2023’te gerçekleşen 14 Mayıs genel seçimlerinden yalnızca 19 gün önce (25 Nisan) 21 ilde yüzlerce kişinin gözaltına alındığı bir operasyon dalgası yaşanmış ve bu operasyonlarda 10 gazeteci de gözaltına alınmıştı. Gazetecilerden Beritan Canözer, Remzi Akkaya, Abdurahman Gök ve Mehmet Şah Oruç tutuklanmıştı. Meslektaşlarına yönelik bu gözaltı ve tutuklamaları protesto etmek için İstanbul’da ise 29 Nisan’da bir eylem gerçekleştirmek isteyen gazetecilerin de basın açıklaması yapması engellenmiş ve altı kadın gazeteci gözaltına alınmıştı.
Polisin darp ve cinsel tacizde gözaltına aldığı muhabirlerimizden Yadigar Aygün, ETHA’dan Pınar Gayıp, Evrensel muhabiri Eylem Nazlıer, direnişteyiz.org muhabiri Esra Soybir, Mücadele Birliği muhabiri Serpil Ünal ve gazeteci Zeynep Kuray hakkında açılan davanın dördüncü duruşmasında gazetecilere mahkeme tarafından hapis cezası verildi.
İstanbul Anadolu 22. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 31 Ekim’de görülen duruşmada “atılı suçun işlendiğinin sabit olduğuna” kanaat getiren mahkeme, gazeteciler hakkında beş ay hapis cezası verdi. Hükmün açıklanmasını geri bırakıldı. Gazetecilerde Serpil Ünal hakkında HAGB denetim süresinin içinde olduğunu belirten mahkeme, bu nedenle adli para cezası yönünde karar verdi.
Meslektaşları ile dayanışmada bulundukları için haklarında ceza verilen kadın gazetecilere, dava sonucunu nasıl değerlendirdiklerini sorduk:
“Mesleğimizi yapmaya devam edeceğiz”
İlk olarak muhabirimiz Yadigar anlattı: “Biz gazetecilere yönelik operasyonları Kadıköy Süreyya Operası önünde protesto etmek istedik. Daha eylemi yapamadan, slogan bile atmadan polis darp, şiddet ve işkenceyle gözaltına alındık. Polis, yüzüme tokat attı. Bilinçli olarak ters kelepçeli bir şekilde beni merdivenlere atıp özel bölgelerime dokunup taciz ettiler. Bir kadın ve insan olarak onurumu kırmaya çalıştılar. Barışçıl protesto hakkımızı, ifade ve düşünce özgürlüğümüzü kullanmak istedik. Hakaret tehdit ve küfürlere maruz kaldık.”
Hem eylemin yasaklama kararının hem de kendilerine verilen hapis cezasının Kürt basını ile dayanışmanın engellenmek istenmesi ile ilgili olduğuna vurgu yapan Yadigar, “Bu kararların amacı Kürt basınını kriminalize ederek dayanışmayı engellemektir. Bize kesilen cezalar ile diğer gazetecilere de gözdağı verilmek isteniyor. Beraat almamız gerekirken cezalandırıldık. Mahkeme de cinsel tacize maruz kaldığımı belirtmeme rağmen tek bir polis yargılanmadı, savcı ve hakim biz gazetecilerden suçlu yaratmaya çalıştı” dedi.
“Yaşadığım işkenceden dolayı bedenimde kalıcı hasar kaldı” diyen Yadigar: “Verilen karar siyasi bir karardır. Sonuna kadar mesleğimizi yapmaya, sokaklarda olmaya, ezilenlerin sesini duyurmaya devam edeceğiz. Gözaltında bir arkadaşımıza ‘size susmayı öğreteceğiz’ dediler. Ama susmayacağız. Gerçekleri yazmaya devam edeceğiz.”
“Hukuka göre hareket edilmedi”
ETHA editörü Pınar, yaşanan süreci şöyle anlattı: “Süreyya Operası önünde kamuya açık yaptığımız çağrı öncesi defalarca kaymakamlık ve valilik sitesinden yasaklama kararı var mı diye kontrol ettik, yoktu. Açıklamadan bir saat önce gittiğimiz alanın ablukaya alındığını görünce, polislere yasaklama kararının olup olmadığını, varsa çağrıyı geri çekeceğimizi söylememize rağmen yasak olmadığını söylediler. Pankart açtığımız sırada polis eylemin yasaklandığını söyledi. Biz kaldırımda aramızda konuşurken darp edilerek gözaltına alındık. İşkence gözaltı aracında da sürdü, hakarete maruz kaldık. Bunların hepsini mahkemede anlatmamıza rağmen mahkeme suçu işlediğimize kanaat getirdi. Hukuka göre hareket etseydi ilk duruşmada hakkımızda beraat kararı vermesi gerekir, heyette yer alan savcı işkence uygulayan polisler hakkında re’sen soruşturma başlatırdı.”
Bu cezanın, gazetecilik yapmalarına engel olamayacağına ve baskı altında olan meslektaşları ile dayanışmalarını sürdüreceklerini söyleyen Pınar, “İlk duruşmamız 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ydü. Bugüne dek getirdiğimiz özgür basın geleneğini bundan sonra da dayanışmayla, gerçekleri haberleştirmekten taviz vermeyerek devam ettireceğiz” diye belirtti.
“Anormal olan, onların yaptığı”
Gazeteci Zeynep Kural ise bu cezayı, “basını yıldırma ve korkutma cezası” olarak yorumladığını söyledi: “Kürt basını ile, özgür basın ile dayanışırsan seni içeri atarız, tehdidinde bulunuyorlar. Biz bunu kabul etmiyoruz tabii. Normal olanı yapıyoruz biz. anormal olanı, onlar yapıyor. Tabii ki meslektaşlarımıza sahip çıkacağız. Bu hukuk, bir intikam sistemi üzerine yürüyor. İfade özgürlüğünü tartışıyorlar orada burada ama gazetecileri bile kendi meslektaşlarına sahip çıkamayacak bir noktaya geldiyse durum, bitmiştir bu iş. İfade özgürlüğünün bu ülkede bir kırıntısının bile olmadığının göstergesidir. Devam edeceğiz ve sonuna kadar savunacağız meslektaşlarımızı, özgür basını ve haber yapma özgürlüğünü… özgür basının özgürce yazma özgürlüğünü sonuna dek savunacağız.”
“Kadın gazetecilere yönelik şiddet arttı”
Mücadele Birliği muhabiri Serpil ise “Gözaltına alınan kadın gazeteciler olarak, biz senelerdir sokakta olan, yaptığı iş bilinen, bazen kimsenin takip etmediği haberleri takip eden muhabirleriz. Biz kendi aramızda da sürekli bir dayanışma içerisindeyiz. Örneğin ben bir habere gidemezsem, oraya giden diğer muhabir arkadaşımdan isterim o haberi. Ya da onlar benden… Bu hapis cezası, bize hem birbirimizle hem Kürt basınıyla dayanıştığımız için verildi” sözleriyle yorumladı bu cezayı.
Sürekli sokakta haber peşinde olan kadın gazeteciler olarak hedef gözetilerek gözaltına alındıklarını söyleyen Serpil, “Gözaltına alınırken özellikle Yadigar ve Eylem’e çok ciddi şiddet uygulandı. Hatta Eylem kulağından ciddi bir darbe aldı ve bunu muayene etmesini istediğimiz doktorlar, muayene dahi etmedi Eylem’i. Sadece fiziksel şiddetle sınırlı kalmadılar, cinsel şiddet de uyguladılar polis otobüsü içerisinde” dedi ve kadın gazetecilere dönük gazetecilik faaliyetlerini sürdürdükleri için şiddetin son dönemlerde arttığına vurgu yaptı.