“Namus” güvende, varsın hayatlar tehlikede olsun!

Kocaeli Dilovası, Mimar Sinan Mahallesi… Evlerin arasında yer alan bir binadan yükselen patlama sesiyle mahalle sarsıldı. Parfüm deposunda yangın çıkmıştı. Altı kişi öldü, beş kişi de yaralandı. Ailelerin, erkek bulunmadığı için kız çocuklarının çalışmasında sakınca görmediği işyerinde canların nasıl tehlikede olduğu iş cinayetinden sonra gün yüzüne çıktı
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

8 Kasım sabahı sebebi henüz kesin olarak tespit edilemeyen şiddetli bir patlama haberiyle sarsıldık. Olayı Kocaeli Dilovası’na bağlı Mimar Sinan Mahallesi’nde evlerin arasındaki bir binada yer alan parfüm deposundaki yangın olarak da okuduk bazı haber sitelerinde. Altı işçinin öldüğü, 5 işçinin ise yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı bilgisini de içeriyordu haberler. Haberi duyduğum anda aklımdan ilk geçen “Burada kesin tanıdıklarım var” oldu. Nitekim öyle de oldu. Hanım Gülek ve ölen 3 kız çocuğu tanışıklığım olan insanların akrabalarıydı. Ancak ilk saatlerde onlara ulaşmak ve sağlıklı bilgi almak pek mümkün olmadı.

Yangın söndürüldükten ve sokaklar biraz sakinleştikten sonra Dilovası’na gittiğimde gördüğüm, yalnızca 6 hanenin acısı değildi. Hemen herkesin birbiriyle akraba ya da yıllardır komşu olduğu bu mahallede onlarca ev yas eviydi. Sabahın ilk ışıklarına kadar onlarca sokakta insanlar öfkeli bir bekleyişle ayaktaydı. Bilenler bilir sanayi bölgelerinde hayat erken biter, kamyonlar ve işyeri servislerinin gürültüsüdür belli bir saatten sonra kulağınıza çalınan. 8 Kasım’ı 9 Kasım’a bağlayan gece ise Hanım Gülek, Şengül Yılmaz, Esma Dikan, Tuba Taşdemir, Nisa Taşdemir ve Cansu Esatoğlu için ağıtlar yükseliyordu.

Nisa Taşdemir, Tuba Taşdemir, Cansu Esatoğlu, Hanım Gülek

Kadınların sesleri susturuluyor

Gittiğimiz ilk ev Hanım Gülek’inki oldu. Hem evinin önünde hem de eve yakın olan caminin önünde kalabalık gruplar halinde bekleşen erkeklerle selamlaştık önce. Haber yapmak istediğimizi de söyleyince dostane engellerle karşılaştık. Dışardan gelen insanlar olarak bize tepki gösterilebileceğini, o yüzden olayın ayrıntılarını erkeklerden öğrenebileceğimizi söylediler. Çok anlam veremedik başta. Ancak arada bizi kenara çeken arkadaşlar bölgenin siyasal şekillenişinden dolayı oluşan riskleri usulca kulağımıza fısıldadılar. AKP, CHP ve DEM Parti kitlesinin ağırlıklı olarak yaşadığı Dilovası’nda ‘kimin kim olduğunun’ böylesi dönemlerde belli olmadığı uyarısını yaptılar. Devletin Kürtlere yönelik uyguladığı asimilasyon politikalarının bir sonucu olarak ilişkilerin karmaşıklığını anlattılar. Ağrı, Erzurum, Muş ve Karslıların yoğun olarak yaşadığı bu bölgeyi tanıdığımızı, tedbiri elden bırakmayacağımızı söyledikten sonra götürdüler bizi Hanım’ın evine.

Kadınlar evde taziyeleri kabul ediyordu. Kapı eşiğinde ayakkabılar yığın oluşturmuştu. Kimse konuşmak istemiyor, kadınlar bizi erkeklere yönlendiriyordu. Raviva Kozmetik’te daha önce 3 yıl çalışıp beş ay önce işten çıkmış olan bir kadınla tanışınca, kendisine fotoğraf ve isim kullanmama sözü vererek kadınların hangi koşullarda çalıştığını anlatmasını istedik sadece. Onunla başka bir eve geçip sohbet ettiğimizde erkekler yine yalnız bırakmıyor bizi.

Markalar parlak ya çalışma koşulları?

Raviva Kozmetik’in yerinde, kendi adının yazılı olduğu bir tabela bulunmadığını, burada daha önce faaliyet gösteren firmanın tabelasının asılı olduğunu söyleyerek anlatmaya başladı kadın işçi: “İki sene oldu buraya taşınalı. Daha önce eski fabrikada çalışılıyordu. Lider (Kozmetik) ve Dinamo’ya üretim yapıyordu Raviva. Lider’le Dinamo Zara’ya çalışıyor, çocuk parfümlerini ise Koton ve LCWaikiki’ye yapıyor. Raviva da onların taşeronu. Dolumu, paketlemesi orada yapılıyordu. Hatta üretimini de orda yapmaya başlamıştık artık. Kimyasallar orda karıştırılmaya başlandı… Yirmi kişiye yakın hep kadın çalışıyorduk. Sadece 3-4 tane erkek forklift, mal çekme, getirme-götürme yani sevkiyat işlerini yapıyordu. Ben genelde etiketteydim, doluma da bakıyordum arada. Ölen arkadaşlar genelde arka tarafta olanlar. Onlar şişe verme, dolum yapma işlerine bakıyorlardı; makineden eksik geldiği zaman şırıngayla dolum yapıyorlardı. Valfını takıyordu, kapağını takıyordu, arka tarafta olanlar. Ön taraf sade etikete, paketlemeye bakıyordu.”

Günde 10 saat çalışılan işyerinde yalnızca 3-4 kişinin sigortalı ve ‘güvenceli’ çalıştığını belirten kadın işçi herkesin düzenli işçi olduğunu ancak sigortasız yevmiye usulüyle çalıştırıldığına dikkat çekti. Kendisine de çalışmaya başladıktan bir yıl sonra sigorta yapılmış. Raviva’da 3 sene asgari ücretle çalışırken herhangi bir sosyal hakları yokmuş. Çay ve yemek molası olduğu halde yemek verilmiyormuş. Kadın işçiler yemeklerini evden hazırlayarak getiriyormuş işyerine. Fazla mesaiye zorla bırakıldıklarında, gece yarısına kadar çalıştıklarında evden getirdikleri yiyeceklerin yetmediği çok zaman olmuş. 70-100 lira arasıymış yemek parası. Asgari ücret dediğine bakmayın. Günlük 600-800 TL arası çalıştırılıyormuş işçiler. Göçmen ve kaçak işçiler daha da ucuza çalıştırılıyormuş. Keza kız çocukları da öyle.

Kadın işçi sağlığı ve güvenliği mi?

Çalışırken kendini güvende hissetmediğine dair şunları paylaştı bizimle: “IBC (etrafı metalle kaplı plastik tank) hava almadığı zaman -mesela biz dolum yaparken onun kapağını açık bırakmak zorundaydık- patlar. İş güvenliği uzmanı da yoktu. Biz kendimizi koruyorduk, o kadar. Herhangi bir uyarı tabelası, levhası yok. Elektrik kabloları bile ortadan geçiyordu böyle. Zaten bence bugünkü patlamanın nedeni de odur. Çünkü IBC’yi karıştırırken alkolü suyu karıştırıyorlar ya hani, demek ki o şeyi taktılar karıştırıcıya… Ya oradan çıktı ya da elektrikten. Ben orda çalışırken birkaç arkadaşın elinin makinaya sıkıştığı oldu. Onu da evdeki kaza diye geçiştirdiler sigortasız oldukları için.”

Göçmen kadın emeğinin de yoğun sömürüldüğü bir işyeri olduğunu anlattı konuştuğumuz kadın. Bir dönem Suriyeli kadın işçilerin çok olduğunu ancak son zamanlarda sayının azaldığını dile getirdi. Son olarak sadece bir göçmen işçinin olduğunu, patlama günü işe gitmediğini söylemiş komşuları. Bu konuda insanların farklı söylemleri var. 8 Kasım sabahı işyerine 18 kişinin giriş yaptığını, yaralılarla birlikte 11 kişi açıklandığını, 7 kişinin kaçak ve göçmen işçi olduğu için gerçek sayının saklandığı iddiası da var. İddianın doğru olup olmadığı bölgede yaşayan Suriyeli, Iraklı, İranlı göçmenlerin başvuru yapmasıyla ortaya çıkabilir. Ancak hem ilk görüştüğümüz kadın işçinin hem iki gün boyunca sohbet ettiğimiz onlarca insanın Raviva ve Dilovası’na dair yaptığı açıklamalar bu iddiayı destekliyor.

Yoksulluk, çaresizlik…

Kız çocuklarının burada çalıştığını gördükçe kızdığını da anlattı kadın işçi. “Kızıyordum, niye gelip çalışıyorsunuz diye. Çünkü para yok, can sağlığı yok, güvenlik yok. Hiçbir şey yok orda. Ama işte dinlemiyorlar. Eşimin halasına da söyledim kaç defa. ‘Çık, orada yapabileceğin bir şey yok’ diye. Yaşı da var kadının ama sigortası yok, yemeği yok. ‘Evde duramam, sıkılıyorum’ diyordu, değil aslında. Geçimi yok kadının. Nisa 16 yaşında, babası kanser diye çalışıyordu. Tuba amcasının kızı, onun da durumu iyi değil diye biliyorum. Cansu da öyle durumu iyi değil diye biliyorum. Aslında işten çıkmıştı, bir daha gelmiş. Şengül abla da durumu iyi değil diye biliyorum. Hepsiyle de yan yana çalıştım. Şengül abla şişe veriyordu orda. Yorucu işti sürekli makineye mal vermek. Günde 30-40 bin tane mal basılıyordu. Çok hızlı çalışıyorduk, bunun mesaileri de üstüne eklenince saat bazen on ikilere kadar çalışıyorduk. Eve geldiğimizde pertimiz çıkıyordu. Ben bile oturarak etiket yapmama rağmen parmaklarım parça parça oluyordu. Evde de o halde iş yapıyordum.”

Esma Dikan, Şengül Yılmaz

Kadınlar bu koşullarda neden çalışıyorlar?

“İhtiyacı olan çalışıyor, mecburiyetten, ne yapsın? 16 yaşındaki çocuk başka bir işe giremiyor. O yüzden çalışıyordu orada. 16-17 yaşında, 14 yaşındaki çocuk bile geldi çalıştı. Yaz tatillerinde öğrenciler gelip çalışıyordu. Mesela bir tanesinin (ölenlerden Nisa Taşdemir) babası kanser olduğu için gelip çalışıyordu mecburiyetten. Evde başka gelir yoktu. İki kardeşler, annesi/anneannesi hasta, dedeleri bakamıyor. Ne yapsın ki? Ölenlerden birinin kardeşi 14 yaşında, okula gidiyor. O da hafta sonları gelip çalışıyordu. Şansına o gün gitmek istememiş. Onun gibi birkaç kişi daha tesadüfen o gün gitmemiş. Zaten hafta sonu normalde çalışılmıyor, zorla mesaiye getiriliyordu. ‘Gelmezsen bir daha gelme’ diyerek tehditle getiriyorlardı insanları. Yaşları küçük olduğu için başka yerde işe giremeyecekler çünkü. CİMER’e şikayetlerde bulunuldu, zabıtalar geldi kaç defa. Parfümlerini alıp gittiler, kendi elimizle verdik parfümleri onlara. Mesela işyerinin etrafındakiler kaç defa şikayet etti ama yok. Maliye’den bile geldiler. Ya, görüyorsun o kadar eleman çalışıyor, sen direkt yukarıya çıkıyorsun. Senin kontrol etme yetkin yok mu? Direkt ofise çıkıyor, bunlar da hemen arkadaşları gönderiyordu. Maliye hiç gelip bakmıyordu, sormuyordu bu elemanlar nereye gitti diye. Bunu bilmiyorlar mı? Hepsi patronun tarafında.”

İş güvenliği kıyafetleri ve ekipmanlarının verilmediği Raviva’da kadınlar ve kız çocukları evlerinden getirdikleri kıyafetlerle çalışıyorlarmış. Seri etiket yapıştırmak ve yaptıkları diğer işlerden parmak uçları parçalandığında yine kendi satın aldıkları yara bantlarını sarıyorlarmış parmaklarına. Alkol ve diğer kimyasalları kapalı ortamda soluyarak çalışmışlar. Üretim ve paketlemenin yapıldığı katta pencere yokmuş. Tavana yakın olarak küçük, (tuvalet camı kadar deniliyor) güneş ışığını alan bir bölüm varmış. Dışardan bakıldığında boydan boya cam gibi görünen cephe aslında saclarla kaplıymış. Zaten patlama sonrası o sacların saçak saçak döküldüğü de görülüyordu videolarda. Yazın sıcaktan yanarak, kışın soğuktan titreyerek çalıştıkları kapalı alanda patron Kurtuluş Oransal sigara içiyormuş. İki tane küçük yangın tüpü dışında herhangi bir tedbir alındığına tanık olmamış konuştuğumuz kadın.

Kadınlar, çocuklar zorla çalıştırılıyor

“Patlamayı duyduğumda yaralanan arkadaşla konuştum. ‘Ben nasıl olduğunu bilmiyorum. Arkam dönüktü bir patlama duyunca tutuştum. Tutuşmamla kendimi eve attım’ dedi. Onun evi buraya yakın olduğu için hemen eve koşmuş. ‘Öbürlerinden haberim yok’ dedi bana. Malları karıştıran, üretime hazır hale getiren kişi oydu işte… Patron ortada yok. Normalde fabrikadan çıkmayan patron o gün hiç gelmemiş güya. Tatile gitmiş! Normalde bayramlarda bile tatile gitmeyen adam, bilmiyorum, ben de anlamadım.”

Konuştukça Raviva’daki kız çocuklarının ölümünün yalnızca yoksullukla açıklanamayacak detaylarını öğreniyoruz bir yandan. Çünkü Raviva’da erkeklerle çalışılmıyor. Kızların ‘namusuna leke sürülmeden’ çalışma imkânı vardı. Sohbete dahil olan bir başkasının sözlerine kulak veriyoruz burada: “Kimi aile de o yüzden gönderiyordu, erkekler yok ya. ‘Biz çalışmak istemiyoruz ama ailemiz zorla gönderiyor’ diyenler olmuştu. O çocuk da bugün orada bayağı konuşma yapmış, valinin üstüne yürümüş ‘Bugüne kadar siz niye denetleme yapmadınız’ diye. Bizim partinin içindeki bir bayan da aynısını söylüyor.”

Sözü tekrar alan kadın işçi de tanıklıklarını paylaşmaya devam etti: “Mesela Urfalı 17-18 yaşında bir genç, ailesinin baskısıyla gelip çalışıyordu. 10 kardeşler, kız çalışmak istemiyordu ama ailesinin zoruyla geliyordu. Bir de erkek ortamı yok, hep bayan olduğu için ailesi o yüzden burada çalışmasını istiyordu.” Sözün özü, namus candan değerliydi.

Yanan depo

Devlet isyanda var, denetimde yok

Yangın merdiveni bulunmayan, yangın söndürme sistemi olmayan işyerinde herhangi bir önleyici, koruyucu tedbir alındığını görmediğini söyleyen kadın işçi, işyerinin tek girişli olduğuna özellikle dikkat çekti. Ve yanıcı uçucu madde ayrımı yapılmadan, tüm IBC tanklarının giriş kapısına yakın 3-4 kat üst üste istiflendiğini anlattı. Denetimsizliğin norma dönüştüğü bu işyerinde çevresel etki değerlendirme raporları ve risk analizleri hak getire. Dilovası halkının “devlet nerede” haklı isyanında devlet tüm aygıtlarıyla ordaydı, görüyordu, biliyordu, denetim mekanizmalarını işletiyordu. Kent merkezindeki bir mahallenin ortasında, üstelik jandarma bölgesinde her şey son derece denetim altındaydı. ‘Denetimsizlik’, rüşvet, liyakatsizlik, işyerinin şaibeli ruhsatı, İŞKUR’la yapılan işçi pazarlıkları, Dilovası Belediyesi ve iktidar partisinin sorumluluğu vb. pek çok bilgi, resmi belgelere ulaşılarak haberleştiriliyor. Mahalle halkı da fabrika fabrika, depo depo tüm usulsüzleri ve hayati riskleri çok iyi biliyor ve basınla paylaşarak seslerini duyurmaya çalışıyor. Kim bilir daha neler duyacağız, okuyacağız?

Patlamanın olduğu caddede, binaya 50 metre uzaklıkta benzin istasyonu vardı ve bir alt sokak sanayi bölgesi olarak geçiyordu. Gümrük antrepo depolarının sıra sıra dizildiği Dilovası’ndaki bu depolarda, magnezyumdan mürekkebe deterjandan asitli kimyasallara kadar pek çok tehlikeli madde insanların sağlığı ve yaşamları önemsenmeden, İSG kuralları ve yönetmelikleri dikkate alınmadan istifleniyor. Mesela, adını ve zararlarını bilmediğimiz toz kimyasalların konulduğu tonluk hasır çuvallar delindiğinde, rüzgârın da etkisiyle mahallere ulaşır bu tozlar. Evlerin balkonlarına asılan çamaşırların rengi değişir. Denetlenmeyen atölyeler, fabrikalar sadece orada çalışanlara değil bütün bölgedeki hayata zarar veriyor. Raviva Kozmetik’te çalışmış başka kadınlarla da görüştük, o görüşmeleri de sonraki yazıda aktaracağız.

Paylaş:

Benzer İçerikler

15 yaşındaki Hilal Özdemir 31 Ağustos Pazar gecesi Boğaziçi Üniversitesi’ndeki düğünde garsonluk yaparken bir erkek tarafından öldürüldü. Çocuk işçi Hilal’in gece çalıştırılması yasaktı.  Feminist öğrenci kadınlar “Kadın ve lgbti+ öğrenciler için erkek şiddetinden uzak kampüsler istiyoruz” taleplerini bir kez daha dile getiriyorlar. 
Yaklaşık iki yıl önce maden şirketinin dereyi kurutup ağaçları devirmesiyle Koçmarin mezrasında hayat değişti. Tabiata kol kanat geren Azize, köyün deresi kuruduğundan bu yana, hayvanlarına su içirmek için çok uzun bir yolu katediyor. Maden çevresindeki köyün kadınları yoklukla baş başa bırakıldı.
Gece vardiyaları, kadın sağlığını olumsuz etkileyen, kadın işçinin ömründen çalan bir uygulama. Üstelik, birkaç istisna hariç, ne yıpranma payı olarak görülüyor ne de ileride yaşatacağı sağlık sorunlarından sorumlu tutuluyor. Kadınlar işlerini kaybetme korkusuyla bu uygulamalara ses çıkarmazken, işveren ve devlet, bu konudaki hak ihlallerini, kadının rızasıyla yaşanıyormuş gibi görme eğiliminde?
Büro çalışanı kadınlar işyerlerinde en acil ihtiyacın kreş olduğu noktasında birleşiyorlar. Aile yılı politikalarının kadınların omuzuna yüklendiği vurgusunu yapan kadınlar “bakıcı” rolünü de reddederek “Annelik izni” değil “ebeveyn izni” istiyorlar.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!