EMEP Genel Başkan Yardımcısı Gürkan: “Eşit işe eşit ücret, programımızda önemli yer tutuyor”

Gürkan, işyerlerinde kadın olmaktan kaynaklanan sorunların çözümüne çok önem verdiklerini, bunun için parti olarak özel politikalar geliştirdiklerini anlatıyor. Eşit ücret mücadelesini de kadın emeğinin ikincilleştirilmesine karşı yürütülen bir mücadele olarak değerlendiriyor.
Sol partilerin kadın emeği politikaları-2
Paylaş:
Sevgim Denizaltı
Sevgim Denizaltı
sevgimdenizalti@gmail.com

Türkiye’deki sol partilerin kadın emeği politikaları hakkında genel bir değerlendirme yapabilir misiniz? Sizce kadın emeğine dair meseleler yeterince gündemleştiriliyor mu Türkiye solunda? Yeterince politika üretiliyor mu?

Kadın emeği üzerine çalışmalar, emeğe dair özel ilgi duyan akademisyenler veya sendikacılar tarafından yürütülüyor. Genellikle kuralsız ve esnek, örgütsüz çalışmanın daha yaygın olduğu alanlarda yapılıyor. Üretimde var olmasına rağmen kadın emeğinin bütün ekonomide görünür kılınmasında ya da görünür olmasında problemler var. İşçi sınıfı içinde, işçiden yana siyaset yapan siyasi partilerin bu alanda çalışma yapmamaları düşünülemez. Dolasıyla bu konunun sadece bir araştırma, bir raporlama konusu değil, siyaset alanının da bir konusu olması gerekiyor.

Bu alanda bir ikilem var; kadın hareketinde hak odaklı bir bakış açısıyla işçi kadınların, emekçi kadınların sınıfsal konumu görünmez kılınıyor veya genel bir sınıf çalışması içerisinde kadınların, kadın işçilerin yaşadığı özgün sorunlar sınıfın genel sorunları içerisinde görünmez kılınıyor. Bizim bu iki eğilimi aşan bir yerden siyaset yapmamız ve kadın işçilere dair bir politika üretmemiz gerekiyor.  

Selma Gürkan

Emek Partisi (EMEP) olarak bizim sınıf içindeki çalışmamızın önemli bir ayağını kadın işçiler oluşturuyor. Çünkü kadın işçilerin yaşadığı özgün sorunlar var. Bu özgün sorunlara dair tabloyu ortaya koymaya, kadın işçilerin özel olarak örgütlenmesini teşvik etmeye, örgütlenme haklarını savunmaya, bunun araçlarını yaratmaya, sorun ve deneyimlerini görünür hale getirmeye çalışıyoruz. Kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı işyerlerini özel olarak ele alıyoruz. Sadece kadınların çalıştığı işyerleri varsa çalışma alanlarımızda, çalışma havzalarımızda, buna dair özel çalışmalar planlıyoruz. Karma işyerlerinde sınıf içerisindeki genel çalışmamızı sürdürürken, kadın işçilerin yaşadığı özgün sorunların ayrıca ele alınması ve bu özgün sorunlar etrafında bir mücadelenin örgütlenmesine de özel önem veriyoruz.  Ama mücadelemiz bununla sınırlı değil. Kadın işçilerin yaşadığı kadınlık durumundan kaynaklı sorunların, sınıf sorunlarının bir parçası olduğunu erkek işçilere de kavratmayı da hedefliyoruz.

“Eşit işe eşit ücret mücadelesi, aynı zamanda kadın emeğinin ikincilleştirilmesine, ev içindeki emeğinin görünmez kılınmasına karşı bir mücadele anlamına da geliyor. Bizim parti programımızda eşit işe eşit ücret önemli bir yer tutuyor.”

Düşük ücret esasen ortak sorun

Kadınlar tüm dünyada erkeklerden daha düşük ücret alıyorlar, aynı veya eşdeğerde işe eşit ücret istiyorlar. Bu konuda ne gibi adımlar atmayı düşünüyorsunuz?

Şunu söyleyeyim; “eşit işe eşit ücret”, güncel mücadelemizin talepleri arasında yer alıyor. Eşit ücret konusunda temel ücret, aylık dışı ödemeler, ikramiyeler, ödenekler dâhil olmak üzere tüm ödeme ve yardımlarla ilgili taleplerimiz var. Kadınlar söz konusu olduğunda eşit ücret mücadelesi, aynı zamanda kadın emeğinin ikincilleştirilmesine, ev içindeki emeğinin görünmez kılınmasına karşı ve kadın emekçilerin her alanda uğradığı ayrımcılığın görünür kılınmasına yönelik bir mücadele anlamına da geliyor. Bizim parti programımızda eşit işe eşit ücret önemli bir yer tutuyor. Ve bunun öncelikli olarak kadın işçilerin bir mücadele gündemi olduğunu düşünmekle birlikte, esas olarak farklı cinsiyetlerden tüm sınıf üyelerinin sahip çıkması gereken bir talep olduğunu düşünüyoruz. Çünkü kadın ve erkek arasındaki ücret eşitsizliği, ücret dengesizliği, aynı zamanda erkek işçilerin de ücretlerinin aşağıya çekilmesine yol açıyor.

Benzer bir şeyi göçmen işçiler için de söyleyebiliriz. Bu mücadele herkesin görevidir. Ücretler sermayenin ikiyüzlü politikasının deşifre edilmesi açısından da önemli. Teşvik almak için kalkınmada öncelikli bölgelere yatırımlar yapılırken, kadın istihdamının nasıl artırıldığına dair de şirket propagandaları oluyor. Kadın istihdamını artırma bir sosyal sorumluluk projesi gibi ele alınıyor. Dolayısıyla sermayenin buradaki bu ikiyüzlülüğünü, kadın emeğini ucuz işgücü olarak sömürdüğünü ortaya koymak üzere, eşit işe eşit ücret talebi üzerinden bir mücadeleye de ağırlık vermemiz gerekiyor. Kimi istisnalar hariç sendikalarda da bu tür çalışmaların olmadığını görüyoruz.  

Şeffaflık önemli ama denetim ve mücadele şart

Dünyada ücret şeffaflığı uygulaması tartışılıyor. Türkiye’de de ücret eşitsizliğinin giderilmesinde ücret şeffaflığı uygulaması etkili olur mu? Ücret eşitsizliğini önlemek, azaltmak için sizin önerileriniz var mı?

Kuşkusuz şeffaflık gerekir; ama sorunu çözmez. Çünkü kâra dayalı bir sistem olan kapitalist düzende, işçiler arasında rekabeti körüklemek için ücret saklama ve herkesin kendi bireysel ücretinin kendisine ait olması, kişisel olması gibi bir taktik uygulanıyor. Bunu bilerek yapıyorlar. Çünkü sınıfın kolektif olarak, bir sınıf bilinciyle, örgütlü bir güç olarak hareket etmesini istemiyorlar. Bir işyerinde işçi sınıfı ve emekçiler ne kadar örgütlüyse -gerçek anlamda örgütlülükten bahsediyorum- ücretler o kadar eşit oluyor. Kamuda memur olarak çalışıyorsanız belli bir dereceden başlarsınız ve kadın- erkek fark etmeksizin derecenin, yani her kademenin aldığı ücret bellidir. Toplu sözleşmede de bunu belirtir, bu ücret üzerinden pazarlıkları yaparsınız. Biz iyi bir örgütlenme, denetim ve mücadele ile bu şeffaflığın sağlanabileceğini düşünüyoruz. Yoksa, Avrupa Birliği’nin plan ve programları çerçevesinde uygulanacak bir şeffaflık çok göstermelik olur.

Bu konuda yasal düzenleme yapılsa bile örgütlülük olmadığında kâğıt üstünde kalır, diyorsunuz değil mi?

Bu, sadece yasal düzenlemeyle değil, mesela toplu sözleşmeyle de (TİS) hükme bağlanabilir. Sonuçta toplu sözleşme süreci, işçi sınıfı ve sermaye arasındaki bir güç mücadelesidir. Sendikaların; işçi ücretlerinin şeffaf olması, eşit işe eşit ücretin sağlanması için bunu bir toplu sözleşme konusu yapması ve toplu sözleşmeye bağlaması, yasal düzenlemenin yerine geçer. Ama yasal düzenlemeyle güvence altına alırsa kötü mü olur? O da iyi olur. Ama biz biliyoruz ki; bu ülkede Anayasa’nın uygulanması için bile mücadele etmek gerekiyor.

Sendikalarda kadın yapıları olmalı

Sendikalar maalesef kadın emeğini yeterince gündemleştirmiyorlar. Peki, ne yapmak lazım? Emek Partisi olarak ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Sendikalaşmanın zor olduğu ülkemizde kadın işçilerin örgütlenmesi daha zor. Çünkü kayıtdışı çalışma çok yaygın ama bu kadın işçiler içerisinde daha yaygın. DİSK’in verilerine göre 10 kadın işçiden 3’ü kayıt dışı. Dolayısıyla sendikaların öncelikle kadın emeğine yönelik ayrımcılığı, eşitsizliği, bu yükün ağırlığını sayısal verilerle objektif olarak ortaya koyması gerekir. Ama sendikaların işi tek başına verileri ortaya koymak değildir. Bu verileri değiştirmek için de mücadele edilmesi gerekiyor.

Kadın işçileri örgütlemek zorsa, bu zorlukları aşmak için sendikaların özel programlarının olması lazım. Kadın işçileri örgütlenmekten alıkoyan nedenler nedir? Bunları bilmek gerekiyor. Çünkü bu nedenleri ortadan kaldırmadığınız müddetçe kadın işçileri örgütleyemezsiniz. Bir fabrikayı örgütlemek üzere sendika yola çıkmışsa, o fabrikadaki kadın işçilerin kadın olmaktan kaynaklı sorunlarını ve geliştirilecek çözüm önerilerini içeren bir programının olması gerekir. Sadece örgütlemek de yetmez, kadın işçileri sendikanın karar mekanizmalarına katma, onların inisiyatiflerini geliştirme konusunda da plan programı olmalıdır. Bunun için de kadın komisyonları, kadın çalışma grupları gibi, işyerlerinde onların mücadele deneyimlerini artıracak yapıları sendikal çalışmanın bir parçası olarak ele almak ve bu konuda adım atmak gerekir.

Bugün kaç sendikada kadın TİS talepleri oluşturuluyor? Buralarda durumun iç açıcı olmadığını söyleyebiliriz. İşçilerin karar mekanizmalarında söz sahibi olduğu ve denetlediği, gerçek anlamda mücadeleci sendikacılık temelinde yeni sendikalar kurarken veya sendikal anlayışı yenilerken buralarda kadın işçilere yönelik neler yapılması gerektiği de düşünülmelidir.

“Toplu sözleşmelerde işçilerin söz sahibi olmasını biz önemsiyoruz. Kadın işçilerin özgün taleplerinin tespit edilmesi ve toplu sözleşmelerde yer alması için çalışma grupları oluşturulması gerekir.”

ILO 190 kampanyasını olumlu buluyoruz

Eşit temsilden söz ettik. Bunun için kota uygulamalarını destekliyor musunuz? İkincisi toplu sözleşmelerde kadınların özgün sorunlarıyla ilgili taleplerin yer alması için siz nasıl bir çalışma yapıyorsunuz?

Kotanın da tek başına sorunu çözmeyeceğini biliyoruz. Bu nedenle mekanizma öneriyoruz ısrarla; yani kadın çalışma grupları, kadın kolları, kadın komisyonları, işyerlerinde kadınların yer aldığı disiplin kurulları, işyeri temsilcilik kurumlarında kadın işçilere yönelen çalışma grupları… Sendikaların bu temelde yeniden örgütlenmesini teşvik ediyoruz.

Toplu sözleşmelerde işçilerin söz sahibi olmasını biz önemsiyoruz. Bu nedenle kadın işçilerin özgün taleplerinin tespit edilmesi ve toplu sözleşmelerde yer alması için de çalışma grupları oluşturulması gerekir. Bu taleplerin tespiti için kadınlardan oluşan çalışma grupları olabilir.

ILO’nun 190 Sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi, Türkiye tarafından onaylanmadı ama toplu sözleşmelere girmeye başladı. Türkiye’de de onaylanması talebini yükseltmek için ne yapmak lazım, siz ne düşünüyorsunuz?

Uluslararası sözleşmeler, imzalayan ülkeler açısından bağlayıcı olur ve ülkelere sorumluluk da yükler. Biz bu tür çalışmaların, kampanyaların olumlu olduğunu düşünüyoruz. Parti olarak da zaten kadın hareketi içerisinde verilen bu tür ortak çalışmaların içerisinde yer alıyoruz.

Parça parça çözümler, var olanı meşrulaştırır

Avustralya’da 10 yıllık kadın mücadelesi sonucunda ev içi şiddete maruz bırakılan çalışanlara 10 gün ücretli izin hakkı tanındı. Bu kazanım hakkında ne düşünüyorsunuz? Böyle bir hakkın kazanılması için siz EMEP olarak bir adım atmayı düşünür müsünüz?

Tabii. Şiddete uğramış bir kadının 10 gün izinli sayılması, kadının toparlanması açısından bir sağlık izni gibi değerlendirilebilir; ama asıl mesele, o kadının şiddet görmesini engellemektir. Ücretli izin hakkını bir hak olarak görmek lazım yine de. Sadece işyerinde değil tabii ki; sokakta, evde, her alanda kadına yönelik şiddetin engellenmesi ve özellikle işyerindeki bu ayrımcılığın, eşitsizliğin ortadan kaldırılması lazım. Bunu yapmazsak, parça parça çözümlerle bir nevi var olan durumu kabul etmiş ve meşrulaştırmış oluruz.

Türkiye’de kadın işsizliği, özellikle de genç kadın işsizliği rekor kırıyor. Kadın istihdamının önündeki en büyük engellerden biri bakım yükü. Kreş sorunu kronik hâle geldi. Bu konuda EMEP’in programında neler var?

Hükümetin zaman zaman kadın istihdamına yönelik tasarrufları oluyor. Teşvik adı altında, işverenlere ekstra ödemeler yapıyorlar. Ama bu kadın istihdamını artırmak, kadın istihdamı alanındaki ayrımcılıkları gidermek üzere atılan bir adım değil. Tam tersine, kadının ucuz emek olarak sömürülmesinin yolunu açan bir uygulama. Aynı zamanda kamu kaynaklarını, 85 milyonun ürettiği değeri, bir avuç sermaye grubuna aktarmanın bir yolu. Hükümetin istihdam politikası değişmediği sürece kadın emeğinin pozisyonu da çok değişmeyecektir.

Biz kadınların insanca yaşamasını ve çalışmasını sağlayacak bir istihdam politikası istiyoruz. Diğer taraftan kadınların istihdama katılımının önündeki engellerin de kaldırılması gerekir. Çocuk bakımı, hasta, yaşlı bakımı ağırlıklı olarak kadının sırtında ve bu yükü kaldırmadığımız sürece kadının istihdamdaki pozisyonunun çok fazla değişmesi mümkün görünmüyor. Biz bu nedenle sanayi bölgelerinde, işletmelerde, fabrikalarda kreş talebini öncelikli bir talep olarak değerlendiriyoruz ve bu konuda çeşitli kampanyalar yürütüyoruz. İşyerleri dışında, emekçi mahallelerinde de parasız kreşlerin açılmasını önemsiyoruz.   

Kadınların çalışma koşullarının da değişmesi gerekiyor. Üçlü, dörtlü vardiya sistemiyle günde 12-14 saat çalışarak çocuk bakamazsınız. Kadınların çalışma saatlerinin ayarlanması şart. Parti programımızda, kadın istihdamının önündeki engellerin kaldırılması bir talep olarak ortaya konmuştur. Mesela 10 yıl kadar önce Ankara Mamak’ta kreş talebiyle kadınlar örgütlendiler, mücadele yürüttüler, kreşi açtırdılar ve bu mücadelenin ön saflarında yer alan kadını da ilk yerel seçimlerde muhtar seçtiler. Bu örnekleri artırmamız gerekiyor.

Sanayi bölgelerinde, işletmelerde, fabrikalarda kreş talebini öncelikli bir talep olarak değerlendiriyoruz ve bu konuda çeşitli kampanyalar yürütüyoruz. İşyerleri dışında, emekçi mahallelerinde de parasız kreşlerin açılmasını önemsiyoruz.”

Kadın örgütleriyle ortak mücadele

Kadın istihdamıyla ilgili çalışan feminist örgütler, kadın örgütleri var. Bu örgütlerle aranız nasıl? Hangi konularda ortaklaşıyorsunuz?

Kadın hareketinde uzun yıllar birlikte mücadele etmenin getirdiği bir deneyimimiz var. Karşılıklı eleştiriler de var elbette ama bu ortak mücadele vermeyi engellemiyor. Biz farklılaştığımız noktalarda birbirini ilerletecek tartışmaların önemli ve yararlı olduğunu düşünüyoruz. İdeolojik ve politik alandaki farklılıklarımız bir yana, mücadele içerisinde yol kesişmelerimizin çok fazla olduğunu görüyoruz. Mesela Novamed direnişi vardı. Bu direniş etrafında ülkenin her tarafında dayanışma platformları kurulmuştu ve serbest bölgeye bu dayanışma sayesinde sendika girebilmişti. Yine aynı şekilde DESA direnişi, kadın örgütlerinin, kadın hareketinin ve siyasi partilerin ortak mücadele ettikleri ve dayanışmayla birlikte örgütledikleri bir direniş oldu. İstanbul’daki Hames Tekstil’de yaşamını yitiren kadınlar için “Bu bir sel felaketi değildir, iş felaketi” kampanyasında yine ortak çalıştık. Kadınlar bir araya gelerek küçük küçük katkılarla direnişteki işçilerin yaşama koşullarını iyileştirmeye de çalıştılar. Emek Partisi olarak Flormar’da kadın işçilerin mutfaklarına, çocuklarının okul masraflarına katkı gibi şeyler de yaptık. Bunlar çok küçük şeyler ama dayanışmayı büyüten ve direnişin sürdürülebilirliğini sağlayan örneklerdi.

Sadece işçi direnişçileri değil elbette; son 15-20 yılın mücadele geçmişine baktığımızda, örneğin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’ndaki değişikliklere karşı da birlikte kampanyalar, yürüyüşler örgütledik. Kürtaj hakkını savunmak için oluşturulan kadın platformları, son olarak İstanbul Sözleşmesi için kurulan platformlar, bunların en iyi örnekleri.

Kamu emekçisi kadınların acil çözüm bekleyen sorunları ve talepleriyle ilgili ne söylersiniz? Bu konuda nasıl bir çalışmanız var?

Kamu emekçisi kadınlar görece erkek emekçilerle daha eşit koşullara sahipler; hem ücret bakımından hem de çalışma düzeni açısından. Ama mesleki açıdan da çeşitli işyerindeki pozisyonlar açısından da bir eşitliğin olmadığını biliyoruz. Üst yönetim kademelerinde kadınlar yer almıyorlar. Bir ara bazı bakanlıkların ve bankaların müfettişlik sınavlarına sadece erkekler girebiliyordu. Kadınlar bu yönetmeliklerin değiştirilmesi için dava açarak, o sınava katılabilmenin yolunu açtılar. Her alanda eşitsizliğin giderilmesi için mücadele veriyoruz.

Kadın işi-erkek işi diye bir ayrım söz konusu bir de. Ağırlıklı olarak kadınların çalıştığı sektörlerde ücretler düşük, erkek sektörlerinde ise yüksek. Cinsiyet temelli iş ayrımcılığını önlemeye yönelik politikalarınız neler, örneğin kota öneriniz var mı Emek Partisi olarak?

Böyle bir düzenlemenin yapılması gerekir. Kadın sağlığını olumsuz etkileyecek işlerde kadınların çalışması önlenmeli; ama nitelikli görülen işlerde kadın istihdamını sağlayacak özel düzenlemeler gerekli. Pozitif destek, teşvik bunlardan biri. Yine eşit işe eşit ücret uygulamaları, bu sorunun giderilmesi açısından önemli diye düşünüyorum. 

Kadınlara özgü işçi sağlığı ve iş güvenliği kurulları

Kadın işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda devletin sağlıklı veri ürettiğini, bir politikasının olduğunu söyleyemiyoruz. Sizin bu konuda politikanız nedir?

İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanının yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Bu konuda hiçbir şey yapılmıyor. İşverenlerden maaşını alan işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanları eliyle işçi sağlığı ve iş güvenliği sağlanmaya çalışılıyor. Sendikalar, işyeri temsilcikleri ya da fabrikalardaki işçi sağlığı ve iş güvenliği kurulları aracılığıyla çalışmalar yapılmalı, önlemler alınmalı ve bu alan denetlenmelidir. Benzer çalışmalar kadın işçiler için de yapılmalıdır. Kadın işçilerin çalışma koşullarının özgünlüğünü dikkate alan işçi sağlığı ve iş güvenliği kurulları oluşturulmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.

İş müfettişliğinin ve iş mahkemelerinin yeniden düzenlenmesi de şart. İş mahkemeleri, bugün bir avuç tekelci sermaye grubunu koruyan bir mekanizma olarak işlev görüyor.  Bu mekanizmayı değiştirmek gerekiyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği kurulları da patronların kurulları haline gelmiş durumda. Bu da değişmeli, yeni bir anlayış gelmeli. 

Regl izni konusunda partinizin görüşü nedir? Sizce regl izni yasal bir hak olmalı mı?

Kadın işçilerin, kadın emekçilerin sağlığı ve çalışma koşullarının düzeltilmesi için atılacak her adımın desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül/Evrensel

*Bu haber, Rosa Luxemburg Stiftung tarafından desteklenen ‘Solun Kadın Emeği Politikaları: Sorunlar ve Çözümler’ başlıklı çalışmamız kapsamında yayımlanmıştır.

Paylaş:

Benzer İçerikler

‘Sol Partilerin Kadın Emeği Politikaları’ söyleşi dizimizde bu hafta Yeşiller Partisi Eşsözcüsü Özlem Teke var. Partinin adil geçiş ve adil dönüşüm programına vurgu yapan Teke, kadın emeğine dair pek çok sorunun iş tercihinden kaynaklandığını, bu tercihin değişmesi gerektiğini söylüyor.
Bu söyleşiyi yaptığımızda HDP’nin Yeşil Sol Parti çatısı altında seçime gireceği açıklanmamıştı. Ama emek, kadın emeği politikaları konusunda bir değişiklik yok. Gezici ve geçici tarım işçileriyle özel olarak ilgilenen HDP, ücretli emek politikalarını da ev içi emeğini gözeten bir yerden kuruyor.
Kayıtdışılığın ortadan kaldırılmasıyla istihdam ve ücret eşitsizlikleri gibi temel meselelerin daha kolay çözülebileceğine vurgu yapan Çetinkaya, kreşin kadın istihdamını artırıcı rolünün yanı sıra örgütlenmenin, toplumsal cinsiyet temelli eğitimin ve kotanın önemine dikkat çekiyor.
Emekçi Hareket Partisi (EHP) Merkez Komite Üyesi Sanem Deniz Kural, partisinin kadın emeği politikalarına dair Kadın İşçi’nin sorularını yanıtladı.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!