Hatay’da çadırda kuaförlük yapan Semire: “Hiçbir kadın pes etmesin”

Depremin yıktığı Hatay’da kuaför çadırı açan Semire, “Artık evsiz, işsiz ve parasızız. Ben çadırda oturmak istemiyorum. Çalışmak istiyorum. Ayakta durmaya çalışıyorum” diyor. Kadın istihdamı için acilen politika üretilmesi gerektiğini vurgulayan Semire, ”Asla pes etmeyelim, dayanışalım, birlikte mücadele edelim" çağrısı yapıyor.
Paylaş:
Yadigar Aygün
Yadigar Aygün
yadigaraygun93@gmail.com

Maraş depremlerinin üzerinden 80 gün geçti; ama depremin yıktığı illerden Hatay’da insanlar hâlâ barınma, su, tuvalet gibi en temel gereksinimlerine dahi erişmekte zorlanıyor. Şehri terk etmeyenlerin en önemli sorunlarından biri de işsizlik; çünkü çok sayıda işyeri yerle bir olmuş durumda, yıkılmayanlar ise kullanılamaz halde. Bu durum, deprem bölgesinde zaten oldukça düşük olan kadın istihdamını da olumsuz etkiliyor.

DİSK Genel-İş Sendikası’nın geçen ay yayımladığı 2023 Kadın Emeği Raporu’na göre, depremden etkilenen, Hatay’ın da aralarında olduğu sekiz ilde* toplam istihdamın yalnızca yüzde 26’sı (695 bin) kadınlardan oluşuyordu. Bu illerdeki kadınların işsizlik oranı (yüzde 16,8), ülke genelindeki kadın işsizliği oranından yüksekti (yüzde 14,7); her 10 işsiz kadından biri bu illerde yaşıyordu. Çalışan kadınların ise yarısından fazlası (yüzde 52) kayıtdışıydı.

Şimdi bu tablo daha da kötüleşmiş durumda. Depremden önce ücretli bir işte çalışan, kendine ait geliri olan çok sayıda kadın için gelecek belirsizliklerle dolu. Önlerini göremiyorlar. Sanki sisli bir yolda yürüyor, hem yola devam etmeye hem de yaşamı yeniden kurmaya çabalıyorlar.

Hatay’ın Defne ilçesinde, Aşağıokçular Mahallesi’nde gezerken bu sisi emeği ve inadıyla dağıtmaya, yıkıntılar arasında kendisine yol açmaya çalışan bir kadınla, Semire Güler’le karşılaşıyoruz. Semire 27 yıllık kuaför; kendi olanaklarıyla kuaför çadırı kurmuş, hem geçimini sağlıyor hem de depremden etkilenen kadınlara hizmet veriyor. Çadır bir nevi işsizliğe, evsizliğe, yoksulluğa, kadınların yalnız bırakılmışlığına karşı bir direniş alanı onun için. Semire’yle hikâyesini ve bu direnişi konuşuyoruz.

Semire’nin işyeri…

Çok zorlandım, hâlâ zorlanıyorum

Depremle tüm hayatının alt üst olduğunu belirterek başlıyor söze. Kuaför çadırı açma sürecini şu sözlerle anlatıyor:

“Önceden kuaför salonumda hizmet veriyordum. Şimdi bir tabelam bile yok. Deprem felaketi yaşayana kadar çok mutluydum. Çok iyiydim. Artık evsiz, işsiz ve parasızım. İşyerim orta hasarlı olduğu için güvenip içeri giremiyoruz, işimize devam edemiyoruz. Her yerde yıkım var, ölüm var. Psikolojimiz alt üst oldu. Depremden sonra 1,5 ay çalışamadım. Baktım olmuyor, geçinemiyorum; imkânlar çok iyi değil ama işe başlamaya karar verdim. Kendi imkânlarımızla bu çadırı kurduk, bir şekilde başladık.”

İlk başta çadır verilmemiş Semire’ye. Çok uzun süre sonra çadırı alabilmişler. Ardından ellerinde ne malzeme kaldıysa toparlamışlar ama pek bir şey de kalmamış:

“Kuaför salonumuzdan çok az eşya ve ürün getirebildik. Yıkımdan dolayı çoğu ürünümüzü alamadık, kullanılabilir durumda değillerdi. Evde kullandığımız ürünlerle bir şeyler yapmaya çalıştık. Ama çok zorlandım. Hâlâ da çok zorlanıyorum. Kuaför salonumuzda her şey elimizin altındaydı. Şimdi o şartlarımız yok. Birkaç arkadaşımla işimizi yapmaya çalışıyoruz. Saç yıkamam gerekiyor ama imkânımız yok. Dışarıya koyduğumuz bir sandalyede saç yıkıyorum. Suyu ilkel yöntemlerle ısıtıp tasla döküyorum. Çevremiz, müşterilerimiz bunu yadırgamıyorlar. Memnular sağ olsunlar, bizi üzmemeye çalışıyorlar.”

Semire, müşterinin saçını bu lavaboda yıkıyor.

‘Çalışmak istiyorum, ayakta durmaya çalışıyorum’

Çadırda çalışmak oldukça zorken malzemelerin sürekli pahalanması işleri daha da zorlaştırıyor:

“Malzemeyi çok zor temin edebiliyorum. Daha önce ürün aldığımız yerleri arıyoruz. Ellerinde ne kaldıysa artık… Bu çadırda çalışıp kazandığımızla malzemelerin parasını ödüyoruz. Önceden bu konuda sıkıntı yaşamıyordum ama şu an yaşıyorum. Daha önce 50 TL’ye aldığım ürünü şimdi 100 TL’ye alıyorum. Bunu müşteriye yansıtmamaya çalışıyorum. İnanın ki çoğu işi maliyetine yapıyorum; çünkü karşımdaki kadın da benim gibi depremzede, mağdur. Bir nevi onlara destek olmaya çalışıyorum. Masrafım 100 TL ise 110-120 TL alıyorum. Sırf kazandım diyebilmek için… Mesela bakıyorum kadının dip boyası gelmiş, ben teklif ediyorum ‘Gel, saçını boyayalım’ diye. Sadece boyanın fiyatını alıyorum.”

Semire, çok kazanmasa bile çalışırken kendisini daha iyi ve mutlu hissettiğini dile getiriyor. “Ben çadırda oturmak istemiyorum. Çalışmak istiyorum. Ayakta durmaya çalışıyorum” diyor. Bunun kendisi için anlamını şu sözlerle ifade ediyor:

“Zor günler yaşıyoruz, hem de çok zor. Daha önce evimiz, arabamız, işimiz vardı. Şimdi hiçbir şeyimiz yok. Geride hiçbir şeyimiz kalmadığı için her şey çok zor. Dediğim gibi, burada çok kazanamıyorum, bir çocuğumun masrafını ancak karşılayabiliyorum ama çalışırken kendimi iyi hissediyorum. Bu bile çok önemli. Çadırda bile olsa mesleğimizi yapabilmek bizi mutlu ediyor. Hiç olmazsa depremi, yaşadıklarımızı bir nebze olsun unutabiliyoruz. İleride bir şeyler düzeldikten sonra daha fazlasını da kazanırız elbet. Şu an herkes perişan durumda, ödeyemezler.”

Bizim burada kadınları kalkındıracak hiçbir şey yok. Ne bir işyeri var ne de kadınlarla ilgileniyorlar. Kadınlar kaderine terk edilmiş durumda.”

‘Kadınlar için özel politikalar üretilmeli’

Semire kendini bildi bileli hep çalışmış. Kuaförlükten önce pamuk tarlalarında ter dökmüş, başka işler de yapmış. “55 yaşımdayım, 15 yaşından beri çalışıyorum. Ne iş olursa olsun yaptım, yaparım” diyor.

Dokuz kardeşler, altısı kadın. Kız kardeşleriyle açmış Defne’deki kuaför salonunu. Ama şu an yalnızca iki kız kardeşiyle devam ediyor, diğerleri evlenince mesleği bırakmış.

Çok sayıda kuaförün depremden sonra şehri terk etmek zorunda kaldığına dikkat çekiyor Semire. Bu durum onu çok üzmüş. “Burada birlikte birbirimizi savunabilirdik. İlle de bir apartman dairesi, lüks bir yer olmak zorunda değil. Kuaför derneklerinden yardım isteyebilirdik. Birbirimizi desteklememiz lazım. Kadın kuaförlere herkesin destek olması lazım” diye konuşuyor.

Yalnızca kuaförler için değil, deprem bölgesindeki tüm kadınlar ve kadın istihdamı için özel politikalar üretilmesi gerektiğini düşünüyor. Depremden önce ücretli işlerde çalışan kadınların bir an önce çalışma yaşamına geri dönebilmesi için devletin üzerine düşeni yapması gerektiğini söylüyor:

“Bizim burada kadınları kalkındıracak hiçbir şey yok. Ne bir işyeri var ne de kadınlarla ilgileniyorlar. Kadınlar kaderine terk edilmiş durumda. Oysa herkesin ayağa kalkması için çalışması gerekiyor. Ne iş olursa olsun, en azından bir girişim başlatılmalıdır. Kadınlar asla erkeklere muhtaç hale gelmemeli, kendi parasını kazanabilmelidir. Bunun için ülkeyi yönetenler acilen harekete geçmelidir.”

Bu şehri biz inşa edebiliriz

Kuaföre gelen tüm kadınlara “Mutlaka elinizden gelen bir işi yapın” önerisinde bulunduğunu anlatıyor ve ekliyor:

“Kadınlar kendilerine güvensinler. Her şeyi yapabilirler. Eski Hatay’ımız artık yok; ama bu şehri kadınlar olarak ancak kendi gücümüzle biz inşa edebiliriz. Bu yüzden hiçbir kadın pes etmesin. Önemli olan kadınlar olarak dayanışmamız ve mücadele etmemiz.”

Semire Güler, kendi adına elinden geldiğince mücadele edeceğini, asla pes etmeyeceğini vurguluyor. “Bu süreç uzun olabilir ama olsun. Erkek egemenliğine boyun eğmeyelim. Üretimden gelen gücümüzü kullanalım” diyerek sözlerini tamamlıyor.

*Gaziantep, Adıyaman, Kilis, Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye, Şanlıurfa ve Diyarbakır

*Fotoğraflar: Yadigar Aygün

Paylaş:

Benzer İçerikler

Depremle her şey alt üst oldu. Hatay’da eskiden de günübirlik işlerde çalışan kadınlar, bu güvencesiz bağ ve bahçe işlerine iyice mahkûm hale geldiler. Sigortalı bir iş bulduğu için kendini şanslı hisseden Hülya da uzun süre böyle çalışanlardan. “Normalde günlerimi tamamlamış olmam lazımdı. Ama ben sıfırdan başladım” diye özetliyor durumunu.
Malatya’da BİRTEK-SEN’in örgütlenme faaliyetini yürüten tekstil işçisi bir kadın arkadaşımızla konuşuyoruz. Depremden sonra da kayısı fabrikalarında, düşük yevmiyeyle çalışan kadınların çoğu kayıtdışıymış. 16 yaşında koca koca kasaları taşıyarak işe başlayan arkadaşımızın en fazla şikâyet ettiği konulardan biri de işyerinde cinsel taciz.
Pazarcık’tan Asiye ile Samandağ’dan İlkay, deprem öncesi mevsimlik tarım işçisiydiler. Her türlü güvenceden yoksun çalışırken aynı işi yapmalarına rağmen erkeklerden düşük ücret alıyor, meyve toplarken can güvenliği tehdidiyle karşı karşıya kalıyorlardı. Her tarafının ağrıdığını söyleyen Asiye, “İş çıkarsa yine giderim” diyor.
Hatay’da deprem sonrası köyüne sığınan Gülay Mübarek, bebeğine bez alma mücadelesi ile başladı işe. Sonradan sosyal medyadan yürüttüğü kampanyalarla köyün pek çok ihtiyacı karşılandı. Kadınların sağlık ve güvenlik sorunlarının sürdüğüne dikkat çeken Gülay, resmi yetkilileri sıkıştırmak gerektiği görüşünde. Hak verilmez alınır diyenlerden yani…
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!