Diyarbakır’da kafe çalışanı kadınlar: ‘Asgari ücret bile alamıyoruz’

Diyarbakır’da kadınların çalışabileceği alanlar çok sınırlı. Genç kadınların büyük bir bölümü yiyecek- içecek sektöründe, kafelerde, lokantalarda çalışıyor. Buraları ise kadına yönelik tacizin, mobbingin sıkça rastlandığı çok düşük ücretli yerler… Kafe çalışanı kadınlara uzattık mikrofonu…
Paylaş:
Perihan Kaya
Perihan Kaya
perihan21kaya21@gmail.com

Ekonomik krizin etkisiyle kayıt dışı, yarı zamanlı ve geçici çalışan kadınların sayısı giderek artıyor, büyük bir bölümü asgari ücret ya da daha düşük ücretle çalıştırılıyor. Türkiye’de asgari ücretle geçinmek çok zorken asgari ücretin altında çalışmak açılıkla karşı karşıya kalmak anlamına geliyor.  Bu şekilde çalışan kadınlar kendileri için en doğal ihtiyaç olan ped, şampuan, iç çamaşırı dahi alamıyor. Diyarbakır’da çok az iş var. Birkaç tekstil fabrikası dışında kadınlar daha çok hizmet sektöründe iş imkanı bulunuyor. Yiyecek, içecek sektörü kadın işlerinin başını çekiyor. Diyarbakır’da kafelerde çalışan kadınlarla aldıkları ücreti ve çalışma koşullarını konuştuk.

Tacize maruz kalıyoruz

Çok erken bir yaşta çalışmaya başlayan Fatma, henüz  20 yaşında. Ama yaklaşık altı yıldır kafelerde çalışıyor. Şöyle anlatıyor hikayesini: “İlkokulu bitirdikten hemen sonra kafelerde çalışmaya başladım. Sosyal bir ortam olduğu için buralarda çalışmak bana iyi geliyordu. Ama bir yerden sonra sömürüldüğünü hissediyorsun; 10 saat çalışıp 30-40 TL aldığım günler oldu. Kafe sektöründe bir düzen yok. Özellikle küçük ara sokak  işletmelerde kasa, mutfak, müşteriler sen her şeye sen bakıyorsun. Bu çok yorucu oluyor.”

Büyük, tanımmış yerlerde iş tanımının belli olduğunu, her kesin ne yapacağını bildiğini belirten Fatma, bu tür yerlerde ise taciz, mobbing gibi kadına yönelik suçların daha yoğun olduğunu vurguluyor. İşlerin en yoğun olduğu zamanlarda telefonla resim çektirmek isteyenler, onun korkulu rüyası. Bu onun iş tanımı içine girmiyor fakat pek çok kişi daha ziyade de erkekler burnuna telefonu dayayınca, işin gücün arasında bir de bunu yapmak onu çileden çıkarıyor.

Ayrıca doğrudan tacizler de var, şöyle anlatıyor başından geçen bir olayı; “ Birkaç sene önce adam bana numarasını verdi. Bu teklifi yapan adama bağırınca, patron, neden müşteriye kötü davranıyorsun, diyerek, beni azarladı. O iş yerinden ayrıldım. Ben oraya çalışmak için gidiyorum. Bunu anlamaları lazım.”

Başka iş alanı yok

Fatma kendisine yönelttiğimiz ne kadar ücret alıyorsunuz, sorusunu ise şöyle cevaplandırıyor: “Kafelerde kadınlar 10 saat çalıştıktan sonra akşam 70 TL alıyorlar ama biraz daha elit bir mekanda 12-13 saat çalıştıktan sonra, günlük 100 TL verebiliyorlar.  Bir çalışma düzeni yok. Sağlık sigortamız yok. Örgütlü olduğumuz bir alan da yok. Bölge’de farklı çalışma alanı olmadığı için genelde genç kadınlar kafelerde çalışıyor ve çoğu kadın bu şartlarda çalışıp tacize ve mobbinge maruz kalıyor.”

Bu konuda bir şeyler yapmak gerektiğini ama ellerinin kollarının bağlı olduğunu vurgulayan Fatma, “Pek çok kadın aileyi geçindirmek zorunda, sorumlulukları var. Okula gidenler günlük harçlıklarını çıkarmak istiyor. Biz asgari ücret bile alamıyoruz, esasen. Kendimize dahi yetmiyoruz ailesi olanlar hiç bir şekilde geçinemiyor. Bu işte çalışmak zorunda kalıyoruz. Çünkü başka bir çalışma ortamı yok. İnsanlar buradan kalkıp Metropol şehirlerine gidiyor. Fındık ya da sebze toplamaya orada da farklı sorunlarla karşılaşıyor. Saldırıya uğruyorlar ve kötü şartlarda kalıyorlar. Oraya gidip o koşullarda kalmaktansa bu şartlarda çalışmayı tercih ediyorum.” diyor.

Sekiz saatlik iş günü buralarda hayal

Bir başka kafe çalışanı olan Meryem ise tarih öğretmenliği okumuş, şu sıralar KPSS’ye hazırlanıyor. Yedi yıldır bu sektörde çalıştığını, işin kolay olmadığını, önceleri zorluklarla karşılaştığını ama son iş yerinin makul olduğunu anlatıyor:  “Sabah kafeyi açıyorsun. Müşteri gelirse çay ya da kahve veriyorsun. Gün içinde öyle pek fazla sorun olmuyor.  Fakat Ninova Alışveriş Merkezi’nde bir kafede çalıştım. Türkiye’nin 81 ilinde şubeleri bulunan kurumsal bir iş yeriydi. İlk işe girdiğimde çok şaşırdım. Normal şartlarda kahvaltı yapıp öyle işe başlamamız gerekiyordu. Ancak biz çoğu zaman bu durumdan mahrum kalıyorduk. Yediğimiz kahvaltıyı da kendi cebimizden veriyorduk. Bana göre bu yanlış bir sistemdi. Fakat sonraki günlerde şunu fark ettim. Oranın patronları gelip kahvaltı yapıyorlardı. Biz aç açına çalışırken onlar rahatlıkla “Mutfakta ne varsa getirin” diyebiliyorlardı.”

Bu kafede sigara molasının bile bulunmadığını, anne babasının acil bir iş için aradıklarında dahi telefonunu açamadığını, günlük yarım saatlik yemek molasının hiçbir şeye yetmediğini, yemeklerin ise çok sağlıksız olduğunu belirten Meryem şöyle devam ediyor: “  Boş durmak yasaktı. Müşteri olmasa yine de çalışman gerekiyor. İş yoksa temizlik yapıyor, camları, yerleri siliyorduk. İnsani koşullardan uzak bir çalışma sistemi vardı. Biz bazen 10-12 saat arasında çalışıyorduk. Sigortamız yoktu. Çalışma şartlarımız kötü ve sağlıksızdı. Kendini bilmeyen çok müşteri var. Bazen sana sarkıntılık ediyorlardı. Sen cevap veremiyorsun. Kalkıp bunu müdürüne bildirdiğin zaman da onun hesabına geldiği zaman kalkıp müşteri ile konuşurdu. Ama eğer müşteri paralı biri ise adam o müşteriyi kaybetmek istemez, görmezden gel, bu seferlik böyle olsun, gibisinden sözler sarf ederdi.”

İş bulmak için sürekli göç var

1 300 TL, ücret aldığını bunun o zaman bile komik bir rakam olduğunu anlatıyor Meryem. Bu tür iş yerlerinde çok genç ailesine bakmak zorunda kalan kadınların çalıştığını, ekonomik olarak zor durumda oldukları için her şartı kabul ettiklerini, işi bırakamadıklarını belirten Meryem, Diyarbakır’daki kadınların iş bulmada yaşadıkları zorluklara da dikkat çekiyor, “ Burada çok fazla iş olanağı yok. Bölgede bir yatırım yok. Hiç bir iş kolunda fabrika yok. İster kadın ister erkek fark etmiyor çalışma şartları biraz da bundan kötü. Asgari ücret bile alamıyorsun ve bu kötü şartlara rağmen insanlar, güvencesiz, sigortasız, sendikasız çalışıyorlar. Bazen de iş bulamadıkları için batıya gitmek zorunda kalıyorlar, sürekli bir göç durumu var.”

Kimseyle göz teması kurmuyorum

Şilan Akgöl ise öğrenci hemşirelik okuduktan sonra kendini geliştirmek için başka bir dalda öğrenim görmek istemiş, okul masrafları için bu işe yönelmiş: “Öğrenciyim beş yıldır bu sektörde çalışıyorum. Ben hemşirelik okudum. Halen Dicle Üniversitesi Tıbbi Görüntüleme son sınıf öğrencisiyim. Özel bir hastaneye cv verdiğimde her zaman “deneyimli” bir eleman istiyorlar. Biz çalışmadan nasıl deneyim sahibi olacağız, diyoruz, onlar, biz deneyim  istiyoruz, diyorlar. Ben de kafede çalışmak zorunda kaldım. Bu sektör de kadınlar erkeklerden daha fazla sorun yaşıyor. Mesela bir çay bırakalım hemen göz teması kuruyorlar bizimle. “Merhaba” deyip hemen konuşmaya çalışıyorlar. Yüz vermediğin zaman hemen kalkıp gidiyorlar. Yüz versen hemen olay başka bir yere gidiyor telefon numarası istiyorlar senden.”

Kadın çalışanlar için angaryaların da erkeklerden daha fazla olduğuna dikkat çeken Şilan, “İşveren bir erkeğe cam sildirmektense bir kadına cam sildirmeyi rahat buluyor. Ahmet bu camı sil demiyor sürekli Şilan camları sil demeyi tercih ediyor. Ya da bir masa silinecek ya da çay demlenecek sürekli kadınlar yapsın istiyorlar. Ben hiç açık tacize maruz kalmadım. Birçok arkadaşım maruz kaldı ama. Maruz kalmamak için örneğin çay ya da meşrubat bırakırken asla göz teması kurmuyorum, hemen kaçıyorum. Ama bazı arkadaşlar çayı bırakırken müşteri “merhaba” diyor, onlar da karşılık verince hemen onu takip etmeye başlıyorlar. Ya da gece çıkışını bekleme, olmadı, sana telefon alayım, sana burs bağlayalım, diye tacizler başlıyor.

Sektörde çok fazla sirkülasyon olduğunu söyleyen Şilan, erkeklerin genelde altı aya kadar çalışabildiğini, kadınların bazen mobbing ve tacizden dolayı bir ay bile çalışmadan işi terk etmek zorunda kaldıklarını belirtiyor.

Ücretlerin düşüklüğünden o da şikayetçi “Ücret işverenin insafına kalmış. Bazen 12 saat çalışıp 80 TL alıyoruz. Bazen 12 saat çalışıp 100 TL alıyoruz. Güvencemiz yok. Çalışmak zorundayız.  Öğrenciyim. Bana burs da çıkmadı çıksa bile kim 700 TL ile geçinebilir ki?  İş ortamın değişmesi için iyi bir denetim olması gerekiyor. Emeğimin karşılığını almam gerekiyor. Yine  de bıraktığım meşrubatın karşılığı bir telefon numarası olmasaydı yine bir şekilde geçinme şansımız olurdu.” diyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Mersin Serbest Bölgesi’nde çalışan Menekşe, çocukluğundan beri çalışmasına rağmen 49 yaşında ilk kez sigortalı olabilmiş. “Gündüz iş, akşam iş. Sadece yaşamak, nefes almak için çalışıyorum” diyor.
Mersin Serbest Bölge’de tekstil işçisi olarak çalışan Nazlı erkek işçilerin sokak ağzı ile konuşmasından rahatsız olduğunu dile getirdikten sonra, kadınların giyimleriyle ilgili laf etmelerine vurgu yaparak, “Diyelim, bir kadın hafif önü açık bir şey giydi. Çatal ucu gözüküyor. Arkasından neler neler derler.” diyor. Tüm bunların adını ise birlikte koyuyoruz; cinsel taciz…
Deprem sonrası işyerlerinin daha fazla kar hırsı ile kadınları düşük ücrete ve fazla iş yüküne mahkûm ettiğini söyleyen depremzede kadınlar, birçok kadının mecburiyetten bu durumu kabul ettiğini anlatıyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda bulunan bir grup erkeğin belirlediği yeni asgari ücreti kadın işçilere sorduk. Nesrin, “Bu koşullarda tek başına yaşamak da sosyalleşmek de çok zor. Sadece hayatta kalıyoruz” diyor. Trans bir kadın işçi olan Deniz ise asgari ücret bile alamadığını, borç harçla yaşamaya çalıştığını anlatıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!