Yere çömelip, önlerinde yığınlarca duran dolmalık biberleri kasalara dolduruyorlar. Yeşilliğini kaybetmiş, buruşmuş olanları ayıklıyorlar. Artık hangi mevsimde ne yetişmişse kasalara onlar giriyor. Pırasa, limon, salatalık, turp, kabak, elma, portakal… Marketlerde, pazar tezgâhlarında gördüğümüz ne varsa buralardan bize ulaşıyor.
Çürük, kararmış olan sebzelerin biraz iyileri saklanıyor. Akşama eve götürülecek. Tarsus’un Gazipaşa Mahallesi’nde yaşayan birçok insanın ekmek teknesi burası. Ayıklama ve paketleme işinde çoğunlukla kadın işçilerin çalıştığı Tarsus Yaş Sebze ve Meyve Hali, yıllardır buradan geçinen insanlar için önem taşıyor.
Bu emek yoğun bir çalışma biçimi. Günün erken saatlerinde, yarım saatlik bir yolculuk sonrasında başlıyor mesai. İşe yürüyerek geliyorlar. Çalıştıkları bölümlere “ardiye” deniyor. Sebzeler ve meyveler kasalara yerleştirilip, üzeri jelatinle kapatıldıktan sonra, dışarda bekleyen kamyonun veya tırın kasasına yerleştiriliyor.
Diyarbakırlı Songül Devrim, bu işçilerin en gençlerinden. Kulaklığını takıyor, müzik dinleyerek çalışıyor. Arkadaş canlısı, esprili. Yüzünde kolayca beliren gülümsemesiyle iş arkadaşlarına da moral veriyor.
Hayalinden vazgeçti
Tarsus Hali’nde sebzeleri kasalama bölümünde daha çok kadınları istihdam etmeyi tercih ediyor hal esnafı. Çünkü sert bir çalışma sistemi var. Kadınların isyan etmeyecekleri, bazı şartlara boyun eğip kabullenecekleri varsayımı belki de…
Çalışma koşullarının sosyal güvence açısından nasıl iyileştirileceği konusunda kimse bir fikir öne süremiyor. Sigorta yok, sendika yok, hatta dernekleri bile yok. Var olan dernekler daha çok hal esnafına hizmet veriyor.
Songül bazı koşullara karşı çıkıyor. Rahatsız olduğu şeyler var fakat yine de işini sevdiğini söylüyor. “Çünkü o güzel hayalimden bu işten dolayı vazgeçtim” diyor. Anlatıyor genç işçi o hayalini:
“Hayalim üniversiteyi de okumak ve savcı olmaktı. Bunun için çalışırken dışardan liseyi okudum ve mezun oldum. Ama babam istemedi. Çünkü ‘Savcı olduğunda senin tayinini devlet başka şehre çıkartır. Ben de seni oralara yalnız gönderemem. Biz de arkandan gelemeyiz’ dedi. Çalışmamı yani işe devam etmemi istedi. Ben de artık bunu hiç düşünmedim. Hayalimi bitirdim kafamda! Kazanırsan babamın asla izin vermeyeceğini biliyordum çünkü.”
Dakik ve kusursuz çalışma
Yaş meyve-sebze, üreticiden zincirin son halkası olan tüketiciye gelene kadar birçok basamaktan geçiyor. Bu gıdalara erişimimizde hal kadınlarının da büyük payı var. Ne kadar zor da olsa, dört elle sarıldıkları işlerini eksiksiz tamamlıyorlar.
Sabahın 6’sında işe geliyorlar bazen. Limon, salatalık, patlıcan, armut, elma, portakal, havuç, kabak, pırasa gibi ürünler mevsimine göre paketleniyor (Kasalara diziliyor). Tonlarca malın başka şehirlere gönderilmesi için dakik ve kusursuz çalışmaları gerektiğini söylüyor Songül.
Bu arada kaza geçiren, kafasına kasa düşenler oluyor bu iş temposunda. Songül, “Kafama kaç tane kasa yedim, hatırlamıyorum bile” diyor. Arabalara sebze kasaları konulurken araçtan düşüp yaralanan işçilerin sayısı da az değil.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri yeterli olmadığı için ne yazık ki iş cinayetleri de meydana geliyor. Örneğin Mersin Hali’nde çalışan 48 yaşındaki Ayten Yeşilbudak, geçen yıl çok ağır şartlara dayanamadı. İşyerinde kalp krizi geçirdi ve yaşamını yitirdi. Ardından 300 hal işçisi kadın eylem yaptı, yetkililere “Can güvenliğimiz yok!” diye seslendi.
Kışın ısıtma yok
Soğuk ve ayaz demeden çalıştıklarını belirten hal işçisi Songül, hal içindeki hiçbir ardiyede kışın ısıtma olmadığını söylüyor. Şaşkınlıkla, “Nasıl yani, çok soğuk kış günlerinde donarak mı çalışıyorsunuz?” diye soruyoruz. “Aynen öyle” diyor; “Burada kar yağmıyor ama kuru soğuk var, o daha fena. Bazı ardiyeler güneş görmediği için çalışanlar daha çok üşüyorlar. Burada soba, doğalgaz falan yok. Bu yüzden kışın ellerimiz iş eldiveniyle çalıştığımız halde neredeyse donacak hale geliyor.”
Bu nedenle kışın 2 -3 çorap, birkaç kazak giyiyorlarmış. İşyeri bu kadar soğuksa hiç değilse klima ile ısınmaz mı? Şöyle yanıtlıyor: “Hayır, bu mümkün değil. Depo kocaman sonuçta. Kapısı var ama araçlar içeri girerek sebzeleri bizlere veriyor paketlememiz için. Bu sebepten dolayı ardiye kapıları hep açık ve ısıtılması da imkânsız.”
Kış aylarında bazı günlerde de iş olmuyormuş. “Haftada 3 gün işe gitmediğimiz zamanlar oluyor mesela” diyor. En azından bunun bir avantaj olduğu yorumunu yapıyor.
Meyve ve sebzelerimizin acı tadı!
Yılın herhangi bir zamanında pazarda taze gıda bulmamız mümkün. Ama bunun bir bedeli var ve bu bedeli hal işçisi kadınlar ödüyor. Soğuk bir ortamda sosyal güvenceden yoksun çalışıyor kadınlar. Üstelik yaşam giderlerini karşılamayan bir ücret alıyorlar. Yani aslında yediğimiz o sebze ve meyvelerin mecazi anlamda ‘acı’ bir tadı var!
Bu zorlu çalışma koşulları birçok sağlık sorununa da neden oluyormuş. Sözü toz konusuna getiriyor Songül: “Paketleme yaparken çok sayıda toz uçuşuyor ve biz onları solumak zorunda kalıyoruz. Özellikle patlıcan paketlemesi yaparken daha fazla toz oluyor. Bundan dolayı astım ve bronşite yakalanıyoruz.”
Şimdi patlıcan ve biber mevsimi. Önlerine yığılan kilolarca sebze kasalanıyor. Mesleğin bir sırrını da veriyor genç işçi: “En parlaklarını, en güzel görünenlerini en üste koyarız. Müşteriye güzel görünmesi için…”
Bütün aile hal işçisi
İşçi kadınlar dirsek dirseğe çalışıyor. Yıllardır hal işçiliği yapan Songül’ün çocukluğu da burada geçmiş. Okulda paydos zili çalınca eve gitmeyip soluğu burada alıyormuş. O zamanlar anne ve baba sağlıklı ve halde kasa dolduruyorlar. Kardeşleri de dâhil bütün aile hal işçisi. Songül de onlara yardıma geliyormuş.
İlkokulu bitirdiği zamanlardan beri, yani 12 yaşından bu yana halde çalışıyor Songül! Şimdi 24 yaşında. “9 kardeşiz. Annem de babamda da hasta şimdi. Ama önceden onlar da bizim halde çalışıyorlardı” diyor. Babası ameliyat geçirmiş. Henüz 52 yaşında ama sağlık durumu nedeniyle çalışacak gücü yok.
Aile, uzun yıllar önce Diyarbakır’dan Mersin’e iş umuduyla gelip yerleşmiş. Güneydoğu’dan Mersin’e göç eden yüzlerce aileden biri. Genç işçi, işe ilk başladığı yıllarda evden hale gelmek için kardeşleriyle hayli uzun bir yolu yürüdüğünü anlatıyor:
“Burada hiç kimse hayatını çalışmadan sürdüremiyor. Çok çocuk olunca sadece anne ve babanın çalışması da yetmiyor. İşe gidip gelmek ayrı bir dert. Yol parası vermemek için evden işe yürüyerek geliyor çoğu kişi. Ben de daha eski dönemlerde kestirme yollar bulurdum. Hatta bu sırada bazen önüme gelen yüksek telleri de tırmanıp öyle gelirdim işe.”
Sigortanın adı asla geçmiyor
Sebze halinde kadın işçi olmak, güvencesiz ve ağır çalışma koşulları demek. Tarsus Yaş Meyve ve Sebze Hali’nin paketleme bölümünde günün büyük bir bölümünü geçiren kadınlar, günlük verilen yevmiyeleri yeterli bulmuyorlar. Hayat pahalılığı artık o kadar yüksek düzeyde ki günlük yaşam masraflarını karşılayamıyorlar. Çoğunun evi kira. Mesai zamanlarının belli olmadığı bu işte, saatlik çalışma ücretleri 20 TL bile değil. Sigortanın ise adının asla geçmediği bir işkolu bu.
Diğer yandan Songül’ün çalıştığı halde geçen mayıs ayında bir kadın cinayeti yaşandı. Halde nakliye işi yapan Halil Korkmaz adlı erkek, 35 yaşındaki hal işçisi Sinem Sökmen’i çalıştığı ardiyede vurarak katletti. Halde çalışan kadınlar olarak bu olayın kendilerinde travma yarattığını dile getiriyor Songül. Çalıştığı bölümde kamera olmamasından yakınıyor:
“Bu olay biz kadınlar için çok çok kötüydü. Dolayısıyla biz içerde kamera olmasını istiyoruz güvenliğimiz açısından. Dışarlarda ve kapı önünde kamera var fakat ardiyenin içinde yok.”
İşçi kadın derneği kurmak…
Hal kadınlarının arasında büyük bir dayanışma mevcut. Bunda aynı mahalleden (Gazipaşa) olmalarının da payı var. Tarsus’un emekçi semti Gazipaşa’nın yüzde 80’i ekmeğini halden kazanıyor.
Sosyal güvencesizliğin bir salgın gibi her hanede var olduğu bu semtte, işçiler tek bir yerde örgütlü. Adı, Güvencesiz İşçiler Derneği. Songül de buraya üye. Bazı sorunlarla ilgilendiği için hal işçileri bu dernekten memnun. Başka da sarılacak dalları yok zaten.
Fakat merkezi Mersin’de olduğu için dernek çok işlevsel değil onlar için. Songül bu arada başka bir hayalini dile getiriyor:
“Biz işçi kadınlar bir derneğimiz olsun istiyoruz. Ama merkezi Tarsus’ta olmalı. Yönetimini tamamen kadınlar oluşturmalı. Buraya sadece ardiyelerdeki işçi kadınlar üye yapılmalı. Fakat Türkiye’deki hallerde çalışan bütün kadınları da üye kaydetmeliyiz.”
Eşine saldıran adamı dövüp dışarı attılar
Böyle bir “işçi kadın derneği” kurmanın çok önemli olduğunu düşünüyor Songül. Bu arada “kadın dayanışması”ndan söz açılmışken bir anısını da aktarıyor:
“Bir gün bizim buraya öfke ve hışımla bir adam geldi. Hemen öğrendik ki, ardiyelerden birindeki paketçi kadın arkadaşlarımızdan birinin kocasıymış. Karısının çalışmasını istemediği için onu dövmeye gelmiş. Artık başka neler yapacaktı, onu da kestiremedik! Arkadaşımızın bulunduğu yere yürüdü. Tam saldırıyordu ki bütün kadınlar bağırarak adamın yanına koştu. Döverek onu dışarı attılar, hırpalayarak gönderdiler. Bu dayanışmamız, o savunmasız kadını korumamız çok muhteşemdi. Ama zaten her zaman böyleyiz.”
11 kişilik ailede SGK’li tek kişi var!
Ablaları, abileri hep bu halin işçisiymiş Songül’ün. Daha sonra ayrılıp farklı işlere geçmişler. Çoğu evlenmiş. Şimdi evde bekâr 3 kız kardeş kalmış; Zilan, Sevda ve Songül.
21 yaşındaki Sevda, tekstil sektöründe işçi. 18 yaşında olan Zilan ise ablasıyla birlikte halde çalışıyor. Haldeki paketlemenin kimi zaman gece saat 23’lere kadar sürdüğünü söyleyen Songül şunları paylaşıyor:
“Geç saatlere kadar kaldığım günlerde ailemi çoğu kez göremiyorum. Ben eve gittiğimde onlar uyumuş oluyor. Bu geç çıkmalara itiraz edemiyoruz. Çünkü bazen de kışın 2-3 gün iş olmuyor. Kimi günler de iş saat 16.00’da bitebiliyor.”
Anne ve baba emekli değil. İkisi de yıllarını hale vermiş ama emeklilik hak getire! Ve şu an, babası gibi annesinin de bazı rahatsızlıklarının olduğunu anlatıyor genç kadın. Peki, herkesin işçi olduğu bu 11 kişilik ailede hiç mi sigortalı çalışılmamış? Songül “Maalesef” diyor.
Tek istisna ise Sevda. Sigorta piyangosu ona vurmuş! “Sadece tekstildeki kardeşim Sevda’nın SGK’sı yapıldı, çok sevindik” diye konuşuyor.
Manşet fotoğrafı: MA