ETUC Genel Sekreteri Isabelle Schömann*: “Yolumuzu bulabilmemiz için kotaları kullanmamız gerekiyor”

Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (ETUC) yönetiminde üç kadın bulunuyor. Genel sekreter yardımcılığı görevini sürdüren Isabelle Schömann, aynı zamanda kadın işlerinden de sorumlu. Son kongrelerinde ETUC içinde yüzde 51 oranında bir kadın temsiliyeti sağlandı. Onunla ETUC’daki kadın çalışmalarını konuştuk…
Paylaş:

Öncelikle ETUC’a üye kadın işçi oranını sormak istiyoruz. Kadınlar daha çok hangi sektör sendikalarında yoğunlaşmış durumdalar?

Avrupa sendikal hareketinde, ulusal düzeyde konfederasyonlarımız Avrupa çapında ise sektör düzeyinde federasyonlarımız var. Hizmet sektöründe çok sayıda kadının bulunduğunu söyleyebilirim. Kurumun özel veya kamu kurumu olmasından bağımsız olarak özellikle bakım sektöründe çok sayıda kadınla karşılaşıyoruz. Konaklama ve hazır yemek sektöründe de kadın işçi mevcut.

Sanayi, inşaat gibi diğer sektörlerde çok fazla kadın yok. Ancak şunu belirtmek isterim, dört yılda bir gerçekleşen ETUC Kongresi’nde 2023’te yüzde 51 oranında kadın temsiliyetini sağlamış olmaktan deyim yerindeyse çok gurur duyduk. Bu bir referans noktasıydı, yani her dört yılda bir yapılan kongrede bağlı sendikalardan kadın ve erkeklerin eşit temsil düzeyine uymalarını istiyoruz.

Bu kez çok başarılıydık; erkeklerden daha fazla kadın katıldı. Ancak tabii ki temsiliyet her yerde eşit değil. Belirtmek istediğim nokta, siyasi iradeyle bunun yapılabilir olduğu. Ulusal düzeyde, bu dengeyi sağlamak için büyük çaba sarf eden çok sayıda sendikanın olduğunu düşünüyorum. Sanırım Avrupa çapında iyi bir yoldayız.

Sizce ETUC’a bağlı sendikalarda kadınların en can alıcı sorunu, ya da sorunları neler?

Üç temel sorun olduğunu düşünüyorum. Birincisi elbette erişim, birçok nedenden sendikaya erişim zor olabilir. Mesela yarı zamanlı çalışmak, çok kısa süreli sözleşmelerle çalışmak gibi nedenler sendikal harekete erişmenize engel olabilir. İkincisi ise tabii ki zaman. Eğer yarı zamanlı ya da sabit süreli sözleşmeli olarak çalışıyorsanız, bir sendikaya katılmak hem zaman hem de parasal açıdan size zorlar. Ayrıca sendikaları pek desteklemeyen işletmelerin olduğunu biliyoruz. Belli sektörler ya da belli işler için sendikaya katılmanın zor olduğunu söyleyebilirim. Buna örnek olarak sürücüleri verebiliriz. Über Taksi ve Deliveroo mesela. Kadınlar da elbette taksi şoförü olabiliyor ancak bu sektörlerde sendikaya üye olmak çok zor. Bence başka bir zorluk da bunu başardığınızda yani tüm bu engelleri aştığınızda dahi sendikal örgütlenme içinde potansiyel bir lider olarak yer edinebilmek de kadınlar açısından kolay değil.

Çok güçlü bir kadın komitesine sahibiz

ETUC toplumsal cinsiyet çalışmaları ile öne çıkan konfederasyonlardan biri. Birlik bünyesinde kadın çalışmaları nasıl yürütülüyor?

Bu, büyük ölçüde ulusal ve sektörel düzeyde olup bitenlerin yansıması olarak ortaya çıkıyor. Farklı düzeylerin daha görünür olması için destek verdiğimizi de söylemek isterim. Kadınların sesinin ön plana çıkarılması açısından bir “kazan kazan” durumu söz konusu. Çok güçlü, kadın komitesine sahibiz; bu kadın komitesi ETUC’un resmi komitesidir. Tüzüğümüzde yer alır. Ve bu komite, ETUC’a bağlı ulusal konfederasyonların ve Avrupa federasyonlarının kadın birimlerinden gelen temsilcilerden oluşur ve bir başkanı vardır. Bu komitenin kadınlarla ilgili her meselede oldukça aktif olduğunu söyleyebilirim, ama aynı zamanda eylemlerin desteklenmesi açısından da oldukça mobilize bir yapı. Kongrede yeniden ifade ettiğimiz bir unsur da, cinsiyet konusunun ETUC’un tüm politikalarında ve eylemlerinde ana akım olması gerektiğidir. Bu, aslında tüm faaliyetlerimiz boyunca çokça bahsettiğimiz ve desteklediğimiz bir konu.

Bir uzmanlık daireniz var mı?

Bizim kendi uzmanlarımız yok. Bir politika yetkilimiz var. Dosyadan politik olarak sorumlu olan Genel Sekreter Yardımcımız var. Proje sorumlularıyla çalışıyoruz ve umuyoruz ki bu sene sonu itibariyle bir proje sorumlumuz olacak. Bu iş için iki kişi, iki tam zamanlı pozisyonumuz var. Proje bazında çalışıyoruz ve konu hakkında çalışan bir veya iki uzmanımız oluyor ve ulusal ve sektörel düzeyde yapılanları da aktarıyoruz. Tüm işi tek başımıza yapmıyoruz ve ulusal düzeyde yapılanlardan da yararlanıyoruz. Çalışmaları herkesle paylaşıyoruz, böylece bilgiler erişebilir ve kullanabilir hale geliyor. Bu, sahip olduğumuz entelektüel kolektiviteyi ortaya çıkarmaya çok yardımcı oluyor ve tabii ki meslektaşlarımıza bazı konuları öne çıkarmaları için gerekli bilgileri sağlıyor.

Toplumsal cinsiyet çalışmalarınızda bağlı sendikalarla ilişkileri nasıl sağlıyorsunuz, bölgesel örgütlenmeler veya bölgesel politikanız var mı?

Avrupa Birliği oldukça küçük, neredeyse bir bütün olarak bir bölgeyiz. Yaptığımız şey şu; 27 üye devlet düzeyinde, yani Avrupa Birliği’nin her üye devleti düzeyinde neler olup bittiğine bakıyoruz. Bazıları çok aktif, örneğin İspanya gibi. Avrupa’daki kadınlar açısından olumlu gelişmeleri aktarıyoruz ve başkaları tarafından da takip edilebilen bir örnek haline getirmek için yaymaya çalışıyoruz.

Yasal düzenlemeler temelinde ise bir Avrupa Mevzuatı olan Ücret Şeffaflığı Direktifi için çok çalışıyoruz. Bu mevzuat eşit değerde işe eşit ücret için ihtiyacımız olanı sağlayacak kadar güçlü. Özellikle Avrupa’daki tüm kadın temsilcilerle birlikte bu girişim üzerinde çalışmak, mevzuatın sahiplenilmesine ve ulusal düzeyde kullanılmasına yardımcı oluyor.

Tecavüzün suç olarak tanımlanması gerekiyor

Kadına yönelik şiddet de konularınızdan biri değil mi?

Evet, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetle mücadele konusunda da çalışıyoruz. Bu bağlamda, Avrupa Birliği’nde sunulacak yeni bir direktif için hazırlanıyoruz. Mevzuatın müzakere edileceği yer olan Avrupa Parlamentosu ve Konsey içinde oldukça yoğun lobi faaliyeti yürütmek gerekiyor. Örneğin, tecavüzün bir suç olarak kabul edilmesi konusunda Avrupa Parlamentosu’nun çok güçlü bir tutumu oldu, Avrupa Komisyonu da bu şekilde konumlandı ancak daha sonra üye devletlerden temsilcilerin olduğu Avrupa Konseyi’nde bu kabul görmedi ve bu tartışma bir yere gitmedi. Dolayısıyla burada, tecavüzün bir suç olarak tanınması gerektiğini çok açık bir şekilde belirtmemiz gerekiyor. Mevzuattan bahsettim ama elbette ulusal düzeyde ya da sektör düzeyinde müzakere edilen toplu sözleşmeler bizim de desteklediğimiz konular. Bunlar da kadın hakları konusunda destekleyici olmalı, kadın haklarını öne çıkarmalılar.

AB’nin kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele yönergesi hakkında konuşalım istiyoruz. Yönergeye dair kurumlar arası müzakerelerden ve tartışmalardan beklentiniz nedir?

Siyasi ortam dikkate alındığında bunun biraz karışık olduğunu söyleyebilirim. Çünkü daha çok Avrupa’ya odaklanılıyor ama aynı zamanda dışarıdan gelen farklı etkiler de var. Bunların ikisinden bahsedeceğim. Biri elbette ABD’den geliyor; burada yargıtay kararlarıyla bazı değişiklikler gerçekleşti, örneğin kürtaja yönelik bir tutum değişikliği oldu. Bu da Avrupa Birliği’ne doğru dalga dalga gelen bir şey ve bu gelişmeler bir süredir bastırılan bazı grupları etkiliyor, bu gruplar yeniden canlanıyorlar. Bu bizim için pek de iyi olamayan bir durum. Bu aynı zamanda bazı üye devletlerde açıkça gördüğümüz bir şey. Ayrıca üye devletlerin de oldukça bölünmüş durumda olduğunu ve kadın hakları konusunda aynı çizgide bulunmadıklarını görüyoruz. Çok muhafazakar olan üye ülkeler var ve buralarda da kürtaj meselesi bir sorun ancak tek sorun da bu değil.

Ne tür bir bölünme bu?

Mesela İstanbul Sözleşmesini ele alalım Türkiye Sözleşme’den ayrılırken Almanya gibi üye devletlerin sözleşmeyi onayladığını görüyoruz. Yani çok karmaşık bir siyasi bağlamımız var. Mesela İtalya’da, İspanya’da olduğu gibi aşırı sağ yüzünden haklar düzeyinde geriye gidişler yaşandı. Bunu Finlandiya’da da gördük. Her zaman sınırda yaşadığımız şeklinde bir izlenimine sahibim. Kendimizi koruyoruz, sahip olduğumuz yeri güçlendirmeye çalışıyoruz ama ne yazık ki sürekli bir saldırı da var. Burası çok güçlü olmamız gereken yer. Ancak diğer taraftan neden eşitlik olması gerektiğini, neden kadınlara eşit muamele olması gerektiğini, neden kadınları korumamız gerektiğini, neden kadınların da aynı işte erkeklerle aynı ücreti alması gerektiğini açıklığa kavuşturma konusunda çok pratik olmamız lazım. Dolayısıyla sürekli olarak kanıt göstererek meşruluk sağlamamız gereken bir durumdayız. Bu çok zaman alan ve enerji tüketen bir şey. Yeni direktif, yeni toplu sözleşmeler, Sözleşmelerin yeni ülkelerce onaylanması, bunların çok büyük gelişmeler olduğunu düşünüyorum. Bu şekilde ancak ilerleyebiliyoruz.

Bu tartışmalardan nasıl sonuçlar çıkmasını bekliyorsunuz?

Bu direktif benimsenecek ama bunun içeriğinin ne olacağı önemli. Tecavüz gördüğünüz üzere tartışmalı konulardan biri. Ancak burada açıkça bu boyutun mevzuata konulmamasını biz kabul edemeyiz. İhtiyacımız olan 27 üye devletin her birinde kadınlara yönelik asgari koruma sağlayabilmek üzere devletlerin pozisyonunu değiştirmek. Bu olması gereken bir şey ve bunun da ötesinde, tanıma ve izleme de olmalı. Toplumun zihniyetini değiştirme yolunda ilerliyoruz, bu zaman alacak bir süreç. Bu daha sonraki gelişmeleri temel alabileceğimiz minimum bir düzlem olacaktır. Aşağıya doğru değil yukarıya doğru, aslında amaç bu. Özellikle aile içi şiddetten, işyerinde şiddete kadar kadının korunmasına yönelik çalışmaları güçlendirmeye çalışıyoruz. Corona krizi buna çok ihtiyacımız olduğunu gösterdi çünkü tecridin daha fazla şiddete yol açtığını gördük.

Ücret Şeffaflığı Yönergesi her düzeyde kullanılmalıdır

Kadınlarla erkekler arasındaki toplumsal cinsiyet temelli ücret açığının kapatılması için ne tür çalışmalarda bulunduğunuzu anlatabilir misiniz?

Burada ulaştığımız sonuçlardan biri de elbette Ücret Şeffaflığı Yönergesi. Eşit ve eşdeğerde işe eşit ücret ilkesinden bahsediyoruz. Bu bize öylesine verilmedi, başarmak çok zaman aldı ama sonunda başardık. Bu bilgiyi edinmek çok önemli. Bu bilgiyi kullanabilirsiniz, her işte belirlenen ücret açısından neler olduğunu, sendikanın size destekleme sorumluluğunu ve aynı zamanda ücret eşitliğini desteklemek zorunda olduğunu bilirsiniz. Bu sadece diğer mevzuatlara eklenecek bir mevzuat olarak ele alınmamalı, aynı zamanda sendikalar tarafından şirket düzeyi, sektör düzeyi, ulusal düzey gibi her düzeyde gelecekteki müzakerelerde de kullanılmalıdır. Bunu ileriye taşıyacağımızı ve temel olarak aldığımızı göstermek ve işi sağlama almak için de Avrupa’nın dışına çıkmamız gerekiyor. Böylece, kadınların eşit ücrete ulaşma şanslarını artırmış oluruz. Yani burada ilkeyi, tanınmayı ve bu temel çizgiyi harekete geçirdik ve belirttiğim gibi sendikalar tarafından da bunun ulusal düzeyde dikkate alınması gerekiyor.

ETUC büyük bir sendikal birlik, birlik içinde kadınların yeteri kadar temsil edildiğini düşünüyor musunuz?

Daha önce de belirttiğim gibi ETUC Kongresi’nde kadın temsilinde yüzde 51’e ulaşmanın mutluluğunu ve gururunu yaşadık. Bazı üye kuruluşlar için bunu delegasyonlarına yansıtmak zordu, bazıları için ise kolaydı. Zorluğun aşıldığını söyleyebilirim ve bunu koruyacağımızı düşünüyorum. Önümüzdeki dört yıl içerisinde mücadele edeceğimiz zorluk daha fazla genç kadının katılımını sağlamak olacak. Bir sonraki kongre ve kadın komitesi için genç meslektaşlarımızdan yana bir kotaya sahip olmamız gerektiği konusunda anlaştık; daha çok genç kadının burada olması çok önemli. Sanırım bu, işgücü piyasalarının yeni yapısından ve kendi hesabına çalışma gibi görünen çok sayıda iş olmasından dolayı üstesinden gelinmesi zor bir sorun.

Gençlerin ücret bu ücret düzeyini yakalaması zor, aynı zamanda sendikalara aidat ödemesi başlangıçta biraz caydırıcı olabilecek bir şey. Sanırım daha fazla genç kadını nasıl dahil edebileceğimiz konusundaki fikirler açısından çok yaratıcı olmamız gerekecek çünkü bu geleceğin kendisi ve bu gelecek şimdi başlıyor.

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkması konusunda, kadınları destekleyen bir bildiri yayınladınız, bunun için ayrıca teşekkür ediyoruz. İstanbul sözleşmesi sizce neden önemli?

Bizim için çok önemli bir sözleşme. Avrupa’da kadınları şiddete karşı korumak için bu konunun üzerinde durma meselesinde ne kadar geciktiğimizin fazlasıyla farkında olduğumuzu söyleyebilirim. Avrupa’daki üye devletlerin bunu 2023 yılı içinde onaylamasından çok mutluyuz. Bunun için çaba gösterdiler ve Türkiye’nin artık burada olmamasının, geri adım atmaktan daha fazlası olduğunu fark ettiler. Ben bunun sadece Türkiye için değil, genel olarak çok kötü bir işaret olduğunu düşünüyorum. Biz, sadece kadına yönelik şiddetin ne olduğunu tanımlamakla kalmayıp, birçok araç sunan bu sözleşmeyi destekliyoruz. Çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü bu sadece bir veya iki ana şiddet türünü tanımlamıyor. Fiziksel ve zihinsel şiddet, taciz, aynı zamanda zorla evlendirme ve zorla sünnet de dahil olmak üzere çok geniş bir şiddet yelpazesi tanımlıyor; dolayısıyla bunların hepsinin ele alınması, kabul edilmesi ve cezalandırılması gerekir., Diğer tüm sözleşmeler gibi koruma, önleme, kovuşturma ve ayrıca bunun yerine getirilmesini sağlamak için ihtiyacımız olan politikalar bağlamında sözleşmeyi korumamız gerektiğini düşünüyorum.

Sözleşmeden ayrılma konusunda herhangi bir geri adım atılmasına şiddetle karşı çıktık ve inanıyoruz ki birkaç yıl içinde Türkiye’yi de sözleşmeye geri almayı başaracağız.

ILO 190 temel referanslarımızdan biri

Peki 190 Sayılı ILO Sözleşmesi hakkında neler düşünüyor ve bundan nasıl yararlanıyorsunuz?

ILO 190 elbette özellikle üzerinde çok çalıştığımız bir diğer konu. Avrupa Birliği’nde şu anda yürüttüğümüz görüşmelerde yakın zamanda sonuçlanmasını beklediğimiz bir “Durum Tespiti Yönergesi” var. Bu, işletmelerin insan haklarına uyma yükümlülüğünü tarif ediyor. Küresel çapta iş yapan işletmelerin referansı elbette diğer şeylerin yanı sıra ILO’dur. ILO 190, işyerlerinde zorla çalıştırmanın olmadığından ve işyerinde özellikle kadınlara yönelik şiddetin olmadığından emin olun, derken kullandığımız temel referanslardan biridir. Elbette Avrupa Birliği dışında kalan kayıt dışı sektördeki işlerin insan haklarına uygun olmayacak şekilde herhangi bir hizmet veya ürün üretmek için kullanılmamasından da bahsediyoruz. Bizim için kadın hakları insan haklarıdır. Sendikal haklar insan haklarıdır ve bunların hepsine uyulmalıdır. Bu, iş yapmak için taviz verebileceğiniz bir şey değil.

ETUC’un genel sekreter yardımcılığı görevini yürütüyorsunuz, bir kadın olarak sendikal çalışmada bu mevkiye gelene kadar ne tür zorluklarla karşılaştınız, önünüzü açan neler oldu?

Sanırım ilki, çoğu kadının karşılaştığı gibi elbette iş-hayat dengesi meselesi. Çocuklarınız varken her gün işe gitmeyi nasıl başaracaksınız? Bunun doğru cevabı, bunun bir sorun olmadığı, hiçbir zaman sorun olmadığı, öyleyse neden sorun olarak görüldüğüdür. Bugünlerde durum biraz daha farklı artık sadece anneler değil babalar da doğum izni alıyor. Toplumun oldukça hızlı geliştiğini düşünüyorum. Diğeri ise elbette ücret ayrımcılığıdır. O bir erkek ve siz bir kadın olduğunuz için meslektaşlarınızla aynı parayı kazanmıyorsunuz. Bu çok yaygın bir şey. Bunu sorgularsam işimi sürdürecek miyim yoksa kaybedecek miyim? Bu tür durumlar herkesin başına gelir ve bence diğerlerinden daha çok sendikacıların başına geliyor. Elbette bu zorluklara az çok aldırış etmeyebilirsiniz. Bana yardımcı olan şeyin elbette toplumdaki bu evrim ve bir bütün olarak toplumun düşüncesinin değişimi olduğunu düşünüyorum, ama aynı zamanda kadın kotaların varlığı çok yardımcı oldu. İşte en büyük değişiklik bu. Yolumuzu bulabilmemiz için bu kotaları kullanmamız gerekiyor. Uğruna savaştığımız ve kazandığımız bu fırsatı, herhangi bir erkeğin aynı pozisyon için yapabileceğinden daha fazlasını göstermek zorunda kalmadan, bağımsız olarak bir yerlere ulaşabilmeyi sağlamak için kullanmalıyız.

Her zaman daha fazla çaba gösterdim

Bir kadın olarak bu pozisyona gelmek kadar bu pozisyonda kalmak da bir erkeğe göre daha çok çaba gerektiriyor, değil mi?

Kesinlikle, her zaman daha fazla çaba göstermelisin. Siz her zaman sorgulanırsınız, oysa aynı işi yapan erkekler sorgulanmayabilir. Yaptığınız şeyi gerekçelendirmek zorundasınız. İlginç olan ise bu erkeklerden de kadınlardan da geliyor. Yani sırf cinsiyet temelinde ittifak kurulmuyor. Ama burada da yine çok fazla şansım olduğunu düşünüyorum, yaptığım işten çok keyif alıyorum ve harika meslektaşlarım var.

Kısa bir soru daha sormak istiyoruz. Üyelerinizin, işçilerin bu posizyondaki bir kadına bakışı nasıl?

Beni kendileri seçtiler. Yani onlara dayattığımız bir şey değil. Biz bir takımız ve bu takım cinsiyet meselesi açısından oldukça dengeli bir takım. Seçimin sonucuna bakarsanız, oy sayısının veya oy yüzdesiniz insanların çalışmalarınızı ne kadar takdir ettiğini yansıttığını göreceksiniz. Kadın olduğunuzda, potansiyel olarak erkeklerden daha çok çalışmanız gerektiğini söyleyebilirim, ancak elbette genelleme yapamam. ETUC örgütlenmesinin güzel tarafı sizlerin elbette dört yıllık bir görev süresi içinde üyelerinizin görmek istediklerinin yansıması olmanızdır. Bu dört yıllık süreçten önce, dört yıl kadar da konfederasyonun içinde yer almak benim için şanstı. Bu süre içinde neler yapabileceğinizi gösterebiliyorsunuz. Ve tabii ki, bunu iki ya da üç kat daha fazla göstermek zorundasınız.

Çabalarınızı takdir ettiğimizi bilmenizi isteriz…

Çok teşekkür ederim. ETUC düzeyinde kadın komitesinden sorumluyum. Bu insana o kadar çok enerji veriyor ki. İnanılmaz bir şey. Bu gruptan sorumlu olduğum için çok mutluyum çünkü kadınlar fikirlerle, enerjiyle ve çok iyi hislerle dolu. Sanırım pek çok konuda çok hızlı ilerlediğimizi ve çok pragmatik fikirlerimiz olduğunu görüyorsunuz. Bu benim de öğrenme isteğimi kamçılıyor.

* Isabelle Schömann’la iletişime geçmemizi sağlayan Kıvanç Eliaçık’ a teşekkürler. 

Paylaş:

Benzer İçerikler

Uganda’da IndustriALL küresel sendika tarafından desteklenen toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti durdurmaya yönelik bir dizi eğitim çalışmasının ardından kadın işçiler, IndustriALL kadın komitesi toplantılarındaki paylaşımlarda da görüldüğü üzere faillerle yüzleşti.
Filipinler, ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’ni Asya’da onaylayan ilk ülke olacak. Bu tarihi karar, sendikalardan kadınların yıllardır yürüttüğü kampanyanın sonucunda alındı. Yalnız Filipinler’de değil, dünyanın dört bir yanında sendikalar ILO 190’ın onaylanması, iş yaşamında şiddet ve tacizin son bulması için mücadelelerini sürdürüyor.
Alman Hükümeti, ILO’nun 190 Sayılı İş Yaşamında Cinsel Taciz ve Şiddete Yönelik Sözleşme’yi ve 206 Sayılı Tavsiye Kararı’nı onaylama sürecini başlattı. Alman Sendikalar Birliği (DGB) sözcüleri, kabinenin aldığı bu kararı sevinçle karşıladıklarını belirtti.
ITUC raporuna göre, çoğu ülkede sendikalar ILO 190 için birlikte mücadele ediyor. Birçok ülkede ise feminist/kadın hareketi ve STK’lerin de içinde yer aldığı daha geniş ittifaklar kuruluyor. Toplu sözleşmelerini ILO 190 ile uyumlu hale getiren sendikalar, şiddet ve tacize karşı daha etkin yasalar için de mücadeleyi yükseltiyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!