Gülistan el işinin bir aile “mesleği” olduğunu söylüyor. Anneannesi, annesi ve kendisi… Gençliğinde bu işin neredeyse her kadının bilmesi gereken bir hobi olarak lanse edildiğini anneannesinin ve annesinin bu bilinçle yani “kadınlık bilinciyle” bu işe gönül verdiklerini saatlerce bir koltukta boyunları tutulana, elleri yorulana kadar el işi ördüklerini, hatırlatıyor. Ama Gülistan onlardan farklı olarak kızlarına çeyiz yapmak için değil kızlarını okutmak için bunu iş olarak ediniyor.
45 yaşındaki Gülistan, Diyarbakır’da doğmuş. Henüz 16 yaşında evlendirilen Gülistan, boşanmış olduğu eşinin baskılarına rağmen üç kızını patik, havlu işlemesi, yelek, süveter, fiskos takımları örerek büyütüp okutuyor. Şiddetle geçen 20 yıllık evliliğin ardından da boşanmak için uzun bir mücadele veren Gülistan’ın hikâyesi Türkiye’nin birçok evine ışık tutuyor.
‘Okuma yazma öğrendi evinde otursun’
Önce kendi annesini anlatıyor Gülistan. Annesi beş kızı evleneceği zaman mahcup olmasınlar diye ev işlerini bitirir bitirmez başlarmış el işi yapmaya. Tığ ile dantelli pikeler, havlu takımlarına dantel süslemeler ve boncuk işlemeler, patikler, doğacak çocuklar için yelek ve kazaklar. Evin ortanca kızı olan Gülistan, ilkokulu bitirir bitirmez okuldan alınmış. Gülistan, o günleri şöyle aktarıyor: ‘’Bir gün okuldan geldim ödevim var. Geçtim ödevin başına babam geldi, bana ne yaptığımı sordu, ‘ödev’ cevabını verdim korkarak. Babam, anneme döndü ‘’Yeter bu kadar okul zaten okuma yazmayı öğrendi evinde otursun başımıza bir iş gelmeden’’ dedi. O gün bugündür okul yüzü görmedim.’’
Annesini anlatmaya devam eden Gülistan’ın okul konusunu hemen kapatmak istemesinin nedenini yüzünden anlamak çok kolay. Okuyamamak içinde kalmış bu yüzdendir belki de kızları okusun diye epey mücadele etmiş. Annesi, Gülistan’ın değimiyle kendisini harap ediyormuş çeyizleri bitirmek için. Evdeki büyük kızlar da belli bir süreden sonra yardım etmeye başlamışlar. Gülistan, annesinin gizli gizli sigara içtiğini kendi sigarasını yakarken söylüyor. ‘’Babam bir gün eve vakitsiz geldi, benim de çocuk aklım anneme haber etmeden kapıyı açtım. İçeriye bir girdi annemin elinde sigara. Eh buraları pek hatırlamak istemiyorum ama epey dövmüştü annemi’’ diyor Gülistan. O günden sonra babası ev alışverişi için verdiği parayı kesmiş. Annesi de ara sıra gizli saklı, memur öğretmenlere, polis eşlerine yani Gülistan’ın aktarımıyla Batılı, bu işleri yapmayan kadınlara patik örerek, havlularını işleyerek sigara parası çıkarmaya başlamış.
‘Doğduğumdan beri eş olmak için yetiştirildim’
En büyük abla evlenince ev işleri annesi ve ona kalıyor. Ayrıca iki küçük kardeşinin bakımı da onun üstünde. Ev işlerini bitirdikten sonra annesinin dizlerinin dibine oturup saatlerce yaptığı örgüleri, dantelleri izleyen Gülistan, zamanla kendisi de oya yapmayı ve diğer tüm örgü biçimleri öğrendiğini söylüyor. İlk doğan yeğenine bir hırka ördüğünü ve kendi parası ile bir şey alamasa da emeği ile ortaya bir şeyler koymanın onu çok mutlu ettiğini de belirtiyor gülümseyerek. Annesini ani bir şekilde kaybeden Gülistan, daha annesinin 40’ı çıkmadan babasının, ben üç kıza bakamam, deyip kendisini 16 yaşındayken 29 yaşında bir erkekle 10 tam altın karşılığında evlendirdiğini anlatıyor. Gülistan, ‘’Bir sabah uyanıp evli ve bir sürü yük ile karşı karşıya kalmak o kadar büyük bir travma ki bilemezsiniz. Anneniz yok, ablalarınız ülkenin öbür ucunda. O zaman şöyle hissetmiştim sanki ben doğduğumdan beri tek başımayım ve eş olmak için yetiştirildim. Daha 18 varmadan ilk çocuğuma hamile kaldım. O doğdu, aradan iki yıl bile geçmeden diğerine hamile kaldım. Ama onu eşimin beni dövdüğü bir gün kanamamın başlamasıyla düşürdüm. Ben çok çocuk doğurmak istemiyordum zaten ama erkek çocuk doğurayım diye eşimin ailesi baskı yapıyordu’’ diyerek o koca yılları bir çırpıda anlatıyor.
Hamileyken de şiddet devam ediyor
Gülistan’ın en büyük kızı Saliha lafa giriyor, ‘’Anne bizden memnun değil misin?’’ diyerek kahkaha atıyor. Eve çöken o kasvetli hava bir anlığına dağılıyor Gülistan’da kahkaha atarak, ‘’Dünya’ya bir daha gelsem yine sizleri doğururdum’’ diye cevaplıyor. Devam eden Gülistan, ikinci çocuğun doğumundan seneler sonra doktorun ikazlarına rağmen tekrar hamile kaldığını belirtiyor. Doktorun son çocuğuna (Kübra) hamileyken çocuğun cinsiyetinin kız olduğunu kayınvalidesinin yanında söylemesi üzerine eşinin de bundan haberdar olduğunu belirtiyor. Gülistan, “Bana kalsa ben saklardım doğana kadar. Ama kaynanam bunu eşime söyledi ve tartışmaya başladık olay beni dövmesiyle son buldu. O gece bebeğin ters dönmesi üzerine kanamam başladı ve hastaneye kaldırıldım. Sonra bir şekilde kanamam durdu. İyileştim ama doktor doğumdan sonra tekrar çocuk doğurmamın hayati tehlike taşıdığını belirtti. Aslında bir nevi benim için iyi de oldu. Eşimin gözü korktu bir daha da çocuk yapmadım’’ diye aktardı.
‘İşte o gün benim için başka bir mücadele başladı’
Tüm bu zorlukların içinde kızlarını okutmamak için babalarının defalarca onlara şiddet gösterdiğini, çocukları pes ettirmek için okul masraflarını karşılamadığını belirtiyor. Gülistan tam o sıra nasıl para kazanacağını günlerce uykusuz kalarak düşündüğünü söylerken gülümseyerek, ‘’Mutfağa gittim gece saat üç, bir kahve yaptım bir sigara yaktım. Kızlarımın benimle aynı kaderi yaşamaması için bir yol bulmam gerekiyordu. Ama bir işte çalışmama asla izin vermezdi kocam o sıra gözüm annemin yaptığı bir havlunun tığ oyalarına takıldı. O anda kendime dedim ki tanıdığın tüm kadınlar kızlarını evlendirmek için bu işi yaptı sen kızlarını okutmak için yap. İşte o gün benim için başka bir mücadele başladı.’’ Ben ve üç kızı heyecanla Gülistan’ı dinlemeye devam ediyoruz. Çaylar, kahveler gelip gidiyor masaya. Kızlarının benden önce defalarca bu hikâyeyi dinlediğini düşünüyorum. Onlar da annelerinin, kendileri okusun diye verdiği bu mücadeleden hem gurur duyuyor hem de gözleri doluyor.
Sırtında iki kat yük
Gülistan ilkin pazar için verilen paradan kısarak ipler aldığını söylüyor. O zaman ipin bu kadar pahalı olmadığını ama güzel ip bulmanın zor olduğunu belirtiyor. Aldığı iplerler ile patik örmeye başlıyor. Gülistan’ın ortanca kızı Melike o günleri şöyle anlatıyor: ‘’Biz okuldan gelirdik annem ev işini bitirmiş, yemek koymuş üzerine oturmuş kafasını kaldırmadan örüyor da örüyor. Biz sofrayı kurmasına yardım ederdik, bulaşıkları yıkayalım, derdik ama izin vermezdi. Sizler için bu kadar çalışıyorum ‘sizler sadece ders çalışacaksınız’ der dururdu.’’
Gülistan ördüğü patikleri kızları okula giderken çantalarına koyup, öğretmenlerine sattıklarını sonrasında ise birkaç pazar yeriyle anlaşarak onların tezgâhlarına bıraktığını anlatıyor. Oradan kazandığı para ile kızlarına kalem, kitap, defter almış. Gülistan, en büyük kızı Saliha’nın Fen Lisesi’ni kazanmasını şöyle anlatıyor: ‘’Saliha bir gün geldi dedi ki, ‘ben Fen Lisesi’ni kazandım. Doktor olacağım.’ O gün sanki yıllardır yediğim dayak, çektiğim acılar uçup gitti. Emeklerim karşılık bulmuştu. O kadar mutluydum ki hemen bir tatlı yaptım mahallede ne kadar çocuk varsa sadaka niyetine yedirdim. Mahallede kimi görsem kızım okul kazandı diyordum. Tabii ki kocam da duyana kadar.’’
‘Boşanmanın yollarını aradım’
Gülistan’ın eşi de kızının lise kazandığını duyunca uzun bir süre hiçbirini sokağa çıkarmamış. Dövmüş ve küçük kızları dahi okula göndermemekle tehdit etmiş. Gülistan, “O süre boyunca oturdum sadece örgü ördüm. Fakat bir süre sonra kızın öğretmenlerine haber saldım. Onlar geldiler eve kız okula giderse burs alacağını söylediler. Parayı duyunca bir şekilde kabul etti göndermeyi. Ama bize hayatı iki kat zehir etmeye başladı. Havadan sudan sebeplerle kavga çıkarıyordu. Bu sefer sadece bana değil çocuklara da şiddet göstermeye başladı. İşte o zaman boşanmanın yollarını aramaya başladım’’ diye anlattı.
Barodan destek alıyor
Gülistan uzun bir süre boşanmak için yollar arıyor. En sonunda barodan aldığı destek ile boşanmak için dava açıp uzun bir süre başka bir şehirde sığınma evinde kalıyor kızlarıyla. Orada da örgü örmeye devam ediyor. Satacak yerler bulup bir şekilde sattığı ürünler ile birikim yapıyor. Seneler sonra ailesinin kendini desteklemesi ve kızının doktor olmasından güç alarak çok sevdiği Diyarbakır’a dönüp ev tutuyor.
En büyük çocuk Saliha, “Annemin dayak yedikten sonra o morlukla ağlaya ağlaya kaç gece el örgüsü yaptığına şahit oldum. Onları yaparken gözleri bozuldu, fıtık oldu. Şimdi artık ağır ev işi yaptırmıyoruz. Düzenli olarak tedavi oluyor. Ama biz biliyoruz annemiz bütün bunları bizim için yaptı. Bizi okutmak için. Şimdi ben meslek sahibiyim. Melike atama bekliyor o da hemşire oldu. En küçük kız kardeşim ise lise son sınıfta o da avukat olmak ve bizim gibi annem gibi kadınlara yardım etmek istiyor. Siz ilk anneme hikâyesini dinlemek istediğinizi söylediğinizde annem, ‘benim hikâyemde anlatacak ne var ki’ diye düşündü. Bizlerde ona, ‘anne senin hikâyen hepimize güç verecek’ demiştik. Umuyoruz ki öyle olur’’ dedi.
*Hikayede gerçek ad kullanılmamıştır.
Ana fotoğraf: Meral Özdemir, https://diyarbakirhafizasi.org/gelinle-damat-olmanin-kadim-hikayesi/