Altı yaşında kız çocuğunun ailesi tarafından sistematik cinsel istismara ve sistematik tecavüze uğradığının ortaya çıkması ile toplumda yaşanan infial sonunda çocuk istismarcısı iki erkek tutuklandı.
İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nda yaşanan olayda, vakfın kurucusu baba Yusuf Ziya Gümüşel ve ailesi tarafından, 6 yaşında kız çocuğu vakfın üyesi Kadir İstekli (29) ile imam nikâhıyla “evlendirilmişti.”
Çocuk istismarcılarının ikisi de tutuklanmaya götürülürken başları eğik halde görüntülenmişler. İşledikleri suçun farkındalar. Başından beri farkındalar ama arkaları sağlam olduğu için ceza almayacaklarından eminler. Muhtemel ki bu tür suçlar tarikatlarda sıradanlaşarak normalleştiği için suç işlemekten çekinmemişler.
Nasılsa ters bir durum olursa dayıları var her yerde. Tarikatlar siyasetin gözbebeği ve epeydir siyasi güç odakları arasındalar. Gülenciler yollandı, yerine yeni tarikatlar geldi. Kimi bakanlıkların, devletin çeşitli kurumlarının bazı tarikatlara verildiği, güç oyunları nedeniyle sık sık aralarında çatışmaların çıktığı fısıltı gazeteleri tarafından dillendirilmekte.
Devletin olanaklarından, yerel yönetimlerin olanaklarından hayli faydalandıkları biliniyor. Yerel seçimlerde İstanbul’un AKP’den CHP’ye geçmesinin tarikatlarda yarattığı şok, öfke ve hayal kırıklığı hâlâ hatırlardadır. Halkın vergilerinin akıtıldığı tarikatların, önemli sayıda büyükşehir belediyesinin son seçimlerde el değiştirmesi ile beslenme boruları önemli oranda tıkanmış oldu.
Bize bir şey olmaz rahatlığı
İktidarın, tarikatları oy deposu olarak gördüğünü biliyoruz. Birçok açıdan ortak dünya görüşüne sahip oldukları da sır değil. Siyasi olarak da, inançsal olarak da görüşüyorlar, buluşuyorlar, fikir alışverişi yapıyorlar.
İktidarın tarikatlarla arasındaki siyasi ilişki, tarikatların ekonomik, politik, örgütsel ve sosyal açıdan palazlanmasına neden oluyor.
Güçlenen tarikatlar hukuk, yasa takmadan çıkarları nasıl gerektiriyorsa onu yapmakta kendilerini hür hissediyorlar. Medyaya yansıyan şiddet eylemlerini de içeren fütursuzluklarının nedeni, siyasetten aldıkları güç. “Nasılsa bize bir şey olmaz” rahatlığı içinde topluma da, kişilere de, çocuklara da, kadınlara da karşı suç işlemeye devam ediyorlar.
Hâlâ iftira diyebiliyorlar
Baba Gümüşel ve tecavüzcü İstekli’nin tutuklanmasının ardından Mahmut Efendi Cemaati diye bir cemaat açıklama yapmış:
“Yaklaşık iki yıl önce yargıya intikal etmiş bir olayın azgın azınlığın baskılarıyla, pompalamasıyla birlikte şu anda hocalarımızın derdest edilip tutuklamaya döndürülmesini esefle kınadığımızı buradan arz ediyorum. Henüz yargı sürecinde olan bir konuyu atılan iftiralarla birlikte hocalarımıza karşı, özellikle Yusuf hocamızın bu şekilde gözaltına alınıp tutuklamaya sevk edilmesine anlam veremediğimizi buradan kamuoyuna açıklamak istiyoruz.”
Yıllarca evlilik adı altında devam eden istismar ve tecavüz var ortada ve bundan kurtulmak için durumu yargıya taşıyan bir genç kadın var, onun ifadesi var, karşı tarafın ifadeleri var ve hâlâ yaşanmış gerçekliği inkâr edip “iftira” demekten kaçınmayan dinci erkekler cemaati var. Düşünün ki istismarcı, tecavüzcü kişi bile iftira demiyor.
Açıklamalarındaki şu kısım da ilginç: “Özellikle Yusuf hocamızın bu şekilde gözaltına alınıp tutuklamaya sevk edilmesine anlam veremediğimizi buradan kamuoyuna açıklamak istiyoruz.”
İktidara sesleniyorlar. Sakın ha hocamıza tutuklama kararı vermeyin, diyorlar.
Neyse ki kamuoyunun haklı baskısı hukuka göre zaten iki yıldır tutuklu yargılanması gereken bu iki kişinin tutuklanmasını sağladı.
Bu davanın unutulup göz önünden uzaklaşacağına dair umudu olanlar varsa yorulmasınlar. Kadınlar, medya, siyasi partiler ve tüm ülke gözlerini bu davaya dikmiş, haklı olarak adalet bekliyor.
“Cemaatse cemaat, herkesin ifadeye çağırılması lazımdır”
AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, yukarıda adı geçen cemaatin açıklamasından günler evvel konuyla ilgili olarak şöyle demişti Meclis’te:
“Annenin, babanın, failin ceza alması yetmez. Yakınları, bunu destekleyen, gören sosyal dokuda kim varsa, cemaatse cemaat, herkesin ifadeye çağırılması lazımdır. Bunu söyledikten sonra kapatmaya çalışmak diyorsunuz. Bunu reddediyoruz, kötü niyetli buluyoruz. Bunun en tepe noktaya kadar üzerine gidilmesini ifade ediyoruz. Bu memlekette çocuklar hepimizin. Çocuklarla alakalı birbirimizle yarış olamaz. Onun hakkını hukukunu hep birlikte korumalıyız. TBMM’de bu konuda ortak hareket etmek zorundayız.”
Kamuoyu bu davada AKP’nin siyasi hesaplar yapmadan sonuna dek gitmesini istiyor. Özlem Hanım eleştirilere gönül koysa da ortada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Derya Yanık’ın açıklamaları var. Böyle bir davada iki yıldır suçluların tutuklanmadan “yargılanması” yeterince açıklayıcı değil mi?
Umuyoruz ve bekliyoruz ki bu süreç Özlem Hanım’ın söylediği gibi yürüsün. Çünkü iki kişinin tutuklanması, mevcut ağın içindeki diğer sorumluları ve bu ağı görünmez kılmamalı. Bu davanın unutulup göz önünden uzaklaşacağına dair umudu olanlar varsa yorulmasınlar. Kadınlar, medya, siyasi partiler ve tüm ülke gözlerini bu davaya dikmiş, haklı olarak adalet bekliyor.
Çocuk istismarcılarının, çocuk tecavüzcülerinin kamuoyu baskısı ile tutuklanmasını “azgın azınlığın baskısı” olarak yorumlayanlar çok iyi biliyor kimler azgın! Her şey ortada. “Azınlık” konusuna gelince, toplumu nicel güçle belirlemek baskıcı, tekçi, diktatöryal yönetimlerde olur. Demokratik toplumlarda fikirler vardır. Bir de temel insan hakları, çocuk hakları ve kadın hakları vazgeçilmezdir.
Fotoğraf: Hale Güzin Kızılaslan / csgorselarsiv.org