili ile ne yapılabilir ki zaten? 26 yaşında böylesi bir karamsarlığa düşmek istemezdim. Türkiye şartlarında bu yaşlarda geleceğe dair ümitlerini yitirmeye başlayan biri olarak 8 Mart günü benim için ne ifade ediyor sorusunun cevabı yaşamak. İstediğim şartlarda özgürlüğe kavuşmak. Yani akşam karanlığından önce işten çıkabilmek, arkadaşlarımla zaman geçirebilmek, ailemden ayrı yaşama imkanları yaratabilmek, ihtiyaçlarımı karşılarken en en asgarisini düşünmemek… Daha pek çok sıralayabilirim elbette. Ama tüm bunları yapabiliyor olurken de kim ne der diye düşünmeden, tedirginlik yaşamadan devam etmek.”
Arzu: “Gönül isterdi ki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü pazara denk geldiği için 3 Mart’ta değil kendi gününde kutlayabilelim. Ama ücretli izin günü değil ve yakın zamanda da olmayacak gibi. Bugün mesaiden çıkıp geldim buraya. İzin günü olsaydı koşa koşa, yetişebilecek miyim stresi yaşamadan gelmiş olurdum. Tekstilde kadınlar olarak çalışıyoruz hep. Bizim fabrikadan kaç kişi geldik biliyor musunuz? Benle yengem. Evde misafirimiz var diyerek erken çıktık. Ağız birliği yaptığımız için inanmışlardır. Arkadaşlarımız hala çalışıyorlar, iş yetiştirmeye çalışıyorlar. Mitinge getirmek istesem herkesin paraya ihtiyacı var. Bugünkü yevmiye normalin iki katı. Bize ait tek bir günde bile bizi çalışmaya mahkûm bırakan düzene lanet olsun diyorum. 8 Mart’a dair başka bir mesaj gelmiyor aklıma.”
Fotoğraflar: Yadigar Aygün, Necla Akgökçe, Rahime Karvar