Gazeteci Timur Soykan, İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in altı yaşında imam nikâhı ile ‘evlendirdiği’ kızının yaşadığı sistematik cinsel istismarı ve sistematik tecavüzü haberleştirdi. Ulaştığı dava dosyalarından ortaya çıkan gerçek, toplumda haklı olarak şok etkisi yarattı.
Yaşananları bildiğinizi var sayarak devam ediyorum. Davanın haberleştirilip topluma ulaştırılması sonrasında iktidarın (Cumhur İttifakı’nın) tavrı şaşırtmadı. Önce sustular. Kamuoyundan suskunluğa tepkiler yağınca kınadılar. Sonra çocuk istismarı-çocuk tecavüzü demek yerine “konuyu” yargıya bıraktılar.
Bir de el yükselttiler. Yıllardır tarikat, cemaat adlı kurumlarda ve onların yurtlarında yaşanan kız-oğlan çocuklara karşı işlenen istismar ve tecavüzlerin cezasızlığına da işaret eden kamuoyuna “din düşmanlığı yaptıkları” suçlamasında bulundular. Oysa o kamuoyu içinde inanan, inanmayan her kesimden insan vardı ve insanlar altı yaşında bir çocuğun başına gelenlerden bahsedip, çocukların güvenliği için iktidarın suçlular lehine sessiz kalmasına karşı çıkıyor, üzerine düşeni yapmasını istiyorlardı.
Çocukların, kadınların cinsel şiddet ve suçlar dahil her türlü şiddet ve suçlardan korunması, güvenli yaşam sürmesi için uluslararası anlaşma olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan iktidarın bu talepten rahatsız olması, yaşananlarda sorumluluğunun bulunması, onu konunun üzerini kapatacak şekilde tavır almaya iten bir diğer neden. Tıpkı kamuoyunda sıkça dillendirilen tarikatların iktidarın oy deposu olması gibi. Aynı kaygının İstanbul Sözleşmesi’nden “çıkılması” gerekçelerinden biri olduğu hatırlanacaktır.
Bir kez daha tanıklık ettik ki çocukların çıkarını, faydasını değil, tarikatların çıkarlarını düşünüyorlar. Farklı tarikat ve dinci vakıflarda yıllardır toplu ya da tek tek kız-oğlan çocuk istismarları, sistematik tecavüzleri yaşanmakta. İktidar ve ortağı, önleme politikalarını da cezalandırma politikalarını da çocukların üstün çıkarları açısından gerekli politikaları da toplumsal baskılara rağmen ısrarla uygulamamakta, ayak diremekte.
Altı yaşında bir çocuğun “evlilik, imam nikâhı” adı altında sistematik istismarına ve sistematik tecavüze ailenin ve tarikatın neden olmasına siyaset susuyor. “Bu siyasetin konusu değil” diyor. Kendileri susmakla kalmıyor, konuşanları susturmaya çalışıyorlar. Toplumu susturmak için yargıyı devreye sokuyorlar.
“Yargı kararını versin ona göre konuşalım” diyorlar. Ama biliyoruz ki tarikatlarda, yurtlarda, cemaatlerde yaşanan onca tecavüz ve istismara dair ne kurumlara ne de kişilere yönelik adaleti sağlayacak yargılamalar yapıldı.
Diyanet “rüşt” yaşı dedi
Diyanet’in açıklaması da rüştünü ispatlar nitelikte oldu. Ne demişti Diyanet, altı yaşında çocuğun imam nikâhı ile “evlendirilmesi”ne ilişkin açıklamasında?
“İslam’a göre, bireylerin hem fiziksel hem de ruhsal olgunluğa erişmeden, aile kurmanın anlam ve sorumluluğunu idrak edecek rüşt yaşına gelmeden evlendirilmeleri söz konusu olamaz.”
Bu açıklamaya bakılırsa 12 yaşında çocuk rüştünü ispatlamış olabilir. Yıllarca Meclis’te geçirilmeye çalışılan 12 yaşında çocuk evliliği yasa tasarısına karşı Diyanet’in sesi çıkmadı. Sustu. Yani destekledi. Böylece rüştünü de ispatlamış oldu.
Temel Karamollaoğlu eksik kalır mı?
Yaşananlara karşı iktidar ve yandaşları ile benzer tavrı, aynı argümanlarla Temel Karamollaoğlu da yumurtladı.
“Toplumda kargaşa meydana geliyor. Bundan dolayı ben bu konunun hukuk önünde net bir şekilde belirlenene kadar gündeme gelmemesinin doğru olacağını düşünüyorum. Çünkü aile reddediyor. Aile bundan rahatsızsa, bu noktada farklı fikirler varsa, özellikle tabii ben sizi tenzih ederek söylüyorum, medyada bu çok dikkat çeken bir konu. Ama önyargılarla gidiliyor meselenin üzerine. Diyanet’in açıklaması da bu noktada. İslam rıza göstermez. Ben bu konunun istismara vesile edilmemesi sebebiyle gündemde tutulmamasını arzu ederim. Hem toplum hem aile rahatsız oluyor çünkü.”
Öğrenemediler gitti, cinsel suçlarda faillerin beyanı değil, mağdurun beyanı esastır ilkesini. Altı yaşında çocuğu altınlarla süsleyip 29 yaşında erkeğin koynuna koyan ailenin ne kıymeti, söylediğinin ne değeri olabilir? Bu aile suçlu. Bugün hâlâ tutuklanmamışsa bunun ülkede hukukun olmaması ile ilgili olduğunu Karamollaoğlu bilmiyor mu?
Muhalefet yaparken hukuk yok diyeceksin, altı yaşında bir çocuğun aile, erkekler, cemaat ve dincilikle kurulu bir sistemde yargının ilk etapta gereğini yerine getirmesine tepki göstereceksin. Üstelik bunu da “Dava sonucunu bekleyelim” diyerek hukuki sürecin devam etmesi talebi ile yapacaksın.
İstanbul Sözleşmesi’ne karşıtlıkta neden yan yana geldiklerinin arka planını bir kez daha görmüş olduk.
İktidar üzerine düşeni yapar mı? Görünen o ki yapmıyor, yapmayacak. Bu sadece seçimlerle ilgili olmasa gerek. 20 yıllık geçmişlerine dönüp bakınca çocukların, kadınların hakkında atılan politik adımlar, alınan kararlar bize bunu gösteriyor.
Çocukların çıkarları her şeyden önemli
12 yaşında çocukların “evlenmesini”, hatta kendilerinden çok çok büyük yaşta erkeklerle evlenebilmesini kanunlaştırmaya çalışan iktidar ve onun arkasındaki güçler, bugün altı yaşında bir kız çocuğuna yönelik işlenmiş suçu, araya din düşmanlığı koyarak yine toplumu kutuplaştırma taktiği ile örtmeye çalışıyor.
AKP böyle yaparak kendi tabanındaki rahatsızlıkları “dinimize saldırıyorlar” yalanı ile önce kontrol altına alıp, sonra karşı saldırı hamlesine dönüştürmeyi amaçlıyor.
Ancak ortada yaşadıklarını konuşan, davaya dönüştüren yetişkin bir kişi var ve hakkını arıyor. Sadece kendi hakkı için değil, attığı cesur ve devasa adımla tüm çocuklar için de mücadele etmiş oluyor.
Toplumda inanan inanmayan, her inanç ve kimlikten, sınıftan insanlar da bu sese, bu mücadeleye destek oluyor. Çünkü çocukların çıkarları, hayatları, gelecekleri her şeyden önemli.
Ortada tüm bunları yaşamış kişinin beyanı var. Ve bu beyanı yargı da, toplum da ‘ama’sız ‘fakat’sız sahiplenmeli.
İktidar üzerine düşeni yapar mı? Görünen o ki yapmıyor, yapmayacak. Bu sadece seçimlerle ilgili olmasa gerek. 20 yıllık geçmişlerine dönüp bakınca çocukların, kadınların hakkında atılan politik adımlar, alınan kararlar bize bunu gösteriyor.
Ancak seçim var kapıda ve gönderilecekler.
Seçimden önce, hemen şimdi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın istifasını beklemek lükse kaçar mı?
Fotoğraf: Hale Güzin Kızılaslan / csgorselarsiv.org