Hatay’da TYP ile çalışan kadınlarla yaptığımız görüşmelerde, kadınların, çalışma şekline ve koşullarına dair anlattıklarını daha önce de yazmıştık. Konteyner kentlerde, MEB’e bağlı okullarda, hastanelerde, Halk Eğitim Merkezlerinde beden işçisi olan kadınlarla ağırlıklı olarak görüşmüştük. Kamuya ait bir birimde, ofis içerisinde çalışan kadın sayısı yok denecek kadar azdı. Tanıştıklarımız içerisinde görüş bildirmeyi kabul eden bir kadınla yaptığımız sohbet bunun nedenlerine açıklık getiriyor.
TYP ile başladığın işinde hangi koşullarda ne tür zorluklar yaşıyorsun?
Aynı odada çalıştığın memur o bile arabasıyla çekip gidiyor. Sen ne tarafa gidiyorsun seni bırakayım demiyor. Sen de öyle kalakalıyorsun. Otobüs bekliyorsun. Otobüs gelme garantisi de yok. Yarım saat belki bir saat bekliyorsun. Sonra kalkıp otostop yapıyorsun.
TYP için İŞKUR üzerinden mi alım yaptılar? Çalışma koşullarınız neler?
Evet İŞKUR üzerinden aldılar. Ben iyi bir yere denk geldim. Normal mesai saatleri içerisinde 8.30-17.00. Güzel yani, çok zorlanmadım çalışma saatleriyle ilgili. Yolla ilgili zorlandım. Ulaşım yok… İşte çoğu arkadaşımız torpilli olduğu için çalışmıyor. Bütün iş yükü size binebiliyor ya da kaba olabiliyorlar. Onun bütün sıkıntısını stresini çekebiliyorsun. Şu an aynı odada bulunduğum çalışma arkadaşım çok stresli. Hani belki iyi bir insandır bilemiyorum. Onunla bir haftadır aynı odadayız. Telefon çaldığında telefona bağırıyor. “Ne istiyorsun ne nee” diye bağırıyor. Yorucu ve yıpratıcı oluyor. Onun iş şartları daha zorlu herhalde. Öyle görüyorum.
Hangi birimde çalışıyorsun? İşe alınanlar hangi birimlere dağıtıldı daha çok?
Her birimizin farklı oluyor. Ben daha çok yardımlaşma alanındayım, koordinasyon tarafında. Mesela temizlik elemanı olarak alınan var. Herkesinki farklı. Her birimde var. Milli Eğitim’den tut tapuya kadar TYP her alanda var. Çünkü neredeyse memur kalmadı burada. Memurlar çekti gitti. Gene aynı İŞKUR üzerinden alındılar.
Kadın istihdamında sürekliliğin sağlanması gerekiyor.
Maaşın ve diğer hakların nedir?
Asgari ücret. Sosyal haklar yok. Yol ve yemek kendi cebimizden. Kadrolu çalışanlarda kurumun kendi araçları var işleri yürütmek için. Onu kullanan arkadaş evine onunla gidip gelebiliyor. Diğer memurların ya da bizden daha önce çalışmaya başlayan memurların kendi araçları var. Bizim öyle imkânımız yok. Mesela onlar mesaiye kalıyor onların mesai ücreti maaşına ekleniyor. Bizim öyle bir imkânımız yok. Bizi zorlamıyorlar aslında. Mesaimiz sayılmayacağı için mesaiye bırakmıyorlar.
Sizi başka şekilde zorluyorlar mı?
Çok nazik değiller. Mesela temizlik personeli aldıkları halde temizliği bize yaptırabiliyorlar. Siz de temizlik personeli olarak girdiniz diyorlar. Bu tür şeyler olabiliyor. Erkekler için görmedim.
Senin çalıştığın birimde bu projeyle işe başlayan kaç kişi var biliyor musun?
Çok var. Diyorum ya neredeyse memur kalmadı burada. Buranın kendi halkı bile tayinini isteyip gitti. Şu an bütün kurumlar TYP üzerinden dönüyor. Ya müdür öğretiyor işi ya da dışarıdan gelen AFAD ekibi kendi elleri altında çalışanlara, TYP’den girenlere işi öğretiyorlar. Kendi şifrelerini verip sistemi açıyorlar onlara. Bu şekilde.
Sonrasında iş bulamayan kadınlar ne yapacaklar sence? 3 ay sonra nerede çalışacaklar mesela?
Zorlayacaktır elbette. Pastane ya da dönerciye girecekler. Onların mesai saatleri ve iş koşulları daha da zor. Daha da yorulacaklar. Gerçi benimki de çok zor. Mesai saatleri içerisinde gözlerimi bilgisayardan hiç ayırmıyorum. İşimi yetiştirmeye çalışıyorum. Molaya çıkamadığımdan değil istesem çıkarım. Ama bu sefer işim aksayacak. Bu da işime gelmiyor. Ne oluyor, kilitlenmiş oluyorum bilgisayara. Bunu görüyorlar mı? Tabi ki görmüyorlar.
Bu projeler ne kadar sürecek biliyor musun ya da sürdürülmeli mi?
Birkaç yıl sürerse toparlarız. Ama birkaç ayda toparlanabilecek bir şey değil bizim hayatlarımız. Çünkü sıfırdan başlıyoruz. Yeniden. Her şeyimiz gitti bizim. Bazı insanların evinde bir çizik bile olmadı, zerre kayıpları olmadı. İşleri devam etti, servetlerine servet kattılar. Bazı insanlar da hiç oldular. Sıfırdan yeniden başladılar. Onun tabi bu kadar ayrımını yapamazlar ama benim için şans eseri bana denk geldi. Sürerse bütün hayatımı düzene sokarım. Ama 3 ayla olabilecek bir şey değil. Çerez yani. 3 aylık maaşın 30 bin lira. 30 bin ne işini görecek? Hiçbir şey. Maksimum elektrik saati ve tesisatını ayarlarsın 30 bine. Ondan ötesine gidemezsin. Ama ya geri kalan? Ama birkaç yılı bulursa tabi ki bütün hayatımız düzene girer?
“Kafede oturamam, kıyafet alamam artık”
Yemeden içmeden biriktirerek bahsediyorsun sanıyorum?
Tabi ki. Giysi alamam bu süreçte. Gidip kendime güzel bir ayakkabı alamam evi bitirmeden.
Başka nelerden feragat etmen gerekecek?
Mesela insan bir kafeye gidip bir kahve içmek ister işten çıkınca, bir sakinleşmek ister. İşten çıkınca artık maalesef öyle bir şansımız yok. Otobüs yok her şeyden önce. Otobüsü kaçırırsan ya otostop çekeceksin ya da yürüyerek geleceksin. İkisi de sıkıntı. O yüzden şu anda hiçbir şekilde kafeye gitme, bir arkadaşıma gitme imkânım yok. Maksimum, köye geldiğimde bir komşuya ya da köyde bir arkadaşıma gittim gittim. Bütün sosyalliğim bu şu an. Biz çok rahatlık ve bolluk içinde yaşayan insanlardık. İmkanlarımız çoktu. Hepsi birden gitti.
En son görüştüğümüzden bu yana ücretli çalışan kadınlar açısından neler değişti sence?
Herkes birden işsiz kalınca işçi değersiz oldu. Sen çıkarsan başkasını buluruz durumuna geldi olay. Benim bir işi bırakmam hiç kimseyi etkilemez. Sadece beni etkiler. Benim yerime çalışabilecek yüz binlerce işçi var şu anda işsiz olan. Yedeklerde çok çok insan var. İhtiyaç doğrultusunda halen daha alım sürüyor.
Yedek parça muamelesi görüyorsa çalışanlar, kadın işçiler açısından çalışma şartları daha da kötüleşecek gibi bir öngörüde bulunmak doğru mudur?
Daha da kötüleşecek evet. İyiye gitmeyecek. Ancak iş arkadaşların güzelse, zarifse biraz rahat edersin. Ama onlar da bir itiş kakış ve kavga içindeyse eyvah eyvah. Patronlar da bunu bir fırsat olarak değerlendirir elbette. Benim işten çıkışım hiç kimseyi etkilemez. Zerre etkilemez. Yüz binlerce üniversite mezunu var. Hepsi şu an sıra bekliyor bu iş için. İş yok çünkü. Mağazalar da yok şu an. Kafeler tek tük. Paso dönerci var. Neredeyse yol üstünde açık alan kalmamış. Hepsi dönerci olmuş.
Depremden önce dışarda ücretli bir işte çalışmamış kadınlar da iş arıyorlar mı?
Tabi ki. Yaşam koşulları çok değişti, hayat değişti, her şey pahalılaştı. Herkes artık çalışma derdinde ve eve katkıda bulunma derdinde. Yetişmiyor çünkü. Çoğunlukla iş bulamadılar. Yardımlar halen geliyor ya da kaymakamlığa gidip yardım talebinde bulunuyorlar. Öyle idare ediyorlar şimdilik. Eski zenginlik yok tabi. Bakkalda çikolata bile yok ya. Markete gitmen lazım. Markete gitmek için şehre gitmen lazım. Zorluyor tabi, gitmiyorsun kalıyor. Ulaşım her anlamda çok sıkıntı yaratıyor bize. Bakkalda kulak kürdanı yok. Bunu almam için uzak bir bakkala gitmem lazım. Ya da market. İnsana ucuzcu market lüks olur mu yaa? Ucuzcu market bile şu an lüks.
Nasıl idare ediyorsunuz?
Biraz aksıyor tabi hayat. Ama nasıl idare edeceğiz biz de bilmiyoruz. Zaman geçiyor. Mesela eve kaşık aldım, birkaç tane saklama kabı aldım, yakında kuracağım evim için. Başka neyim var? Battaniyem var, yorganım var, bu çekyatım var. Tahta bir elbise askılığım var. Bir şekilde yolu bulunur. Eskiyi düşününce benim üç gardırop dolusu giysim varmış. Şimdi düşünüyorum ne çokmuş. Ve ben kendime sürekli yün örgü yapıyordum. Sürekli hırka yapıyordum, kazak yapıyordum kendime. Onlar da gitti. Çok emek veriyormuşum giysi olayına. Kışın giyeceğim diye hazırlayıp koyduğum hiç giymediğim hırkam vardı… Doğada yaşıyoruz şu an. Bizim mutfağımız yok. Gördüğün gibi dışarıda her şeyimiz. Gerçi uyuduğumuz yer de dışarıda da. Ne oluyor, bir şeyi yıkamadan kullanamıyorsun. Saklayamıyorsun, sürekli fazladan bulaşık yıkıyorsun, fazladan temizlik yapıyorsun. Zorluyor tabi.
“Yıkılmak üzere olan evlerden seramikleri kadınlar söküyor”
Senin oturduğun mahallede kadınların da katıldığı atölyeler var, dikiş dikiyorlar. Gelir yaratmak için başka neler yapıyorlar?
Mevsimsel işler yapıyorlar. Mesela benim bir arkadaşım var burada. Nar zamanı şu an. Bir sürü insana kiraya gidip nar yaptı mesela. İnsanların evine gidip onları sıktı, kaynattı, nar ekşisi yaptı. Parasını aldı, döndü evine. Çok basit bir şeyden bile harçlıklarını çıkartabiliyorlar. Mesela inşaatlara gidiyor, yıkılacak olan evlere gidip seramikleri kapıları filan söküyorlar. Arkadaşım yıkılmak üzere olan kötü inşaatlara geçti ve onların içinden seramik söktü. Parasını aldı ve döndü evine. Bu bir hayati risktir. En ufacık bir şeyde yıkılabilir. Hiçbir şey olmasa bile kendiliğinden yıkılabilir ve sen içindesin. Bir kadın seramiği nasıl sökebilir? O kocaman seramikleri aşağıya kadar taşıyıp nasıl yükleyebilir? Bildiğin hamaldan da daha kötü bir hamallık bu. Çok bedensel. Yapmak zorunda kaldılar. Kapıları pencereleri söktüler evden. Eşyalarını çıkartabilecek durumda olanlar çıkarttı. Bu işleri gene kadınlar yaptı yevmiyeci olarak. Benim tanıdığım arkadaşlar yaptı. Ne diyebilirsin? Eğer henüz yıkılmamış evlere dikkat ettiysen hepsinin kapısı, penceresi, mutfak dolabı, avizesi sökülmüş. O yetmezmiş gibi bir de seramikleri söktüler. Bak bunları ben aldım ikinci el seramik. İnşaatlardan, evi yıkılacak olanlar sökmüş. Herkesin yapabileceği bir iş değil. Ama dört çocukla yapabilecek bir şeyi yok. O an o paraya ihtiyacı vardı. Hepimiz birden işsiz kaldık. Ondan öncesinde çok lüks bir işi vardı. Keyfi yerindeydi. Geliri güzeldi. Asgarinin çok üstünde para alıyordu. Birden her şeysiz kaldık. Bir de onlar zaten evlerinden hiçbir şey çıkaramadılar. Birden sıfıra düştüler. Şu an hala çadırdalar. Öyle olunca artık kalkıyor insan. Öleceksen de artık yapacak bir şey yok. O parayı o eve getirmek zorundasın.
Depremden sonra kadınların çalışma koşullarında, alanlarında neler değişti? Biraz bunları anlama çalışıyoruz bu dönem. Bu konuda başka neler anlatabilirsin?
Bu bölgede en çok sabun imalathanesi sanki. Çünkü nar mevsimsel. Zeytinyağı mevsimsel. Onları o mevsim toplar yaparsın ama sabunu her mevsim üretirsin. Ya da el işini her mevsim yapabilirsin. Şöyle düşünüyorum. El emeği ile gidersen her kadına hitap edersin. Ama sadece eğitimli kadınlara hitap edersen gerisi kalır ya da sadece bedeniyle bir şeyler üretebilecek kadınlara hitap edersen bu sefer gerisi kalmış olur. Hepsini kapsayacak bir şey olmalı. Böyle imalathaneler herkese hitap edebilir. Bir arkadaşımız muhasebesini tutar. Pazarlama alanında iyi olan, idari alanda iyi olan o alanlara geçer. Bedensel üretimde iyi olan, el yetenekleri çok yüksek olan o alana geçer. Pazara gidip pazarda oturup tezgahını kurabilir olan ya da büyük yerlere gidip stant kurabilirler. Biraz daha uluslararası ele almak lazım.
Kadınlar çocuklarının bakımı için ne yapacak bu durumda?
Çocukların bir zararı yok. İmalathaneye gelir, bahçesinde oynar, okuluna gider. Çocuk çok güzel bir şey. Ben hep ailemin etrafındaydım ve onlara hiç zararım olmadı. Yanında götürebilir. Onların rahat edebilecekleri alanlar da olur. Bahçede bir iki salıncak, ya da oynayabileceği şeyler koyabilirler. Herkes ayrı bir korkuda. İki ayrı okulda çocuğu olan anneler çok sıkıntı yaşıyor bu konuda. Söylediği şu oluyor. “Eğer deprem olursa ben önce hangisine koşacağım?” “Birine koşunca diğerini ihmal ettim diye ben o vicdan azabıyla birine koşacağım, nasıl olacak o iş” diyor? “Ben o ayrımı o an nasıl yapacağım?” Bir şey olduğunda ben önce kardeşine koştum, senden özür dilerim mi diyecek ne diyecek mesela o kadın?
“Beni yıpratan evimin yıkılması değildi”
Anneliği de mi parçalanıyor kadınların?
Tabi ki. Çok garip bir durum. Bunun açıklaması yok. Çok zorlu bir durum… Babam çok üzerime düşüyor. İstiyor ki bütün kardeşler benim için bir şey yapsın. Çünkü ben çok bakıyorum ona. Biraz geç kalsam filan hemen meraklanıyor, sorup duruyor. Biraz yorucu oluyor. En çok koşturan benim. Aslında olmak istemiyorum. Kendi hayatıma, kendi bencilliğime biraz zaman ayırmak istiyorum ama olmuyor. Bir bakıyorum koşturmuşum peşinden. Eskiden haftada bir günümü ayırıyordum. Diğer günlerim bana aitti çünkü uzaktım. Şimdi artık her gün buradayım. Durum biraz daha değişebiliyor.
Bizim kadın emeği haberleri yaptığımızı biliyorsun, takip ediyorsun zaten. Kadın emeği konusunda anlatabileceğin başka neler var?
Depremden sonra bir sürü ülkeden ya da kuruluştan buraya bir şey yapmaya çalışıyorlar diye duydum. Hollanda’da mıydı hatırlamıyorum bir dernek vardı. Burada bir konteynerkent tarzı bir şey kurup kadınlara destek olacaktı. Kadın emeğini oraya alıp Hollanda’da satacaktı. El işi, örgü, sabun gibi kadınlar her ne yapıyorsa artık. Sonra bir ses çıkmadı. Bir şey değişmedi. Bekliyordum, ilgimi çekiyordu. Parayı da Euro olarak alacaktım. Onların kendi para biriminden. Farklı bir gelir olacaktı. Buranın asgari ücreti gibi olmayacaktı. Benim el emeğim çok yüksektir. Örgü, nakış, taş mozaik, yemek üzerine. Taşı kaynatsam yenir diyebilirim. El emeği ile ilgili olan hangi işe girsem yaparım. Onunla ilgili sıkıntım olmaz. O proje o yüzden beni heyecanlandırmıştı.
Psikolojik destek alabildin mi?
Bir süre aldım. Mersin’e ilk geçtiğimde orada bir Amerikan Hastanesi’ne gittim. Orada psikologla görüştüm. Bana şey dedi. “Sana şu an ulaşamıyorum. Bir hafta sonra gel. Kendine güzel şeyler söyle, güzel şeyler söyledikten sonra uyu. Güzel bir kitap okursan daha iyi olacak” demişti. Bir hafta duramadım Mersin’de. Mersin beni çok rahatsız etti. Binaların, şehrin, belediye otobüslerinin büyüklüğü beni çok rahatsız etti. Ve artçılar devam ediyordu. Çok rahatsız etti, duramadık döndük. Zaten sizinle tanışmamız da Mersin’den döndükten sonra oldu. Depremin üçüncü haftasıydı.
Burada devam edebildin mi destek almaya?
Evet. KESK’ti galiba. SES’in kurduğu bir stanttı. Onların yanına gittim. “Gayet iyisin, atlatırsın” demişti onlar da. “Seni güçlü görüyorum. Bu süreç normal. Ama baktın devam ediyor. Ya da halisünasyon görüyorsun bize ulaş” demişti. İyiydi yani. Gelebildim üstesinden sanırım. Beni yıpratan kendi evimin yıkılması değildi. Geri kalan sonradan yaşadıklarım beni yıprattı. Mesela ailemin, kardeşlerimin içerde kalması, onları uzun süre çıkaramamamız. Sonra depremlerin sürekli devam etmesi, hiç bitmemesi, uzun süre yıkanamamamız. Bunlar çok yıpratıcı süreçlerdi. Ben o süreçte kendimi çok tuttum. O çok yıprattı. İlk hafta çok ağlasaydım biraz rahat atlatabilirdim. Ben sonraya sakladım. Bilmiyorum bastırmak mı lazımdı, dökmek mi lazımdı. Hiçbir fikrim yok. İnsan acayip bir varlık.
Fotoğraflar: Bahar Gök
*Bu haber RLS ve Kadınİşçi işbirliği ile yapılan Depremden Etkilenen İllerde Kadın Emeği araştırması kapsamında yazılmıştır.