Erkek işçiyi norm alan anlayış değişmeli

“Tek bir beden tipine göre hazırlanmış iş ekipmanları, kişisel koruyucu donanımlar, soyunma odalarının olmaması, işyerinde maruz kalınan cinsiyetçilik, işin cinsiyetlendirilmesi, kadın ve LGBTİ+’lar için yeni riskler oluşturuyor. Bunları dikkate alan cinsiyet temelli bir işçi sağlığı ve güvenliği anlayışına ihtiyaç var.”
Paylaş:
Necla Akgökçe
Necla Akgökçe
nakgokce@gmail.com
Necla Akgökçe       nakgokce@gmail.com

“Tek bir beden tipine göre hazırlanmış iş ekipmanları, kişisel koruyucu donanımlar, soyunma odalarının olmaması, işyerinde maruz kalınan cinsiyetçilik, işin cinsiyetlendirilmesi, kadın ve LGBTİ+’lar için yeni riskler oluşturuyor. Bunları dikkate alan cinsiyet temelli bir işçi sağlığı ve güvenliği anlayışına ihtiyaç var.”

Selin Top bağımsız feminist hareketten arkadaşımız. Bir yandan Yoğurtçu Kadın Forumunda çalışırken, diğer yandan Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanlığını yürütüyor… Geçtiğimiz günlerde Yoğurtçu Forumunda bizlere toplumsal cinsiyet temelli bir işçi sağlığı ve iş güvenliğinin kategorilerini, çerçevesini, dünya deneyimlerini tüm buralardan hareketle oluşturulabilecek çözüm olanaklarını anlattı. Onunla Kadınİşçi için bir söyleşi yapalım, dedik. Bilgilendirici perspektif açıcı bu söyleşiyi umarım siz de beğenirsiniz. 

Böyle bir çalışma yapmak nereden aklınıza geldi?

Öncelikle kadının işçi sağlığı konusuna ilgim feminist sendikacıların bu yöndeki söylemleri ile oldu. Feministim ve mühendisim. Etrafımda birçok iş sağlığı ve güvenliği (isg) uzmanı var. Bir yandan meslek örgütümde çalışırken (TMMOB, KMO İstanbul), diğer yandan da feminist mücadelenin içindeyim (bağımsız feministim, yoğurtçu kadın forumu ve ortak platformlarda emek veriyorum). Bu iki bilgiyi birleştirmek için köprü olabilir miyim düşüncesi ile bu konuda okumalarıma, araştırmalara ağırlık verdim. Kadın emeğini ya da kadın sağlığını konuştuğumuzda da bu ikisini “işçi sağlığı” üzerinden çok konuşmayabiliyoruz. Kuşkusuz henüz yolun başındayım; işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında hem işçiler hem isg uzmanları için ortaya yeni sorular atacak, kulaklara su kaçıracak bir şeyler söyleyebilirsem ne mutlu.

Niçin iş sağlığı güvenliği değil de işçi sağlığı ve iş güvenliği diyoruz?

Çünkü gerçekleştirilen iş ve risk analizlerindeki perspektifin sadece “iş”in sağlığı ile ilgili olmadığını, özne olan işçi odaklı bir anlayışla bu çalışmaların yürütülmesi gerektiğini söylüyoruz. Her yıl adeta bir sınıf kırımı varmışçasına binlerce işçi ölürken, önlenebilecek bu cinayetlerin temel sebebinin iş ve işveren odaklı (isg uzmanlarının alanda yaşadıkları sorunlar ayrıca tartışılabilir ben bu söyleşi kapsamında şimdilik değinmeyeceğim), kâr odaklı anlayışın olduğunu söyleyebiliriz. Kader ve fıtrat denen iş cinayetlerine karşı, emek ve sınıf eksenli bir bakışın tezahürüdür “işçi sağlığı ve iş güvenliği” ifadesi.

ILO ve WHO’ya göre de işyerinde sağlıktan bahsederken “bütün mesleklerde çalışanların bedensel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik hallerinin en üstün düzeyde tutulması, sürdürülmesi ve geliştirilmesi çalışmaları” işaret ediliyor.

Farklı risklere açığız

Neden, toplumsal cinsiyet temelli bir işçi sağlığı güvenliği anlayışına buradan hareketle geliştirilen tedbirlere, çözümlere ihtiyaç var?

Egemenler tarihi kendi bakış açıları ile yazarken Marksist tarihçiler buna karşı çıktılar ve egemen tarih anlayışına karşı ezilenlerin tarihini anlattılar. Ancak feminist tarihçiler bu “alternatif” tarihte de “işçi”nin erkek odaklı olmasına ve kadınların, LGBTİ+’ların bu tarih içinde de görünmez olmasına itiraz ettiler. Benzer şekilde İSG’ye karşı İSİG denirken de evet işçiyi odağına alan bir alternatif bakış var ancak bu işçinin de yine normatif erkek olarak ele alındığını görüyoruz.

Toplumsal cinsiyet temelli bir işçi sağlığı iş güvenliği anlayışına ihtiyacımız var çünkü kadınlar, LGBTİ+’lar olarak işyerlerinde farklı risklere açığız. Tek bir beden tipine göre hazırlanmış iş ekipmanları, kişisel koruyucu donanımlar, soyunma odalarının olmaması, işyerinde maruz kalınan cinsiyetçilik, işin cinsiyetlendirilmesi, kadın ve LGBTİ+’lar için yeni riskler oluşturuyor. Risk analizi yapılırken kadın işçinin ev içerisinde işçiliğe devam ettiğini görmeden sadece işyerinde bulunduğu saatler üzerinden riski belirlemek sağlıklı mı? LGBTİ+ işçilerin maruz kaldığı ayrımcılığı göz önünde bulundurmadan işçinin sağlığı nasıl değerlendirilebilir? Maruziyet limitleri belirlenirken sadece ikili cinsiyet sistemi üzerinden belirlenen limitler, kadın için yalnızca doğurganlığı üzerinden yapılan analizler işyerinde normların dışındaki bedenler için nasıl riskler oluşturuyor? Ve daha birçok  soruya cevap verebilmek için işçi sağlığı iş güvenliğine toplumsal cinsiyet perspektifi ile bakabilmemiz gerekiyor.

Cinsiyetlendirilmiş işlerde erkek işleri ağır ve tehlikeli görülürken, kadın işi olarak görülen iş kolları az tehlikeli görülebiliyor. Bu da analizlerde “kadın işi” olarak tariflenen yerlerdeki risklerin göz ardı edilmesine, bu alandaki meslek hastalıklarının iş ile ilişkilendirilmeyip kadınların “biyolojik ya da psikolojik doğalarına” bağlanmasına sebep olabiliyor. İnşaat gibi alanlarda yüksekten düşme, metal iş kolunda uzuv kaybı gibi durumlar araştırmaların temel konusu olurken tekstil, hizmet sektörü gibi alanlarda kas-iskelet hastalıkları tali bir konu olarak görülebiliyor. Ev işçisi kadınların yüksekten düşmesi, ciddi bir mücadele alanı haline getirilmediği sürece “iş kazası” olarak görülmüyor.

Cinsiyeti gözden kaçıran raporlar

Toplumsal cinsiyet temelli bir işçi sağlığı güvenliği anlayışının merkezinde sizce ne yer alıyor? Ya da neler yer almamalı?

İşçi sağlığı ve iş güvenliği yönetmeliklerinde / risk analizlerinde / istatistiklerinde / araştırmalarında çeşitli farklılıklardan kaynaklanabilecek ihtimalleri göz önünde bulundurmak, daha kesişimsel bir gözle bu çalışmaları yürütmek gerekiyor. Çalışmalar, “basitleştirme”, “genelleme” gibi sebeplerle ilerlediğinde toplumsal cinsiyet tamamen göz ardı edilen bir “detay” gibi algılanıyor. Bizler farklı risklere açığız bunun görülmesi gerekiyor. Maalesef kadın işçiler özelinde bir şey söyleneceği zaman da emzirme, doğurma üzerinden riskler tanımlanıyor yalnızca. Kadını rahimden ibaret görme gibi bir cinsiyetçi algı var.

Yalnız burada da “kadınlar biyolojik olarak ‘narin’” gibi bir durumdan bahsetmiyorum söylememe gerek var mı bilmiyorum. HAK-İŞ’in “kadın çalışanlar için isg rehberi” var örneğin, o rapor tamamen ikili cinsiyet bakış açısıyla ve kadına biyolojik bir zayıflık vererek hazırlanmış bir rapor olmuş. Benim bahsettiğim evet bedensel farklılıklar olabilir ama bu erkekler arasında da var, göçmen işçiler için ayrıca riskler var, bedenler arasında farklılıklar var, sakatlık var, iş dışında kadınların toplumsal yeniden üretim için harcadıkları emek var, departmanlar arasında, deneyimler arasında, maruz kalınan ayrımcılıkların bize yansımaları arasında birçok parametre var. Tüm bu parametrelerin üstünü kapatıp “işçi” denip geçildiğinde yetersiz bir risk analizi oluyor. Tüm bu faktörler detay gibi görülmediğinde, kadın işi-erkek işi ayrımı olmadığında, bazı iş kollarındaki iş kazaları meslek hastalıkları tali bir konu gibi görülmediğinde bu alandaki çalışmalar daha sağlıklı bir hal alacak. Sadece kadın ve lgbti+’lar için değil, herkes için.

Evde ve işyerlerinde toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanabilmesi temel hedef kuşkusuz. O olmadan, yasa koyucularda, isg uzmanlarında, işverenlerde, işçilerde toplumsal cinsiyet eşitliği algısı sağlanmadan İSİG önlemlerinde istediğimiz düzeye erişilmesi zor. Risk analizini yapan kişide bu algı olmadığında, cinsiyeti gözden kaçıran bir rapor yazması kaçınılmaz.

Kadın işçiye yönelik kişisel koruyucuların ve uygun donanımın olmadığından bahsettiniz, buna açabilir misiniz? Bu konuda dünyadaki örnekler nasıl?

Hatta maalesef işçiye uygun ekipman değil, ekipmana uygun işçi istihdam etme gibi bir eğilim var. Bu da birçok kadını belirli işlerden uzak tutuyor.

Maalesef pek çok işyerinde kadınlara uygun kişisel koruyucu donanımlar yok. İş kıyafetleri, ayakkabı, çizme. Hatta uygun soyunma odası, tuvalet yok. Şantiyelerde çalışan arkadaşlarımız sıklıkla bu durumdan mustarip. Çeşitli iş kollarındaki fabrikalarda da öyle. Ya da sadece erkeklere göre üretilen ürünlerin “küçük boyutlu” olanlarının kadınlar için uygun olduğu düşünülebiliyor.

Buna karşı İngiltere’de kadın mühendislerin örgütlü olduğu bir STK “purple boots campaign” (mor çizmeler kampanyası) gerçekleştirdi. İş güvenliği ekipmanı hazırlayan bazı firmalarla kadın işçilere uygun çizmeler, kıyafetler ürettirdiler. Farkındalık açısından önemli bir adım oldu ancak burada da henüz yaygınlaşmadığı için bu kıyafetlerin pahalı olduğunun altını çizmişler.

LGBTİ+işçiler istatistiklerde yok

Dünya sendikal hareketi örneklerinde LGBTİ+ işçiler için bir işçi sağlığı ve iş güvenliği yaklaşımlarını ele aldınız sunumunuzda… Bu alanda neler yapılabilir anlatabilir misiniz?

LGBTİ+ işçiler istatistiklerde neredeyse hiç yok. Bunun bir sebebi yapılan çalışmalardaki toplumsal cinsiyet körlüğü iken diğer bir sebebi de birçok LGBTİ+ işçinin işyerinde yaşanabilecek ayrımcılığa karşı kimliğini gizlemesinden kaynaklanıyor. EU OSHA raporuna (Workforce diversity and musculoskeletal disorders: review of facts and figures and case examples) göre de LGBTİ+ işçiler içerisinde ayrımcılığa en maruz kalanlar trans ve intersex işçiler.

İşe alımda cinsiyetçilik, işyerinde kimliğini gizlemek zorunda kalma, ayrımcılık; kronik stres, depresyon, anksiyete, psikososyal riskler işçinin isg kaynaklı problemlere daha açık olmasına sebep olabiliyor.

Bu alanda da en önemlisi yine toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bilinçlendirilmiş işyerleri, isg uzmanları. Aslında İstanbul Sözleşmesi’nin işyerleri düzeyinde de hayata geçirildiği bir düzene ihtiyaç var.

Türkiye’de sendikalaşma oranı ne yazık ki çok düşük. Buna rağmen sendikalı işyerlerinde daha fazlasını beklemeliyiz. Sendikaların toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda üyeleri ve temsilcilerine eğitimler vermesi, TİS’lere eşitliğin sağlanması yönünde maddeler eklemesi, bu perspektifle çalışmalar yürütmesi önemli bir yerde duruyor. Avrupa’da bu yönde politikalar kuran sendikalar mevcut. Bu açıdan da KAOS-GL’nin 2014 “LGBT’ler için Sendikalarda Eşitliği Çoğaltmak” raporu önemli bir döküman.

Kadın işçilerde en çok gözlemlenen meslek hastalıkları ve şikayetler nelerdir?

Kadın işçilerde daha fazla: artrit, romatizma, karpal tünel sendromu ve çeşitli eklemlerde enflamasyon, deri hastalıkları, alerji (daha çok temizlik yapmalarına da bağlı) ve psikolojik rahatsızlıklar görülebiliyor. Kötü iklimlendirilmiş ortamlarda düzensiz ve ağrılı regl görülüyor, menopoz ağır geçebiliyor. Özellikle satış, restoran, temizlik işçilerinde kas-iskelet problemleri. Temizlik işçilerinde kimyasallara bağlı maruziyet, yüksekten düşme gibi durumlar söz konusu. Çalışma stresi ve katı çalışma saatlerine bağlı libido azalması. Ev eksenli çalışmada kas iskelet sorunları. Gece vardiyasına bağlı meme kanseri riskinde artış gibi riskler var.

Seks işçileri için Yeni Zelanda modeli

Seks işçisi kadınlar sağlık ve güvenlik alanında neler yaşıyorlar, dünyada geliştirilen çözüm önerileri neler?

Bu alandaki en temel sorun seks işçiliğinin “iş” olarak görülmemesi. Bu da iş hukukundan ve isg gerekliliklerinden uzak tutulmasına sebep oluyor. En temel isig sorunları: cinsel yolla bulaşan hastalıklar, gece çalışmasına bağlı uyku bozuklukları, duygusal stres, şiddet, düzensiz beslenmeye bağlı bağışıklık sistemi sorunları, kas iskelet sistemi sorunları, idrar yolu enfeksiyonları… Pandemi ile bu alan çok daha güvencesiz hale gelmiş durumda.

Dünyada en pozitif örnek olarak Yeni Zelanda ve örneğini verebiliriz. Bu örnekte bu işçiliğin “dekriminalizasyonu” söz konusu. İşçi, müşteri ve aracının yasak olmaması hali. Bu model de bu ülkedeki seks işçisi örgütleri ile hükümetin görüşmeleri sonucu oluşan yasal model. Böylece işverenler çalışanlara karşı iş yasalarına bağlı olmak zorunda. Böylece hem iş hukukundan hem de isg haklarından faydalanabiliyorlar. Kusursuz değil ama olumlu bir adım olarak görülebilir buradaki yasal düzenlemeleri.

Toplumsal cinsiyet temelli risk analizi

Türkiye Sendikalarında bu konu daha yeni ele alınmaya başlandı… Çoğunun da böyle bir derdi yok. TUC’un (İngiltere Sendikalar Birliği) toplumsal cinsiyet temelli işçi sağlığı ve iş güvenliği çek listesinden bahsettiniz, liste nedir, burada önemli bulduğunuz birkaç noktayı anlatabilir misiniz?

Türkiye için yakın zamanlarda en olumlu örneğin Birleşik Metal-İş’in raporu olduğunu söyleyebiliriz. İşçi sağlığı iş güvenliği üzerine ankette cinsiyet farklılıklarına göre yorumlar alabilecekleri sorular eklemeleri çok değerli bir çıktı sundu hepimize.

TUC’nin sendika temsilcileri ve işçiler için hazırlanmış rehberleri işyerlerini dönüştürme anlamında önemli detaylar içeriyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine toplumsal cinsiyet bakışının dahil edilmesi, Non-binary kapsayıcı işyerleri, trans çalışanlar için sendika kılavuzu… gibi raporları var. Bu çalışma kapsamında “Gender in Occupational Safety and Health” listelerini özellikle inceledim. Bu liste sendika temsilcisi için hazırlanmış ve işçi için ve çalışanlar için yönelteceği soruları sıralayan bir çalışma.

Örneğin şöyle sorular var bu listede: Risk değerlendirmesi toplumsal cinsiyet farklılıklarını göz önünde bulunduruyor mu? Sağlığa zararlı maddelerin kontrolüyle ilgili risk değerlendirmesi yapılırken kadınların ev işlerinde de kimyasallara maruz kalması hesaba katıldı mı? İş ekipmanları ve çalışma bölgeleri, toplumsal cinsiyet farklılıkları göz önünde bulundurularak değerlendirildi mi? Fertilite, menstrüasyon, menopoz, meme kanseri, rahim ameliyatı gibi sağlık kaygıları yeterli ve hassasiyetle belirlendi mi? Taciz ve zorbalık İSİG sorunu olarak görülüyor mu? İşveren, ev içi şiddetin işyerinde de bir sorun olabileceğini görüyor mu ve buna bir güvenlik, sağlık ve işçinin iyilik hali için bir mesele olabileceğinin ve ilgilenilmesi gerektiğinin farkında mı?

Trans çalışanlar için sendika kılavuzunda belirttikleri bir örnek de çok değerli. Cinsiyet uyum sürecindeki sendikalı bir trans işçi için sendika hem işyeri süreci hem de hastane sürecinin yakın takipçisi olmuş ve süreç boyunca da doktor randevularının ücretli izin olarak sayılmasını işverene dayatıyorlar.

Tüm bu ilerlemeler kuşkusuz feminist hareket ve LGBTİ+ hareketinin kazanımları.

Türkiye’deki sendikaların da (ve meslek örgütlerinin de) toplumsal cinsiyet eşitliği konusunu gündemlerine almaları ve TİS’lerine, işyeri çalışmalarına yansıtmaları dileklerimizle diye bitireyim.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Kadın işçi sağlığı gözetmeden yapılan ergonomik tasarımlar, Kas iskelet sistemi hastalıklarına yol açarken, taşlama, sinterleme işlerinin yapıldığı alanlardaki metal tozu ve duman solunum yolu ve akciğer hastalıkları yaşamasına sebep oluyor.  Buna ev işleri de eklenince kadınlar “Ev ve İş Arasında Presslenme” yaşıyorlar.
İşe gelirken yanlarına iki adet iş kıyafeti getiriyorlar, sıcaktan dolayı. Çünkü çalışmaktan sırılsıklam olan kıyafetlerini değiştirmek zorunda kalıyorlar. Yedek olanı giyip iyice ıslanmış giysiyi çamaşır sıkar gibi iyice sıkıyorlar. Şakır şakır su (ter) akıyor. Sonra kurusun diye çevredeki çalılara asıyorlar.
Kadın kabin memurlarının yaşadıkları sorunların dışarıya çok fazla yansıtılmadığını biliyoruz. Sektörde işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri yetersiz. Kabin memuru kadınlar her türlü taciz, şiddete karşı korumasız halde çalışıyorlar. Bunun dışında yaşanan cinsiyetçi sendikal baskılar da yüzlerinde asılı o gülümsemeyi çoğu kez etkiliyor. Gökyüzü işçisi kadınlar anlattı…
Fabrika işçisi Nevin sözü yemekten çıkanlara getiriyor; “Tabağımızın dibini karıştırdığımızda kaşığımıza ya böcek ya da sinek yapışıyor. İşimizle ilgili aksamları da görünce şaşırıyoruz. Otomobillerin metal kısımlarını üreten bir fabrikayız. Bazen de küçük metal parçalarının çorbada yüzdüğüne tanık oluyoruz. Çoğumuz yemeden aç bir şekilde masadan kalkıyoruz”.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!