Kim bu fakir?

Hemen hepimiz günbegün fakirleştiğimizin farkındayız ama sanırım bazılarımız bunu kabul etmekte biraz zorlanıyor. Nihayet fakiri kendimizin dışında aramaktan vazgeçip, kendimiz dahil ülkenin fakirlerini yan yana getirerek bu gidişe dur demenin yollarını bulma zarureti, dört yanımızı sardıkça sarıyor.
Paylaş:
Gülfer Akkaya
Gülfer Akkaya
akkayagulfer@gmail.com

Hayat pahalılığı yaşadığımız yoksullaşmayı anlatmaya yetmiyor. Abartısız her gün olduğumuzdan biraz daha yoksullaşıyoruz. Ücretli çalışıp “Ay sonunu nasıl getireceğim?” diye düşünmeyen kalmadı sanırım. Denebilir ki önceki yıllarda da ay sonunu getirmek sorundu. Elbette haklı bir söylem bu. Ancak birkaç yıl evvel, misal beyaz yakalılar için bu yakıcılıkta bir sorun değildi. Sosyal hayatını sürdürebiliyor, varsa çocuğunu istediği okula yollayabiliyor, yılda birkaç kez tatile gidebiliyor, yurtdışı seyahatlerine çıkabiliyordu beyaz yakalılar.

Bunları yapan ücretli çalışanlar şimdi de yok mu? Var. Var ama gittikçe sayıları azalan, “gıpta” ile bakılın azınlık bir kesim olmaya doğru son hız koşuyorlar.

Kredi kartı borcu çok şey anlatıyor

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK) Ağustos 2023’te yaptığı açıklamaya göre, kredi kartlarına olan borçlanma oranı yüzde 182’yi geçmiş. BDDK verilerine göre kredi kartı borcu bir yılda neredeyse üç katına çıkmış.

İnsanların gelir ve giderleri arasındaki fark açıldıkça yani gelir-gider dengesi bozuldukça kredi kartlarına yüklendiklerini biliyoruz. Çok sayıda insan için borç “geçinmenin” yolu olmuş durumda. Ve daha önemlisi, ülkede çalışanlar temel ihtiyaçlarını kredi kartı ile borçlanarak karşılayabilir haldeler.

13 Eylül 2023 tarihli Bloomberght’de yer alan habere göre durum iç açıcı değil.

“Türkiye Bankalar Birliği (TBB) tarafından açıklanan verilere göre, bireysel kredi veya kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı ocak-temmuz döneminde gerilerken, geçen yılın aynı ayına göre ise yüzde 15,4 arttı.

Geçen yıl borcunu ödeyemediği için yasal takibe düşen bireysel kredi ya da kredi kartı sahibi kişi sayısı 156 binden bu yıl temmuz ayında 180 bine yükseldi. Aylık bazdaki artış ise yüzde 52 olarak kaydedildi.”

Borçluyuz borçlu

Elbette sadece bankalara borçlanmıyoruz. Eş, dost, akrabalara da borçlanıyoruz. Üstelik ne borçlanma… Kimi altın, kimi döviz şeklinde. Artık lira neredeyse sadece günlük harcamalarda kullanılıyor.

Kişiler arası borçlanmaların en büyük sıkıntısı, geri ödenip ödenemeyeceği. Ya da söz verilen tarihte ödenip ödenemeyeceği…

Kimler arasında oluyor bu tarz borçlanma? Çocuklar ve ebeveynler, akrabalar, arkadaşlar, partnerler…

Kişiler arası borçlanma “elden borçlanma” olduğu için sistemde görülmüyor. Bu da ülkede borçla yaşayanların sayısının ve toplam borç tutarının resmi rakamlara yansımasını engelliyor. Yani BDDK dahil bu konuda verilen resmi kurumlarca verilen bilgiler ülkenin gerçek durumunu göstermiyor.

Fakirler birleşin

Yakın arkadaşlarımız, eşimiz dostumuz ile sohbetlerimizin başat konusu geçim derdi. Her ne bahane ile buluşsak, çay kahve içsek; modadan makyaja, izlediğimiz filmlerden kitaplara dek konuşsak, konu bir şekilde pahalılığa, geçim derdine dayanıyor.

Marketteki, pazardaki fiyatlardan yakınıp çeşitli sebeplerle almaktan vazgeçtiğimiz gıda ya da kişisel ürünlerden bahsediyoruz birbirimize. Alışveriş yaparken tercih yapmanın yeni davranış alışkanlığımız oluşunu efkarla söyleyip, geleceğe yönelik kaygılarımızı anlatıyoruz birbirimize.

Ama nedense bu konuşmaların bir yerinde “Hadi ben alabiliyorum ama ya olmayanlar ne yapıyor, nasıl geçiniyor?” sorusu dökülüveriyor dudaklarımızdan.

Takip ediyorsanız benzer cümleler sokak röportajlarında da kuruluyor.

Her gün daha fakirleşmemize, aldığımız ücret insanca geçinmemize yetmemesine rağmen ısrarla fakiri kendimiz dışında arayan bu cümlenin yaşadığımız gerçekliğin üzerine örtebilme kuvvetine takılıp kalmamak mümkün değil.

Beyaz yakalının, mavi yakalı ile arasındaki sınıfsal bağları silikleştirme çabasının başka bir yansıması mı bu?

Kendisinden daha kötü durumda olanların varlığına sarılarak hayata tutunma alışkanlığı, kişinin kendi gerçekliğinden sıyrılmasına, azıcık nefes almasına neden oluyor. Bir türlü kabul edemediği yeni ekonomik durumunu kabullenmesini, ötelemesini sağlıyor. Kendisinden daha kötü durumda olanlarla yapılan bu kıyas, içinde acıma taşırken, üstü örtük bir şükretme özelliği de taşıyor. Ve bir olmak, buluşmak yerine diğeriyle arasına mesafe koymasına neden oluyor.

Hemen hepimiz günbegün fakirleştiğimizin farkındayız ama sanırım bazılarımız bunu kabul etmekte biraz zorlanıyor. Ücretlerin yaşadığımız pahalılık karşısındaki düşüklüğü ve sürekli erime hali hepimizi fakirleştiriyor. Nihayet fakiri kendimizin dışında aramaktan vazgeçip, kendimiz dahil ülkenin fakirlerini yan yana getirerek bu gidişe dur demenin yollarını bulma zarureti, dört yanımızı sardıkça sarıyor.

Kaynaklar:

https://sigortamedya.com.tr/bireysel-kredi-karti-borclanmalari-285-kat-artti/

https://www.ntv.com.tr/video/ntvpara/kredi-karti-borclari-3-kat-artti,c7il_nYgYkuffbI2BXYoew

https://www.bloomberght.com/kredi-ve-kartta-takibe-dusenler-temmuz-da-yuzde-52-artti-2338240

Fotoğraf: Shutterstock

Paylaş:

Benzer İçerikler

“Kelimenin tam anlamıyla nefes alamıyoruz çünkü ne hukuki ne sosyal ne toplumsal ne ekonomik açıdan dayanabilecek gücümüz kalmadı. İktidarı gönderme konusunda halk muhalefet partilerinin önünde. Muhalefet partilerinin daha güçlü muhalefet yapması için bekleyecek takat de zaman da yok. Geçinemiyoruz. Cüzdanımızda para yok ama öfke çok.”
Ülkede para ya da zenginlik yok değil. Para da var zenginlik de. Lüks, şatafat almış başını gidiyor azınlık bir kesim için. Lale Devri yaşanıyor. Emekçilerin, işçilerin var ettiği zenginliği küçük azınlık kendi arasında pay etmek için sımsıkı tutuyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!