Hayvancılıkla uğraşan Sultan’ın her günü büyük emek!

Ömrünü İstanbul’da hayvancılık ve bahçecilik yaparak geçiren Sultan, “Sadece emekli olamadığıma üzülüyorum” diyor. Sabahın erken saatinden akşama kadar çalışan Sultan, çalışkanlığıyla yaşadığı köyde parmakla gösteriliyor.
Paylaş:
Gülay Fırat
Gülay Fırat
glyfirat@gmail.com

Ona Paşamandıra’nın “Sultan Ablası” diyorlar. İstanbul Beykoz ilçesine bağlı Paşamandıra Köyü’nde bahçecilik ve hayvancılıkla uğraşıyor. Tam bir Anadolu kadını olan Sultan, güne güneş doğmadan önce başlıyor ve akşama kadar arı gibi çalışıyor…

Türkiye’nin dört bir köşesinden göç alan İstanbul, bugün resmi kayıtlara göre 16 milyon nüfusa sahip. Sadece ekonomik olarak değil; tarihi, kültürü ve doğasıyla da çok güzel. İlginç olansa bugün pek çok İstanbullu belki ekonomik şartların ağırlığından belki de iş yoğunluğundan yaşadığı şehrin güzelliklerinden mahrum hatta bihaber yaşıyor. Bu maksatla yola çıktığım sosyal medya platformu youtube için kendi adıma yaptığım çekimlerde İstanbul’u gezerken karşılaştım Sultan’la.

Köylünün büyük kısmı inekleri sattı

Sultan, aslen Kastamonulu. Otuz dört yıl önce İstanbul’un Beykoz ilçesine bağlı Paşamandıra Köyü’ne gelin gelmiş. Paşamandıra köyü diyorum ama aslında şu an mahalle. Bilmeyenler için hatırlatayım, 2012’de çıkartılan bir yasayla büyükşehirlerdeki tüm köyler mahalleye dönüştürüldü. Buna karşın Paşamandıra, köy yaşamından izlerini henüz kaybetmeyen sayılı yerlerden.

Çeşitli kaynaklara göre, geçmişte hayvancılığın yoğun yapılması üzerine köylülerin bir araya gelerek kurdukları mandırasıyla ünlenen köyde, bu işleri çekip çeviren bir de Paşa lakaplı kişi varmış. İşte Paşamandıra köyü de adını bu özellikleriyle almış. Tabii bunlar çok zaman önceymiş. Köylüsünün şimdi anlattığına göre, son 10-15 sene içinde Paşamandıra’da hayat epeyce değişmiş. Ne yazık ki bakımı zahmetli ve pahalı olduğun için inekler, koyunlar hep satılmış. Bazı köylü yetinmeyip tarlasını, bağını, bahçesini de satmış. Bir zamanlar bahçecilik yapılan ya da hayvanların otladığı çayırların büyük kısmı şu an kahvaltı bahçelerine, mangal yerlerine çevrilmiş. Böylelikle hayvancılık veya bahçecilikle uğraşan kadınların kimi gözlemecilik yapmaya ya da aile işletmesi kahvaltı bahçelerinde çalışmaya başlamış. Kimi de ev hanımı olarak kalmayı yeğlemiş. İşte Sultan ve eşi, zamanın şartlarına direnip parmakla sayılacak kadar azalan hayvancılık ve bahçecilikle uğraşan son çiftçi ailelerden biri.

Dört çocuğu da üniversite okudu

Çalışmaktan yorulmayan, bütün gün ayakta koşturup yine de yüzünden tebessümü eksik etmeyen Sultan, bakın kendisini nasıl anlatıyor, “Ben, Sultan Kocameşe. Paşamandıra’da çiftçilik; hayvancılık ve bahçecilik yapıyorum. Evimin bahçesinin yanı sıra yurtdışındaki komşumun bahçesine de mevsimine göre, her çeşit sebzeyi ekiyorum. Tavuklarım var, ineklerim var. Eşim, doğma büyüme Paşamandıralı, ben Kastamonu’dan 1990’da gelin geldim. Dört çocuğum var, üç kız bir oğlan. Hepsini de okuttum. Köyde ilk ehliyeti benim çocuklar aldı. Üniversiteyi ilk benim çocuklarım okudu, o zaman kadar köyde üniversiteye giden yoktu, benim çocuklarım köye öncülük etti. Kızlarımın biri ilahiyat, diğeri coğrafya öğretmeni oldular ama atanamayınca bir süre ücretli öğretmenlik yapıp kendi çocukları olunca da işi bıraktılar. Şimdi çocukları büyüdü, onlar da KPSS’ye hazırlanıyor. En küçük kızım ise halkla ilişkiler ve reklamcılık okudu, ona kamera da aldık ama yapmadı; diş kliniğinde çalışıyor. Oğlum ise bilgisayar mühendisliği okuyor. Hepsi hayatını kurtardığı için çok mutluyum.”

Sabah 4’te kalkıyor

Kendini bildi bileli çalışan, birçok işi aynı anda kolaylıkla yapan Sultan güne çok erken başladığını belirterek şöyle anlatıyor, “Sabahları 04.00’te uyanıyorum, önce ahıra gidip hayvanları 1-2 kilometre uzaktaki çayıra otlamaya çıkarıyorum. Sonra dönüp bahçeyle ilgileniyorum. İşlerim bitince kahvaltı hazırlıyorum, kahvaltı sonrası biraz dinleniyorum. Günlük taze sütümüz var. Sütün bir kısmını satıyoruz, bir kısmından kendimiz ve bazı müşterilerim için köy tereyağı ve minci (lor peyniri) yapıyorum. Bahçemizdeki fırında da ekmek yapıyorum. Ev, bahçe işleri derken zaman uçup gidiyor, bir bakıyorum akşam üstü olmuş, hemen hayvanları almaya gidiyorum. Dönüşte onları ahırda yerlerine yerleştirip yemlerini veriyorum. Sonra sütleri sağılıyor. Yaz mevsimi çok sıcak olduğu için hayvanların sağma işi bitince yeniden onları başka bir çayıra götürüp salıyorum. İşim güzel. Eşimle birlikte kendi işimizi severek yapıyorum ama sosyal hayatım yok. Her yere gidiyorum ama kısa aralıklarla iş başına dönmem gerek, bakması gereken inekler, yapılması gereken işler var. Akşama kadar gün nasıl geçiyor anlamıyorum.”

Paşamandıra’da artık trafik var!

Arkadaşları, komşularıyla iyi iletişimi olan Sultan, “Eskiden günlerimiz de vardı önce kovit pandemisi yüzünden ara verdik, sonra da altın uçuşa geçince tamamen altın günümüz bitti, paralı güne de kimse yanaşmadı” diyor.

Paşamandıra’da hayvancılıkla uğraşan 5 aileden biri olan Sultan, geçmişte köy hayatının daha güzel olduğunu anlatıyor. Paşamandıra’yı bir süre önce keşfeden İstanbullu fırsat buldukça buralara kahvaltı bahçelerine, mangala geliyor. Artan turistik yönelim köylünün alışık olmadığı bir araç trafiğine neden oluyor. Paşamandıra’nın eski sessiz sakinliğini özlediğini belirten Sultan, “Şimdi sabahları, özellikle hafta sonları artan trafikte inekleri ahırdan çıkarıp çayıra götürmek çok zor oluyor. Onun dışında eskiye göre daha az çalışıyorum aslında; işim azaldı, kolaylaştı” diyor.

Kovit pandemisi döneminde inekleri sayesinde eve hapsolmaktan kurtulduğunu sözlerine ekleyen Sultan’ın engebeli bahçesinden ahıra inmek bir ‘survivor parkuru’ kadar zorlu bir iş. Meyve ağaçları ve mevsim sebzeleriyle dolu yemyeşil bahçeden bayır aşağı birlikte yürürken, küçük bir ahır daha karşımıza çıkıyor. Sultan abla burayı birkaç haftalık buzalara ayırmış. Biraz büyüdükten sonra onları büyük ahıra aldığını söylüyor. Her hayvanıyla bir anısı var. Hayvanların isimlerini de ona göre vermiş, “Bayramda doğanın adını Bayram koydum. Bahçede doğana, Bahçegül dedim,” diyor.

Yabancı inek meraklısı boğa!

Sultan’la hayvanlarını çayırdan almaya birlikte gidiyoruz, o da yolda anlatmaya devam ediyor, “Sabah 4, akşam 4 ineklerin ilgi saatleri. On üç hayvanım var, hepsini kendim yetiştirdim. Çayırdakilerin sekizi yavru.”

Koca koca inekleri çayırdan hızla toparlıyor Sultan, hayvanların çıkış kapısında önceliği daha büyük iri ineklere verdiğini görünce şaşırıyorum, “İnsanlardan daha kibarlar” diye yorum yaptığımda gülerek, “Önce büyükler sonra küçükler geçiyor, aksi halde büyükler kızıp küçüklere vuruyor” diyor. Paşamandıra’ya hafta içi gittiğim halde dönüş yolunda zaman zaman trafik oluşuyor, yol kısa bir an kitleniyor. Hayvanlarını hızla toparlayan Sultan, ineklerin de insanlar gibi 9 ay 10 günde yavruladığını anlatıyor.

Ahıra doğru yürürken, sürünün en başındaki Deniz isimli boğa (adını doğumuna gelen veterinerden almış), yolun biraz gerisinde tel çitlerin ardında otlamaya devam eden inekleri görüp onların yanına gidiyor. Sultan, sürünün düzenini bozan boğanın bu hareketine sopasıyla müdahale ediyor.Ahıra dönüşte hayvanların yolu pisletmesine, “Asfaltta çiçek bitecek” diye takılıyorum, Sultan matrak bir anısını anlatıyor, “Bir seferinde bir zabıtaya denk getirdim, inekleri görüp ‘abla bunlar ne yapıyor böyle’ dedi, ona ‘Ne yapayım ineklere bebek gibi bez mi bağlayayım?’ dedim.”

“Beyimle birlikte çalışıyoruz”

Gün içinde içi temizlenmiş büyük ahıra ulaştığımızda, hayvanlar yerlerini bilip teker teker geçiyor. Yeniden onlara yem veren Sultan hemen süt sağma makinesini getirip takıyor. İşi bitince şöyle konuşuyor, “Eskiden hayvanları elle sağardık, artık bu işi makinayla yapıyoruz. Sağdığım sütleri hemen temizce şişeleyip ahırın hemen yanındaki buzdolabına koyuyorum. Her şey olması gerektiği gibi. İnekler sağıldıktan sonra kısa bir süre dinlenip yeniden dışarı çıkarıyorum ve başka bir yerde otlamaya bırakıyorum. Havalar iyi olduğu sürece sekiz dokuz ay inekler hep dışarıda. Dediğim gibi işim güzel, gün içinde her yere gidebilirim ama çok oyalanamam, geri dönüp ineklerle ilgilenmem gerek. Başka yardımcımız yok, beyimle birlikte çalışıyoruz.”

Eşiyle birlikte yaptığı işten memnun olsa da ufak bir kırgınlığı var, emekli olamadığı için üzgün olan Sultan, “Beni emekli yapmadı beyim, çok kızıyorum ona. Devlet de vermişti, çiftçilik sigortası vardı yani. Çiftçilik sigortası yapabilirdi ama o zamanlar durumumuz yoktu, sigorta yapmadı. Halbuki etrafımızda yaptıranlar oldu. Beyim bana sigorta yaptıramadı, şu an pişman ama yapacak bir şey yok. Paramız ayrı gayrı değil ama diyorum ki ‘benim de emekliliğim olsaydı daha iyi olurdu’. Şu andan sonra ben de istemem zaten ömrüm yetmez, boşver. Hayatımdan memnunum, eşim çocuklarım hepsi de yanımda çok şükür” diye konuşuyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Hem engelli, hem yaşlı, hem sosyal yardım almayan, hem de halen çadırda yaşayan bir kadın olarak neden konteyner kente gitmediğini öğrenmeye çalıştığımız Semra bu konuda oldukça dertli. Yaşlı ve yalnız kadınlar için konteyner kentlerin de sağlıklı ve güvenli alanlar olmadığını belirtiyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!