Balıkesir Bandırma Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Adin Oto Donanım fabrikasında sendikalı oldukları için işten atılan kadın işçilerin açtığı işe iade davası, 2,5 yıldır milim milim ilerliyor. Gönen Adliyesi’nde geçen hafta duruşması görülen dava, şirketlerin sendika düşmanlığında ne kadar ileri gidebilecekleri konusunda çarpıcı bir örnek. İşçi kadınlar son derece sıkı çalıştılar bu dava için. Ne var ki dava adeta dondu; duruşmalar aylar sonraya atıla atıla bu noktaya geldi. Kararın çıkması için sabırla bekleyen işçilerin ise pes etmeye niyeti yok.
Bu fabrikada örgütlenme nedeniyle işten atılanlara ne oldu? 2,5 yıl neler yaşadılar? Davaya bakan sendika avukatı işvereni kayırmak için nasıl yollar izledi? Sendika yönetimi sonradan nasıl görünmez oldu? Duruşmalarda adeta bir hukukçu gibi yer alıp kendilerini savunan işçilerden ikisi, Ayşe ve Sinem, yaşadıkları süreci anlattı.
İki ayrı dava açıldı
Özellikle internet kullanarak geniş bir araştırma yaptıklarını ve her şeyi öğrendiklerini söylüyor Ayşe. Hakları neler, işverene açacakları davalarda nasıl ilerleyecekler? Kadın olarak adeta kenetlendiklerini anlatıyor.
Ayşe, 3,5 yıl Adin Oto’ya emek vermiş. Başa dönüp, sendikalaştıkları sürece işaret ediyor. Anlattığına göre, bu fabrikada koşullar çok acımasızdı. Bu nedenle vardiyadaki arkadaşlarıyla ortak karar alıp, Hak-İş’e bağlı Özçelik-İş Sendikası’nda sessiz sedasız örgütlendiler. Fakat üyelikleri duyulmuştu. İşveren bunu öğrenince adeta deliye dönmüştü. Sonuç olarak sorgular, tehditler ve hakaretlerle ilerleyen bir süreç geçirdiler. En sonunda da Özçelik-İş’e üye olan kim varsa fabrikayla ilişiğini kesti patron.
Çıkarılan işçiler, soluğu sendika binasında aldı. Özçelik-İş’te o dönem başkanlık seçimi vardı. O karmaşada zorlukla da olsa dava sürecini başlattılar. Ayşe, işçiler adına iki ayrı dava açıldığını söylüyor: “Biri, bizim işe iade davamızdı, ona bağlı olarak ayrıca açılan kıdem ve ihbar tazminatı davası idi. Diğeri ise bize hakaretlerde bulunan ve sendikalı olduğumuz için baskı yapan patrona açtığımız ceza dosyasıydı. Biz bu davaların uzayacağını bile bile çıktık yola.”

Patron suçlu bulundu
Evli olan Ayşe’nin iki oğlu var. Biri ilkokul öğrencisi, diğeri liseye gidiyor. Başta sendikaları Özçelik-İş’e güvendiklerini söylüyor. Yine neler yaşamışlarsa o doğrultuda bilgi paylaşmaya devam ediyor:
“Atıldığımızda bütün haklarımız içerdeydi. Kuruş almadan kapı önüne konduk. Sonra sendikaya gittik. Özçelik-İş’in avukatı davalarımızı başlattı. Beş altı ay sonra işe iade davası için üç arkadaşımızı mahkemeye çağırdılar. Büyük bir sayıya sahip olduğumuz için (biliyorsunuz, 57 kişiyiz) ayrı ayrı hâkimlere davayı bölüştürmüşler. Hâkim üç işçi kadının davasını karara bağladı; ‘Patron suçlu’ dedi. O kadar mutlu olduk ki…”
Böylece bu davalar yerel mahkemelerde işçilerin lehine sonuçlandı. Sendikal tazminat ödemeye mâhkum olan patron, dosyaları istinafa taşıdı. İlk davayı açan üç işçinin davası istinaf mahkemesi tarafından da onandı.
Ceza davasında ise sendikalı oldukları için işçilere baskı yapan, eziyet eden, hareketler yağdıran patron 1 yıl 3 ay hapse mahkûm oldu. Tabii; işverenin avukatı hemen bu karara da itiraz edip, istinaf mahkemesine götürdü dosyayı. Ve bekleyiş başladı.
‘Sendika avukatı davadan vazgeçmemizi istedi’
Aslen Balıkesirli olan Ayşe, işini kaybettikten sonra kadınların hayatının nasıl değiştiğini, yaşadıkları sıkıntıları, verdikleri mücadeleyi anlatıyor. Sendika avukatının, patronun aldığı cezadan hiç memnun olmadığını söylüyor ve devam ediyor:
“Avukat Aras Bey, Adin Oto avukatlarının kendisini çağırdığını ve bir teklif sunduklarını söyledi bize. ‘Ben sadece bir aracıyım, bu teklifi size aktaracağım’ dedi. Şikâyetçi olduğumuz ve patronun ceza aldığı o davadan vazgeçmenizi istiyorlarmış. Eğer vazgeçmezsek ihbar ve kıdem tazminatlarımızı alamayabilirmişiz. Yüzde yüz hakkımız olan parayı nasıl ödeyemez yani! Avukata bu şekilde sorduğumuzda şöyle yanıt verdi: ‘Vazgeçmezseniz eğer, mahkeme beş yıl bile sürer.’ İhbar, kıdem almamız çok uzarmış. Açıkça aba altından sopa gösteriyordu. Sürekli bize, ‘O işler sizin bildiğiniz gibi olmuyor’ diyordu. Tabii ki kabul etmedik.”
Özçelik-İş’in avukatıyla ilgili iddialar bununla da sınırlı değil. İşçilerden aldığımız bilgiye göre avukat, zaten zor durumda olan Adin Oto işçilerinden davaları için kişi başına yüzde 15 prim alıyor. Bunun için kadın işçilere tek tek sözleşme imzalatan avukat, kazandığı her dava için sendikaya da prim ödeyecek.
Daha çocukken evin sorumluluğunu aldı
45 yaşındaki Ayşe’nin geçmiş yaşamını soruyoruz. Üç erkek kardeşi varmış. Küçükken ailecek köyde yaşamışlar. Sonra Gönen merkeze gelmişler. İlkokulu bu ilçede bitirmiş. Sonrasında neden okuyamadığını şöyle anlatıyor:
“Annem çok ağır şekilde yüz felci geçirdi. Ve o küçük yaşımda evin işlerini yapmak, annem ile kardeşlerime bakmak zorunda kaldım. Babam inşaatlarda çalıştığı için hasta bakımı konusunda bir yardımı olamıyordu. Sonra açıktan ortaokulu bitirebildim sadece. Annem düzelince de işe girip eve katkıda bulunmaya başladım. Önce balık fabrikasına, sonra tekstil atölyesine girdim. Yıllarım tekstil sektöründe geçti.
Açıktan liseye gidecektim ama başlayamadım; çünkü hayatıma biri girdi. 18 yaşında evlendim. Eşim benden dört yaş büyük. Bir kahve işletiyordu. Sonra malum, doğum yaptım, iki çocuğum oldu. Çocuklardan dolayı çalışmayı bıraktım. Küçük oğlum ilkokul, büyüğü ise lise çağına gelince, eşime ‘Bu çocukların geleceği ne olacak?’ dedim. Çalışmak istediğimi söyledim ve böylece Adin Oto’ya girdim.”
Hâkim dahi şaşırdı
Başta güvenip Hak-İş’e üye olduklarından, sonra hayal kırıklığı yaşadıklarından söz ediyor Ayşe. İşverenin davada ceza almasının ardından, sendika işçilerle bağlarını neredeyse tümüyle koparmış. Bu arada atılacağı söylenen bazı adımların da atılmadığını öğrenmişler. İşverene açtıkları ceza davasından vazgeçmeleri istenince yaşadıkları şoku atlatan bir işçi kadın şu soruyu sormuş: “Arkadaşlar bir gariplik var. Sendikal tazminat sadece üç işçi arkadaşımıza ödendi. Bize neden verilmedi ki?” Ayşe bu konuyu paylaşıyor:
“Bu soru üzerine aklımız başımıza geldi ve birkaç kadın Adliye’ye giderek neden bizim tazminat alamadığımızı sorduk. Hâkim şaşkınlıkla, ‘Bunu sendikanız yapacaktı, neden yapmadı ki? Emsal bir davanız var. Üç kişinin kazandığı davayı bize emsal olarak gösterseydi siz de sendikal tazminatlarınızı alırdınız. Bu ihmalkârlık yüzünden olmuş hepsi’ şeklinde bir açıklama yaptı bize.”
Üç işçinin davasında çıkan kararın istinaf mahkemesince onanmasına karşın diğer işçilerin davaları istinaftan döndü. İstinaf mahkemesi, “eksik evrak” (!) nedeniyle dosyayı yerel mahkemeye geri gönderdi. Dava yeniden başladı. Sendikanın işçinin zararına yönelik bu tavırları da ortaya çıkınca, Ayşe ve bütün işçilerin hem üzüntüsü hem de öfkesi arttı.
Yeni bir işe girmeleri engelleniyor
Peki yeni bir işe girebilmiş mi? Başvurular yapılıyor, beğeniyorlar, “Gel başla” diyorlar işçilere. Fakat evrakları hazırlamaya başlarken telefon geliyor; “Sizi almaktan vazgeçtik” diyorlar. Ayşe de işe girmek istediği yerlerde genellikle hep bu yönde olumsuz yanıtlarla karşılaşmış. Adin patronu engellediği için hiçbir yeni fabrikaya kabulü gerçekleşmemiş! Buna yönelik şu yorumu yapıyor:
“Gönen küçük bir yer, nereye başvursak hemen duyuluyor. Ve bu ‘sizi almayacağız’ kararları oldukça yıpratıcı. O nedenle mahkeme bitene dek ne gerekirse yapacağız.”
‘Ceza davasından vazgeçerseniz…”
Görüştüğümüz bir başka işçi ise Sinem Yakut. Adin’de beş yıllık işçiyken ikinci çocuğuna hamile kalmış. Doğum zamanı geldiğinde de yasal izinlerini kullanmış. Altı ay sonra işe geri döndüğünde şef kendisine “İnsan Kaynakları’ndan çağrıldığını” söylemiş. Gittiğinde de işten atıldığını, ihbar ve kıdem tazminatını vereceklerini bildirmişler. Fakat herhangi bir ödeme almamış.
Sendikanın açtığı davanın izinden gitmişler. Ancak geçen hafta görülen son duruşmada hoş olmayan gelişmeler yaşandığından söz ediyor:“Gittik, duruşmanın tam saatinde Adliye’de olduk ama hâkim bizim davanın görülemeyeceğini söyledi. ‘Karşı taraf ceza davasında istinafa başvurmuş, onun sonucu gelmeden bir şey yapamayız’ dedi. Mahkeme salonundan çıkıp hep birlikte bir kafeye gittik. 35 kişiydik. Sendika avukatına sorularımızı tek tek yöneltik. Fakat vermesi gereken yanıtları vermedi. İhbar ve kıdem tazminatlarımızın ne olacağı hakkında da bilgi istedik. Avukat bu duruşmaların çok uzayacağını anlattı. Eğer bu kadar beklemek istemiyorsak, patrona açtığımız ceza davamızdan vazgeçmeliymişiz. Biz ise kesinlikle bunu istemediğimizi söyledik.”

Sendikalı işçiye ‘hastalıklı’ muamelesi
Gönen’de sendikalı olmanın çok ama çok zor olduğunu söylüyor Sinem. Tüm bu zorlukları aşıp yine de örgütlendiklerini belirtiyor.
Hep aşağılayıcı tavırlarla karşılaşmışlar vardiyalarda. “Örneğin gece çalıştığımız dönemler oluyor. Bakıyoruz, ay sonunda fazla mesai ücretimiz maaşa eklenmemiş. Yönetime gidip neden ödenmediğini sorunca ‘Biz sizi patlıcan tarlalarından topladık, iş sahibi ettik. Siz daha neyi sorguluyorsunuz!’ diyorlardı.”
Önce hemen aileler karşı çıkıyormuş örgütlenmeye. “Sakın sendikaya girmeyin, hemen atarlar, aç kalırsınız” diyorlarmış. Her yerden çok olumsuz ifadeler duymuşlar ama geri adım atmamışlar. Örneğin çevredeki insanların sendikalı olduğu öğrenilen birine, “hastalıklıymış gibi” baktıklarını anlatıyor Sinem. “Buna rağmen, tüm koşulları zorlayıp üye olmuş işçileriz biz. Bu nedenle sendika avukatının tavrı çok ağrımıza gitti” diyor.
‘Patlıcan tarlası’ dava dosyasında
Sinem şöyle sürdürüyor sözlerini:
“Biz Adin’de alın terimizle ve başarıyla çalıştık. Kimse işini aksatmadı. Ama hepimizin çıkışlarında ‘performans düşüklüğü’ yazıyordu. Örneğin beni vardiya amiri’ yapmışlardı. Demek başarılıyım ki amir oldum. Ama biz mesai ücretini sorunca, ‘Tarladan topladık!’ diyebiliyorlar! Yani halka besin sağlayan tarım işçilerini aşağılıyorlar. Bu nasıl zihniyet! İnanır mısınız, dava dilekçesine bunu da yazıp şikâyetçi olduk. Biz sendikal mücadelemizden hep gurur duyduk. Ve sonraki nesile de örnek olduk bence.” Belki de bir patlıcan tarlasının bu şekilde bir dava dosyasına konu olması bir ilk!
İşe başvuran kadınlara ‘çocuk kriteri’
Gönen’de bir fabrikada işe girmek isteyen kadınları türlü zorluklar bekliyor. Sinem’in anlattıkları şaka gibi:
“İş arayan bir kadın fabrikaya iş başvurusu için gittiğinde önce sorgu başlıyor. Daha form doldurmadan soruyorlar: ‘Evli misin?’ Evli olduğunu söyleyen arkadaşın eğer çocuğu yoksa fena. ‘Sen mutlaka hamile kalırsın’ gerekçesiyle işe almıyorlar. ‘Bize uymaz’ diyorlar. Evli ve çocuklu olana ise hemen evladıyla ilgili yaş sorusu geliyor; ‘Kaç yaşında?’ Çocuğu küçükse eğer onu da almazlar. Gerekçe şu: Kadın küçük çocuğa daha çok ilgi gösterecek. Hastanesi, bakımı derken işten daha çok izin alacak. Eğer ilkokul çağındaysa evladı, o kadın fabrikanın barajını geçmiş oluyor! ‘Sakıncalı işçi kadın’ kategorisinde olmadığı için işe kabul edilip, kadroya alınıyor.”
‘Bizde kızlar okula değil, işe yollanıyor’
35 yaşındaki Sinem, geçmişe gidiyor sonra; ortaokuldan sonra girdiği ve aslında bütün hayatını etkileyen bir sınavdan söz ediyor. Tek bir hayali var o dönem: Hemşire olmak. Sınava giriyor ve laborant hemşirelik bölümünü kazanıyor! Fakat okul İzmir’de ve yatılı bir sağlık meslek lisesi. Herkesin kolay kolay kazanması mümkün olmayan bu okula yazılmasına izin vermiyor babası.
Sinem, sadece şehir dışında bir yer olduğu için hayaline kavuşamadığını sanıyor. Normal liseye gitmeye de razı. Nasılsa eve yakın bir okula kaydının yapılacağını düşünüyor ama ona da göndermiyorlar. “Neden” diye soruyorum; “Gönen gibi bir yerde kızlar okutulmuyor mu?” Yanıtı şaşkınlığımı artırıyor:
“Okul yasak ama işe gidebilmemiz için bu yasak var. Burada birçok kız evlat fabrikalara ya da atölyelerde çalışsın diye liseye gönderilmez!”
O okula gidememesi, hemşire olamaması içinde ukde oluyor. İşe girer girmez kazandığı parayla kursa yazılıyor. İlk yardım kursuna gidip sertifika alıyor. Mahallenin bütün yaşlı kadınlarının tansiyonunu artık o ölçüyor. Bir çocuk düşüp dizini kanatsa yine yardımına Sinem koşuyor.
‘Hayatla kadın olarak kavgam var’
Bu anlattıklarının birçoğunu sadece kadın olduğu için yaşadığı aşikâr. O da böyle düşünüyor:
“Bir erkek sendikaya girseydi başına bu kadarı gelmezdi. İşte biz kadın olduğumuz için bunu başarmayı daha çok istedik. Kadınlar mücadele etmeli diye düşünüyorum. Bunu yaparak bizden sonraki nesile örnek olduk. İki kızım var. Kızlarıma da yaşadığım süre boyunca haklılıklarının peşinden sonuna kadar koşmalarını aşılayacağım. Hayatla kadın olarak kavgam var.”
Kadın Platformu‘nun desteği
Yaşanan dayanışma ise moral yükseltiyor. Gönen Asliye Hukuk Mahkemesi’nde yürütülen yargılama sürecinde, bölgedeki duyarlı insanlar dayanışma içinde olduklarını gösterdiler ve işçi kadınlara destek sağladılar. Dayanışma ile kredi borcu olanların ekstreleri ödendi, ev kiraları karşılandı. Bandırma Kadın Platformu Başkanı İpek Çetinkuş diyor ki: “2,5 yıl önce Adin’den sendikaya üye oldukları gerekçesi ile işten atılan arkadaşlarımızın duyumunu aldık ve kendileri ile tanıştık. Çektikleri sıkıntılardan, yaşadıkları mobbingden, haksızlıklardan haberimiz var. Böyle bir yönetim olamaz! Sendikalı olmak anayasal bir haktır. Biz Bandırma Kadın Platformu olarak ve bölgedeki diğer STK’larla elele vererek, kız arkadaşlarımızı desteklemeyi sürdüreceğiz.”
Fotoğraf: İHA