patriyarka

solda erkek şiddetinin bir kavram olarak tanınması, kınanması büyük ölçüde ortak bir değer haline geldi. ancak feminizm karşıtlığı çok önemli bir ortak değer ve erkek şiddetine duyulan tepkiden güçlü olabiliyor. böylece erkek şiddeti, patriyarkadan başka aklınıza gelebilecek binbir şeyle açıklanıyor ve çözümsüz kalıyor…
aile yılı tam gaz devam ediyor. iktidar kadınların mevcut haklarına el koymak, adil olanı değil patriyarkanın gerektirdiklerini hayata geçirmek için yeni yeni adımlar atıyor. son olarak kadınların miras hakkı hedefte. mirasın eşit şekilde bölünmesi zorunluluğu kaldırıldı. bunun yerine mirasçılar kendi aralarında anlaşabilecek. kadınların miras hakkı feminist bir kampanyanın konusu olmayı hak edecek kadar önemli bir mesele.
Dünya’da aşırı sağ güçlenirken kadın ve LGBTİ+ lara karşı düşmanlık ve hak ihlalleri artıyor. Türkiye’de de son zamanlarda toplumsal cinsiyet eşitliği yasaklanan bir kavrama dönüşüyor. Normal doğum ve aile kutsanırken aile içindeki emek sömürüsü ve şiddet görünmüyor. Feministler olan biten karşında nasıl bir mücadele öneriyor? Kulak veriyoruz.
“Bir erkeğin, bir kadının, düzen içindeki ezilen ve sömürülen konumundan kaynaklanan sebeplerle suç işlemesiyle bir erkeğin erkek olmasından kaynaklanan sebeplerle, şiddete eli alışık olduğu için kadınlara yönelik şiddetin cezasızlığından da cesaret bularak, kendi sosyal çevresinde erkek şiddeti kutsandığı için ya da benzer sebeplerle başkalarına fiziksel, psikolojik zarar vermesi hatta onların canını alması aynı kategoride ele alınamaz. eğer topluma baktığımızda sadece kapitalizmi değil patriyarkayı da görüyorsak!”
“19 Martta başlayan süreç Şimşek’in ekonomi programına inananları da gerçeklerle yüzleşmeye zorladı. Bu programla iki yıldır yapılmaya çalışılan müdahale, olayların ilk saatinde buhar oldu. Geriye kalan şey enflasyona ezdirilen ücretler ve maaşlarla yaşamı sürdürme mücadelesidir. Reel ücretlerin baskılandığı ortamda cinsiyete dayalı ücret açıkları da büyür. Alım gücü kısıtlandığında geçinme yükü kadınlara bırakılır.”
Betül Kocaaslan yaptığı araştırmada son yıllarda metal ve tekstil sektörlerinde yaşanan, kadın işçilerin öne çıktığı dört sendikalaşma mücadelesini ve işyeri önü direniş sürecini kadın işçilerle yaptığı yüz yüze görüşmeler yoluyla incelemiş. Sendikalı olmanın kadınları güçlendiren bir deneyim olduğunu görmüş. “Ama hayal kırıklığı da sürecin bir başka boyutu” diyor. 
Her ne kadar patriyarkayı güçlendiren, ondan beslenen bir iktidarın varlığı ülkeyi karartmaya çalışsa da direnen kadınlar ve onların ideolojisi olan feminizm var ve engel tanımıyor. Birlik, mücadele ve dayanışma günümüz olan 8 Mart kutlu olsun. Nerde olursa olsun direnen tüm kadınlara aşk olsun. Ve bir de ölüm değil, yaşam olsun, barış olsun.
“lubunyaların güvenliği temel insan hakkı. sadece ‘sırada kim var’ endişesiyle, bir gün bize de sıra gelebilir öngörüsüyle değil, lubunyalar olmadan cinsiyet eşitliği, özgürlük, demokrasi olmayacağı için, meclisteki partilerden sendikalara bütün güçlerin bu tasarıya karşı harekete geçmesi gerek.”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!