Kuzey Ege’de bu yıl zeytin yok, zeytin olmayınca zeytincinin de, toplayıcının da keyfi yok. Zeytin toplama sezonu gelince, yörede fırtına gibi esen deneyimli Yörük kadınları, bu yılı işsiz geçirdiler. Bellerini büken, dizlerini yürüyemez hale getiren zeytinin ağır ve yorucu işine rağmen, evlerine gidecek ekmeğin peşinde, daha verimli bölgelerde zeytin toplama arayışına girdiler
Çocukluğunda hemşire olmak isteyen Şükriye Kocalı, ailesi okutmadığı için bu hayalini gerçekleştiremedi. Buna rağmen hayata dört elle sarılan Kocalı, nadiren dışına çıktığı köyünde hem rençberlikle evini geçindiriyor hem de primlerini ödeyerek emeklilik hakkına kavuşmak için gün sayıyor…
Otuz yıl İstanbul Ümraniye’de yaşadıktan sonra pandemide eşiyle birlikte Şile’deki köyüne dönen Nurcan Alkan, geçmişte kayınvalidesinden öğrendiği, bu ilçeye özgü zanaatı meslek edindi. Son beş yıldır gündüzleri şile bezi dokuyan Alkan, geceleri de dokuduğu bezlerden birbirinden güzel giysiler dikerek hayatını kazanıyor…
Aylin Gündoğan Yağcızeybek bir sirk sanatçısı. İşi onun için bir tutku. “İp üstünde yürümek sadece bir spor ya da gösteri değil, belki de hayatın nasıl yürünmesi gerektiğinin en sarsılmaz, en derin öğretisidir” diyor. Kâh palyaço olarak seyirciyi eğlendiren kâh boa yılanıyla sahneye çıkan, insanın yüreğini ağzına getiren gösterilerin sessiz sirk emekçisi Aylin’den, sirk çadırlarındaki yaşamı dinledik.
Çanakkale’nin bir köyünde doğmuş Hakime Pala, çocukluğu yoksunluklar içinde ama masallarla, oyunlarla sarmalanmış halde geçmiş. Önce kardeşlerine, sonra profesyonel bir dadı olarak başka çocuklara bakmış. Umre’ye gittikten sonra ise hayatında büyük bir değişiklik olmuş. Bir defter alıp yazmaya, ardından da resimler yapmaya başlamış. Bugün emekli, köyünde, bir sergiye çevirdiği evinde çiçekler, hayvanlar ve masalları arasında yaşıyor
O, dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul’u ilkbahar ve sonbahar aylarında rengarenk çiçeklerle süslüyor… Ama hepsi bu değil, Hülay Özdeş, bir yandan serasında İBB için çiçek üretirken diğer yandan kendisi ve ailesi için bahçecilikle uğraşıyor…
Beş çocuğundan on üç torunu, on üç torunundan da dokuz torun çocuğu olan Hacile Durukan, yetmiş beş yaşında, haftanın yedi günü sabahtan geç saatlere kadar çalışıyor. Durukan, “Çalışmadan duramam. İnsanlarla iletişim halindeyim. Dükkânı bir gün kapatayım, eş dost ‘teyze neredeydin, gelmedin?’ diyor, bu da beni mutlu ediyor” diyor.
Uzun yıllar ütü ve yemek yaparak çocuklarını okutan Emine Kazanır, “Ütü görmek istemiyorum, bazen diyorum ki; bana ütü demeyin midem bulanıyor!” diyor. Yirmi yıldır çalışan Kazanır, ancak son iki senedir kazancını kendisi için harcamaya başladığını söylüyor…
Nüfusumuzun yüzde 0,004’ünü oluşturan 98 yaşındakilerden biri de Hatçe nine. Hayatı zorluklarla, yoklukla ve hep çalışarak geçmesine rağmen fiziksel sağlığı yerinde ve günümüzün popüler kavramı longevity * meselesinde ilham olabilecek kadar sağlıklı ve enerjik. Uzun hayatının ağlama listesi de uzun ama bir o kadar uzun neşe listesi de var
Mahide Kaplan yirmi yıllık sürücü kursu eğitmeni. Üzerinde “eğitim aracı – sürücü adayı” yazan araçla direksiyon dersi veren Kaplan, diğer sürücülerin “acemi sürücüye” karşı tahammülsüz olduğuna dikkat çekerek “Özellikle kadın sürücülere karşı çok zalimler” diyor.
Ayşe Taşkıran’la, Çanakkale’de düzenlediği antropoloji toplantılarını, Nesin Köyü’ndeki gönüllü çalışmalarını ve kurucusu olduğu, her tür ayrımcılığa karşı olan Tilkitepesi Doğal ve Kültürel Çeşitliliği Koruma Derneği’ni, Ayşe olmayı, kadın olmayı, hayatı üretme ve yönetme biçimini ve antropolojiyi konuştuk.
Canan Arıcı, yakınlarının “İnsanları giydiriyorsun, bizim karavanı da giydir” teklifine kadar saray nakışı eğitmeniydi. Hatır için başladığı karavan güneşliği üretimine gelen talepler üzerine devam eden Arıcı, “İnsan gibi karavandan da ölçü aldım” diyor. Böylece o kadın terzilere de yeni bir hizmet kolunun kapısını aralamış…
Kendi dünyasının bütün ağırlığını omuzlarına yüklenmiş ama ‘gık” demeden, yılmadan yorulmadan çalışmış bir kadın var karşımda yine… Adı, Leyla Taş. Şu an bir gökdelende temizlik işçisi olan Taş, “Havalimanında çalışırken idrarını ortalık yere yapan sarhoş bir şovmeni uyarınca bana attığı tokatın acısını unutamam” diyor.
Düzceli Ayşe İnce, 68 yaşında ve haftanın yedi günü sabah saatlerinden gece yarılarına kadar ekmek satarak geçim mücadelesi veriyor. İnce, “Satışlar durdu, iş yok. Suya çalışıyoruz, cereyana çalışıyoruz, boğaza çalışıyoruz, başka bir şey yok. Hayat bitmiş. Ben bu yaşımda bir ekmeğin peşinde koşuyorum” diye konuşuyor.