pahalılık

Okulların açılmasıyla her yer rengarenk reklamlarla doldu. “Okullar başladı, siz hâlâ şunu bunu almadınız mı?” diye soruyor billboardlar. Ama çocukların binlerce liralık okul masraflarıyla başa çıkamayan ve iş yükleri misli misli artan, “boğulur hale gelen” kadınlara kimse halini sormuyor. Sözü onlara bırakıyoruz…
Yaz tatili sona erdi, okullar açıldı. Okulların açılması aile bütçesinde aslan payının o ay okul masraflarına ayırılması demek. Ama bu dönemde kadınlar bazı açılardan nefes alabiliyor. Malum bakım sorunu. “Hiç olmazsa evde değiller, telefonum sık sık çalmıyor ve neredeler, nasıllar diye düşünmüyorum. Kafam biraz rahat ediyor.” diyorlar.
Geçen hafta başı, 30 yaşındaki Damla Aydın’ın sokağına bir sürü adam doluştuğunda saat öğleni geçmişti. Bir karanlık el gelip, su saatini söktü. Bir diğeri elektriğin kablolarıyla oynayıp, evi karanlıkta bıraktı! Artık 3 küçük çocuğa yemek yapacak tek bir bardak su dahi yoktu evde. Bu genç kadına “dönüşüm”ün hediyesi, susuzluk ve karanlık olmuştu.
Ressam Şükran Yangın Üst, hem eşitsizlik ve ayrımcılıkla hem de ekonomik krizle boğuşan kadın ressamların desteklenmesi gerektiğini söylüyor: “Bir sergi açmak istesek maliyeti çok yüksek. Boyalar, fırçalar, tuvaller çok pahalı. Kadın ressamlar, sergi açacak parayı bulamıyor. Bize, eserlerimize destek verilmiyor.”
Xiaomi Salcomp’da sular bir türlü durulmuyor. İşverenle sendika arasında imzalanması gereken sözleşme hala imzalanmadı. Kadın işçiler beklemeye sabırlarının kalmadığını, artan hayat pahalılığı karşısında ücretlerin iyice eridiğini, toplu sözleşmenin bir an önce imzalanması gerektiğini söylüyorlar.
Vakıf Üniversitelerinin sayısı devlet üniversitelerine yaklaşırken, hocalara idari personele ödenen ücretler hızla düşütü. Son zamlardan etkilenen çalışanların ücreti artmadı. Hatta pandemide kesildi. Evrak, hizmet işlerinin ve angaryanın kadınlara yüklendiği, çocuk bakımı olanaklarının olmadığı üniversitelerde, yöneticilik görevlerine erkekler getiriliyor. Cinsiyetçi uygulamalar ayyuka çıkarken, sendikalaşma neredeyse yok…
Piyasadan satın aldığımız tüketime yönelik mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki ortalama artışa enflasyon oranı denir.  Kendi enflasyonumuz kavramıyla kastettiğimiz ise pahalılık nedeniyle satın alma gücümüzde farklı kayıplar yaşamamızdır. Yaşanan kayıplar herkes için aynı değil.  Kısaca TÜİK’in hesapladığı resmi enflasyon rakamı, enflasyonun herkesin yaşamında o rakam kadar kayıp yarattığı anlamına gelmiyor. 
Memurlar, işçiler, ücretsiz ev emekçisi kadınlar, emekliler hepimiz zamlardan ve pahalılıktan günlük yaşamımızı devam ettiremez hale geldik. Bazılarımız kirasını ödeyemiyor, kimilerimiz yemeğinden kesiyor, bazılarımız dayakçı kocayı terk edemiyor, kimileri ise taksiye binemiyor artık. Arkadaşımız Ayla Önder memur, işçi, emekli sendikaları ve kadın örgütleri temsilcileriyle pahalılığı, “geçinememeyi” konuştu.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!