Dünya sendikaları ‘ev içi şiddete de sıfır tolerans’ diyor

Pandemide daha da artan ev içi şiddet, dünya sendikalarının da gündeminde. Bu şiddetin iş yaşamına etkileri üzerine araştırmalar yapıyor, rehberler yayımlıyorlar. ILO 190’ın tanınması, sözleşme hükümlerinin hayata geçirilmesi için mücadele ediyorlar.
Paylaş:
Sevgim Denizaltı
Sevgim Denizaltı
sevgimdenizalti@gmail.com
.

Ev içi şiddet, özellikle son yıllarda uluslararası sendikal hareketin de gündeminde. Dünya genelinde milyonlarca işçiyi temsil eden Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu, UNI Global, IndustriALL gibi küresel sendikalar, hem üyelerine hem de devletlere ev içi şiddete karşı mücadeleyi büyütme çağrısı yapıyor.

Pandemi sürecinde evden çalışmanın yaygınlaşmasıyla birlikte ev içi şiddet verilerinde görülen artış, bu çağrıları daha da güçlendirdi.

Yalnızca küresel sendikalar değil, birçok ülkede ulusal çapta faaliyet gösteren sendika ve federasyonlar da ev içi şiddeti bir mücadele başlığı haline getirmiş durumda.

Sendika rehberleri

Hem ulusal hem de uluslararası emek örgütleri, ev içi şiddetle mücadele için sendikalara ve işçilere yol gösteren rehberler yayımlıyor.

Bu rehberlerde ev içi şiddetin neden bir sendikal mesele olduğu, kadın işçileri ve çalışma yaşamını nasıl etkilediği anlatılıyor. Ev içi şiddete maruz kalan işçilerin nasıl saptanacağı ve destekleneceği, bunun için işyerinde nasıl bir politika geliştirileceği, sendikaların ne yapması gerektiği, toplu sözleşmelerde hangi hükümlere yer verilebileceği gibi konular ele alınıyor.

Okuduğunuz bu dosyanın ismi de böyle bir rehberden geliyor. Kanada’nın en büyük işçi sendikaları federasyonu OFL’nin yayımladığı “Ev İçi Şiddet Her Gün İşe Gidiyor: Bir Pazarlık Rehberi” şu sözlerle başlıyor:

Eski bir koca, bir öğretmeni çalıştığı okulun otoparkında vuruyor ve öldürüyor. Bir hemşire, onunla aynı hastanede çalışan, eski erkek arkadaşı olan doktor tarafından bıçaklanarak öldürülüyor. Gerçek şu ki ev içi şiddet her gün işe gidiyor. Bazen ev içi şiddeti özel bir aile sorunu olarak düşünsek de bu şiddetin etkileri, üyelerimiz işe geldiğinde durmuyor.”

Ücretli ev içi şiddet izni

Rehberlerde en öne çıkan başlıklardan biri, ev içi şiddete maruz bırakılan çalışanlar için izin
hakkı meselesi. Çünkü şiddet gören bir kadının gerekiyorsa evini taşıması, okula giden çocuğunun güvenliğini sağlaması, banka hesaplarını değiştirmesi, yargı mercilerine başvurması, tıbbi yardım alması yani kısacası şiddetten kurtulup yeni bir hayat kurması için zamana gereksinimi var.

Ancak bu hak, çok az ülkede yasalara girmiş durumda. Filipinler’de yasa, ev içi şiddete maruz kalmış işçiler için gerekirse uzatılabilen 10 günlük ücretli izin öngörüyor. Yeni Zelanda’da da yasalar 10 günlük ücretli izne olanak sağlıyor.

Kanada’da daha önce ev içi şiddet mağdurlarına 10 gün ücretsiz izin veriliyordu. İş yasasında iki yıl önce yapılan değişiklikle, federal işyerlerinde çalışanlar için bu 10 günlük iznin 5 günü ücretli hale getirildi.

İlk TİS hükmü Avusturalya’dan

Avusturalya’da ise yasa, ev içi şiddete maruz bırakılan işçiler için yalnızca 5 gün izin öngörüyor, üstelik ücretsiz! Bu sürenin artırılması ve ücretsiz hale getirilmesi için Avusturalya sendikaları yıllardır mücadele ediyor.

Bu mücadelenin bir sonucu olarak toplu iş sözleşmelerine (TİS) ev içi şiddetle ilgili konulan ilk hüküm, yine bu ülkeden çıktı. Avusturalya Hizmetler Sendikası ile Surf Coast Shire Konseyi arasında 2010 yılında imzalanan sözleşmede, ev içi şiddet mağdurlarına ekstra 20 gün ücretli izin sağlandı.

Şimdi de Avusturalya sendikaları tarafından yürütülen bir kampanya var. Yasanın değiştirilmesini, ev içi şiddet mağduru çalışanlara en az 10 gün ücretli izin hakkı verilmesini istiyorlar. Ama Morrison hükümeti buna yanaşmıyor. Sendikalar ise kararlı:

“Her hafta ortalama bir kadın, mevcut ya da eski partneri tarafından öldürülüyor. Ücretli izne erişim, kadınların ev içi şiddetten kaçabilmeleri için gerçek bir bariyer görevi görecek. Tüm kadınların işyerinde bu hakka sahip olduğundan emin olmanın tek bir yolu var. Morrison bugün tüm Avusturalyalı işçiler için 10 günlük ücretli ev içi şiddet izni yasasını çıkarmak üzere harekete geçebilirdi, ama bir kez daha bunu yapmaktan vazgeçti.

Kadınlar daha iyisini hak ediyor. Avusturalya daha iyisini hak ediyor. Morrison’a kadınlardan kaçamayacağını söyleyin!”

Öne çıkan diğer talepler

Küresel sendikalar, ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’ne dört elle sarılmış durumda. Sözleşmeyi dünyanın dört bir yanındaki işçilere, sendikalara anlatıyorlar. Lobi çalışmaları yapıyorlar. Üye sendikalarından da bunu bekliyorlar. Üyelerinin ILO 190’dan yararlanarak örnek toplu sözleşme hükümleri oluşturmasını istiyorlar.

Rehberlerde, ev içi şiddetle ilgili toplu sözleşmelerde nasıl bir dil kurulacağına, patronlarla nasıl müzakere edileceğine ilişkin somut bilgi ve öneriler yer alıyor. Yukarıda sözünü ettiğimiz izin hakkı, öne çıkan başlıklardan yalnızca biri. Çalışanın ev içi şiddet nedeniyle performansının düşmesi durumunda aleyhine işlem yapılmaması… Ev içi şiddetle ilgili tüm kişisel bilgilerinin gizli tutulması… Çalışma saatlerinde değişiklik, başka bir bölüme transfer gibi taleplerinin karşılanması… İşyeri güvenliğine ilişkin stratejiler… Şiddet mağduruna maddi, hukuki, psikolojik vb. destek sağlanması… Eğitim ve farkındalık çalışmaları…

Liste uzayıp gidiyor, yapılacak çok şey var. Bu durum, sendikaların ev içi şiddetle mücadelede ne kadar etkin bir rol oynayabileceğinin de göstergesi.

Bilimsel araştırmalar

İş yaşamında ev içi şiddetle etkin şekilde mücadele edebilmek için şüphesiz önce sağlıklı veriye gereksinim var. Bu nedenle sendikalar, -bazen akademiyle de işbirliği yaparak- sorunun boyutlarını ortaya koyan bilimsel araştırmalar yapıyor, raporlar hazırlıyorlar.

Örneğin İngiltere’de 5,5 milyondan fazla işçiyi temsil eden İşçi Sendikaları Kongresi (TUC), 2013-2014 yıllarında çoğu kadın 3 bin 423 işçiyle anket yaptı. Ankete katılan ev içi şiddet mağduru her 10 işçiden 1’i, şiddetin işyerinde de sürdüğünü aktardı.

Kanada’nın en büyük emek örgütü olan Kanada Emek Kongresi de 2014 yılında Batı Ontario Üniversitesi’nin işbirliğiyle bir araştırma gerçekleştirdi. 8 bin 429 işçinin katıldığı araştırma, ‘işyerinde ev içi şiddet’e ilişkin ülkede yapılan ilk anket çalışmasıydı. Ankete katılan her 3 işçiden 1’i hayatı boyunca en az bir kez ev içi şiddete maruz kaldığını kaydetti. Bu işçilerin yarısından fazlası (yüzde 53,5)  şiddetin işyerinde ya da işyerinin yakınında da sürdüğünü söyledi. Yüzde 8,5’i ise işini bu yüzden kaybettiğini ifade etti.

Türkiye’de durum ne?

Türkiye’de de iş yaşamında ev içi şiddeti konu alan benzer araştırmalar var. Biz internet taramasıyla biri 2014, diğeri 2020 tarihli iki araştırmaya erişebildik örneğin. Ama bu araştırmaları yaptıran sendikalar değil, Sabancı ve TÜSİAD.

Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu, 2013’ten beri TÜSİAD’ın işbirliği, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) ile Sabancı Vakfı’nın desteğiyle “İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı” projesini yürütüyor. Projeye katılan şirket sayısı 90’ı bulmuş durumda.

Kimler yok ki bu şirketlerin arasında… Depo işçisi kadınların berbat koşullarda çalıştırıldığı, haklarını alabilmek için kapısında aylarca direndiği Migros…

Aralarında kadınların da olduğu 45 gazeteciyi sendikalaştıkları için işten çıkaran, tazminatlarını bile ödemeyen Hürriyet…

Daha geçen yıl tazminat vermemek için 17 yıllık kadın işçisini hırsızlıkla suçlayıp Kod 49’dan atan Hugo Boss ve daha niceleri…

Daha fazla kâr uğruna haklarını gasp ettiği kadın işçilere şiddet uygulamaktan çekinmeyen şirketler, ev içi şiddete karşı “mücadele ediyor.”

Elbette sermayenin konuya ilgisi, ev içi şiddetin “maliyetinden” bağımsız değil. Zira bazı ülkelerde bu maliyet milyarlarca doları buluyor. Örneğin Bolivya’da 2015’te yapılan bir araştırmada, eş şiddetinin etkisiyle şirketlerin her yıl 2 milyar dolar kaybettikleri tahmin edilmiş. Mısır’da ise evli kadınlar her yıl ev içi şiddet nedeniyle yılda yaklaşık 500 bin iş günü yitiriyor.

İşyeriyle paylaşmıyorlar

Türkiye’deki araştırmalara dönersek…

“İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı” projesi kapsamında ilk olarak 2014’te bin 715 beyaz yakalı kadın çalışanın katılımıyla bir anket çalışması yapıldı. Bu çalışmada beyaz yakalı her 4 kadından 3’ünün, hayatının bir döneminde ev içi şiddetin en az bir türüne maruz kaldığı ortaya çıktı. Kadınların yaklaşık yarısı (yüzde 45) şiddete maruz kalırsa bunu işyerindeki yöneticileriyle paylaşmaktan çekineceğini dile getirdi.

“Salgın Sürecinde Çalışma Hayatı ve Ev İçi Şiddet” araştırması ise 18-31 Ağustos 2020’de gerçekleştirildi. Bin 163 çalışanla yapılan anketlerde, her 5 kadından 3’ünün son 3 ay içinde ev içi şiddetin bir türüne en az bir kez maruz kaldığı görüldü. Bu kadınların hiçbiri, durumunu işyeriyle paylaşmadı.

Öte yandan bu araştırmada, çalıştıkları şirketlerde koruyucu mekanizmaların olduğunu bilen kadınların psikolojik olarak daha az stres belirtisi gösterdiği ve iş güvenceleriyle ilgili daha az endişe duyduğu saptandı.

Dikkat çekici bir diğer bulgu ise şuydu: Fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalan kadınlar, pandemi sürecinde evde kalmayarak, işyerinde çalışmaya devam ederek kendilerini korumaya çalışıyorlardı.

Sendikalar ne yapıyor?

Bu vahim tabloya rağmen gözlemimiz şudur ki; Türkiye’de sendikaların çoğu ev içi şiddeti hâlâ sendikal bir mesele olarak görmüyor.

Ancak ev içi şiddetle mücadeleyi sendikal politikalarına dahil etmiş örgütler de var. Bazı sendikalar toplu sözleşmelere, ev içi şiddet faillerine yaptırım uygulanacağı, fail üyenin maaşının eşine verileceği gibi hükümler koyduruyor. Bazıları iç tüzüklerinde, sendikal eğitimlerinde bu konuya yer veriyor.

Diğer yandan ev içi şiddetle mücadelede kadınların en önemli kazanımlardan olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı sendikal hareketten kadınlar da alanlardaydı. Sendikalı kadınlar, yaptıkları hemen her eylemde ve açıklamada sözleşmeden vazgeçmeyeceklerini vurguladı. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi, TİS’lere de girdi.

ILO 190 mücadelesi

Son olarak 2019 yılında kabul edilen ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi ve ardından patlak veren pandemi, sendikaların bu konudaki farkındalığını artırmış gibi görünüyor. Aralarında yandaşların da olduğu birçok sendika, ev içi şiddete ilişkin düzenlemeler de içeren ILO 190’ın onaylanmasını istiyor ve bu yönde çalışma yürütüyor. Bunun için bazı sendikalar bağlı oldukları küresel sendikaların yürüttüğü kampanyalara paralel kampanyalar yapıyor. Sözleşmenin hükümlerini toplu sözleşmelerine yansıtan sendikaların sayısı da giderek artıyor.

Peki bu çabalar yeterli mi? Her ay en az 1 kadının işyerinde katledildiği, binlercesinin şiddetle burun buruna çalıştığı bir ülkede yeterli olmadığı görülüyor. Güvenli, her türlü şiddetten arındırılmış bir iş yaşamı hepimizin hakkı. Bu talebin yükseltilmesi gerekiyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Son bir haftada iki kadın daha çalıştıkları işyerlerinde öldürüldü. Çok sayıda kadın ise ev içi şiddetin travmatik etkileriyle boğuşarak, ölüm korkusu içinde çalışıyor. Sendikaların bu konuyu artık gündemlerine alması gerekiyor.
Ev içi şiddete maruz kalan kadınlar için işyerleri de güvenli değil. Erkekler son 16 ayda en az 15 kadını, çalıştıkları işyerlerinde öldürdü. Çok sayıda kadın ise öldürülme riski altında işini sürdürmeye çalışıyor. 
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!