Feminizm, Ekoloji, Toplumsal Direniş: Şemsa Özar’a Armağan kitabı üzerine…

Şemsa Özar, akademik çalışmalarını daha yaşanabilir bir dünya yaratma mücadelesi ile birleştirmekten hiç vazgeçmemiş bir feminist iktisatçı. Ona armağan edilen bu kitapta, kapitalizme, patriyarkaya, anaakım iktisata ve iklim krizine ilişkin eleştirel analizler ve alternatif mücadele yöntemleri yer alıyor.
Paylaş:
Zuhal Esra Bilir
Zuhal Esra Bilir
zuhalesra@gmail.com

“Hayatımızın bu kadar gasp edilmesi düzgün çalışan bir sistemin yolda çıkan sorunları
değil, kapitalist ve patriyarkal sisteme içkin, ona can veren ve ondan beslenen sorunlar.
Duygularımızı ve bedenimizi kâra dönüştüren uygulamalara karşı politika
üretmek gerektiğini düşünüyorum. Yeni sloganımız ‘yaşam’ olmalı.” (Şemsa Özar, 2018[1])

“Şemsa Özar, Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nün vicdanıdır.”[2]

Geçtiğimiz günlerde Handan Çağlayan ve Kaner Atakan Türker’in editörlüğünde Feminizm, Ekoloji, Toplumsal Direniş: Şemsa Özar’a Armağan kitabı yayımlandı. Editörlerin akademik çalışmalarını daha yaşanabilir bir dünya yaratma mücadelesi ile birleştirmekten hiç vazgeçmemiş bir feminist iktisatçı olarak anlattığı Şemsa Özar’a armağan edilen bu kitapta; toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, anaakım iktisata, iklim krizlerine ilişkin eleştirel yaklaşımlara ve ortaya konulan tüm sorunlara ilişkin alternatif mücadele yöntemlerine yer veren bölümler yer alıyor.

Şemsa Özar’ın Türkiye’nin yakın tarihinde biriken feminist bilgide rolü büyüktür. Bu nedenle yaptığı çalışmaları feminist bir bakışla analiz etmek ve yorumlamak oldukça önemli ve değerlidir. 

Türkiye’deki kadın emeği ve istihdamı alanı kadınlara karşı ayrımcılığın ve sömürünün en derin yaşandığı alanlar arasındadır. Kadınların ev içindeki karşılıksız emeği, kadın yoksulluğu, kadınların işgücüne katılımı, kadın işsizliği, işgücü piyasasındaki cinsiyetçi eşitsizlik ve ayrımcılık konularında yapılan çok sayıda çalışma olmuştur. Türkiye’deki kadın emeğine dair mevcut durumu görünür kılabilmek, var olan yapısal sorunlara çözümler üretebilmek, Şemsa Özar’ın da olduğu bir grup feminist araştırmacının ilgi alanları olmuştur. Bu alanda feminist ilkeleri ve metodolojileri benimseyerek bilgi üretmek; araştırma deneyimlerinden yola çıkarak alanın sesini politika yapıcılara duyurmayı, politikaları oluşturan taraflarla (kamu ve özel sivil toplum) diyaloglara katkı sunabilmeyi, bu alanda çalışan diğer feminist araştırmacılarla ve kadın hareketinden aktivistlerle deneyimleri paylaşabilmeyi gerektirir. Özar, toplumsal olaylara ve olgulara toplumsal cinsiyet perspektifinden bakmayı önemsemiş; zorunlu göç, kadın emeği gibi alanlarda çalışırken aynı zamanda kendini kadın hareketinin de bir parçası olarak görmüştür.

Kitapta, Serap Güre’nin Akademi ile Feminist Eylemciliğin Birlikte Yolculuğu: KEİG Platformu yazısı, Şemsa Özar’ın da aralarında bulunduğu bir grup feminist aktivist ve akademisyen kadının, bilgi ve verinin gücü ile desteklenmiş bir politik örgütlenme arayışının yakın tarihini anlatıyor.

Özar için araştırma süreçleri daima kolektif çalışmanın ve kadın dostluğunun, dayanışmanın yarattığı çoğaltıcı bir deneyim olmuştur. Meslektaşlarıyla, arkadaşlarıyla, araştırmalarını yaptığı kadınlarla ve araştırmalarını okuyan kadınlarla daima birbirinden öğrenerek, çoğalarak güçlenmiştir. Gülay Günlük-Şenesen’in Sunuş yazısında, açık yüreklilikle kurulmuş birlikteliklerinin nasıl güçlendirici ve çoğaltıcı olduğunu görmek mümkündür.

Şemsa Özar’ın Türkiye’nin yakın tarihinde biriken feminist bilgide rolü büyüktür. Bu nedenle yaptığı çalışmaları
feminist bir bakışla analiz etmek ve yorumlamak
oldukça önemli ve değerlidir. 

Göç çalışmaları

Özar, tüm çalışmalarında olduğu gibi göç alanında da, feminist bir entelektüel sorumluluğuyla bilgi üretmiştir. Zorunlu göç konusunda özellikle kadınların ve kız çocuklarının özgül deneyimlerine ulaşmayı, zorunlu göçün sonuçlarına, gelinen yerde yaşanan değişime ve sürekliliğe onların penceresinden bakmayı hedefleyen çalışmalar yapmıştır. Zorunlu göçe ve sonrasına ilişkin doğrudan kadınlara ve kadınların aile ilişkilerinde, mahalle yaşamlarında, okullarda ve işyerlerinde yaşadıkları deneyimlerine ve karşılaştıkları sorunlarla nasıl baş ettiklerine odaklanan çalışmalar yapmıştır. Kadınların ve kız çocuklarının zorunlu göçü ve sonrasını araştırırken, yoksulluk, işsizlik, eğitim, sağlık, psikolojik danışmanlık gibi kamu hizmetlerine eşit erişememe, özellikle de Türkçe bilmeyen kadınların dilsizlikle nasıl başa çıkabildikleri, çalışma deneyimleri, çalışma koşulları, eğitim yaşamları, annelik deneyimleri gibi konuların kesişimselliğini ustalıkla yorumlayan çalışmalar yapmıştır.

Yaptığı araştırmalar boyunca ister korucuların eşleri ve kız çocukları olsun, ister zorunlu göç sürecini yaşayan kadınlar olsun, onunla hikâyesini paylaşan her kadının hikâyesi ve en güç koşullarda bile yılmayarak hayatta kalmak için yaptıkları, ona daima güç ve cesaret vermiştir. Elbette o da bu deneyimlerini yaptığı çalışmalarla aktararak genç araştırmacılara güç vermiş ve tuttuğu ışıkla daima önemli bir yol açmıştır.

Alternatif Ekonomi Arayışı: Kürt Hareketi ve Demokratik Ekonomi bölümünde yazarlar, demokratik ekonomi kavramının tüm katmanlarıyla nasıl ortaya çıktığını; altyapı, sanayi ve teknoloji, ticaret ve finans, ekosistem, kent hakkı, kentsel dönüşüm, topluluk eğitimi, toplum sağlığı, sosyal politikalar alanlarındaki karşılığının neler olduğunu kapsamlı bir şekilde ele alıyorlar. Bunun yanı sıra birbirinden çok uzak görünen grupların birlikte çalışmak üzere bir araya gelmesinde Şemsa Özar’ın etkin rolünü vurguluyorlar.

Alternatif Kalkınma Çalışmalarından İnsan Hakları, Özgürlükler ve Adalet Mücadelesine Uzanan Üretken ve Direngen bir Dostluğa Dair başlıklı söyleşisinde Nurcan Baysal, GAP bölgesinde kadın girişimciliği, zorunlu göç, kırsal kalkınma alanlarında Şemsa Özar ile birlikte yaptıkları çalışmaları anlatıyor. Bu çalışmalarda görüştükleri tüm insanların yaşam tahayyülünü, taleplerini onlardan dinleyerek, onlar adına konuşmayarak yapmanın ne kadar önemli ve etkili olduğunu görmemizi sağlıyorlar. Hem bu söyleşide hem de Ev Yıkıldı yazısında Baysal ile Özar’ın dostlukları, dayanışmaları ve ‘birbirlerine omuz verdikleri’ anları okurken bir yandan da yakın tarihte bölgede yaşananlara tanıklık ediyoruz.

Kürt Siyasi Hareketi ve Kültür ve Sanat Kurumları yazısı okuyuculara, Kürt illerinde kültür ve sanat kurumlarının işleyişini, dönüşümünü, buralardaki gündelik deneyimleri anlatan bir saha deneyiminden fazlasını sunuyor. Kaner Atakan Türker’in araştırma sürecini içtenlikle aktardığı yazısı, bir araştırmacının öz düşünümselliği üzerine düşündürdükleri ile genç araştırmacılara bir kılavuz oluyor.

Kitap, Nota Bene Yayınları’ndan çıktı.

Feminizm ve iklim krizi çalışmaları

Özar’ın kalkınma sürecinde kadınların işgücü piyasasındaki konumlarını, işgücüne katılımlarını, çalışma koşullarını ve çalıştıkları işlerde uğradıkları cinsiyete dayalı ayrımcılıkları ve kadın istihdamına yönelik politikaları, “erkeksiz (boşanmış, eşi vefat etmiş) kadınların” boşanma sonrası kamu, aile ve piyasa tarafından maruz kaldığı ayrımcılık ve eşitsizlikleri ele aldığı çok sayıda çalışması olmuştur. Özar, kadın emeği üzerine yürüttüğü çalışmaları tarihsel perspektif içinde farklı konulara odaklanarak sürdürmüştür. Çalışmalarında, kadınların uğradığı türlü ayrımcılıkların sadece yerel koşulların bir sonucu olmadığını ve küresel iktisadi yeniden yapılanma sürecine bağlı olarak geliştiğini vurgulamıştır.

Kadınların işgücü piyasasındaki ikincil konumunun, korunmayan/denetlenmeyen ve ucuza mal edilmiş bir işgücü üzerinden sürdürülmesi; devletin piyasaları denetleme ve düzenlemede yetersiz kalmasının bir sonucu olarak mı, yoksa yeniden yapılanma sürecinde sermaye birikimini hızlandırmak ve rekabette üstünlük sağlamak amacıyla, devletin de katkısıyla mı yaratıldığı üzerine tartışmalar geliştirmiştir. Bununla birlikte yapılacak iyileştirmeler için yasal düzenlemeler ve altyapısal çalışmalara ek olarak mutlaka toplumsal iş bölümünü cinsiyetçi temellere dayandıran ataerkil zihniyetin değişmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Neoklasik iktisadın “çalışma” “bireylerin özgür seçimleri” gibi kavramlarındaki cinsiyet körlüğünün arkasında devlet-piyasa-aile arasındaki patriyarkal işbirliğinin olduğuna işaret etmiştir. Ev işlerinin milli gelir hesaplamalarına katılması için verilen mücadele ve bu emeğin değerlendirilmesiyle ülkelerin milli gelirlerindeki artışı çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur. Bununla birlikte, neoklasik iktisatın kadınların doğuştan sahip oldukları “anaç” karakterleri ve/veya toplumsallaşma sürecinde edindikleri niteliklerle ev içi alanda erkeklere kıyasla göreli bir üstünlüğe sahip oldukları; erkeklerin girişkenlik, fiziksel güç, yırtıcılık gibi piyasa işlerine uygun nitelikleri dolayısıyla ev dışındaki üretimde daha etkin oldukları varsayımına da karşı çıkmıştır.

Tüm çalışmalarında iktisatçı olarak yaptığı ampirik, veriye dayalı araştırmalarda mutlaka politika önerilerinde bulunarak eleştirel sosyal bilimci konumunu sürdürmüştür. Devletin neoliberal politikalarından sıyrılıp krizlerin yarattığı olumsuz etkilere karşı durabilmesi için destekleyici ve alternatif politikalar geliştirmesini sıklıkla önermiştir.

Özar, kadınların çalışma yaşamına dair incelemeler yaparken, feminist iktisat ilkeleri doğrultusunda, insanın ekonomik faaliyetlerinin doğadan ve sosyal ilişkilerden bağımsız olarak tanımlanmasına karşı çıkmıştır. İnsanı yaşamın içinde pek çok iktisadi faaliyeti yürüten, aynı zamanda diğer insanlarla ve doğayla sosyal ilişkiler içinde olan bir varlık olarak tanımlamıştır.

İklim Krizi Kapıda, Zengin ve Yoksul Ülkelerde İklim Değişikliğine Feminist Perspektiften Bakış yazısında, Emel Memiş ve Gülay Toksöz, iklim adaletini toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk eşitsizliklerini de hesaba katarak sağlamanın mümkünlüğünü tartışıyorlar. Yaşamlarımızın birbirimize düşündüğümüzün de ötesinde bağlı olduğunu feminist perspektiften ele alan yazarlar, özellikle Küresel Güney’de kadınların iklim değişikliğine bağlı yaşanan sorunlardan çok daha ağır bir şekilde etkilendiklerini ortaya koyuyorlar. Ekofeminizmin kadınları doğaya yakın özcü sayılabilecek bir konumlandırmadansa, çevresel sürdürülebilirliği sosyal adalet ile birleştiren feminist politik ekoloji yaklaşımını, kaynaklara erişim ve kontrol bakımından cinsiyet eşitsizliklerini vurguluyorlar.

Yeşil Ekonominin Ötesinde Düşünebilmek Feminist Politik Ekoloji, Memiş ve Toksöz’ün okuyucuya genel bir çerçeve sunan yazısından sonra Begüm Özkaynak, feminist politik ekoloji tartışmalarını daha da derinleştiren bir yazı sunuyor. Mevcut literatürün sunduğu yeşil ekonomi kavramının sınırlılıklarını ve daha ötesi bir kavramsallaşmaya neden ihtiyaç duyulduğunu aktaran Özkaynak, kadın hareketi ile çevre mücadelelerinin kesiştiği alanları çalışırken, Şemsa Özar’ın çalışmalarına temas etmesi ile düşünce zeminine sunduğu katkılara da değiniyor.

Alternatif Gıda Toplulukları: Üretim, Dağıtım ve Tüketimi Yeniden Düşünmek başlığıyla,nitelikli gıdaya erişimde yaşanan sosyoekonomik eşitsizlikleri ele alan yazısında Zeynep Kadirbeyoğlu, Türkiye bağlamında mevcut gıda rejimindeki sorunları ve bu sorunların çözümünü talep eden sivil toplumun girişimlerine yer veriyor. Piyasa ve devletin kurduğu neoliberal ve doğa düşmanı tarım-gıda sistemine karşı sivil toplumun alternatif gıda toplulukları yoluyla kısıtlı ancak etkin bir mücadele yürüttüğünü ortaya koyuyor.

Salgın ve eşitsizlikler

İyi Yaşam Hakkı Bakımından Pandemi Süreci ve Alınan Önlemlere İlişkin Bir Değerlendirme yazısında, Covid-19 salgınında devlet-piyasa-tüketici ilişkisinin ötesinde bir ekonomik yaklaşıma ihtiyaç duyulduğuna vurgu yapan Murat Koyuncu ve Emel Memiş, salgın koşullarının eşitsizlikleri nasıl derinleştirdiğini ortaya koyuyorlar. Nisan 2020’de Türkiye genelini temsil eden bir örneklem üzerinden yaptıkları çalışmanın verilerine yer veren yazarlar; çalışma yaşamında kadınların daha ağır bir istihdam kaybı yaşadığını ve hane içinde kadınların iş yükünün adaletsiz bir şekilde arttığını vurguluyorlar. Parasızlık, muhtaçlık, işsizlik, eğitime devam edememe,  sağlık sorunları, yalnızlık ve kimsesizlik gibi tüm stres kaynaklarından kadınların daha fazla etkilendiğini gösteriyorlar.

Başka Bir Dünya İçin: Barış İktisadı yazısında Gülay Günlük-Şenesen, Barış İktisadı alanının genel çerçevesini ve gündemlerini ele alıyor. İktisadı barış ile ilişkilendirirken oldukça katmanlı bir yaklaşım ile devlet, sermaye ve sivil toplumun rollerini ve ‘küresel kamu malı’ yaklaşımının kuramsal çerçevesini ve literatürdeki temel uygulama çalışmalarını eleştirel bir yaklaşım ile okuyucuya sunuyor.

Bütçenin Hukuki Niteliğine Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Bakmak yazısında Mustafa Şahin, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme yaklaşımının hukukun bağlayıcı ve aracı yönü ile ilişkisini, yasalar ve uygulama mevzuatı üzerinden kavramsallaştırdığı kuramsal bir çerçeve çiziyor.

Özar, çalışmalarında kadınların neden erkekler kadar imkâna sahip olamadığı, iş bulup çalışmadıkları, ailenin neredeyse tüm mal ve mülkünün erkeğin üzerinde olduğu gibi soruların cevabını da o ilişkilerde ve o ilişkilerin içinde oluşturulan düşünce kalıplarında aramıştır. Kadına erkek egemen toplum içinde biçilen anne ve eş rolünün kadının üretim ve tüketimine etkilerinin, anaakım iktisadın çizdiği rasyonel, kendi çıkarını düşünen ve maksimize eden birey tanımından çok uzak olduğunu; kadınların lehine toplumsal ilişkilerin dönüşümü söz konusu olmadıkça, kadınların iktisadi faaliyetlere kendilerine dayatılan roller içinden katılacağını vurgulamıştır.

Kitapta, Feminist İktisat ve Uluslararası Feminist İktisat Birliği- IAFFE Ebru Kongar ile Söyleşi bölümünde Ebru Kongar’ın da belirttiği gibi, Özar sıklıkla çalışmalarında, daha önce sorulmamış soruları sorarak ve sahadaki gerçekliği de arkasına alarak ortodoks iktisatın kabul görmüş tartışmalarının yapı sökümüne katkı sunmuştur. Bu çalışmalarında daima feminist duruş noktası ve metodolojinin ilkeleriyle, iktisatın sadece verilerden oluşan bir yapısı olmadığını, verilerin kadınların yaşamlarında doğrudan neyi gösterdiğini ortaya koymuştur.

Kitaptaki Ben Fikriye bölümünde Feryal Saygılıgil’in feminist bir metodoloji olarak işçi bir kadının öznel yaşam hikâyesinin esasında toplumsal olanı anlamamıza sunduğu müthiş katkısı, bu çalışma yönteminin değerini daha da iyi anlamamızı sağlıyor.

Özar, toplumsal sorunları feminist bir bakıştan ele aldığı tüm yazılarında kadınların bedenleri, emekleri ve yaşamları üzerinde oluşturulan tüm tehditleri bütünlükle ele almıştır. Bununla birlikte, mutlaka kadınların mücadele gücüne inanarak, güçlenerek ve güçlendirerek, tüm kadınları bu iç içe geçmiş saldırıya karşı topyekûn mücadeleye çağırmıştır.

Güncel yazılar

Özar’ın tüm akademik yaşamı boyunca, akademinin dar çevresinden çıkıp, daha geniş gruplara sözünü ulaştırma isteği dikkat çekicidir. Feminist iktisat, gelişme ekonomisi, zorunlu göç ve sosyal politika alanlarında çalışmalar yürüten Özar, kamuoyuna yönelik yazılarında sıklıkla kadınların yaşamlarını çevreleyen güvencesizliklerden bahseder. Ona göre emeğimiz üzerinde yaşatılan türlü güvencesizlik halleri, patriyarkal bir yapının işbirliği doğrultusunda gerçekleşmektedir. Patriyarkal güvencesizlik, emek alanında yaşanan güvencesizlik ve devletin müdahalesizliğinin birbiriyle uyum içinde ve birbirinden destek alıyor oluşuna dikkat çekmiştir. Kadınların emek alanındaki eşitsizliğini daima öne çıkararak, ücretli olarak çalıştığımız işlerde güç dengesinin işverenden yana olduğunu, bu eşitsizliği yok etmek amacında olması gereken sendikaların nasıl da bu eşitsizliğin tarafı olduğunu dile getirmiştir. Yazılarında, anaakım iktisatın bilimsellik kisvesi altında kadınların ev içindeki emeğini görmemesini, cinsiyetçi iş bölümünü sorgulamamasını sıklıkla eleştirmiştir.

Özar, toplumsal sorunları feminist bir bakıştan ele aldığı tüm yazılarında kadınların bedenleri, emekleri ve yaşamları üzerinde oluşturulan tüm tehditleri bütünlükle ele almıştır. Bununla birlikte, mutlaka kadınların mücadele gücüne inanarak, umudunu yitirmeden, kadınları kurbanlaştırmadan, güçlenerek ve güçlendirerek, tüm kadınları bu iç içe geçmiş saldırıya karşı topyekûn mücadeleye çağırmıştır. Son olarak, kitapta onun hiç bitmeyen mücadelesinin yakın tanıklarının anlattığı bölümler okuyuculara bu çağrıyı hatırlatıyor.

Boğaziçi Üniversitesi Direnişi yazısında Zeynep Gambetti, 2021 yılından beri üniversitede sürdürülen mücadeleyi anlatırken eleştirel ve özerk bilgi üretim süreçlerini, akademideki özgürlükleri savunmanın cinsiyet, ırk, emek sömürüsünden bağımsız düşünülemeyeceğini ortaya koyuyor.

Boğaziçi Üniversitesi’nde Cinsel Tacizi Önleme Çalışmaları Sürecinde Şemsa Özar ile Yol Arkadaşlığımız yazısının okuyuculara gösterdiği; 2000’li yılların başından itibaren Boğaziçi Üniversitesi’nde hem Kadın Araştırmaları Kulübü’nün (BÜKAK) hem de Cinsel Tacizi Önleme Koordinatörlüğü’nün (CİTÖK) kurulması ve faaliyetlerini sürdürmesinde Şemsa Özar’ın katkılarının yanı sıra hayatına dokunduğu her insanın onun mücadeleci, dönüştürücü ve geliştirici yönlerinden nasıl ilham aldığı olmuştur. Bu bölümü okurken, onun eşsiz coşkusu, neşesi ve hevesinin (kısaca Aylin Vartanyan Dilaver’in deyimiyle “Şemsa’nın ışığı”), daima mücadelesinin nasıl vazgeçilmez bir parçası olduğunu görmek mümkündür.


[1] 40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra Türkiye’de Kadın Emeği, Ferhunde Özbay Anma Konferansı,2018

[2] https://eksisozluk.com/entry/30694768

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!