Yaz mevsiminin gelişiyle olgunlaşan kayısıların ne zamandır hasadı sürüyordu Malatya’da . Şimdi kurutulmuş ve kasalara doldurulmuş meyveleri tek tek çekirdeklerinden ayırma işlemi başladı. Hasattan sonraki evre bu… İlginç bir yöresel tanımı var. Bu aşamayı “kayısı patiği” olarak adlandırıyorlar. “Patik dönemi” birçok yerde başladı. Bu işin büyük bir bölümünü kadınlar yapıyor. Meyve güneşte kurutulduktan sonra gevşeyince, çekirdeği rahat çıkarılıyor. Dolayısıyla işçi kadınların çevrelerindeki boş alanlar adeta sarıya boyanmış; Yerlere yayılan bezlerin üzerine serilen altın sarısı kayısılar iki gün sonra kasalara alınıp, büyük bir özenle teker teker çekirdeklerinden ayrılıyor. Önlerinde sıralanmış sepetler doluyor, boşalıyor. Kadınların elinde ihracat öncesi son halini alıyor. Yüzlerce Malatyalı kadın, tentelerin altında henüz yarı aydınlanmış bir havada işe başlayıp, karanlıkta evlerine dönüyorlar. Yaşadığımız süreçte geçinmenin neredeyse imkansızlığı daha çok kadının bu işi yapmasına yol açtı. Artık sadece temel ihtiyaçlar için bile bu işi yapma zorunluluğundan söz ediyorlar. Malatya’da bugünlerde çok sayıda mahallede manzara böyle…
Fakat Hidayet mahallesindeki kayısı emeğinde yeni gelişen bir durum söz konusu. Burada güneşten korunmak için oluşturdukları tentelerin altında çalışan kadınlar farklı bir tutumla karşılaşıyorlar. Semtte yaşayan bazı insanlar tarafından ilçe emniyetine şikayet edilmişler. Peki neden? Şaşkınlıkla bu soruyu soruyorlar. “Görüntü ve ses kirliliği yaptıkları” iddia edilmiş! Polis isim vermemiş. Bu emeğe saygısızlık edenlerin kimler olduğu yönünde elbette tahminleri var kadınların. Battalgazi ilçesine bağlı mahallenin bazı “şık” evlerinde yaşayan sakinler demiş ki; “Bu işçi kadınlar, o meyve dolu kasalar, metreler boyunca yerlere serili kayısılar ‘görüntü kirliliği’ yapıyor” (!) Daha da ileri gitmişler, yüksek sesle konuşup, “mahallenin huzurunu” bozdukları da söylenmiş.
Güvencesiz çalışma
Kuru kayısı işinde çalışmak, emeğin güvencesiz koşullarını da barındırmak demek. Diğer yandan kadın olmaları, ev işlerine karşı da sorumluluklarının bulunmaları bellerinin bir kat daha eğik olması anlamına geliyor. Birileri, bir tür “görsel kirlilik” terimini kullanırken, insandan söz edildiğinin farkındayız hepimiz! Böyle işçi düşmanı bir düşünceye sahip olmak kesinlikle sınıfsal bir sorun. Hani bir söz vardır; Koyun can derdinde kasap mal derdinde! Tam böyle tanımlamaya denk düşüyor bu ortalıkta dolaşan söz… Mahallenin muhtarına da soruyoruz. “Ne münasebet, kadınlar geçim derdinde” diyor. O da böyle bir bakışa sahip olanlara öfkeli. “Malatyalılar bundan ekmek yer” cümlesini de ekliyor.

Kadınlar kuru kayısı işçisi
Bu şehirde kadınlar kuru kayısı işçisi olarak önemli bir emeği yüklenmişler. Hidayet semtinin sakini kadınlar da aynı emeğin içinde. Sokakların ya da alanların bazı noktalarında belirlenen çalışma güzergahlarına gelerek, günde 10 saat çalışıyorlar. Kayısıları tek tek elden geçiriyorlar. Yöresel tanımıyla “kayısı pırtlatma” ifadesi kullanılıyor. Tuzu kuru birileri ise, “gözüme görünmesinler” misali, “Görsel kirlilik var burada” diyebiliyor. Mahallede bu şikayetten sonra bir çekilme yaşandı mı? İyice kafalarını önlerindeki meyvelere eğip, kendini “görünmez” kılmaya zorlanan oldu mu bilemiyoruz! Sorduklarımız da varsayımda bulundular. Kadın emekçiler yaz sıcağında terlerken, karşı yolun kenarında yükselen gösterişli dış cepheye sahip sitelere arada başlarını kaldırıp bakıyorlar. Zihinlerinden geçen düşünce de benzer; “Bu yakıştırma oradan mı geldi?”. Bu soruyu dile getiren işçi Neslihan şunu da ekliyor; “Bizi görüp, ‘görüntü kirliliği” diye dertlenenler besbelli ki, hiç maddi sorun yaşamamışlar!”
‘Ne istiyorlar ekmek parasından’
Neslihan, Hidayet’in doğma büyüme yerlisi. Biraz daha geçim gücü elde edebilmek adına çalışan bir kadın. Malatya, 6 Şubat depreminde zarar gören bir şehir. Onun da evi orta hasarlı olduğu için kalması sakıncalı. Dolayısıyla eşi ve iki çocuğuyla Kore Konteynerleri’nde sürdürüyor yaşamını. “Ses kirliği, görsel kirlilik” gibi gerekçelerle kayısı işçisi kadınlardan rahatsız olduğunu söyleyip bunu şikayet etmeye kadar vardıran kişilerden haberi var mı? Yanıtı kinayeli; “Bize doğrudan söylenmedi ama çok fazla sokak var bu semtte bu işin yapıldığı. Oralardaki arkadaşlara diyen olmuştur. Ne istiyorlar kadınların ekmek parasından? Ayıp değil mi insanların geçimine, emeğine laf söylemeleri! Madem görüntü çok dert oluyor, gitsinler sokak kenarlarında eski kapı-pencere satanlara baksınlar”. Nasıl bir iş olduğunu soruyorum, şöyle açıyor; “Burada bazı evler depremde yıkıldı. O evlerin kapı ve pencerelerini söküp kimi köşelere, yol kenarlarına yığıp satan insanlar var. O görüntüler hoş geliyor da biz işçiler mi bozuyoruz göz manzaralarını!”
‘Kredi borcu ödüyorlar’
Sabah herkes uyurken semtin kadınları kalkıp, saat 05.00’da işyerine geliyor. Neslihan Başıgüzel, altı senedir bu işi yapıyor. Her gün akşam karanlığına kadar sepetlerin başında çekirdek çıkarma mesaisinde. Çünkü çocuklarının okul masrafları yükselmiş; “İki oğlum var. Küçüğü ilkokul altıncı sınıfta, diğeri ise lise sonda okuyor. Sadece çoluğun çocuğun maddi sorunları değil, mutfak masrafları da aldı başını gidiyor. Diğer arkadaşlarımız da hem günlük giderleri hem de bazı borçları ödemek durumunda. Kendisinin olmasa bile eşinin mutlaka ödemesi gereken banka kredisi veya diğer maddi sıkıntıları oluyor. Bir yerlere borcu harcı olmayan insan, sabahın o en erken zamanlarında buraya gelip 20 kiloluk kasaları kaldırır mı?”

Mahalle sarıya boyanıyor
Eşinin alanı farklı. Elektrikte, televizyonda vs. arıza varsa, tamir gerekiyorsa gidiyor. “Ama tek maaş evin mutfağına zor yetiyor zaten” diyor. 39 yaşındaki işçi, evin çarkını çevirmek için elbirliği yaptıklarını anlatıyor. Sözü hasata da getiriyor: “Temmuz hasat zamanıdır buralarda… Silkelenen ağaçlardan düşen meyveler kasalara konulur. ‘İslim’ denilen bir işlemi var. O işlemden sonra yerlere metrelerce serdiğimiz bezlere dizeriz kayısıları. Bir görseniz bu dönem sanki tüm Hidayet sarıya boyanıyor. İki gün kadar güneş altında bekletildikten sonra yeniden kasalara doldurulur ve yine önümüze gelir. Biz de tek tek çekirdekleri çıkartırız. Sonra yeniden o bezlere sereriz”.
Fatma’ya adeta ilaç gibi geldi
Bu işi yapanların ya baktığı hastası oluyor, evinden çok uzaklaşamıyor. Veya küçük çocuklara sahip, kimseye de bırakamıyor. Üç çocuklu Fatma Doğan’ın da bu işten elde ettiği gelirden başka dayanağı yok. Tam eski Türk filmleri gibi bir hayatı var. Birini seviyor, evleniyor ama amansız bir hastalık eşinin yakasını bırakmıyor. Kaptığı bir enfeksiyondan dolayı böbrek hastalığına yakalanmış iki yıl önce. Yıllarca ona bakıyor. Hastalık iyice ilerleyince aylarca hastanelerde yanında kalıyor. Tedavide hep aynı umudu taşısa da olmuyor, eşini kaybediyor. Bu ölümün ardından yaşadıkları da çok zorlamış. Çünkü artık hiç geliri yok, üç çocuğunu bırakıp işe de giremiyor. SGK’ya başvurup, eşinin maaşını bağlatmak istiyor. Fakat çok az SGK primi çıkıyor kayıtlarda. “Size bu primle ‘dul maaşı bağlayamayız” diyorlar. Yıllarca çok sayıda işte sigortasız çalıştırılmış vefat eden kocası. 41 yaşındaki Fatma, sıfır gelirle kalacakken, komşuları bu işi öneriyor. Kuru kayısı patiği işçiliği adeta hayatını kurtarıyor! Diğer iş arkadaşlarına göre çok büyük bir mücadele var hayatında. Onu kolluyorlar, gereken zamanlarda dayanışma gösteriyorlar.
Emek yoğun bir iş. Fatma’nın paylaştığı bilgilere göre günlük çalışma süresi 9-10 saati buluyor. Battalgazi’nin bu mahallesinde üniversiteye giden gence harç parası mı gönderilecek, patik parası imdada yetişiyor. Düğün ya da nişan mı var, o da patikten biriktirilen ücretle kotarılıyor. Kredi kartı mı zorladı yine aynı. Kayısının emeğiyle elde edilen ekonomik güç, kadınların iki ayakları üzerinde dik durmalarının sebebi. Sohbet ederken dikkat çeken o özgüvenleri ise bu emeğin diğer kazancı!