Her gösterinin seyirciye fısıldadığı sırları sirk sanatçısı Aylin Yağcızeybek anlattı: “Sirk özgür ruhların işi”

Aylin Gündoğan Yağcızeybek bir sirk sanatçısı. İşi onun için bir tutku. "İp üstünde yürümek sadece bir spor ya da gösteri değil, belki de hayatın nasıl yürünmesi gerektiğinin en sarsılmaz, en derin öğretisidir" diyor. Kâh palyaço olarak seyirciyi eğlendiren kâh boa yılanıyla sahneye çıkan, insanın yüreğini ağzına getiren gösterilerin sessiz sirk emekçisi Aylin’den, sirk çadırlarındaki yaşamı dinledik.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Bir sirk sanatçısının geniş sularına yelken açtığınızda, “olamaz”, “yapılamaz”, “bu imkânsız” denilen görsel ve anlatısal ne varsa karşınıza çıkıyor. Aylin Gündoğan Yağcızeybek de insanüstü gibi görünen, birbirinden harika gösteriler sundu. Bir sohbetimiz esnasında, “Palyaçolar neden hep erkek. Yoksa yanlış mı biliyoruz?” sorumuza itirazıyla bu haber şekillendi. Yanıtı da şöyle verdi; “Kadınlar da palyaço olur. Ben de bir palyaçoyum örneğin. Kızımız Ekinsu’nun bebekliğinden beri birlikte gösteriler yapıyoruz.” Sadece görüntüsüyle bile ilgi çeken abartılı palyaço makyajı ardındaki yüz olarak Aylin’in paylaştığı birçok bilgi, sirk hayatının ilginç yönlerine ışık tutuyordu. Çok sayıda akrobatı, illüzyonisti bir araya getiren bağımsız sirk gösterilerinde, palyaçoların da yaptığı hayal gücünün harmanlanmasıydı. Sirklerin unutulmaz, eskimez, sonsuza atılan birer imza gibi olduğuna inanıyor genç kadın. O dev çadırlarda başka hangi gösteriler mümkün oluyordu? Bir kadın sirk emekçisinin deneyimlerinde merak ettiğimiz çok yön vardı.

O korkudan özgürleştirmek

Gerçeküstü anlara tanık olunan sirk çadırlarının sahnesinde bazen dev bir boa yılanıyla da sahneye çıkıyor Aylin. Sirk geleneğinden öğrendiğim şey, seyahat etme, istediğinizi söyleme ve yapma özgürlüğü. Seyirciyle etkileşimin ilk amacı sadece eğlendirmek değil. O atmosfere insanları çekmek, doğaya dair gizemleri paylaşmak. Bu geleneksel kültüre dair sanatçının dikkat çekmek istediği bir başka taraf daha var. “Bizim yılanlarla da gösterilerimiz oluyor bazı zamanlar. Şunu asıl olarak belirtmek isterim. Biz yılanları hem çok seviyoruz hem de insanlara sevdiriyoruz. İlk defa dev bir yılanla bu kadar yakın olan bir insan artık bilinçaltının o ‘ezelî’ düşmanlığından kurtarıyor kendisini ve özgür bırakıyor yılan korkusunu. Yılan deyince ödü kopan, ama sirkimize gelip onlarla aynı karavanda yaşadığımızı görünce, eliyle seven okşayan binlerce kadın seyircimiz hatta dostumuz oldu. Bağdat’ta gösteri yaptığımız altı ay boyunca, oradaki büyükşehir belediyesine ait Zoopark’tan emaneten aldığımız beşer metrelik iki adet piton yılanı ile gösteri yaptım. Özellikle kız çocukları ve kadınlar çok ilgi gösteriyor yılanlarla gerçekleştirdiğimiz bu sahnelere.” Altını çiziyoruz çünkü anlamlı bir bakış açısı.

Gezici çadırda yaşam

Sihir, hayal gücü, gerilim, şov, korku, kahkaha, ağlama… Hepsi var çadırların atmosferinde. O gösterileri “büyük dozda insanlık” olarak da tanımlıyor ve bunu şu cümleleri ile pekiştiriyor. “Her gösterinin bir felsefesi, seyirciye fısıldadığı bir sırrı vardır. Bir sağaltım aracı, bir şifa alanıdır sirk. Bundan dolayı toplumların ruhlarını canlandırdıkları, canlarını şenlendirdikleri mekanlar oldu hep.” Geleneksel sirk, uzun zamandır unutulmuş bir kavram gibi düşünülse de hâlâ ilgi odağı. Aylin ve bütün emekçiler, dev çadırlarda binlerce insana gösteri sunmayı sürdürüyor. Gezici çadırdaki yaşama, mesleğin mitlerine dair aktardıkları bunlarla sınırlı değil.

“O yolculuğa ben de dahil oldum”

“Nuh’un Anka sirki” olarak yurtdışına da gidiyorlar gösteri için. Aylin ve eşi Sefer bu kapsamda gerçekleşen Bağdat turnesinden yeni döndü. Sirk sürekli hareket demek… Bu yaşam biçimini ve mesleği “özgür ruhların işi” olarak tanımlıyor. Aylin Gündoğan Yağcızeybek, Almanya Krefeld doğumlu. Ailesi Hataylı. Annesi ve babası üniversite eğitimi için Almanya’ya gelmiş. Ailenin ilk çocuğu olarak, küçük yaşlardan itibaren Almanya ve Türkiye arasında mekik dokuyan bir çocukluk geçirmiş. O “Sıradışı Aylin”i kendi sözcükleriyle şöyle betimliyor; “Ben esasında tiyatro oyuncusu ve mezzo sopranoyum. Oyunculuk ve müzik eğitimime çok küçük yaşlarda başladım. Yıllar önceydi. Almanya’dan yeni gelmiştim. Antakya’da bir grup tiyatrocuyla tanıştım ve onların arasında Sefer’i gördüm. Sırt çantasıyla tüm Türkiye’yi dolaşıyor, otostop çekerek bir şehirden bir şehre gidiyor, oyunlarını sahneliyordu. O yolculuğa ben de dahil oldum. Aramızda bir aşk doğunca hayatımıza başka değişimler de devreye girdi.”

Karavanda yaşıyorlar

Bu beraberlik 30 yıldır devam ediyor. Ve sirkin bütün inceliklerini öğrettikleri iki çocukla birlikte yaşamlarını bir karavanda sürdürüyorlar. Karavanla beraber yerleşik olan ne varsa yaşamlarından çıkarttıklarını söylüyor Aylin. Akrobatlar, jimnastikçiler, “hokkabaz” olarak anılan emekçiler, palyaçolar, trapezlerde uçanlar sirkte çok rastladığımız figürler. Peki Aylin Gündoğan Yağcızeybek sirkte daha çok hangi gösterileri yaptı? Şöyle diyor; “İlk kurduğumuzda her şeyi biz yapıyorduk. Palyaço gösterileri, sihirbazlık, yılanlarla sahne almak… Ama zamanla sirkimiz büyüdü, sanatçılarımız çoğaldı. Eşim ve ben daha çok sirkin yönetiminde ve kurumsallaşmasında etkin olduk. Fakat gösterilerimizi sürdürmeyi hiç bırakmadık, hala da devam ediyoruz.”

“Traktör kasasını sahne yaptık”

Sirkten önce yaşamında tiyatro varmış: “1997 yılında, İstanbul’da bir tiyatro araştırmaları atölyesi kurduk. Anadolu’nun birçok şehrinde düzenlediğimiz gösterilerle binlerce çocuğa ulaştık. Özellikle İranlı yazar Samed Behrengi’nin Küçük Kara Balık masalını, okul bahçelerinde dev kuklalarla sahneleyerek yaklaşık 500 bin çocuğa ulaştırdık. Her gün 3-4 okulun bahçesinde gösteri yaparak şehir şehir tüm Türkiye’yi gezdik. Oyunlarımızı çocuklara ücretsiz sahneleyerek kırılması zor bir rekor kırdık. Küçük Kara Balık gibi önemli bir eseri yarım milyon çocuk izledi bu ülkede. Kimi zaman bir köy okulunun merdivenlerinde, yer sorunu olduğunda traktör kasalarında, kimi zaman harman yerlerinde sahne kurarak, yüzlerce köye tiyatro götürdük. 90’ların sonlarında gösterilerimize sirk performanslarını da ekleyerek eserlerimize yeni boyutlar katmak istedik. İlk sirkimizi Gökova’da kurduk. Adı, Anadolu Sirk Tiyatrosu’ydu ve 50 kişilik rengarenk bir sirk çadırıydı. Kendi ellerimizle diktik o çadırı. 2002 yılında Türkiye’nin ilk uluslararası sirki olan Avrasya Sirki’ni kurduk. Sayısız seyirciye gösteriler sunduk.“

Genç kızlara ip üstünde yürüme kursu

Lüleburgaz’da ve başka bazı şehirlerde kurslar düzenlemişler. Bizimle paylaştığı anekdotlar ilginç; “Genç kızlarımız ip üstünde yürümeyi ya da ateşlerle gösteri yapmayı çok seviyor. Lüleburgaz’da da, daha önce sirk kampı kurduğumuz diğer şehirlerde de özellikle kız çocuklarımızın ilgisi ve becerisi çok dikkatimizi çekti. Böylelikle kendilerini daha rahat ifade ediyorlardı.” Sahnede risklere rağmen var olma sanatı bu. Aylin bu sanatın bir sırrını paylaşıyor; “Sirk denince akla hemen kelimenin küçük bir değişimi olan ‘risk’ gelir. Sirk aslında riskleri sıfıra indirme sanatıdır. Yurtdışındaki sirk okullarında uçan trapezcilere verilen temel dersler ‘düşme’ üzerindedir. ‘Düşme’ eğiliminin her türlüsü denenerek, ‘düşmemek’ üzerine eğitim alınır… Çünkü sirk yerçekimine karşı meydan okumanın gösteri sanatlarına yansımasıdır. Bu sebeple gösterilerin büyük bir kısmı ‘hava’ ile ilgilidir. Sirk, özünde tüm sanatların bileşkesidir.”

Herkes için her yerde sanat

Birçok Avrupa şehrindeki sirk okullarından ve kurslarından söz ediyor; “Hemen hemen her okulda ‘sirk sanatları kolu’ var Avrupa’da. Başta hokkabazlık olmak üzere birçok sirk unsurunun çocukların ve gençlerin dikkat toplama, iradeyi güçlendirme, beynin tüm loblarını çalıştırma gibi olumlu etkisi söz konusu.” Çocuklar üzerindeki tesirlerini gözlemledikten sonra bunun sürekliliğini sağlamaya yönelik bir program hazırlamışlar. “Herkes için her yerde sanat” başlığı altında sirk sanatlarını herkesin öğrenmesi ve uygulamasına olanak sağlayacak kolaylaştırıcı pratikler olduğunu söylüyor bu programın. Bir de dernek kurmuşlar: Avrasya Gösteri Sanatları Kültürel Miras Derneği. Her adım bu dernek kanalıyla atılıyor. Tüm yaşların eğitim yoluyla deneyimleyebilecekleri sirk sahaları da bu dernek çalışmalarının çerçevesinde açılacakmış.

Yerçekimine meydan okumak

Sirk ortamının farklı bir enerjisi var. Kostümler, koreografiler, müzikler… Büyü burada mı? Yanıtı elbette farklı; “Büyü, sirkin kendisinde. Mekânsal olarak sirk çadırından içeri girdiğinizde hiç alışık olmadığınız bir manzara karşılar sizi. Orada her yaştan, her kültürden, her düzeyden insanın aynı şeye odaklanıp aynı şeye güldüğünü görürsünüz. Sirk emekçisinin cesaretini hayranlıkla alkışlayıp aynı palyaçoya ağladığına da tanık olabilirsiniz. Sirkin büyüsü, yerçekimine meydan okuyuşun yarattığı o cesaret duygusunu ‘biz’ kılmasıdır.” Sıcak mevsimde sirk turlarına çıkıyorlar. Ülke dışına da oluyor bu turlar. Bazen 2 ay, kimi zaman da 7 ay. Dört mevsim boyunca “tekerlekler üzerinde”, karavanda devam eden hareketli bir yaşam bu.

“Demirden korkan trene binmez” deyişiyle sirkçiliğin cesur ruhların uğraşı olduğunu vurgularken şu ayrıntıyı paylaşmak istiyor; “Avrupa’da sirkler ve sirk sanatçıları Avrupa Birliği’nin güvencesi altında varlıklarını rahatlıkla sürdürüyorlar. Rusya Federasyonu ülkelerinde sirkler devlete bağlı ve sanatçılar bağımsız çalışsa bile devletin güvencesi altında. Çin’de de öyle. Ancak Türkiye’de henüz mesleğimizin tanımı bile yok ne yazık ki.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!