Necla Akgökçe nakgokce@gmail.com
1 Mayıs ülke solunun ve muhalefetinin bir araya geldiği sayılı günlerden biridir. Alanlarda gaz yediğimiz de oldu, halay çektiğimizde. Bu yıl bağımsız feministler olarak Maltepe’deydik. Ama feminist hareketin emeğe dair sözü her yerdeydi.
1 Mayıs’ta özellikle büyük kentlerin alanlarında feminist hareketin ana şiarlarının sol ve demokratik muhalefetin hemen hemen her kesimine yansıdığını görmek sevindiriciydi. Sadece bu satırları yazanın bir tespiti değil bu, Maltepe’de feministler pankartı ardında yürüyen pek çok kadının ortak görüşü… Sola kendimizi anlattığımıza sevinelim mi, eşitlikçi olması beklenen sol örgütlerdeki erkek egemen bürokratik yapıların kırılmalarının bu denli gecikmesine üzülelim mi bilemedik doğrusu… Maltepe’de kadınlar tüm kortejlerde mor bayraklarıyla ve kendi ezilme deneyimleri üzerinden formüle ettikleri talep ve isyanlarıyla ciddi bir politik güç oluşturuyordu.
KESK’in mor gömleklileri ve mor bayrakları her zaman vardı ama bu 1 Mayıs’ta sayıları epey artmıştı, daha fazla kadın konfederasyon içinde kendini kadın kimliği üzerinden tanımlamayı uygun görmüştü.
DİSK’te ise kadınlar mor eylem gömlekleriyle, “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” pankartı arkasında yürüdüler bu kez. Konfederasyonda bir süredir toplumsal cinsiyet alanında artan çalışmaların ve çabanın bir simgesiydi adeta bu görünüm.
Bağımsız Feministler ve LGBTİ+ hareketi Maltepe’de birbirinin ardı sıra yürüdüler ve sloganlar çoğunlukla ortaktı.
Kadınİşçi bağımsız feminist kortejin içindeydi. İçindeydi derken öyle kitleler halinde olduğumuz düşünülmesin, emek alanındaki feminist politikayı sürdürmeye niyetli ve zaten her durumda 1 Mayısları kaçırmayan, bir, iki kadındık ancak.
Gezi davasının hemen ardına denk geldiği için 1 Mayıs’ın ana gündemi, geçtiğimiz günlerde tutuklanan gezici arkadaşlarımız ve Gezi direnişi idi. Mücella ve Can’ın alana gönderdiği 1 Mayıs kutlama mesajı konuşmalar arasında en fazla alkış alan oldu.
Nitekim Kürtçe, Türkçe, Arapça okunan ortak bildirinin girişinde de Gezi’nin geleceğe sahip çıkma iradesi olduğu vurgulandıktan sonra “Bu karanlık gidecek, Gezi kalacak. Gezi’yi dün savunduk, bugün savunuyoruz, yarın da savunacağız. AKP ve yargısı emekçilerin ve halklarımızın özgürlük mücadelesine engel olamayacak. “Gezi her yerde, Gezi burada, Gezi bizleriz,” deniyordu.
Sınıfsal sömürüyü tanımlamak
Bildiride sınıfa ve onun ekonomik demokratik taleplerine dair pek az şey yer alırken, toplumsal cinsiyet ezilmesi bölümü diğer yıllara göre epey ağır basıyordu. Sınıf kelimesinin geçtiği birkaç yerden biri de bu bölümdü. Bildiriyi yazanlar olayın ne kadar farkındalar bilinmez ama -Çünkü bu tür bildiriler o bölümü bunlar, şu bölümü de şunlar yazdığı için kes yapıştır, şeklindedir biraz- sınıfsal sömürü bile toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri üzerinden tanımlanmıştı adeta. Her ne olursa olsun sonuç memnuniyet vericiydi.
Organizasyonu yapan sendikalar ve meslek örgütleri içindeki kadınlar, feminist arkadaşlarımız epey ter dökmüş olmalılar, bıyıklı, kravatlı, takım elbiseli, yüzü hiç gülmeyen adamlar karşısında.
Söyle anlatmışlar meramlarını: “Sınıfsal eşitsizliklerin yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitsizliği de derinleşiyor, kadınların omuzlarına yıkılan hane içi iş ve bakım yükü artıyor. Kadına yönelik şiddet tırmanıyor. “Kadınlar bir yandan işsizliğin, bir yandan esnek çalışma biçimlerinin ve güvencesizliğin hedefi haline geliyor. Bu ateşten günlerde kadınların güçlendirilmesi gerekirken, İstanbul Sözleşmesi gibi kazanımlar iktidarın hedefi oluyor.”
Tüm ortak bildirilerin sonunda bilirsiniz talepler yer alır, yukarıdaki toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve bakım yüküne dair tespitlerden hareketle, talepler de oluşturulmuş ki bu genellikle yapılmaz. “Kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüzün son bulduğu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırıldığı, kimsenin cinsiyetinden, kimliğinden, inancından dolayı ikinci sınıf yurttaş muamelesi görmediği bir ülke istiyoruz.”
Feminizm açısından sendika, meslek örgütlerinin, bazı sol partilerin kendilerini aştığını söyleyebiliriz. Ama yine de ortak bildiride savundukları İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan cinsel kimlik temelli ezilme biçimlerine dair açık bir vurgunun olmaması gözden kaçmıyordu.
Bağımsız sendikalar Taksim’deydi
Sendika bildirilerinin aksine feministlerin “Başka Bir Hayat Mümkün” başlıklı Türkçe bildirisinde, LGBTİ+ hareketinin de “İşçiyiz, Lubunyayız, İsyandayız!” isimli Türkçe- Kürtçe bildirisinde kriz ve pandemi neticesinde yoksullaşan emekçi kesimlerin sorunlarına, sınıf ezilmesine, sınıf içinde artan toplumsal cinsiyet temelli hak ihlallerine ezilme ve sömürü biçimlerine daha fazla vurgu vardı. İşsizlik, düşük ücretler, eşitsizlik, bakım emeği sömürüsü, güvencesizliğe karşı mücadele kadın ve LGBTİ+ hareketinin emek gündemindeydi.
Ankara için son yılların en kalabalık 1 Mayısı deniliyor, İstanbul Maltepe için aynı tespiti yapmak zor görünüyor. Şeker Bayramı arefesi, pandemi sonrası olması etken olabilir elbette. Ama devrimcisi, muhalifi, sosyalisti, feministi son dönemlerde özellikle orta, orta- alt sınıfı saran tatilde şehirden uzaklaşma, tatilde tatile gitme ideolojisinin tüm ideolojilerin üstünde konumlanmasının da bunda bir payı olmalı.
Sendikaların kortejlerinin zayıflığı, işçi sınıfı bilincinin gelişmesine yönelik eğitimler ve örgütlenme konusunda pek bir şeyin yapılmadığının göstergesiydi. Genel olarak temsiliyet düzeyinde kalan görüntüyü kurtarmaya yönelik uzmanların yazdığı yöneticilerin okuduğu açıklamalarla sınırlı “eylem biçimlerinin” neticesi gibiydi sanki bu tablo. Sokağa, eyleme alışık olmayan bir sınıfın yaratılması süreciyle birlikte, 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda bulunma ısrarlarını da yitirdi büyük sendikalar.
Fakat geçtiğimiz yıllarda sayıları bir ya da iki olan ve Taksim’e çıkmakta direnen bağımsız sendikaların sayısının bu 1 Mayıs’ta artması, sendikal hareket içinde gelişen devrimci bir damara işaret ediyor. Ve bu damara herkesin dikkat etmesi gerekiyor.
TİP’in korteji onun gençler ve kadınlar tarafından ciddi bir biçimde desteklendiğini ve solda bir cazibe merkezi haline geldiğini gösteriyordu; çok kalabalıktı. Bize ÖDP’nin ilk yıllarını hatırlattı.
Kalabalık kortejlerden bir diğeri de HDP kortejiydi, sendika üyesi işçilerin alana girer girmez, burayı terk ederek, kendi hayatlarına döndüğü gerçeği, göz önünde bulundurulduğunda, alanı bu iki hareketin doldurduğunu söylemek abartı olmazdı. İdeolojik olarak feministler alana damgalarını vururken, kitlesellik açısından HDP ve TİP’in Maltepe’de açık üstünlüğü vardı demek, pek abartı olmaz.
Gebze’de İstanbul sözleşmesi![]() Bahar GökGebze 1 Mayıs izlenimleriGebze Sendikalar Birliği’nin düzenlediği 1 Mayıs kutlamaları Kent Meydanı’nda yapıldı. Trafo’dan kortejler halinde yürüyen kitle, yoksulluk ve pahalılığın öne çıktığı sloganları sık sık attı. Sendikalar ve partilerin pankart açtığı yürüyüşte Tek Gıda-İş Sendikası ve Eğitim-Sen üyesi kadınların katılımı göze çarptı. Kendi taleplerinin yazılı olduğu dövizlerle önde yürüyen kadınların coşkusu da dikkat çekiciydi. Kent meydanında sahneden yapılan konuşmalarda ülkenin içerisinden geçtiği döneme dair vurgular yapılırken “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” sloganı da atıldı. 28 Nisan gününe kadar valiliğin alana izin vermemesi Gebzeli işçilerin Maltepe mitingine yönelmesine neden oldu. Coşkulu ancak katılımın düşük kaldığı mitingde Farplas direnişçileri de pankart açtı.
|