İSİG Meclisi İstanbul Sözcüsü Serpil Ünal: İşçi sağlığı iş güvenliği önlemleri erkek işçilerin fiziki özellikleri, durumları dikkate alınarak hazırlanmış

İSİG Meclisi İstanbul Sözcüsü Serpil Ünal, erkek işçiler dikkate alınarak hazırlanmış işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin kadınları korumadığını ifade ediyor. Ünal, “Yoksulluk da kadına karşı kullanılıyor. Bir kadın ne kadar yoksulsa o kadar düşük ücrete çalıştırılıyor. Yoksulluk kadına bir şiddet olarak işyerinde tekrar dönüyor. Kadınlar küçük atölyelerde, merdiven altı işletmelerde, güvencesiz ve tehlikeli işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Çoğu zaman sigortaları olmuyor” diyor.
Paylaş:
Yadigar Aygün
Yadigar Aygün
yadigaraygun93@gmail.com

Dilovası’nda 4 kadın, iki kız çocuğu ve en son bir erkeğin canından olması bir kere daha gösterdi ki işyerlerinde önlem alınmadığı ve denetim yapılmadığı için kadın ve çocuk işçiler katlediliyor. İSİG Meclisi verilerine göre, 2025 yılının ilk on ayında 1.529 işçi iş cinayetlerinde katledildi. 2025 yılının ilk 10 ayında 114 kadın işçi iş cinayetlerinde katledildi.

15 yaşındaki Hilal Özdemir, Boğaziçi Üniversitesi’nde çalışırken katledildi. MESEM’lerde ve işyerlerinde çocuk işçiler katlediliyor. 2013-2025 yılları döneminde en az 770 çocuk çalışırken katledildi. Kadın işçiler düşük ücretlerle, güvencesiz işlerde, ağır çalışma koşullarında, baskı, mobinge maruz kalıyor. Kadın işçiler, çocuk işçiler, işyerlerinde önlem alınmadığı için katlediliyor. İşyerlerinde işçi sağlığı iş güvenliği önlemleri erkek işçilerin fiziki özellikleri, durumları dikkate alınarak hazırlanmış; bu önlemlerin tümü uygulansa bile kadınları ve çocukları korumuyorlar. Erkek egemen sistemin işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri elbette ki kadınlar açısından yeterli olamıyor; çocukların zaten çalıştırılmaması gerek. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken İSİG Meclisi İstanbul Sözcüsü Serpil Ünal ile kadın işçilerin işyerlerinde yaşadıkları sorunları, iş cinayetlerini, iktidarın ve sermayenin politikalarını konuştuk.

Kadın işçiler işyerlerinde hangi zorlukları yaşıyor? Aldıkları ücret kira, fatura, gıdaya yetiyor mu? Ayrımcılık, cinsiyetçi söylem, taciz, baskı, mobing yaşıyorlar mı? Merdivenaltı, kaçak yerlerde neler yaşıyorlar?

Genelde kadın emeğinin görünmezliği üzerinde duruyoruz. Ve bu eviçi işlerde verilen emek üzerinden bakılarak ifade edilir çoğunlukla. Fakat kadın bir işte ücretli çalıştığında da, kısmen görünen bir yerde, fakat ‘değersizleştirilmiş’ oluyor emeği. Kadın evini geçindiren değil, eve katkı sağlayan, biraz ‘harçlık’ kazanan olarak görülüyor. Bu nedenle de olabildiğince düşük ücretlere çalıştırılıyorlar. Kadınlar erkeklere göre çok daha düşük ücretlerle ve çok daha uzun saatler çalıştırılıyor. Aldıkları ücretler o kadar düşük ki, genelde gerçekten ‘harçlık’ denilecek miktarda hatta bir yevmiyeleri bir pazar masrafını bile karşılamıyor.

Sömürü bununla kalmıyor. Çok ağır kolileri, bidonları, vb. kaldırmak, taşımak zorunda kalıyorlar. Kadınların yapmaması gereken ağır işler yaptırılıyor. Bunun dışında işyerindeki temizlik işleri de ‘kadın’ oldukları için onlara yükleniyor. Bu nedenle de hemen her kadın bel fıtığı, kas ve iskelet sistemi rahatsızlıkları yaşıyor. Ortamın temiz olmaması, ağır işler, tedavi olanaklarının bulunmaması kadın hastalıklarına da yol açıyor. Tuvalete gitmek için bile izin almaları gerekiyor. İnsani ve zorunlu bir ihtiyaç bile onur kırıcı bir hale getiriliyor. Kadınların işyerinde yaşadığı en büyük ve yıpratıcı sorunlar arasında baskı, mobing, aşağılanma, hakaret ve taciz var. Taciz olayları çok fazla ve kadınlar kendilerinin suçlanacağı kaygısıyla bunu anlatamıyor, şikayette bulunamıyor. Kaldı ki, şikayetlerden de pek bir sonuç alınamıyor. Kadınlar, kadın olmaları, inançları, etnik kökenleri vb. nedenlerle de aşağılanmaya, ayrımcılığa uğruyor.

Yoksulluk da yine kadına karşı kullanılıyor. Kadın ne kadar yoksulsa o kadar düşük ücrete çalıştırılıyor. Yoksulluk kadına bir şiddet olarak işyerinde tekrar dönüyor. Kadınlar küçük atölyelerde, merdiven altı işletmelerde, güvencesiz ve tehlikeli işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Çoğu zaman sigortaları olmuyor. Hatta çalışılan bina kaçak yapı, işletme ruhsatsız; böyle çok fazla işletme var. Dilovası bunlardan biri ya da geçmişte Davutpaşa olayında olduğu gibi. Yoksulluk kadınları bu işlerde çalışmaya mecbur bırakıyor. Açıkçası sermaye kadınların yoksulluğunu fırsata çevirerek, daha fazla sömürüp daha fazla yoksulluğa itiyor.

Serpil Ünal

İktidarın ve sermayenin politikalarını biraz değerlendirir misiniz? İşyerlerinde önlem ve denetim neden önemlidir? İSİG önlemleri neden önemlidir? İşçileri katledenler kimlerdir? Asıl sorumluları kimlerdir?

İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri, asıl olarak önce işçinin sağlığını kaybetmeden çalışabileceği ortamın sağlanması, bunun güvence altına alınması ve işin gereken nitelikte yapılması için hem fiziki koşulların tamamlanması hem de işçinin de bu konuda gerekli bilgi ve becerilere sahip olması veya bunun için eğitim verilmesini vb kapsar. Bir işyerinde risk analizi yapılır, gereken önlemler tam olarak alınırsa iş cinayetleri olmaz hatta iş kazaları da olmaz. Bugün ‘iş kazası’ denilerek geçiştirilen iş cinayetlerinin neredeyse yüzde 99’u önlenebilir sebeplerle gerçekleşiyor. Hatta çok basit bir önlemin alınmamış olması nedeniyle yaşanıyor. Örneğin inşaatlarda merdiven ya da asansör boşluğuna düşme. Boşlukların çevresinin kapatılması çok basit bir işlem ama yapılmıyor. Çünkü düşme riski olan yerlere tahta vb. malzeme ile kapatmak hem malzeme masrafı hem de bu işin yapıldığı zaman için de işçiye fazladan yevmiye vermek olarak görülüp maliyet hesabı yapılarak bundan kaçınılıyor.

İş cinayetinden kimlerin sorumlu olduğu önemli bir soru. Ve ne yazık ki, iş cinayeti davalarında çoğu zaman asıl sorumlular cezalandırılmıyor, hatta haklarında soruşturma dahi açılmayabiliyor. İş cinayetlerinde öncelikle işin sahibi asıl sorumludur. Bu inşaat olabilir, tekstil, maden olabilir ya da hizmet sektöründe taşımacılık, temizlik vb. olabilir… İşyerinin bağlı olduğu kamu kuruluşları sorumludur. Bir inşaatın yapılması için, bir binanın, arazinin iş yeri olarak kullanılabilmesi için kamu kuruluşlarının gerekli izinleri vermesi ve denetlenmesi gerekir. Devletin bu konudaki politikasına gelince… Yaşanan iş cinayetlerinin giderek artması, hatta çoğu iş cinayetinin çok basit önlemler alınmadığı için, bir kaza olacağı çok açıkken ısrarla hiçbir tedbirin alınmamış olması nedeniyle yaşanması devletin politikasını çok net ortaya koyuyor. Çarklar dönsün, kârlar katlansın. Devlet sermayenin çıkarlarını gözetiyor, ona hizmet ediyor. Bunu pandemide gördük. Hiçbir denetleme yapılmıyor. Her türlü İSİG ihlali görmezden geliniyor. İş cinayetlerinden asıl sorumlu olanlar ceza almıyor hatta yargılanmıyor. Ya da bir kaç hafta göstermelik tutuklamayla geçiştiriliyor. İşin asıl sahibi ve kamu kurumlarının üst düzey yetkilileri değil ceza almak, haklarında dava dahi açılmıyor.

İş cinayetinde işin asıl sahibi kişi/kurum, bu işletmenin kurulması ve işletilmesi konusunda gerekli izin ve denetimleri yapması gereken kamu kurumu yöneticileri, sonrasında iş konusundaki tecrübe ve işe göre yetkili olan, mühendis, tekniker, ustalar, vb. sorumludur. Ve iş cinayeti davalarında suç bu en alt gruba yükleniyor. Hatta ölen ve yaralanan işçiler suçlu bulunuyor. Devletin iş cinayetleri davalarındaki politikası, asıl sorumlulara cezasızlık hatta ödül niteliğinde. Devlet politikaları sermayenin çıkarlarına göre belirleniyor. Sermaye dünyanın her yerinde daha ucuz iş gücü arayışında. Emperyalist devletler işletmeleri işgücünün ucuz olduğu ülkelere kaydırıyor. Türkiye’de ise kadın işçiler ucuz iş gücü, çocuk işçiler ise en ucuz, hatta MESEM vb. çıraklık uygulamalarıyla bedava iş gücü. Ve devlet kendi eliyle çocukları ucuz iş gücü olarak altın tepside sunuyor. MESEM projesi sermayenin çıkarlarını doğrultusunda hayata geçirildi. Daha 2000’li yılların başında Koç Grubu’nun kurucusu Vehbi Koç “Meslek lisesi memleket meselesi” diyerek devlete talimatı vermişti. Şimdi çocuk işçilik yasal hale getiriliyor. Ve artık okullar sanayi bölgelerine taşınmaya başladı. Son olarak da zaten bir garabet olan 4+4+4 eğitim sistemi 4+4+2+2 olarak belirlendi ve resmi olarak çocuk işçilik yaşı ortaokul düzeyine kadar indirildi. Zaten bakanın çocuk işçiyle poz verip övdüğü bir ülkede iş cinayetlerinin de, çocuk işçiliğin de önlenmeyeceği çok açık.

15 yaşındaki Hilal Özdemir, Boğaziçi Üniversitesi’nde çalışırken katledildi. MESEM’lerde ve işyerlerinde çocuk işçiler katlediliyor. Türkiye’de çocuk işçiler neler yaşıyor? Çocuk işçiliği neden yasaklanmalıdır? Kız çocuklarının eğitim almak yerine çalıştırılmasını değerlendirir misiniz?

İSİG Meclisi olarak birkaç yıldır özellikle çocuk iş cinayetlerine dikkat çekiyoruz ve çocuk işçiliğiyle mücadele çağrısı yapıyoruz. Çocuklar okumaları hatta oyun oynamaları gereken yaşlarda çalışmak zorunda kalıyor. Bunun en önemli nedeni kapitalist sistemin krizleri ve devletin neo-liberal politikaları. Emekçilerin aldığı ücretler azaltılıp bir yandan da kazanılmış hakları tırpanlanıyor ve yoksulluk çığ gibi büyüyor.  Yoksulluk arttıkça kadın ve çocuklar sermaye için ucuz işgücü haline geliyor. Biz mesleki eğitim olmasın, demiyoruz. Mesleki eğitim olmalı elbette ama bu eğitim okullarda, diğer eğitim müfredatıyla birlikte ve aşamalı olarak, çocukların bilgileri becerileri, eğilimleri, toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda yapılmalı.

Çocuklar çok ağır koşullarda yetişkinlerin yaptığı işlerde çalıştırılıyor, eğitimden koparılıyor. Haftada 4 gün sanayide çalışıp bir gün okula giden çocuk eğitimden koparılmış demektir. Bu kız çocukları açısından daha da büyük sorun. 4+4+4 eğitim sistemi çok fazla kız çocuğunun eğitimden kopmasını getirdi. Yoksulluk da bunu arttıran önemli bir faktör. Çocuklar yaşlarına göre ağır işlerde çalıştıkları için çok ciddi sağlık sorunları yaşamaya başlıyorlar. Çocuk yaşta çalışmak çocukların bedenen, zihnen ve psikolojik olarak gelişmelerini de engelliyor. Ve çocuk yaşta ağır işlerde çalışmaya başlayınca erken yaşta artık çalışmaz hale gelecektir. Bu ciddi anlamda toplumsal bir sorun. Kız çocuklarının eğitimden koparılması iktidarın bilinçli bir politikası. 4+4+4 eğitim sistemi daha tasarı halindeyken eğitim sendikaları, eğitim alanındaki demokratik kitle örgütleri buna karşı çıkmıştı. Ve özellikle kız çocuklarının eğitimden koparılması demek olduğunu ifade etmişti. İktidarın kadın düşmanı politikalarının bir parçası diyebiliriz. Kadının eğitimli, bilgili, kültürlü, soran araştıran değil, itaat eden bireyler olması isteniyor. Erkeğe, erkek egemen devlete itaat etmesini ve onun istediği gibi nesiller yetiştirmesini istiyor. Özellikle yoksul ailelerde ve kırsal kesimlerde kız çocukları eğitimden erken yaşta koparılıyor çünkü evin işlerini, diğer bireylerin bakımını yapmak ya da tarlada çalışmak zorunda kalıyor. Büyük kentlerde ise merdivenaltı atölyelerde güvencesiz koşullarda çalışmak zorunda kalıyorlar.

ILO 190 çocuklar ve kadın işçiler için neden önemlidir? Bazı sektörlerde ILO 190 uygulamaya alan sendikalar, şirketler olduğunu duyduk. ILO sertifika veriyormuş. Bu sertifika nedir? Toplu iş sözleşmelerinde yer alıyor mu, almıyorsa neden? Bu konuda bilginiz varsa bizimle paylaşır mısınız?

ILO 190 herkesin cinsiyete dayalı şiddet ve taciz de dahil olmak üzere, şiddet ve tacizden arınmış bir çalışma yaşamına sahip olma hakkını tanıyan ilk uluslararası antlaşmadır.  ILO sözleşmedeki şartları yerine getiren işletmelere uluslararası kurallara uyduğuna dair sertifika veriyor. Ama sertifikalar konusunda ayrıntılı bilgiye sahip değilim açıkçası. Bazı konfederasyonlar güçlü oldukları sendikaların örgütlendiği işyerlerinde toplu sözleşmelere ILO sözleşmesine dayanarak bazı şartları yerine getirmesini sağlayacak maddeleri dahil edebiliyorlar. Bunlar genelde en temel haklar kapsamındaki koşullar oluyor. Bu biraz da işkolu ve çalışanların durumu ve sendikanın örgütlülüğünün gücüyle ilgili. Örneğin bazı işyerlerinde kadınlara ilişkin bazı maddeler sözleşmelerde yer alabiliyor. 8 Mart ve 25 Kasım’da kadınların izinli ya da tatilde sayılması, hamile ve yeni doğum yapan kadınların izinleri ve ücretleri gibi maddeler yer alabiliyor. Ama bunların da sayısı çok az bildiğim kadarıyla.

Türkiye’de ILO 190 sözleşmesini ancak çok büyük işletmeler, markalar, ihracat yapan şirketler uyguluyor. Hatta son zamanlarda büyük şirketler, markalar dahi buna uymuyor. Siz de biliyorsunuzdur, büyük markalara, şirketlere ürün üreten pek çok işyerinde çok ağır sömürü ve hak gaspları, işten atma saldırıları yaşanıyor. ILO sözleşmesi uygulansa başlangıçta sigortasız çalışma, ücret eşitsizliği gibi sorunlar yaşanmaz. Kadınlar erkeklere göre daha düşük ücretle çalıştırılmaz. 18 yaşını doldurmamış kimse işçi olarak çalışamaz. Fakat bunları uygulayan işletme çok az. Ve genellikle de başka ülkelerin şirketlerinde uygulanıyor.

Kadınların sendikalı olması neden önemlidir? Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller nelerdir?  İşyerlerinde şiddetin önlenmesi için sendikalar neler yapmalıdır? İktidarın ve sermeyenin politikalarını değerlendirir misiniz?

İşçilerin tümünün sendikalı olması önemli. Gerçek anlamda sınıf sendikasında örgütlenen işçiler başta ekonomik haklar olmak üzere haklarının neler olduğunu, bunun için mücadele yol ve yöntemlerini ve bir sınıf olarak hareket etmeyi öğrenir. Kadınlar için sendikalı olmak daha da önemli. Çünkü yaşamın her alanında kadınlar geri planda bırakılıyor. Aynı işi yapmasına, aynı eğitim düzeyine, aynı tecrübeye sahip olmasına rağmen daha düşük ücretle çalıştırılıyor, terfi, konum gibi durumlarda da kadın son seçenektir. Bir kadının yönetici konumda, söz kuran, karar veren konumda olması son derece güçtür ve kadınlar bunun için ciddi bir mücadele vermek zorunda kalıyor. Sendikalarda da kadın işçilerin ayrıca bir örgütlenme çalışması yürütmesi gerekiyor. Çünkü işçi sağlığı, iş güvenliği önlemlerinin tümü uygulansa dahi bu önlemler erkek işçilerin fiziki özellikleri, durumları dikkate alınarak hazırlanmış. Erkek egemen sistemin İSİG önlemleri elbette ki kadınlar açısından yeterli olamıyor. Sendikaların bir kısmında bu konuda çalışmalar var fakat yeterli düzeyde ve fazla işlevsel oldukları söylenemez.

İşyerlerinde şiddetin önlenebilmesi için sınıfsal bir mücadele yürütülmesi gerekir. Çünkü ağır çalışma koşulları, düşük ücret, ücret eşitsizliği ve şiddet de sınıfsaldır.  İşçi sınıfının mücadelesi güçlü olduğunda haklarını koruyabilir, daha insani koşullarda çalışma ve yaşama imkânını sağlayabilir. Bunun için de bir örgütlenme gereklidir ki, sendikalar işçilerin ekonomik haklarını için mücadele ettikleri örgütlenmelerdir. Fakat Türkiye’de sendikal örgütlenme sürekli olarak engellenmektedir.  Özelikle AKP iktidarı döneminde her türlü sendikal hak tırpanlanıyor. Grevler, direnişler yasaklanıyor, greve, direnişe geçen işçiler, sendika yöneticileri gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Devlet sermayenin çıkarlarını koruyor. İşçilerin anayasal hakları olan sendikal örgütlenme, TİS, grev, iş bırakma sermayenin çıkarlarına uymuyor. Ve işçiler haklarını aradıklarında patronların talimatıyla işçiler, sendika yöneticileri gözaltına alınıyor, darp ediliyor hatta tutuklanıyor.

25 Kasım için kadın işçi ve emekçilere bir çağrınız var mı? 25 Kasım’da sokaklarda olmak neden önemlidir?

Evet, şiddet her yerde. Bu bütün işçi ve emekçiler için böyle. Çünkü kapitalist sistem kârlarına daha fazla kâr eklemek için şiddeti de kullanır. Fakat bu şiddet kadınlar açısından çok daha katmerli ve çok daha fazla şiddete maruz kalıyor hatta katlediliyorlar. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken de tüm kadınların kadın cinayetlerine, iş cinayetlerine, eşitsizliğe, çocuk işçiliğe karşı sokaklarda, meydanlarda, işyerlerinde, evlerinde her yerde zorlu bir sınıf mücadelesi vermesi gerekiyor.

İSİG Verilerine göre katledilen kadın işçiler ve iş kolları
Ocak  – 30 Ocak’ta Denizli Pamukkale’de 08.25 sularında Beycam cam imalat fabrikası işçilerini taşıyan servis minibüsünün alt geçitte devrilmesi sonucu 55 yaşındaki Elif Karadağ, 45 yaşındaki İlkay Tosun ve 41 yaşındaki Dilek Sarı;
21 Ocak’ta Bolu Seben’de Grand Kartal Oteli’nde 02.40 sularında çıkan yangında 27 yaşındaki Eslem Uyanık, 25 yaşındaki Esra Nazik, 24 yaşındaki Dilara Ermanoğlu ve 25 yaşındaki Şevval Şahin;
18 Ocak’ta İstanbul Ataşehir’de 03.30 sularında The Hera Business Hotels & Spa Oteli’nde çıkan yangında 30’lu yaşlardaki işçiler Kenyalı Ann Wangui Muchoki, Endonezyalı Sri Yuni Wahyuni ve kimliğini öğrenemediğimiz bir göçmen işçi hayatını kaybetti.
Şubat – İş cinayetlerinde ölenlerin 7’si kadın işçiydi. Kadınların üçü hizmet, ikisi tarım, biri sanayi ve biri inşaat sektöründe çalışıyordu.
Mart – İş cinayetlerinde ölenlerin 7’si kadın işçiydi. Kadınlar tarım, eğitim, büro, konaklama ve genel işler işkollarında çalışıyordu.
Nisan – İş cinayetlerinde ölenlerin 4’ü kadın işçiydi.
Mayıs – İş cinayetlerinde ölenlerin 12’si kadın işçiydi. Kadınlar tarım, eğitim, metal, sağlık ve genel işler işkollarında çalışıyordu.
Haziran – İş cinayetlerinde ölenlerin 15’i kadın işçiydi. Kadınlar tarım, gıda, eğitim, sağlık, konaklama ve genel işler işkollarında çalışıyordu.
Temmuz – Temmuz İş cinayetlerinde ölenlerin 9’u kadın işçiydi.
Ağustos – İş cinayetlerinde ölenlerin 19’u kadın işçiydi. Ölen kadınların 11’i tarım, 3’ü genel işler, 2’si ticaret, biri eğitim, biri büro ve biri konaklama işkollarında çalışıyordu.
Eylül – İş cinayetlerinde ölenlerin 14’ü kadın işçiydi. Ölen kadınların 6’sı tarım, 3’ü ticaret, 2’si genel işler, biri kimya, biri taşımacılık ve biri konaklama işkollarında çalışıyordu.
Ekim – İş cinayetlerinde ölenlerin 12’si kadın işçiydi. Ölen kadınların 5’i tarım, biri gıda, biri tekstil, biri büro, biri ticaret, biri metal, biri sağlık ve biri genel işler işkollarında çalışıyordu.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Kocaeli Dilovası, Mimar Sinan Mahallesi… Evlerin arasında yer alan bir binadan yükselen patlama sesiyle mahalle sarsıldı. Parfüm deposunda yangın çıkmıştı. Altı kişi öldü, beş kişi de yaralandı. Ailelerin, erkek bulunmadığı için kız çocuklarının çalışmasında sakınca görmediği işyerinde canların nasıl tehlikede olduğu iş cinayetinden sonra gün yüzüne çıktı
Özellikle derinleşen yoksullukla, şehirlerin çeperlerinde yaşayan çocuklar için çalışma hayatına girmek neredeyse kaçınılmaz bir hale geldi. Tekstil başta olmak üzere birçok atölyede, sebze tarlalarında, narenciye bahçelerinde çocuk işçiliği adeta bir ‘gelenek’.
15 yaşındaki Hilal Özdemir 31 Ağustos Pazar gecesi Boğaziçi Üniversitesi’ndeki düğünde garsonluk yaparken bir erkek tarafından öldürüldü. Çocuk işçi Hilal’in gece çalıştırılması yasaktı.  Feminist öğrenci kadınlar “Kadın ve lgbti+ öğrenciler için erkek şiddetinden uzak kampüsler istiyoruz” taleplerini bir kez daha dile getiriyorlar. 
“Türkiye’de yasalara göre, imza attığı sözleşmeler gereğince de 12 yaşındaki çocuklar çalışamazlar. Ama siz eğitim içerisindeki bir mevzuatı bu şekilde değiştirirseniz 12 yaşındaki çocuğun işçileşmesi meşrulaşıyor. “Çalışmıyor ki, okula gidiyor” denilecek. Tüm mekanizmalar gerçekten çocuk işçiliğini meşrulaştırmanın bir yolu.”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!