Kamuda Tasarruf Tedbirleri Paketi ile kadınlar aileye mahkûm edilmek isteniyor

“İktidarlar uzun süredir kamusal hizmet olarak toplumun ücretsiz, nitelikli ve anadilinde ulaşabileceği hizmetlere yatırım yapmak yerine kamu hizmetlerinde daralma ve özelleştirmeyi hedeflemiş durumda. Bunun bir ayağı da istihdamı daraltma, parçalı hale getirme ve güvencesizleştirme.”
Paylaş:
İpek Deniz
İpek Deniz
ipekkdeniz@gmail.com

Kamuda tasarruf tedbirleri kamu çalışanları ve sendikaların gündeminde olmaya devam ediyor. Olmayan şeylerin tasarrufu nasıl oluyor anlamak pek mümkün değil. Kamuda birçok alan çalışma koşulları, maruz kalınan muameleler, şikâyet hatları gibi bir dizi sorunla beraber büyük bir baskı altında hizmet üretmeye çalışıyor. Bu hizmet sürecine yasalar, kanun teklifleri ve uygulamalarla aşırı iş yükü yüklüyor. Tasarruf en temel haklardan kısmak anlamına gelen bir tanım değil, olmamalı. Kaldı ki bu paket ve içeriği yine en çok kadınları etkileyecek bir yerde duruyor maalesef. En temel gereksinimleri karşılamak için kısmak, en iyi kadınların öğrendiği bir durum. Yetmeyen kiralar, artan yol, yemek masrafı gibi tasarruf tedbiri kapsamına giren konular, kadının daha çok eve hapsolması ile aynı anlama geliyor. Kamuda tasarruf paketini KESK Genel Kadın Sekreteri Döne Gevher, SES Genel Kadın Sekreteri Nursel Yücesoy, Eğitim Sen 6 No’lu Üniversiteler Şubesi Kadın Sekreteri Gültan Ergün, BES Kadın Meclisinden Başak Alkan ile konuştuk.

Kamu tesisleri bürokratlara tesis ediliyordu

Fotoğraf: Yeni Özgür Politika Gazetesi

Döne Gevher

Kamuda tasarruf bizim için yeni bir durum değil, çünkü kamusal hizmetler zaten emekçilerin ve toplumun ihtiyaçları dikkate alınarak düzenlenmiyor. İktidarların kendi var olma biçimlerini yeniden düzenlemek üzerinden kurgulanıyor.

Bugün AKP/MHP iktidarı savaş ve güvenlikçi politikalara hız verirken kamusal hizmetleri itibarsızlaştırıp özelleştirme yoluyla sermayeye peşkeş çekmeye de son sürat devam ediyor. Bir taraftan da dini cemaatler ve tarikatlara pay edilmiş. Kadrolaşmalarına zemin sunmaya yönelik bir kamusal hizmet anlayışı var. Hangi cemaatin hangi bakanlıkta kadrolaştığı kamu emekçileri arasında konuşulan ve bilinen bir gerçek. AKP iktidara geldiği ilk günden bu yana eğitim politikalarını sermaye ve cemaatler eliyle yürütüyordu. Kamusal hizmetlerin tümü aslında bunlar arasında pay edilmiş durumda.

Tasarruf diye servislerin kaldırılacağından, sosyal tesislerin paralı hale getirileceğinden, lojman kiralarının artırılacağından bahsediyorlar. Bunlarla aslında bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Bugün kaç kamu emekçisi servisten, lojmandan yararlanıyor tam olarak bilememekle birlikte, bu oranın yüzde ile ifade edilemeyecek kadar az olduğunu biliyoruz. Kamu tesisleri ise daha çok bürokratlara tesis edilmesinden kaynaklı emekçilerin yararlanamadıkları, sadece adında ilgili kamu idaresinin isminin geçtiği, faydalananın bizler olmadığı tesisler.

“Emekli olmak artık bir hayal”

İktidarlar uzun süredir kamusal hizmet olarak toplumun ücretsiz, nitelikli ve anadilinde ulaşabileceği hizmetlere yatırım yapmak yerine kamu hizmetlerinde daralma ve özelleştirmeyi hedeflemiş durumda. Bunun bir ayağı da istihdamı daraltma, parçalı hale getirme ve güvencesizleştirme. Ağır bir ekonomik krizin yaşandığı işsizliğin özellikle de genç kadın işsizliğinin çok yüksek olduğunu düşündüğümüzde kamuda istihdamın emekli olan oranında olacağını söylemek, 3 yıl boyunca kamuya çalışan alınmayacağı anlamına geliyor. Emekli maaşlarının açlık sınırı altında kaldığı ülke koşullarında emekli olmak artık bir hayal. Yani üniversite eğitimini zor koşullarda tamamlayan, çeşitli düzeylerde “KPSS ile iş umudum olabilir” diyen, sınav sonrasında güvenlik soruşturması/mülakat diyerek zaten zor olan kamuda istihdam imkânı üç yıl boyunca hiç olmayacak demek. İşsizlik verileri değerlendirilirken iş aramaktan umudunu kesenler dediğimiz oran daha da artacak. Ücretli bir iş bulma ümidi kalmayan kadınlar için bu durum toplumsal cinsiyete dayalı rollerin daha katı bir biçimde yeniden üretilmesi anlamını taşır. Kamuda yeterli sayıda istihdamın olmamasından kaynaklı angaryaya dönen iş yoğunluğunu da düşündüğümüz de iş yerinde karşı karşıya kalınan eşitsizlik ve şiddet artacak. Örneğin hastanelerde 3 dakikaya bir hasta muayenesi demek, iş yükünü arttıracağı gibi hizmet alanlar açısından da hizmetin niteliğinin düşmesi ve uzun süredir sağlık emekçileri başta olmak üzere kamu emekçilerine yönelik şiddetin artabileceği anlamına geliyor.

Ortak mücadele koşulları zorlaştı

Engelli kamu emekçileri özellikle ulaşımdaki aktarmalardan daha fazla etkileniyor. Şunu da biliyoruz ki toplu taşıma engelliye uygun hale getirilmiş değil. Servis hizmeti engelli ve kadın kamu çalışanları açısından daha güvenli ve kolay ulaşım sağlaması açısından önemli.

Eğitim ve sağlık asli işler olması bakımından devletin parasız, nitelikli ve anadilinde ulaştırması zorunlu hizmetler. Ancak 80’lerle başlayan neoliberal politikalar sonucu özelleştirmeyle bu hizmetler kısıtlandı. Özellikle AKP iktidarı dönemi toplumun büyük bir kesimi tarafından özel hastane ve özel okullar kanıksanmaya başladı. Benim çocukluğum döneminde çok az kişinin gittiği özel hastane ve özel okullar bugün kendi doğalıymış gibi kabul edilir oldu. Parası olanın sıra beklemeden tedavi olduğu, parası olanın daha az mevcutlu ve daha geniş imkanlara sahip özel okullardan yararlanabileceği algısı pekiştirildi. Bu durum devletin eğitim ve sağlıktan yavaş yavaş çekilirken diğer taraftan kışkırtılmış sağlık ve eğitim hizmeti talebiyle birlikte özel sağlık ve eğitim kurumlarında çalışan emekçilerin de sermayenin daha az ücretle daha fazla performans beklediği alanlar oldu. Emekçilerin örgütlenmesinin önüne geçen daraltılmış sendikal hakları da düşündüğümüzde ortak mücadele koşulları da zor hale getirildi.

Kamu emekçileri açısından az sayıda çalışandan beklenen performans ise günün sonunda daha çok angarya anlamına gelecek. Ücretin ve yükselmenin performans sistemine göre belirlendiği, çalışanların rekabete zorlandığı, daha fazla sömürü ve daha fazla angarya anlamına gelen çalışma koşullarından çoklu bir emek sömürüsüne maruz kalan kadın emekçiler daha fazla etkilenecek. Bu durum mesleki donanımı arttıracak çalışmalara katılamama, sosyal ve kültürel yaşama katılım için ayrılan zamanın olmaması anlamına gelirken hizmeti alanlar açısından ise parasız ve nitelikli eğitim ve sağlığa erişememe anlamına gelecek.

“Emek örgütleri ile bir araya geleceğiz”

Yakın zamanda iktidarın çeşitli düzeylerde yetkilileri nüfusun yaşlandığı ve buna dönük önlemler almak gerektiği yönünde üst üste açıklamalarda bulundu. Sonrasında dört bakanlığın bu durumun çözümüne dair bir araya geleceği ve program oluşturacağı yönünde açıklamalar yapıldı. Kamu tasarruf paketinin hemen arkasından bu durumun gelmesi çekirdek zaman-esnek zaman tartışmaları yine mahalle kreşlerini yaygınlaştırmak yerine kadın emekçilerin çalışma yaşamında var olma biçimlerine dönük müdahaleyi aklımıza getiriyor.

Tasarruf paketiyle eş zamanlı gündeme gelen “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı”nı da düşündüğümüzde esnek ve ev eksenli çalışma kadınlar için norm haline getirilecek diyebiliriz.

KESK olarak uzun yıllardır “kreş ebeveyn hakkıdır” diyerek eylemleri örgütlüyoruz. İşyerlerimize çocuklarla gittik ve kreşin kamusal bir hak olduğu konusunda açıklamalar yaptık. Kampanyalar yürüttük, ama iktidarın ilk elden kamusal alandaki tasarrufu kadınların yeniden üretim süreçlerine dair çünkü iktidarın kadın politikaları kadının aslında asli görevinin çocuğu yetiştirmek büyütmek, evdeki yaşlı ve engelli bakımını gerçekleştirmek, ev işlerini yapmak olduğunu pekiştiren toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yaşamın her alanında keskinleştirmeye yönelik. Yaygın nitelikli, parasız, anadilinde 7/24 açık mahalle kreşleri ve İş Kanunu’nda var olan kadın çalışan sayısına göre kreş açma zorunluluğu değişmedikçe çocuk bakımının ebeveyn sorumluluğu olduğu algısı oluşmayacaktır. Bu durum kadınlar açısından sadece iş yaşamında değil, siyasette, sanatta bir toplumsal yaşamın bütününde ikincil durumda olmalarını etkiliyor.

Bu yılın ve yönetim döneminin ilk kadın meclisi toplantısını 25-26 Mayıs’ta gerçekleştirdik. Tasarruf paketi ile ilgili olarak, emek örgütleri ile bir araya gelerek ortak mücadele programı oluşturmayı KESK’in gündemine aldık. Tabii kadın meclisimizde kadınlar açısından kamuda tasarrufun kadın emeğine dönük saldırılarını gündemleştireceğimiz bütçe dönemini de içine alan, emek örgütleri ve kadın örgütleri ile birlikte buluşmalar ve eylemlerin planlanması gündemimizde. Bu yıl içinde gerçekleştireceğimiz çalıştaylar ve toplantılarla ve önümüzdeki yıl yapmayı planladığımız merkezi kurultay ile birlikte dönemsel mücadele programını oluşturacağız.

Servisler kadınlar için güvenli ulaşım demek

Nursel Yücesoy

Bugün tüm illerde özellikle büyük şehirler ve tatil bölgelerinde fahiş oranlardaki kiralar kamu ekmekçilerinin barınma sorununun en yakıcı halini ortaya koymaktadır. Eskiden var olan lojmanların satışını yaparak çok az sayıda bırakılan lojmanlarda ya atıl durumda yada bazı sosyal tesislerin kullanımında olduğu gibi biz kamu emekçileri değil üst düzey bürokratlar faydalanmakta zaten.

Servis özellikle vardiyalı çalışan biz sağlık emekçileri ve bazı iş kollarında gece geç saatlerde işe gitmek ya da iş çıkışı geç saatlerde eve ulaşmak için mutlaka olması gerekmektedir. Zaten olmayan servisler, kısmen var olan üniversite ve bazı kurumlarda da kaldırılıyor. Oysa bu kadar çok kadına yönelik şiddetin, taciz ve cinsel saldırıların arttığı bir ülkede can güvencemiz olmadan çalışma hayatı sürdürüyor olmanın kaygısıyla yaşıyoruz. Özellikle sağlık iş kolunda kadın emekçilerinin sayısı fazla olması sebebiyle ve her gün artan sağlıkta şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde eklendiğinde güvencesiz işyerlerimizde uygunsuz vardiya ve yoğun çalışma koşulları ile birlikte düşünüldüğünde her iş yeri için servis genel bir ihtiyaç olmaktadır.

Kadınlar yaşlanana kadar çalışmak zorunda bırakıldı

Kamuda personelin etkin kullanımı sağlanarak atıl personel oluşumuna izin verilmeyecek, emeklilik, istifa ve ölüm gibi durumlarda azalma kadar yeni kadro istihdam talep edilebilecek denilmektedir. Yıllardır alanımızdaki en büyük sorunlardan biri istihdam açığı olduğunu dile getiriyoruz. Ülkemizde sağlık alanındaki insan gücünün OECD ülkeleriyle karşılaştırıldığında yetersizliği gerçeği ortadadır. Türkiye 100 bin kişiye düşen hekim sayısı 228 – AB de 402-Türkiye 100 bin kişiye düşen ebe –hemşire sayısı 356-AB de 890-OECD 1002’dir.

Sağlık ve sosyal hizmetlerde istihdam yetersizliği sadece çalışanı değil hem verilen hizmetin niteliğini hem de toplumun sağlığa erişimini etkiler. Bu paketle, alanımızda 3-4 kişinin yapacağı işi bir kişiyle yaptırmak hedeflenmekte. Zaten ekonomik koşullar ve emekliliğe yansımayan parçalı ücretler yüzünden ileri yaşlara kadar çalışmak zorunda bırakıldık. Yetersiz istihdamla tasarruf planlaması yapanların hedefi belli. Bizleri ağır koşullarda çalışmaya mahkûm ederken, halkın kamusal sağlık hakkını da engelleyerek parası olanları teşviklerle güçlendirdiği özel hastanelere, gittikçe derinleşen yoksul halkı da sıra beklerken sağlıksızlığa ve ölüme mahkûm etmektedir. “Sağlıkta tasarruf ölüm demektir” sloganımızın da buradan hatırlatmasını yapmak yerinde olacaktır.

Tasarruf tedbirlerinin kamu kaynaklarından ve kamu çalışanlarından başlanarak uygulanmasını kabul etmiyoruz. Oysa bizlerin zorunlu ödediği adaletsiz vergiler hiç kesintiye uğramazken belli bir ayrıcalıklı grubun yüksek vergileri affediliyor. Biz kadınlara güvencesiz ortamlarda yoğun çalışma hatta kölelik dayatılıyor. Bizler sağlık ve sosyal hizmet emekçisi kadınlar olarak önümüzdeki süreçte haklarımızdan da hayatlarımızdan da vazgeçmeyerek iş kollarımız ve KESK bütünselliğinde diğer kadın örgütleri ile birlikte itibardan tasarruf edilmez deyip bizi açlığa ve yoksulluğa mahkûm etmek isteyenlere inat eylemlerimizi örgütleyip sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz.

Kadınları aileye mahkûm edecekler

Başak Alkan

Kamuda tasarruf paketi ile aslında kadınları eve mahkûm ettiler. Ev dışı harcamalarında tasarruf yapmak zorunda bırakılan biz kamu emekçileri, yemek yapmak, temizlik, çocuk bakımı vs işler için dışarıdan destek alamıyor, bütün bu tasarrufun bedelini ödemek zorunda bırakılıyoruz. Artık sosyalleşebileceğimiz alanlar ücretli ve pahalı olduğu için tamamen ev hayatına hapsediliyoruz. Servislerin kaldırılmasıyla evlerimize daha geç ulaşacak, yol ücreti eklenecek ve neredeyse kendimize ayıracak vakti bile bulamayacağız.

Ev kiralarının neredeyse bir maaşa denk geldiği İstanbul gibi pahalı şehirlerde, lojman hakkı elinden alınan, özellikle tek başına çocuk yetiştirmek zorunda kalan yalnız anneler için kâbus gibi. Zaten hiçbir ihtiyaca ekonomik sebeplerle yetişemeyen yalnız annelerin İstanbul’da kira ödemesi imkânsız.

3 yıl istihdam kısıtlaması demek kadınların ekonomik özgürlüğünün elinde olmaması ve daha fazla aile evine mecbur bırakılması anlamını taşıyor. Bu sayede daha kontrol edilebilir. Muhafazakâr ve kendi hayatının denetlendiği bir aile yaşantısına mahkûm etti.

“Yasal haklarımız için de mücadele ediyoruz”

Gültan Ergün

İstanbul Üniversitesi’nde çalışıyorum. Mesela bizde lojman yok ama işte servisle ilgili olarak servislerimiz var kaç yıldır, fakat her yıl azaltma oluyordu zaten. Tasarruf çoktan başlamış durumda. Tasarruf olunca çalışanın haklarından tasarruf geliyor kimsenin aklına makam araçlarından tasarruf etmek gelmiyor. Keza işte üniversite kreşleri zaten yetersiz daha da yetersiz olacaktır ve ucuz değil aslında kreşler. Yine de olması o kadar rahatlatan bir durum ki, sessiz kalınıyor bu ücretlere de. Bizde ciddi anlamda servis sorunu olacaktır, ihalesi imzalanan üniversiteler 31 Aralık’a kadar devam edecek, İstanbul Üniversitesi de dahil bu duruma. Sorun sadece para mevzusu da değil, büyük şehirlerde ulaşım çok zor yani ortalama tek araçla işe gelen yok. Hem ciddi zaman kaybı hem para hem de işe direk yorgun ve gergin başlamak anlamına geliyor. Servis yorucu olsa da büyük rahatlık, aslında onlarla ilgili düzenleme beklerken kaldırma girişimi büyük kayıp. Lojmanlara el koymaları zaten uzun yıllardır var, TİS taleplerinde yasada olanları almak için ayrıca mücadele ediyoruz. Evet kamunun her alanında servis yok zamanla ihtiyaçlar doğrultusunda yönetmeliklerle düzenlenen servis hakkı var ama istedikleri zaman kaldırabiliyorlar. Servislerde de sıkıntılar yaşanıyor, belirli gruplara tahsis ediliyor. Birçok çalışan, çalışma arkadaşları için, bunu kanuni hak olarak görüp, ‘hocalar binemez bu bizim kanuni hakkımız, onların indirim kartı var’ gibi söylemlerde bulunuyor ama bu doğru değil. Servis varsa o kurumda çalışan herkesin yararlanması gerekiyor.

Böl parçala yönet politikası ile kurumlar iş yapıyor, bizde buna hemen düşüyoruz maalesef. Bize kesin olarak iki servis olmayacağı söylendi. Para bulamıyoruz deniyor. Her şeye bulunan para haklarımıza gelince bulunmuyor hiç. Ayrıca servisi kadın çalışanlar için en güvenli ulaşım anlamına da geliyor. Maalesef çocuk bakımı, evdeki hasta bakımı, ev işleri kamu çalışanı kadınların da sırtında. Servis, zamandan tasarruf olunca, hızlıca evine varma ve dinlenmeye zaman kalması anlamına da geliyor aynı zamanda. İstanbul Üniversitesin 87 servis hattı varken 2019’dan bu yana 25 hatta indirdiler. Hem araçlar küçük hem de (hastaneler dahil) 15 bin personelin olduğu bir kurum bu.

Üniversitelerde yemek çıkıyor yani hizmet alımı ile. İstanbul Üniversitesi’nde yemek ücretleri maaş kat sayısına göre belirleniyor. Katsayısı 2800 altı 40 TL, 2800 dahil ve üstü 60 TL, öğrenci 15 TL misafir 120 ve o gün içinde ikinci kez yemek yersek 120 TL vermemiz gerekiyor. (Öğrencilerde 3 kez tanımlı 4. kez yerse 120 TL öder) Bu arada bu yemekleri bu kadara yemiyoruz tabi ki bir de kurumun katkısı var maliyenin belirlediği. Muhtemelen o küçük katkı payı da bu tasarruf tedbirleri ile kaldırılacak.

Ana fotoğraf: Independent Türkçe

Paylaş:

Benzer İçerikler

Kimi birkaç günlük yemeğini yapıp kimi eşi ile kavga edip kimi doktordan bir torba dolusu ilacını alıp buluştu. “Haklarımızı alana dek direneceğiz” diyen Agrobay işçisi kadınlar, Ankara yürüyüşünü başlattı.
Taciz, hakaret, baskı, mobbing Özak Tekstil’de kadın işçilerin rutini. Öz İplik-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu işyerinde, sendika temsilcileri de bu baskıya ortak oldu. Kadın işçiler insanca koşullara kavuşmak için BİRTEKSEN’e üye olmak isteyince, tuvaletlerde sıkıştırılarak istifa etmeye zorlandılar, özel hayatlarıyla tehdit edildiler ve sonunda işten atıldılar. İşçilerin baskı ve tehditlere karşı yanıtı; iş bırakarak direnişe geçmek oldu.
Emine, hayatı boyunca kayıtdışı çalışmış tarım işçisi bir kadın… Emekli olabilmek için 11 yıldır sigorta primlerini kendisi ödüyordu. Önce devlet prim ücretlerine fahiş zam yaptı, ardından deprem oldu. Şimdi Hatay’da derme çatma bir çadırda yaşam mücadelesi veriyor. “Artık prim ödemem mümkün değil, emeklilik benim için hayal oldu” diyor.
Ev işçisi kadınlar, geçenlerde Twitter’de dönen “Ev işçisine yemek verilmeli mi?” tartışmasına oldukça tepkili. “Biz sadaka istemiyoruz, hakkımızı istiyoruz. O bir öğün yemek bizim zaten hakkımız, hakkımızı vermek zorundasınız” diyorlar. Ev işinin iş, ev işçisinin de işçi olduğunu ısrarla vurguluyorlar
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!