geçtiğimiz hafta yerine kayyum atanan batman belediye başkanı gülistan sönük, yüzde 64.52 ile ülkenin en yüksek oy oranıyla seçilen belediye başkanıydı. onun hüzünlü, kararlı ve öfkeli bir ifadeyle polis barikatının önünde durduğu ânın fotoğrafı şüphesiz türkiye’nin siyasi tarihine geçecektir. zaten okumuş olduğunuz haberleri tekrar etmek istemiyorum. batman’la birlikte kayyum atanan belediye sayısı dört. biri de malum, istanbul’daki esenyurt belediyesi. kayyum hukuksuzluğu ilk gerçekleştiğinde karşı çıkılmış olsaydı tekrar edilmeyeceğini hatırlatmanın bugün bir anlamı ve karşılığı olmadığını düşünüyorum. hem bu hatırlama bir politik öneri içermediği için hem de bugün karşı çıkması beklenen herkes buna karşı çıktığı yani deyim yerindeyse, maksat hasıl olduğu için. bence bugün üzerine düşünmemiz gereken mesele türkiye’nin her yerinde, kafa göz yarmaya kararlı kolluğa karşı binlerce kişinin sokağa dökülmesinin pratik bir sonuç vermemesi, van örneğinin tekrarlanma ihtimalinin çok zayıf olması. hukukun sustuğu hatta lağvedildiği bir anda neler yapılması gerektiği beni de, bu mecrayı da aşar ama mevcut halin, yaygınlaşan çaresizlik duygumuzun temelini oluşturduğunu ve çaresinin ajitatif açıklamalar olmadığını söylemek isterim, resmi siyasetin böyle bir söyleme biraz da mahkum olduğunun farkında olsam da…
kadın sığınakları kurultayının gündemi
bugünkü adı dem olan partiler silsilesinin yerel yönetimlerde kadınlar için yaptıkları, başlı başına eşbaşkanlık sistemi, zaman zaman resmi suçlamalarda açıkça da ifade edildiği gibi, bu partinin maruz kaldığı baskının sebeplerinden biri.
Söz konusu birikimin birkaç ayağı olduğunu gözlemliyorum. içlerinde en önemlisi bu partiler geleneğindeki kadınların, parti içindeki erkekler de karşı olmak üzere yürüttükleri, yıllara yayılmış mücadele. ikincisi dünyanın farklı bölgelerinde de karşımıza çıkan bir olgu olarak, uluslaşma süreçlerinde ortaya çıkan modernleşmenin kadınlar açısından yarattığı olanaklar ve son olarak partide ve çeperinde mayalanmış kadın hareketinin hem türkiye hem de uluslararası kadın hareketiyle karşılıklı öğrenmeye dayanan bir ilişki kurması.
geçtiğimiz hafta, bu etkileşimin gerçekleştiği alanlardan biri olan, 27. kadın sığınakları ve da(ya)nışma merkezleri kurultayı sırasında aldık kayyum haberini. bu yıl yerel yönetimlere ayrılmış olan kurultayın bileşenleri hızlı bir tepki verdi.
yeni kayyumların yolda olduğuna dair söylentiler var. açık ki iktidar, kayyum atamalarını siyaseti tasarlamanın ve rakiplerini bertaraf etmenin bir aracı olarak kullanıyor. ama bu politikanın genel siyaset açısından anlamı bir yana, kadın hareketi açısından çok önemli bir risk olduğu açık çünkü yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, bunlar erkek şiddetiyle mücadele ve kadınların güçlendirilmesi konusunda köklü bir gelenek oluşturmuş ve bunu sürdüren belediyeler. kadınlarla kurdukları ilişkiler bu geleneği belediye dışında da yürütmelerine olanak veriyor ama hakları olan yerel yönetim kaynaklarından mahrum bırakılmaları kabul edilemez!
iktidara muhalif olan siyasi güçlerin elinde olan belediyeler onlarla sınırlı değil tabii. bunların bir kısmı ezelden beri, bir kısmı da son iki yerel seçimde iktidardan kopartılmış yerel yönetimler.
erkek şiddetiyle mücadelede toplu sözleşmeler
bu belediyelerde erkek şiddetiyle mücadele ve kadınların güçlendirilmesi konusunda önemli ve değerli şeyler yapılıyor ancak hiç sorun olmadığını söylemek mümkün değil.
bence birinci mesele, bu çalışmaların sınırlı sayıda kadına ulaşması ve ayrıca iktidarın yasalarda yarattığı boşluklarla, cezasızlık politikasıyla uyumlu olmaması ki bunu gerçekleştirmenin çok zor olduğunu söylemeliyim. örneğin uzaklaştırma kararlarının fiilen uygulanmadığı mevcut halde, kadınların çocuklarıyla birlikte kalabileceği güvenli sığınaklara olan ihtiyaç artıyor!
diğer bir sorun belediyelerin bu çalışmalarını tanıtım ve halkla ilişkiler faaliyetleri için kullanmaları ve bu sebeple görünürlüğü yüksek işleri tercih edebilmeleri.
muhalif belediyelerin eleştirilmeleri konusunda, yine muhalif çevrelerde tereddüt olduğu malum; basın açısından bunun haklı sebepleri de olabilir. ama belediyelerle işbirliği yapan bazı kadın stk’ları hem belediyelerin uygulamalarını kamu önünde eleştirmekten imtina ediyor hem genel politik eleştirilerini yumuşatabiliyor. oysa özellikle küçük yerleşim birimlerinde yaşayan kadınlar her konuda bu stk’lardan karşılık bekliyor.
bütün bunlar bir yana yerel yönetimlerle ya da yerel yönetimlerde çalışan kadınların deneyimlerinden öğrenecek çok şey var. emek hareketinin ilgisini çekmesi gereken iki örnekle yazıyı bitirmek istiyorum. ikisi de genel-iş’ten. ilki bağlar belediyesi’nde 2018’te imzalanan sözleşmeden; buna göre eşine ve çocuğuna şiddet uygulayan erkeğin ücretinin yarısı eşine ve çocuğuna veriliyor!
ikincisi şişli belediyesi’nden; kurultayda zelal yalçın aktardı, yine 2018’de genel-iş’le imzalanan toplu iş sözleşmesinde 30 gün babalık izni maddesi konulmuş. zamanın belediye başkanı hayri inönü’nün de ifade ettiği gibi, kadınların yükünü azalmak için yeterli olmasa da bu önemli bir adım çünkü sadece bebeklerin bakımına babaların da emek vermesini sağlamıyor aynı zamanda annelik sorumluluklarının kadın istihdamını daraltan etkisini azaltıyor.
yerel yönetimlerdeki ve başka resmi kurumlardaki yol arkadaşlarımızın adeta iğneyle kuyu kazarak bir şeyler yapmaya çalıştıklarının farkındayız. bulundukları ortamın onları harekete mesafelendiren etkisini de görmemek mümkün değil. ama yine biliyoruz ki sendeleyerek, bazen düşerek, bazen küserek yürünecek yollar var önümüzde.
fotoğraf: agos