Kadın ve gazetecilik deneyimini, avantajlarını ve dezavantajlarını anlatan kadınlar aynı şeyi söylüyor: “İyi ki varız” 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü her yıl ve her an olduğu gibi kadınlar için güçlü ve örgütlü mücadeleyi büyütmenin ve eril şiddete karşı ses yükseltmenin en önemli duraklarından biri. Türkiye de olmak üzere dünyanın her yerinde kadınlar yaşamları, emekleri için kavgayı büyütürken en zor mesleklerden biri sayılan gazetecilikte de mücadele bitmiyor. Kadın gazeteciler deneyim ve mücadelelerini, eşitlik kavgalarını Kadın İşçi’ye anlattı
Paylaş:

17 yıllık gazeteci Seran Vreskala, erkek egemen medya düzeninde kadın gazetecilerin karşılaştığı şiddeti, ayrımcılığı ve görünmez engelleri anlattı.

“Meslek beni seçti”

Hikâyeler dinlemeyi çocukluğundan beri sevdiğini söyleyen Vreskala, gazetecilikle yollarının Hindistan’da kesiştiğini anlatıyor: “Ben bu mesleği seçmedim, meslek beni seçti aslında” sözleri ile hikayesine başlayan Seran, “Sırt Çantam dergisi bana köşe açtığında kendi sesimi bulacağımı bilmiyordum. 17 yıldır bu işi yapıyorum ve bir gün bile pişman olmadım. Sonrasında kendi sesimi bulmamı sağlayan çok iyi mecralarla çalıştım, halen de freelance çalışıyorum. Bu yola gireli 17 yıl olmuş ve gazetecilik yaptığım için bir gün bile pişman olmadım” dedi.

“Kadın ve gazeteci olmak dikenlerin üzerinde yürümek gibi” 

Kadın gazeteciliğin hem duygusal yük hem de yapısal engeller içerdiğine vurgu yapan Seran şöyle dedi, “Kadın ve gazeteci olmak, sürekli dikenlerin üzerinde yürümek gibi… Bir yanda sahaya vicdanını, sezgini, dayanıklılığını taşıyorsun; diğer yanda erkek egemen bir dilin, bakışın ve sistemin duvarlarına çarpa çarpa ilerliyorsun. Biz sadece haber yazmıyoruz; çoğu zaman haberin duygusunu ve ağırlığını da taşıyoruz.”

Seran Vreskala, freelance gazeteci

“Ayrımcılık normalleşmiş durumda” 

Gazeteciliğin başlı başına zor bir meslek olduğunun altını çizen Seran, kadın gazeteci olmanın durumu daha da zor bir seviyeye çıkardığına işaret ederek “Kadın gazeteciler çok katmanlı sorunlarla mücadele ediyor. Profesyonelliğimiz sık sık cinsiyetimizle gölgeleniyor. Sahada taciz riski, kurum içi mobing, ‘duygusal’ yaftası, riskli dosyalardan uzak tutulma yaşayabiliyoruz” diyor ve soruyor “Bir erkek gazetecinin bacakları, kilosu, kıyafeti üzerinden hedef alındığını hiç gördünüz mü?” Seran, sektördeki sorunların sistematik olduğunun da altını çizdi.

“Medya patronlarının çoğu erkek olduğu için karar mekanizması da erkek egemen kalıyor” 

Erkeklerin sektörde daha avantajlı konumda olduğunu belirten Seran, “Eşit ücret hâlâ birçok kurumda hayal. Terfilerde erkeklerin önü daha açık; kadınlar ise ‘duygusal’, ‘riskli dosyalara uygun değil’ gibi bahanelerle geri plana atılıyor” dedi. 

“En büyük engel: cinsiyetçi kabuller”

Meslek hayatı boyunca yaşadığı en belirgin problemin profesyonel iletişimin kişiselleştirilmesi olduğunu “Bir erkek gazetecinin davranışı mesleki kabul edilirken, kadın gazetecinin davranışı ‘yakınlık’ olarak yorumlanıyor” sözleriyle anlatan Seran, sahada taciz ve tehditlerin yaygın olduğunu, dijital şiddetin ise çok daha yıpratıcı bir hâl aldığını söyledi. 

“Kadın gazeteciler olmasa hakikat çok daha eksik kalır” 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında yapılan yayınları da samimi bulmadığını belirten Seran, Medya kurumlarının tek günlük paylaşımlarını vitrin olarak görüyor. “Eşitsizlik içeride çözülmedikçe mesajların hiçbiri anlamlı değil” diyen Seran kadın gazetecilerin varlığının ülkede birçok karanlık noktaya da ışık tuttuğunu belirterek, “Bu ülkede en kırılgan, en sessiz bırakılmış, en acılı hikâyeleri çoğunlukla kadın gazeteciler takip ediyor; kadın cinayetleri, ev içi şiddet, çocuk istismarı, göçmen dosyaları… Kadın gazeteciler olmasa bu ülkenin karanlık arşivi çok daha sessiz kalırdı” dedi. 

“Dayanışma, şiddeti geri püskürtür” 

Mücadele ve örgütlenmenin önemine vurgu yapan Seran, “Kadınlar yalnız bırakılmadığında, şiddet örgütlü bir güce çarpar ve geri çekilir. Dayanışma, bir kadının kaderini değil; çoğu zaman bütün bir toplumun rotasını değiştirebilecek en güçlü eylemdir” diyerek çağrıda bulundu. 

“Kadın gazeteciler olarak görünmez bir çaba harcıyoruz”

Meslekten bir diğer isim Elif Bayburt. Dört yıldır Etkin Haber Ajansı’nda muhabirlik yapan Elif, gazeteciliğin doğası gereği zor ve yorucu olduğuna dikkat çekerek başladı sözlerine ve son dönemlerde artan sansür ve baskının özellikle cinsiyetçiliği de arttırdığına vurgu yaptı. “Alanda sizinle aynı işi yapan, aynı gündemleri çalışan erkek gazeteciler çok daha büyük bir itibar görür, çok daha fazla ciddiye alınırken, kadın gazeteciler olarak biz, çok daha görünmez bir çaba sergiliyoruz” dedi Elif. 

Elif Bayburt, Etkin Haber Ajansı muhabiri

“Başıma bir şey gelse…” 

Kadın olarak sahada çalışmanın beraberinde birçok zorluğu getirdiğine dikkat çeken Elif takip ettiği bir haberde yaşadığı korkuyu anlattı: “İlk aklıma gelen, 2022 yılında DGD-SEN öncülüğünde Kocaeli’nin Gebze ve Dilovası ilçelerindeki Amazon/Ceva Lojistik depolarında örgütlenen işçilerin kötü çalışma koşulları, mobing ve işten atmalara karşı başlattığı direniştir. Ağustos’un en sıcak günlerinde, tam öğle vakti yolumu bulamayıp yaklaşık 45 dakika, belki 1 saat güneş altında yürüdüğümü hatırlıyorum. Yoldan geçen kamyon şoförlerinin çokça sözlü tacizine maruz kalmıştım. Başıma bir şey gelse, etrafta sesimi duyurabileceğim kimse yoktu. Bir noktada, Pippa Bacca da buralarda bir yerde öldürülmemiş miydi diye düşündüğümü hatırlıyorum.”

“Sahada polis şiddetine ve işkencesine maruz kaldım” 

Sahada muhalif medyada çalışanlarının farklı şiddet türlerine maruz bırakıldıklarını da anlattı: “Sahada elbette defalarca polis tarafından darp, işkence, gözaltı, ters kelepçe, sözlü tacize maruz kalmışımdır, bunların hepsinin cezasızlıkla sonuçlandığını siz de tahmin edebilirsiniz. Dijital şiddet bakımından çarpıcı bir örnek, 6 Şubat 2023 depremlerinin hemen ertesinden hedef gösterilmem olabilir. Deprem haberini alır almaz İstanbul’dan yola çıktık, 7 Şubat sabahı Antakya’daydım. Orada olan biteni haberleştirmeye çalışırken, o dönem Yeni Şafak’ta çalışan, iktidarın en bilindik maşalarından biri olan Taha Hüseyin Karagöz tarafından gizlice fotoğraflarım çekildi ve ‘Bakın işte böyle “terörist” gazeteciler deprem bölgesinde manipülasyon yapıyor’ denerek sosyal medyada hedef gösterildim.” 

Kadın ve çocuklara yönelik haberlerde kullanılan dilin şiddetin bir parçası olduğunu belirten Elif, “Elbette çoğu kadın cinayeti haberinin şüpheli ölüm olarak verilmesi, kadınların yaşam tarzlarının tartışmaya açılması, şöyle giyiniyordu, böyle yaşıyordu denerek erkek şiddetinin ve cinayetlerinin meşrulaştırılmaya çalışılması ciddi bir manipülasyon. Bunun yanı sıra halihazırda yapılması gereken işlemlerin sanki büyük kahramanlıklarmışçasına aktarılmasının da iktidarın, kadın düşmanı politikalarıyla bu şiddet ve cinayetlerdeki payını örtme çabası olduğunu düşünüyorum” dedi. 

“İyi ki varız” 

Kadın gazetecilerin varlığının toplumsal mücadelede büyük rol oynadığını belirten Elif, “Kadın gazeteci olmak bugün hem iktidar tarafından her türlü sansür, tehdit, şiddet, gözaltı, tutuklanmayı göze almak, hem de çalıştığınız alandaki erkek basınca karşı da sürekli kendini ispat etmeye, kendi sesinizle var olmaya çalışmak demek. Bir 25 Kasım, 8 Mart eylemini takip ederken, kadın işçilerin grevlerine giderken, kampüslerde genç kadınların yürüyüşlerini izlerken, olan biteni aktarmak dışında o kadınlara karşı daha özel bir sorumluluk duymak, bu sorumluluğun gereğini yerine getirmeye çalışmak demek. Bu kadar kritik bir alanı erkeklerin insafına bırakamazdık. İyi ki kadın gazeteciler var, iyi ki biz varız” dedi. 

İzel Sezer, DİSK Basın-İş Yönetim Kurulu Üyesi

“Sendika olarak kadın gazetecilerin yanındayız” 

Kadın gazeteciler bireysel mücadelelerini aktarırken madalyonun bir diğer yüzü de meslek kuruluşları. DİSK Basın-İş Yönetim Kurulu Üyesi İzel Sezer ise Kadın İşçi’ye örgütlülüğü anlattı. Kadın gazetecilerin yaşadığı dezavantajları “Türkiye’de kadın gazeteci olmak çok katmanlı bir mücadele anlamına geliyor. Sahada erkeklere göre daha yüksek güvenlik riski, haber merkezlerinde cam tavan, mobing ve cinsiyetçi iş bölümü, dijital şiddet ve hedef göstermeye daha fazla maruz kalmak kadınlar için bu işin en dezavantajlı durumları arasında sayılabilir” sözleriyle aktardı İzel. 

Sendika olarak kadın gazetecilerin yaşadığı sorunlar karşısında örgütlenmeyi büyüttüklerini belirten İzel “DİSK Basın-İş olarak bugüne kadar sahada kadın gazetecilere yönelik saldırılar, gözaltılar ve tehditler karşısında düzenli açıklamalar yaptık; vakaları belgeledik, kamuoyuna duyurduk. Şiddet vakalarını uluslararası kamuoyuna taşımak için de üyesi bulunduğumuz uluslararası konfederasyonları düzenli olarak bilgilendiriyoruz. Ayrıca hukuki destek ve takip, sendikanın standart uygulaması haline geldi” dedi. 

Hazırladıkları raporlarla kadın olmalarından kaynaklı gazetecilerin yaşadıkları sorunlara karşı hukuki ve pratik destekler sunduklarını belirtti İzel. 

“Eşitlik temelinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz”

Sendika olarak kadınlar gelen şiddet, eşitsiz çalışma koşulları gibi şikayetleri işleten bir mekanizma kurduklarını belirten İzel, “Şikâyet süreçleri sendikamızın Disiplin Yönetmeliği doğrultusunda işliyor. Başvuru doğrudan Merkez Disiplin Kurulu’na yapılıyor ve süreç yalnızca kadınlardan oluşan Disiplin Kurulumuzun bağımsız olarak ifadeleri alması, delilleri toplaması ve karar vermesiyle nihayete varıyor. Sendikamızda disiplin süreci gizlilik esasına dayanıyor. Ayrıca toplu iş sözleşmelerimize eklediğimiz ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Sağlanması’ maddesi işverene ILO 190 çerçevesinde şiddet, taciz ve ayrımcılığa karşı yükümlülükler getirir ve şikâyetlerin iş yeri düzeyinde de takip edilmesini sağlar” dedi. 

“Örgütlü olmak eşitsizliğe karşı mücadeleyi görünür kılıyor” 

Her alanda örgütlülüğün önemli olduğuna vurgu yapan İzel, kadın gazeteciler için örgütlü olmanın kritik bir öneme sahip olduğuna dikkat çekti. İzel, “Kadınlar sahada ve dijital ortamda yalnızca gazetecilik yaptıkları için değil, kadın oldukları için de hedef alınabiliyor. Örgütlü olmak, bu saldırılara karşı hukuki destek sunuyor, görünürlük yaratıyor ve dayanışma sayesinde kadın gazetecinin yalnız olmadığını, arkasında kolektif bir güç olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda örgütlenme, iş yerindeki cinsiyet temelli eşitsizliklerle mücadele için de vazgeçilmez. Kadın gazeteciler hâlâ düşük ücret, terfi engelleri ve saha haberciliği erkek işidir gibi kalıplaşmış pratiklerle karşılaşıyor. Bir araya gelmek, deneyim paylaşımını ve ortak bir hafıza oluşturmayı mümkün kılıyor. Örgütlü güç, yalnızca bireysel sorunları değil, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de görünür kılarak daha geniş bir dönüşümün kapısını aralıyor” sözleriyle örgütlü olmanın önemine vurgu yaptı. 

“Her türlü eşitsizliğe karşı birlikte mücadele edeceğiz”

İzel, şiddet döngüsünün kırılması, eşit işe eşit ücretin getirilmesi gerektiğini belirterek, “Bugün sesini duyuramayan her kadın için daha yüksek sesle konuşuyor; erkek şiddetine, işyerindeki ayrımcılığa, dijital tacize ve hayatlarımızı daraltan bütün baskılara karşı birlikte mücadele etme kararlılığımızı yineliyoruz” mesajını verdi. Kadın gazeteciler yaşadıkları deneyimleri aktarırken mesleğin önemli noktalarında birinin de örgütlü mücadelenin yükseltilmesi olduğuna dikkat çekti. 

Basın yayın ve gazetecilik meslek grubunda çok sayıda sendika, dernek ve kuruluş faaliyet gösterirken, bu yapıların ne kadarının kadınlar öznelinde mücadele yürüttüğü de tartışılması gereken bir başka konu.

Fotoğraf: Güliz Sağlam / csgorselarsiv.org

Paylaş:

Benzer İçerikler

25 Kasım günü Türkiye’nin her yerinde, bize dar edilen sokaklarda şiddete karşı sesimizi yükselteceğiz. O sokaklar bizim, o sokaklarda şiddetle karşılaşmadan dolaşabileceğimiz, evlerimizin güvenli, işyerlerimizin güvenceli ve güvenli ücretlerimizin, çalışma koşullarımızın insana yakışır olacağı bir gelecek için mücadelemizi yükselteceğiz.
Bu yıl 28.’si düzenlenen Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı’nın teması sosyal hizmetler oldu. Kadınlar üç gün boyunca bu konuda feminist yöntemin gücü ve imkânı üzerine tartışma yürüttü. Biz de katılımcı kadınlara sorular yönelttik
Kaos GL’nin yaptığı araştırma, çalışma yaşamında LGBTİ+lara yönelik ayrımcılığı, nefret söylemini gözler önüne seriyor. KAOS GL Savunuculuk Koordinatörü Defne Güzel, “Bizler ayrımcılığa karşı bizi koruyacak yasalar, kurum içi eğitimler ve kurum içi ayrımcılık yasağı talep ediyoruz. Örgütlü mücadele ve dayanışma ağları da bir o kadar kritik. LGBTİ+’ların talepleri net, özgürlük, görünürlük ve eşitlik” diyor
Türkiye’de kürtaj hakkı üzerine düzenlenen ilk uluslararası feminist konferansta kadınlar, “Kürtaj hakkı yalnızca bir sağlık meselesi değil, kadınların yaşamı ve özerkliğiyle ilgilidir” dedi. Dünyanın dört bir yanından feministler, kürtaj mücadelesinin deneyimlerini, teletıp ve medikal kürtajın önemini, küresel dayanışmanın gerekliliğini konuştu.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!