mesele yakıştırmakta mı

“disk basın-iş adına, avrupa gazeteciler federasyonu’nun yıllık toplantısı için priştine’ye gittim. Türkiye’den gelen gazeteciler iktidarın son torba yasası’nda yer alan etki ajanlığıyla ilgili tasarıyı da gündeme getirdi. bunlar konuşulurken metin cihan da avrupa birliği’nin iktidar yanlısı kuruluşları fonladığını açığa çıkartmaz mı?”
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

priştine havaalanından şehre doğru ilerlerken önce çayırlar, aralarında bolca gelincik, sonra çok güzel köy evleri, ardından blok apartmanlar, altlarında marketler, kuyumcular bulunan mahalleler geçtik. anadolu’nun herhangi bir şehrinde görebileceğiniz mimariye tıpatıp benziyordu apartmanlar. şehir küçük, epeyce inşaat vinci, bol gürültü var, erkeklerin en az yarısı gayrımeşruda çalışır gibi görünüyor. yani türkiye’den giden birinin hiç yabancılık çekmeyeceği bir ortam. birkaç fark var; yiyecek içecek fiyatları türkiye’nin neredeyse yarısı kadar, insanlar güleryüzlü, karşınıza sık sık nato askeri, abd bayrağı çıkıyor. hatta madeleine albright’ın, önünde kosova ve abd bayrağı bulunan heykeli var. bir halk kahramanı olarak görülmesi irkiltici tabii.

priştine’ye, disk basın-iş adına, avrupa gazeteciler federasyonu’nun yıllık toplantısı için gittim. toplantı savaşta gazetecilik konusunda bir panelle başladı. yugoslavya iç savaşında ve kosova savaşında fotoğrafçı olarak çalışıp bölgeye tutkuyla bağlanan ve daha sonra bir ortakla birlikte dubrovnik’te savaş fotoğrafçılığıyla ilgili bir müze açan, yeni zelanda doğumlu wade goddard kendisinin çalıştığı dönemle bugünü kıyasladı: “bizim kurşun geçirmez yeleğimiz, kaskımız yoktu ama daha güvendeydik, yazdıklarımızdan hoşlanmasalar bile bizi vurmazlardı. şimdi gazetecileri susturmak istiyorlar ve drone gibi yeni teknolojilerle gazetecileri her yerde bulup vurabiliyorlar.”

aklıma, arap dünyasında tanınmış bir sunucu olan filistinli şirin ebu akile geldi, 11 mayıs 2022’de, kask ve yelekle görev yaparken, bir keskin nişancı tarafından, başının açık olan tek noktasından vurulup ölmüştü. öldürülmeden bir dakika önce, yanındaki kameramana, “bunlar beni vuracaklar!” demiş! ukrayna’da en az 11 gazetecinin öldürüldüğünü, iki gazetecinin kayıp olduğunu, en az 35 gazetecinin yaralandığını yazayım. filistin’de ise durum çok daha vahim. 7 ekim’den bu yana en az 107 gazeteci öldürülmüş; bunların ikisi israilli, üçü de lübnanlı. 32 gazeteci yaralanmış, iki gazeteci kayıp, 38 gazeteci de tutuklanmış.

yargının silah olarak kullanılması

toplantıda ele alınan bir başka konu, türkiye’de de örneklerini gördüğümüz, halkın katılımına yönelik stratejik davalar olarak türkçeye çevirebileceğimiz slapp’ler (strategic lawsuits against public participation) oldu. özellikle gazetecilere ama kimi kurumlara ve sosyal medya kullanıcılarına açılan bu davalar, yüksek yargı masraflarına yol açarak onları susturmayı hedefliyor.

etki ajanlığı derken

toplantıya türkiye’den katılan gazeteci örgütlerinin temsilcileri, iktidarın son torba yasası’nda yer alan etki ajanlığıyla ilgili tasarıyı da gündeme getirdi. bu sadece gazetecileri ilgilendirmediği için değinmek istiyorum.

bu kavram, sözü ya da faaliyetleri, yabancı bir gücün yararına olan ve/veya böyle bir güç tarafından yönlendirilen kişiler ve kurumları kastederek kullanılıyor. bu tasarı yasalaşırsa, gazetecilerden araştırmacılara birçok insan tehlike altında olacak. herhangi bir baskıcı iktidar için tanımın ne derece kullanışlı olduğunu anlatmaya gerek yok. iktidar kendisine yönelik eleştirileri savuşturmak için yeni bir yasa icat etti diyeceğim ama o bile değil çünkü daha önce gürcistan aynı isimli bir yasa tasarısını kabul etti.[1] nitekim,  türkiye’de daha yasa çıkmadan iktidar yanlısı medya kavramı kullanmaya başladı. bbc’nin konuyla ilgili haberinde, bu maddeyle tck’nın 328. maddesinde tanımlanan “casusluk” ve 339. maddesinde düzenlenen “devletin güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurma” suçlarına ek olarak yeni bir suç tanımı yapıldığı, “devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda gerçekleştirilen bazı fiillerin” cezalandırılmasının öngörüldüğü bilgisi var.[2] yani cadı avının başlayabileceğini söyleyenler haksız değil. ayrıca, daha önce bakanlar kurulunun alabildiği seferberlik ve savaş hali ilanı kararının cumhurbaşkanı tarafından alınabilmesi yönündeki yeni yönetmelikle birlikte düşününce iş iyice ciddileşiyor.

ama konu bu mecrayı ve okurlarını sadece haber yapma, araştırma ve ifade özgürlüğü açısından ilgilendirmiyor. bu tasarı yasallaşırsa, yabancı kuruluşlardan maddi destek alan, medyanın çok sevdiği o ifadeyle “fonlanan” her çalışma, etki ajanlığı olarak tanımlanabilecek. bu, sendikalardan sığınmaevlerine kadar uzanan bir yelpazede, fon alan bütün kurumlar anlamına geliyor. şunun altını çizeyim; bu kuruluşların çok önemli bir kısmı git gide küçülmekte olan sosyal devletin işlevlerini yerine getiriyor ve tabii ki yerel ya da yabancı, kamu fonlarından yararlanacaklar.

tam biz bunları konuşurken, sürgünde, vatandaş gazeteciliğinin en parlak örneklerini veren metin cihan avrupa birliği’nin trt, tügva, türgev, seta vakfı, ihh, önder imam hatipliler derneği ve dünya etnospor konfederasyonu gibi, iktidar yanlısı kuruluşları fonladığını açığa çıkartmaz mı?[3]

nasıldı o fıkranın sonu, imam “yakışıyor haspaya” diyordu değil mi?


[1] Konuyla ilgili kapsamlı bir yazı https://www.evrensel.net/yazi/94831/hibrit-savaslar-doneminde-etki-ajanligi

[2] https://www.bbc.com/turkce/articles/cjmkmgj49xwo

[3] https://x.com/metcihan/status/1791539846340657273

Paylaş:

Benzer İçerikler

“Küçük bir çocuğun, küçük bir kızın, genç bir kadının aile büyükleri, ailenin erkekleri, babası karşısındaki çaresizliği başka hiçbir çaresizliğe benzemez.”
“Türkçede erkek ifadesinin dişil karşılığı kolay kolay kadın olmaz, genellikle ‘bayan’, zaman zaman ‘hanım’ hatta “aile” olur. kadın, nedeni açık olacak şekilde cinsellik getiriyor erkeklerin aklına! onu da ayıp sayıyorlar. nitekim filenin sultanları, ‘kızlar’ birçok mecrada ‘bayan voleybol takımı’, erkek futbolu, sadece ‘futbol.’”
“doğum izninin sadece kadınlara verilmesinin kadın istihdamını düşüreceği, kadınların evde yapılacak, düşük gelir getiren işlere mahkum olacağı ortada. doğum izni, ancak iki ebeveyn için de geçerli olduğunda teşvik edici olabilir.” ayşe düzkan düşen doğurganlık oranına bağlı olarak kadınların çalışma yaşamını düzenleme meselesini masaya yatırıyor.
Bir aşamada kimsenin sevmediği bir çift oldular, meğer birbirlerini de sevmez hale gelmişler. Ayşe dilimizin ucuna gelenleri, dile dökmediklerimizi yazmış.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!