paris’te düzenlenen olimpiyatlar, cinsiyete dair meselelerin konuşulmasına da vesile oldu.
bu yıl birçok açıdan önemliydi. tarihte ilk kez 2024’te olimpiyatlar’a ve aynı sırada gerçekleşen paralimpik oyunlara katılan kadın ve erkeklerin sayısı eşitti. oysa oyunlara ilk kez kadınların katıldığı 1900’de sporcuların yalnızca yüzde 2.2’si kadınmış. bu, farklı ülkelerde kadınların bazen toplu halde bazen de tek tek verdiği mücadelelerin bir sonucu. üstelik kadın ve erkek sporlarını izleyenlerin sayısı da birbirine yaklaşıyor. nitekim, 2023 yılında gerçekleşen fifa kadınlar dünya kupası 2 milyar izleyiciye ulaşarak tarihte en çok izlenen kadınlar spor etkinliği oldu.
ayrıca paris’te, resmi yorumcular arasında kadınların oranı yüzde 40 arttı. medyanın kadın sporları yayınlama oranı 2017’den beri üç katına çıktı ve bu hızla yükselirse, 2025’te toplam spor yayıncılığının yüzde 20’sinin kadın sporculara dair olması bekleniyor. evet, sadece yüzde 20! yol epey uzun.
kadınların spordan kazandığı parada da artış var ama forbes dergisinin 2024 yılında en çok kazanan yüz sporcu listesinde hiç kadın yok. elit sporları[1] yapan kadınlar genellikle aynı dalda spor yapan erkeklerin yüzde 1’i kadar kazanıyor!
spor yapan kadınlar antrenmanda, sahada şiddetle karşılaşabiliyor ama bu konudaki hassasiyet ve mücadele de zamanla artıyor. öte yandan, imene khelif’e yaşatılanlar da dijital şiddetin parçası.
yani özellikle profesyonel sporda kadınların atağa geçtiği bir dönemdeyiz. kadın sporcuların güçlerinin, kaslarının tepki ve şaşkınlığa yol açması da biraz bundan kaynaklanıyor.[2] ama araştırmalar, çoğu kızın 14 yaşına gelmeden, ailelerinin baskısı ve toplumsal beklentiler yüzünden sporu bıraktığını ortaya koyuyor.
alışın, her yerdeyiz
paris konusunu kapatmadan söylemek istediğim birkaç şey var. olimpiyatlar öncesi, paris’te sokakların evsizlerden temizlenmesi aklımıza yıllar önce habitat sırasında istanbul’da yapılanları getirdi. bu tür büyük etkinlikler o şehrin turistik değerini arttırmak gibi bir amaçla da düzenleniyor, istanbul’un adı bu kadar konuşulurken aklımızda tutmakta yarar var. açılış töreninde, paris’in “modanın başkenti” unvanını koruma, fransa’nın tarihini, kültürünü yeniden sunma gibi hedefler vardı. ama bütün bu gösterinin içinde transların, eşcinsellerin, engelli sporcuların, kaykay gibi sokak sanatlarının görünürlüğü küçük birer zafer.
kadınların halı sahası
dünyanın pekçok yerinde ve türkiye’de, profesyonel kadın ligi var, gördüğü ilgi de artıyor. ama erkeklerin futbolla ilişkisi sadece profesyonel futbolu izlemekle sınırlı değil, zaten artık tribünler, kahveler, birahaneler de maç izleyen kadınlarla dolu. ama hemen her mahallede, erkeklerin ara sıra buluşup maç yaptığı, hatta kaybedenlerin kazananlara baklava aldığı halı sahalar var. erkekler sporu sadece eğlenmek için de yapıyor. geçtiğimiz günlerde benzer bir çalışmanın kadınlar için de örgütlendiğini okuduk.[3]
ama çoğu kadın için “spor”, oyun ya da eğlence amacıyla değil, zayıflamak, “şekle girmek” yani daha güzel olmak için yapılacak bir şey.
oysa özellikle savunma sporları bize daha güvenli bir hayat sunabilir. nitekim, türkiye takımında olup olimpiyatlar’da madalya alan kadın sporcular da boks, güreş ve tekvando dallarında yarıştı. bu arada, karma takımda yusuf dikeç’le birlikte yarışan şevval ilayda tarhan’ın nasıl görünmezleştirildiğini de hatırlatayım.
sporu meslek olarak seçmemiş ya da hayatının odağına koymamış bizlere dönmek istiyorum. esnekleşmek, incelmek, forma girmek insana kendisini iyi hissettirebilir ama spordan yardım alacağımız tek konu bu değil bence.
bizim, bedenimizin içinde, bedenimizle kendimize güvenmeye ve kendimizi güvende hissetmeye ihtiyacımız var. erkeklerin bedeni bizim için çeşitli biçimlerde tehlike algısı ya da tehlikenin bizzat kendisini oluşturuyor. bir erkeğin tehditkâr bir havayla bedenimize bırakın dokunmayı, yaklaşması bile tekinsizlik anlamına gelebiliyor. işyerlerinde, özellikle üstlerle böyle şeyler yaşamış olanlarımız vardır. bunun çeşitli sebepleri var. bunların içinde en önemlisi şiddet tekelinin erkeklerde [4] olması. genel olarak spor bu açıdan çok yarar sağlıyor kadınlara. ama mesele daha geniş.
karma bir öz savunma kursunda, hoca sırayla her katılımcının göğsünü yumruklamasını istiyor. bunu bütün erkekler yapabiliyor, hiçbir kadın yapamıyor. bu eski bir anekdot, şimdilerde durum biraz değişmiş olabilir ama birçok kız çocuğu vurmayı, kavga etmeyi öğrenmeden, tecrübe etmeden büyüyor. özsavunmaya dair bilgilerin bu farkı gözönünde bulundurarak sunulması gerekiyor.
hemen her mahallede amatörler için farklı savunma sporları öğreten birçok kurs var. bunların içinde krav maga’dan uzak durmanızı öneririm. israil ordusu için geliştirilen bu savaş sanatı, öldürme teknikleri de içeriyor. bu sanatı öğretenler, işin bu kısmına girmediklerini söylüyor, bunun ne kadar doğru olduğunu bilmek mümkün değil. ama öyle olsa bile israil’in tanıtımına ve meşrulaşmasına hizmet eden bu işten uzak durmak gerektiğini düşünüyorum.
bir de feministlerin kadınlar için geliştirdiği savunma sanatları var. ben de yıllar önce mor çatı’da, bir wendo kursuna katıldım. öncelikle, herhangi bir feminist savunma sanatına dair teknikler erkeklerin ulaşabileceği herhangi bir mecrada paylaşılmaz. internette önümüze çıkan şeyleri dikkate almamakta yarar var çünkü saldırganların kolayca ulaşabildiği savunma teknikleri işimize yaramaz.
aktarmak istediğim bir başka önemli nokta da şu; burada sadece bedenimizi kullandığımız teknikler öğrenmedik. ses tonumuzu, sesimizi, sözlerimizi kullanarak da kendimizi savunmayı öğrendik. ve daha sonra gündelik hayatımda hepsinin çok etkili olduğunu gördüm.
son olarak bu sanatın temel amacı kendini korumak ve güvenlik. yani feminist özsavunma sanatlarını dövüş sporu olarak görmemek gerek. ben wendo’dan çok yarar gördüm, her kadına tavsiye ederim. keşke yaygınlaşsa, bununla ilgili çalışan feministler olsa…
[1] herkese açık olmayan, yaş ve çeşitli fiziksel özelliklerin engel teşkil edebildiği, yarışmaya, yüksek performansa ve bunların uzantısı olarak da profesyonelliğe giden spor dalları.
[2] beyaz olmayan kadınların yerleşik kadınlık ve güzellik standartlarının dışında olmaları nedeniyle “kadın” gibi görülmemelerinin de bunda etkisi var.
[3] https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/kadinlar-sosyal-medyadan-hali-sahaya,SQ8QBa1T0EWBpG7I494aIQ/IJuNmXYJRE6SmweZKCTvaw
[4] tabii aynı zamanda devlette!
fotoğraf: elle