Ev işçileri saygı istiyor!

Ev işçisi kadınlar, geçenlerde Twitter’de dönen “Ev işçisine yemek verilmeli mi?” tartışmasına oldukça tepkili. “Biz sadaka istemiyoruz, hakkımızı istiyoruz. O bir öğün yemek bizim zaten hakkımız, hakkımızı vermek zorundasınız” diyorlar. Ev işinin iş, ev işçisinin de işçi olduğunu ısrarla vurguluyorlar
Paylaş:
Öznur Kaya
Öznur Kaya
oznurr.kayaa@gmail.com

Twitter’da 9 gün önce yapılan bir paylaşım, yasanın bile görmediği ev işçilerine yaşatılanları bir nebze görünür kıldı. Bir sosyal medya kullanıcısı, emekli olduktan sonra haftada 2 gün ev temizliğine giden annesine, çalıştığı evde yemek verilmediğini yazdı:

“Annemin yevmiyesi 250 lira. Yani haftada 500 lira alıyor. Bunun içinde yemek yok. Ama tabii mutfak, buzdolabı senindir, dilediğini ye diyorlar. Yalnız bu çift hazır yemek söylüyor, dolapta öyle yiyecek bir şey yok. Kadın dışarıda, erkek ise evden çalışıyor.

Erkek karnı acıkınca kendine yemek söylüyor. Bunlar lüks yemekler, annemin yevmiyesine yakın tutarları var. Ama anneme yemek söylemiyor. Hiç aklına anneme de yemek söylemek gelmiyor. Beni asıl rahatsız eden şey, bu yapılanın son derece olağan olması…”

Gerçekten de paylaşıma gelen yorumlar, ev işçilerine yapılan bu muamelenin ülkede ne kadar “olağanlaşmış olduğunu” gözler önüne serdi. Farklı meslek gruplarından birçok insan, paylaşımın altına yazdıkları yorumlarda ev işçisini değil, onu aç acına çalıştıran işveren çifti haklı görüyordu.

Neler yazılmadı ki… İşçiyi “profesyonel davranmamakla” suçlayanlar, “İyi kötü okuduk; mühendis, mimar, öğretmen vb. olduk, günlük olarak aynı parayı alıyoruz” diye sitem edenler, kadına “yemeğini evden getirmesini” salık verenler…

Elbette bu söylemlere itiraz edenler de oldu. Birçok kişi ev işçisinin işçi olduğunu, bir öğün yemeğin lütuf değil, işçinin hakkı olduğunu vurguladı. Birçok sosyal medya kullanıcısı da başka meslek gruplarından kişilerin, aldıkları düşük ücretler nedeniyle öfkesini ev işçilerine değil, sisteme yöneltmesi gerektiğine dikkat çekti.

Öte yandan “yemek” meselesinden başlayan tartışma, yıllardır ev işçilerinin mustarip olduğu sorunları da yeniden gündeme getirdi.

Sadaka istemiyoruz

.

Ev işçilerinin emeğinin görünmesi ve haklarının verilmesi için 21 yıldır mücadele eden İMECE Ev İşçileri Sendikası da “yemek” tartışmasına sessiz kalmadı. Sendika, şu açıklamayı yaptı:

“Ev işçilerinin kendi hakları için; adil, eşit, güvenceli bir yaşam ve çalışma için başlattığı bu mücadele görmezden gelinerek, ev işçilerinin talepleri nedir diye bakma tenezzülü göstermeyen, çalışma koşullarına dair en ufak bir bilgisi olmayan bir grup insan, sosyal medya üzerinden ev işçilerinin haklarına dair söylemler geliştiriyor.

Sosyal medya üzerinden ‘Eve temizliğe gelen kadına yemek vermeli miyim?’ diye soranlara sesleniyoruz: Biz eve gelen kadın veya yardımcı değil, ev işçisiyiz. Sadaka istemiyoruz, haklarımızı istiyoruz. Saygı görmek istiyoruz.”

Yazılı açıklamada, ev işçilerinin yıllardır dile getirdiği şu talepler de sıralandı:

İş yasası kapsamına alınmak istiyoruz. Emeğimizin yok sayılmasına karşı çıkıyoruz. Sigortalı, güvenceli çalışmak istiyoruz. Ev olan işyerinde can güvenliği, iş güvenliği istiyoruz. Uzun iş saatlerini, keyfiyeti, belirsiz, tanımsız işleri reddediyoruz. Mobbinge, tacize, tecavüze karşı duruyoruz. İnsana yakışır iş, ücret, güven, güvenceli hakkımızı arıyoruz.”

Gariban patronlar!

Sendikanın Antalya temsilcisi, 10 yıllık ev işçisi Minire İnal da yapılan paylaşımlara tepki gösterdi. İnal, sosyal medyada paylaştığı videoyla patronlara şöyle seslendi:

Patronlar, siz ne ara bu kadar gariban oldunuz? Ev işçisine bir öğün yemeği çok görüyorsunuz. Biz sadaka istemiyoruz, hakkımızı istiyoruz. O bir öğün yemek bizim zaten hakkımız ve bunu vermek zorundasınız.”

Kadınİşçi’ye konuşan İnal,  çalışmak için gittiği evlerde kendisine yemek verilse bile yemek için süre verilmediğini anlattı. Bu yüzden verilen bayat yemekleri çalışmaya devam ederken yediğini söyleyen İnal, “Yemedikleri yemekleri, giymedikleri giysileri bize uygun görüyorlar” diye konuştu.

İnal “Biz onların lüks yaşamlarını kolaylaştıran ev işçileriyiz” dedi ve ekledi: “Biz olmasak çalışamazlar, tatil yapamazlar, çocuklarını okula gönderemezler. Biz onların yaşamlarını kolaylaştırıyoruz, onlarsa bir öğün yemeği lütuf olarak görüyorlar. Ev işi iş, ev işçisi işçidir, bunu artık anlamalılar.”

Ev işçiliğinin riskli bir iş olduğuna da dikkat çeken İnal, kendisinin temizlik yaparken 3’üncü kattan düştüğünü, şu anda şans eseri hayatta olduğunu dile getirdi.

Çamaşır suyu damladı diye…

12 yıldır ev işçiliği yapan Mehtap ise kendisine akşam yemeği olarak bir kuru tost verildiğini söyledi.

Koronavirüs salgını boyunca iş bulamadığını, sigortasız çalışması nedeniyle hiçbir hak talep edemediğini belirten Mehtap, yaşadığı sıkıntıları şu sözlerle anlattı:

“Bazen bir evin temizliği 10-12 saat sürüyor ve alacağımız ücret değişmiyor. Ekstra iş olarak perdeleri yıkamamız bekleniyor. Bazen yurtdışına tatile gidiyorlar. İşi bitiremediğim, ertesi gün tekrar gittiğim zamanlar oluyor ama bana bir günün ücretini ödüyorlar.”

Sorunlarının özlük haklarla sınırlı olmadığını da vurgulayan Mehtap, “Bir gün elimden yere bir damla çamaşır suyu dökülmüş. Beni arayıp telefonda bunu söyledi, dikkat etmem için uyardı” dedi.

Plastik tabak, çatal…

İmece Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Yıldız Ay ise çalışmaya gittiği bazı evlerde yemeği kendisinin yaptığını ama vakti kalmadığı için yiyemediğini söyledi. 57 yaşında hâlâ ev işçisi olarak çalışan Ay, yemek verildiğinde de onur kırıcı bir muameleyle karşılaşabildiklerini dile getirdi:

“Temizliğe gittiğim bir evde ev sahibi benim kullanacağım tabak, bardak ve çatalı ayırmıştı. Birçoğunu plastik seçmişti. Bana menemen yaptığı tava, kendisi için kullandığı tavadan daha eskiydi. Bize kirliymişiz gibi muamele ediyorlar.”

“İş tanımımız, çıkış saatimiz belli değil, yemeği anca bulursak yiyoruz” diyen Ay, meslek hastalıklarına da dikkat çekti. Birçok kadının tedavisi zor olan ve istirahat gerektiren hastalıklara yakalandığını belirten Ay, yüksek yerlere ulaşabilmek için çıktıkları sandalyelerden düştüklerini, buna bağlı olarak bel fıtığı ve menisküs yırtığı oluştuğunu, kimyasal maddelere maruz kaldıkları için hastalandıklarını anlattı.

Yıldız Ay, tüm bu sorunlara karşı ev işçilerinin örgütlenmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Hak temelli yol alınamıyor

İmece Ev İşçileri Sendikası’nın kurucularından, HDP Milletvekili Serpil Kemalbay, sosyal medyadaki “Ev işçisine yemek vermeli miyim?” tartışmasının, devletin politikalarından bağımsız değerlendirilemeyeceğini vurguladı.

İşçi kadınların çoğunun sigortasız çalıştığına, iş yasasının halen ev hizmetlerini yasadan muaf tuttuğuna dikkat çeken Kemalbay, şunları söyledi:

“Ev işçilerinin hakları üzerinde konuşuluyor ama hak temelli bir yol alınamıyor. 2015’te sendikalar tarafından kolay sigorta talep edilmişti. Onaylandı. Hatta sendikalar, taraflar da dinlendi.

Ancak ne duydularsa tersini yaptılar ve çıkan yasa işveren bakış açısı ile yapıldı. Ev işverenlerine kolaylık sağlanırken işçiler ayrımcılığa uğradı. 10 günden fazla çalışan ev işçilerine sigorta yapma zorunluluğu sürdürüldü ama 10 günden az çalışanlar için sadece iş kazası ve meslek hastalığına karşı sigortalanma yükümlülüğü getirildi.”

Ev işçilerinin bu nedenle hâlâ sağlık, emeklilik hakları ile işçilikten kaynaklı haklarını kullanamadığını belirten Kemalbay, “Yıllardır tanıdığım, İmece Ev İşçileri Sendikası kurucularından Ayten Kargın’ın iki bacağında da menüsküs var ve her 6 ayda bir, şu an tanesi bin lira olan iğneden vurulmazsa doğru düzgün yürüyemiyor bile. Öte taraftan bu iğne faturasını sigortası olsa dahi kendi cebinden ödemek zorunda, devlet karşılanmıyor çünkü” dedi.

Temassızlık şiddeti

Aksu Bora’nın Birikim’deki yazısında yaşananları “temassızlık şiddeti” olarak nitelemesi, tartışmaya yeni bir boyut ekledi. Orta sınıf kadınlığının, evin ve evdeki işçi kadınla kurulan ilişkinin değiştiğine işaret eden Bora, şu ifadeleri kullandı:

“Daha eski kuşaktan kadınlar bir tür maternalist strateji izlerken, meslek sahibi ve genç olanlar temassızlığı tercih ediyorlardı. İlkinde çalışma görünmezleşiyor, işçi-işveren ilişkisi abla-kardeş ilişkisi kisvesine bürünüyordu-ki ev işinin doğası bunu kolaylaştırır zaten.

Temassızlık hikâyesindeki görünmezlik ise, mutlak bir görünmezlik talebi: Sanki öyle biri hiç yokmuş gibi olsun, temizliğini yapsın, parasını alsın, kaybolsun. Yemek yemesin, konuşmasın, sözleşmede ne yazdıysa o! Çünkü ilişki, yüktür.”

Bora’nın bu saptamasına katılan Serpil Kemalbay, ev sahibinin ev işçisi kadınla muhatap olmamasının bir şiddet biçimi olduğunu vurguladı:

“Ev işçileri çoğu zaman  ‘hayali akrabalık ilişkisi’ ya da Aksu Bora’nın ‘temassızlık’ dediği şey ile karşı karşıya kalabiliyor.  Birçok durumda ise kabalaşma, çirkinleşme, hakarete ve ırkçılığa varan muamele yaşanıyor. Kimi zaman yersiz suçlamalarla karşılaşıyor, kimi zaman ötekileştiriliyor, kimi zaman pandemide olduğu gibi ‘potansiyel korona bulaştırıcısı’ olarak muamele görüyor. Ev işçileri saygı görmek istiyor.”

Serpil Kemalbay, “Eğer ev işçileri ile dayanışmak istiyorsak sendikalaşmalarını destekleyebilir, mücadelelerinin yanında olabiliriz. Yasalar önünde eşit olmaları için destekleyebiliriz” diye konuştu.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Başakşehir’e bağlı Şahintepe mahallesinde, 400 günü aşkındır bir nöbet sürüyor. Çevre Bakanlığı ve bölge belediyesinin halkı mahalleden sürme girişimleri sonuçsuz kaldı. Kurdukları “Barınma Hakkı Meclisi” içinde örgütlenen Şahintepelilerin, fiili mücadelesinde kadınlar en önde. “Mahalle içindeki ve dışındaki kirli eller çekilene kadar oradayız” diyorlar.
Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nı değerlendiren feminist sosyolog Berfin Atlı “Esnek çalışma modeli kadınların yoksulluk döngüsünü kırmak yerine, bu döngünün derinleşmesine neden olacak” diyor.
“Türkiye’de yasalara göre, imza attığı sözleşmeler gereğince de 12 yaşındaki çocuklar çalışamazlar. Ama siz eğitim içerisindeki bir mevzuatı bu şekilde değiştirirseniz 12 yaşındaki çocuğun işçileşmesi meşrulaşıyor. “Çalışmıyor ki, okula gidiyor” denilecek. Tüm mekanizmalar gerçekten çocuk işçiliğini meşrulaştırmanın bir yolu.”
“İktidarlar uzun süredir kamusal hizmet olarak toplumun ücretsiz, nitelikli ve anadilinde ulaşabileceği hizmetlere yatırım yapmak yerine kamu hizmetlerinde daralma ve özelleştirmeyi hedeflemiş durumda. Bunun bir ayağı da istihdamı daraltma, parçalı hale getirme ve güvencesizleştirme.”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!