“Becerebilirsen zapt et hadi” (III)

“Kimliğimizden benliğimize, emeğimize, bedenimize dek erkeklerin baskısı ve şiddeti altında yaşıyoruz, şekillendirilmeye çalışıyoruz. Neyse ki tüm bu hallerimizi, yaşadıklarımızı yazıp besteleyerek bizlere ayna olan kadınlar ve öfkemizi itirazımızı aktaran şarkılar var.
Paylaş:
Gülfer Akkaya
Gülfer Akkaya
akkayagulfer@gmail.com

Kanıksanmış, “kader” olarak kabul edilmiş her türlü baskı ve zorbalığa karşı ses çıkaran, öfkeyi ve itirazı aktaran, “bu şarkı tam beni anlatıyor” dediğimiz, duygularımızı ve düşüncelerimizi söze notaya dökmüş şarkılar var.

Mutfakta iş yaparken, sokakta yürürken, iş yerinde çalışırken, bir kitabın sayfalarında kaybolur giderken, otobüste, trende…

Aklımızda ve kalbimizde yer kurmuş, kadından kadına köprü olmuş şarkılarla devam edelim.

Masalı babana anlat, oğlum!

Kadınların aşkta eşitçe var olabilme çabası, aşk oyununda ben de varım diyerek aktif rol alması şarkılarda pek keyifli işlenmiş. Tam yerinde söylenen “Oh olsun”lar… Yaptığım yanıma kâr, yattıklarım elimin kiri rahatlığıyla ten ten dolaşmayı marifet bilen erkeğe “Az mı çektirdin bana, sıra geliyor sana” diyen, geçmiş defterleri çoktan kapatan bir kadın durur karşısında. Gururuyla oynamaya yeltenen aklı evveli affetmeyen, önüne hesabı koyan… “Acımdan zevk alırdın, gururumla oynardın / Sonunda yaya kaldın.” Olan şey bellidir, “Ektiklerini biçtin.” Bir kadının intikamını başka bir kadın alıverir erkeğin havasını indirerek. “Duydum ki seni terk etmiş… Dizine kapanmışsın, yalvarıp yakarmışsın. Oh olsun!” Aşk bu, ne zaman, kime, hangi kuvvetle çarpar belli olmaz. Havandan geçilmiyorken “öptürüverirler evin yollarını…”

Aşkın mekaniğini çözen, o mekaniğin sahiplerine ayar çekecek güce erişen kadınlar oyun öyle değil böyle kurulur demeye başlamıştır çoktan. O kadar yol alınır ki ayrılık, aşk acısı yerine özgürleşen kadınların öfkeli, baş eğmeyen, yapılanları sineye çekmeyen duygularının asi eylemine dönüşüverir. İstenmeyen adamlar tek tek uzaklaştırılacaktır.

Aşkın bağımlılık yapma halinin yerinde yeller esiyordur. Öfkeli, hesap soran, kendinden önceki kadınların yaşamışlıklarından öğrenip büyüyen, erkeklerin aşkı istismar etmelerine bayrak açıp “Hadi ordan, düş yakamdan” diyerek onları kovan kadınlar ve hisleri pek sık yer bulur şarkılarda.

“Evlenilecek kızlar var / Eğlenilecek kızlar var” denerek kadınların erkeklerce kategorize edilmesine itiraz eder Emel Müftüoğlu. Hoş, evlilik uzak dursun, eğlenilecek erkek bulma kıtlığı varken erkeklerin kadınları böyle “sınıf sınıf “ ayırması olsa olsa komiktir. “Anneni de böyle üzdüler oğlum / Canlarından bezdiler oğlum / Babalar dere tepe gezdiler oğlum / Hak mı, hukuk mu bu?” Diyerek dünden bahsederken bugüne döner ve babalarının kopyası oğullara “Hadi ordan bize masal anlatma “ diye çıkışır. “Adalet istiyoruz tut aklını, oynatma / Hazır ol isyan çıktı güzelim… Hadi güle güle git.” Devran döndü oğlum diye üzmeye, canını sıkmaya devam edecek babalarının oğullarının. “Verilmez alınır hak / Siz çoktan yediniz bitirdiniz kasanızdan.”

Şarkıda vokallerin kızarak “Yuh sana /Pes be adam bu devirde hala ya” söyleyişi hem eğlenceli hem onca erkeği özetleyen cümle. Dinlerken gülümseten, keyiflendiren ince detay.

“Ufalana ufalana kaç kuşak, eridik bu yollarda / Kimimiz yerle yeksan, kimimiz zor ayakta” diyerek aşkın kuşak kuşak kadınlara ödettiği bedeli dillendirirken söylenen yalanlara itiraz eder Rengin. “Ne masallar, ninniler söylediler dünya üstüne / Aldatıldık, aldatıldık dünya böyle değil / Bize neler neler öğrettiler sevdalar üstüne / Aldatıldık, aldatıldık sevda böyle değil.”

Kadınlara anlatılan masalların, yalanların yarattığı pembe tablonun neden olduğu ufalanan, eritilen, zor ayakta durabilen, yerle yeksan olmuş, kolu kanadı kırılan kuşak kuşak kadının üzerlerine sindirilen mutsuzluğu çitileyip çıkarmanın, kapı dışarı etmenin zamanı gelmiştir. “Bize saadet nasip şimdi, uçuk rüyalarda”

Ajda Pekkan “Sana neler edeceğim” adlı şarkıda çevrilmeye çalışılan fırıldakların farkında, özgüvenli, tehditkâr kadının dili olur. Canı olur.  “Çoktandır anladım senin gözün dışarda / Eskisi gibi bağlı değilsin bana / Gelmem bu oyuna, bırakmam yanına / Ne işler açarım başına.” Yanına kalır sanma ettiklerin, bir değil, bin ceza ile hakkından gelinmesine razıysan… Buyur. Oyunsa oyun. Kuralsa kural. Kavgaysa kavga.

“Yaz hiçe saydığın hatrımın hesabına”

Çok az erkek sevdiği kadına kıymet verir. Kadınların kıymetli olduğu fikri erkeklerde yerleşmemiştir. Kıymet bilmek öğrenilen bir şey. Tabii istenirse… Kıymet göstermeyi bilmeyen erkekler ordusu, kıymet istemeye gelince sınırsızdır. Hep almaya, sürekli şımartılmaya alışmışların alışkanlıkları kolay kolay değişmez.

Kıymet bilmeyen, el üstünde tutulan, çoğu zaman hak ettiği değerden fazlasını alan, hatalarının yenip yutulduğunu gören, vurdumduymazlığı iş edinmiş, aşkı esirgemeyi egosunu şişiren hava sanıp ortalarda dolanan sevgilinin kaçınılmaz sonu Emel Müftüoğu’nun “Faka Bastın” şarkısında enfes ifade edilir. “Say yıllara, bunu say vedalara / Yaz tükenen sevgimin en son damlasına / Vurdum duymaz tafralarla / Say aşkını esirgediğin zamana.” Maçoluğun tavan ettiği kibirli, ahmak erkek resmi canlanmıştır hepimizden gözünde. “Say yaşlara, yaşanan telaşlara / Yaz hiçe saydığın hatrımın hesabına.” Kendisini her şey, çok şey sanan ezik bir erkeğin başına gelebileceklerden habersiz, kasım kasım kasılma zamanları. Hak etmediği sevgi alanından az önce plastik bir çöp gibi atılıvermiştir. “Tarih oldun sen biraz önce / Öylesine sildim ki yok tozun bile.”

Kadınları değersiz görmek, hafife almak, saygı duymamak erkeklere erkeklerden geçen miras. Kadınların iliklerine dek bildikleri bu haksızlığa karşı erkeğe hayatının dersini verir kadın: “Bastın, faka bastın / Beni fazla hafife aldın / Sustum diye, yuttum diye / Oh be uyuttum sandın / Çantada keklik sandın / Baktın sen açıkta kaldın.”

Aşık kadını garanti sanıp güven patlaması yaşayan, aklına ve oyunlarına pek güvenen diğer bir erkeği Gülşen dize getirecek. Ah hem de nasıl! “Gül gibi uyuyan yılanı uyandırdın / Garanti bildin beni, havalandın / Yürek yemiş sanki mübarek / Neyine güvendin evladım!” Şarkının klibi en az sözleri kadar tehditkardır. Yakışıklı, genç, güzel bedenlere sahip çok sayıda seksi erkek vardır etrafta. Aşk, tutku, arzu boylamındaki iklim nemlidir, ter kokuludur.

Bozuk “y” kromozomu

Aylin Coşkun ve Hande Yener aşkın tepe tepe kullanılmasına itiraz ederler. “Bu mu aşkın sen yorumu? Bozuk y kromozomu?” Önceki bozuk y kromozomlarından ötürü o kadar hazırdırlar ki duruma resmen ültimatom verirler. “Valla bana bir şey olmaz / Dünya ip, ben cambaz.” Duruma geç uyanan sevgiliyle dalga geçerler “Burdan manzara farklı / Sen suçlu, ben haklı / Tam giderken geri döndün / Resmi ancak şimdi gördün.”

İnandığı aşkta yanılıp, bocalayan, çıkış arayıp sonunda kaybolan, nihayet aşka nokta koyup macerayı sonlandıran Hande Yener ayrılığı çare gören ama yanıldığını anlayan sevgiliye sorar: “Ayrılığım seni yakmadı mı / Yüzün kızarmış canın acımadı mı/ Ayrılık ilacın olmadı mı / Son sözü söyledim, koymadı mı?” Yol verir, atar üzerinden her şeyi, kurtulur.

Naza çekip uzak duran, korkan sevgili adayına Özlem Tekin asiliği çok gelir. Alışık değiller aşkı ayrılığı göze alarak yaşamak isteyen kadınlara. “Aşıksan korkuyorsan kayıp / Sevip de susuyorsan ayıp, yazık / Daha gerçek ne var hayatta / Hem ne var korkup kaçacak bunda?” Aşk güzel tabi ama tek başına yaşayabilmek de sorun değil, zaferdir artık.

“Gün gelir geçer, ay biraz durur yılların cebinde”

Aşık olmaktan ve ayrılmaktan korkmamayı tek başına yaşayabilme gücü öğretmiştir nice kadına. “Dağları deldim tek başıma / Çölleri aştım, bir tek ben / Erleri yendim kız başıma / Sende yıkılmam.” Bedelini ödeye ödeye geldim ama bunu görebilecek, sahte olmayacak adam nerde!

“Koca aramıyorum ki oğlum ben / Bu şarkılar niye?”

“Karar verdim gitmeye” dendiğinde “Bundan böyle hep tek başına, hep yek başına” yollara koyulma vakti gelecek. “Dere tepe dümdüz kendi yoluma / Yalnız kaldım sanma koca dünya yanımda / Bundan böyle aşkım mevlamdır / Kanmam yalana / Dizginsiz aklım belalımdır almam yanıma.”

Kendi koynunda dinlenmiş, demini almıştır: Hayatın bilgisi yüklenmiştir azat omuzlara. Zaman öğretmiştir hürriyet aştan evvel gelir. “Gün gelir geçer ay biraz durur / Yılların cebinde /Az direnmedim çok gücenmedim / Hırs da yok içimde / Hürriyet ya bu, zor biraz ama güzel / Yeri gelince / Yardan olmaya razıyım / Bırak bitsin bittiyse / Durmam yerimde / Karar verdim gitmeye.”

Son, yeni şeylere başlangıçtır. Yol hep devam eder. Geçmişi yanına alarak yola koyulmak! Ne gerek var. Nasılsa gücenmek de yok, hırs da.

“Hür doğdum, hür yaşarım”

Hür olmak, baskı altına alınmamak, kontrol edilmeden yaşayabilmek, yasaksız var olabilmek kadınların en çok ihtiyaç duyduğu şey. Koca dırdırı… Baskısı. Dayatması. Kısıtlaması. Dayağı. Şarkılara sık sık yansımıştır. Özellikle 8 Mart, 25 Kasım gibi eylemlerin “marşı”na dönüşmüş olan “Hür doğdum hür yaşarım” adlı şarkı kadınların özgürlük isteğinin sembol haykırışıdır. Sözler hemen her kadının hayatındaki baskılanmayı dile getirir. “Hiç rahat yok mu bana / Şu yalancı dünyada / Kimin ne hakkı var ki / Karışır hayatıma” Sevgiliden babaya, erkek kardeşe, yedi göbek sülaleye, dine, siyasete, iktidara onun minik yandaşlarına dek… Herkes üzerine alınabilir bu sözleri. Alayına meydan okumadır. Okun yaydan çıkışının sözüdür, sesidir.

“Hesap soramaz bana / Kim çıkarsa karşıma / Kimin ne hakkı var ki / Karışır hayatıma / Hür doğdum hür yaşarım / Kime ne / Köle miyim sana ben / Sana ne.”

Lay lay lay la lal a layyy… Ah Ülkü Aker nasıl güzel anlatmış halimizi…

Özgürlük öyle büyük istektir ve öyle tutku ile bağlıdır ki kadınlar ona erkekler aşk istiyorlarsa bundan böyle tek yol değişim.

“Elimi de kolumu da bağa hadi / Bir odaya bir ömür hapset hadi / Becerebilirsen zapt et hadi / Yangınım çok büyük ooo”

Gülşen’in “Yurtta aşk, dünyada aşk” adlı şarkısını destekler gibidir Hande Yener’in küçük ya da büyük bavul fark etmeksizin geçmişi silip kapıyı çarpıp havaalanına gidişi. Kendisine yeni bir yaşam alanı kurmak için. “Gözünün önünden uçup giderek nasıl söndürdüm bütün havanı ha ha”

Kadınla erkek arasında büyük haksızlıkların, çeşitli şiddet biçimlerinin yaşandığı alan olarak aşk kadınlar tarafından yeniden ele alınıp kadınların ihtiyaçlarına göre şekillendikçe kadınlar daha çok güçlenip daha az zarar görecek. Kadınların aşk oyununda güçlenmesi küçümsenmemeli. En büyük zararları orada yaşıyoruz, aşkın yollarında tuzaklar çok. Bundandır aşkın kanunu yeniden yazma gereksinimi. Şarkılar ki her biri ayrı bir pratik, ayrı bir eylem, kadınların bu yola çoktan koyulduğunu söylüyor.

Kadınlar isterse sever, istediği gibi sever. Nasıl biliyorsa öyle sever. Kimi istiyorsa onu sever. “Sen bak kendi derdine.” Öyle ya. “Sana ne”

Nice özgür şarkılara.

Ana Fotoğraf: SoL Haber

Paylaş:

Benzer İçerikler

“Bu yıl 25 Kasım’ı kadınların duygularını, bilinçlerini ve bilinçaltlarını anlatan şarkılarla karşılamak istedim. Arzuları, tutkuları, acıları ve öfkeleri ile. Camlarda beklemek yerine kapıyı gösteren: “Arkanı dön ve çık, kapı açık. İstenmiyorsun artık.” Onca yenilişlerden geçip “istenmiyorsun artık” diyebilmek… Bunun nasıl bir güçlenme olduğunu kadınlar bilir.
“Emek düşmanı politikaların tercih edilmesi sonucunda sadece ultra zenginlerin ve zenginlerin sayısı artmıyor, ultra yoksullar ve yoksulların sayısı da artıyor. Diğer bir deyişle onları zenginleştirmek için aktarılanlar bizden çaldıkları. Bunun herkes farkında. Sayıları her geçen gün artan yoksullar da.”
“Biliyoruz ki zor olan bekar anne olmak değil. Bekar anneliği zorlaştıran boşanınca nafaka ödemek ve babalık görevlerinden feragat etmek dahil, erkeklerin her türlü sorumluluklarından kaçması ve devletin erkeklere mevcut kanunları uygulamayarak destek olması, üstüne sosyal devlet olmaktan kaçınması.”
“Evlerde kadın emeğini karşılıksız sömüren erkek efendilere ve işyerinde cinsiyetçi sömürü ile kadın emeğini katmerli sömüren patronlara karşı feministler ve kadınlar 1 Mayıs alanında en yüksek tonda seslenecek: ‘Patronsuz, efendisiz bir dünya istiyoruz, kuracağız!’”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!