HPV virüsü sanırım artık herkesin kulağına bir yerlerden çalınıyor. Hem çok yaygın hem de tıbbi müdahale geçirmek zorunda kalan kadın ve erkek sayısında ciddi artış var. HPV aşılarının rahim ağzı kanserine neden olma olasılığı en yüksek olan HPV türlerine karşı korunmaya yardımcı olması mümkünken, bu denli görmezden gelinmesi, sağlık politikalarından bağımsız değil. Artan bulaş ve başvuru oranlarına bakılırsa HPV aşısı bu dönemde lüks değil çok ciddi bir ihtiyaçtır. Tam da bunun üzerine içimizi ısıtan bir haber geldi bu denli yoğun, kötü karabulutlar arasında… Tüm Bel-Sen İstanbul 3 No’lu Şube ve Adalar Belediyesi arasında imzalanan toplu sözleşmeye kadınların talepleri doğrultusunda HPV aşısının ücretsiz olması doğrultusunda bir madde eklendi. Ayrıca ayda bir gün regl izni, 8 Mart’ta ücretli tatil, aile içi şiddet ve taciz olaylarını önleyecek politikalar gibi konular da sözleşmede yerini aldı. Sözleşmede 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü başta olmak üzere, yıl içinde kadına yönelik toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık, şiddet ve tacizin önlenmesi ve farkındalık yaratmak amacıyla tüm çalışanlarla karma eğitimler yapılacağı hükmü yer alıyor. Toplu iş sözleşmesinde, bu zor ekonomik koşullarda, sosyal haklar, ulaşım hakları, mali hakların iyileştirilmesine yönelik maddelere de yer verildi.
Tüm Bel-Sen 3 No’lu Şube’den Alev Tosun ve Nermin Bakacak ile bu heyecan verici süreç üzerine konuştuk.
Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?
Ben Nermin Bakacak; Tam da kamu emekçilerinin sendikalaşma mücadelesinin başladığı yıllara denk gelen 1990 yılının mart ayında Kadıköy Belediyesi’nde işe başladım. Aynı yıl, yerel yönetimler iş kolunda kurulan (26 Ekim 1990) ilk sendika Bem-Sen’e üye oldum. Genel merkez yöneticiliği de yaptığım Bem-Sen, 1995 yılında konfederasyonumuz KESK’in kuruluşu ile lağvedilerek aynı işkolunda Tüm Bel-Sen çatısı altında birleşti. Sendikal örgütlülüğe girdiğimden bugüne kadar; genel merkez yöneticiliği, şube yöneticiliği ve işyeri temsilciliği dâhil olmak üzere her kademede görev aldım. Filli görev almadığım zamanlarda da sendikal aktivistliğim hep devam etti. Halen Tüm Bel-Sen’in Kadıköy Belediyesi işyeri temsilcisiyim.
Ben Alev Tosun, 2015 yılından beri belediye çalışanıyım. 6 sene taşeron işçi olarak çalıştım, üç yıldır memurum. Dolayısıyla üç yıldır Tüm Bel-Sen üyesiyim. Şu anda 3 No’lu Şube’de kadın sekteriyim.
Tüm Bel-Sen, belediye ve yerel yönetim işkolunda çalışan emekçileri örgütlemekle yükümlü Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK’e bağlı bir sendika. Biz 80’li yılların sonu 90’lı yılların başlarında “memur sendika kuramaz, sendikaya üye olamaz” diyenlere karşı grevli-toplu sözleşmeli sendika talebiyle yola çıktık. Sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışı ile “hak verilmez alınır” dedik ve o günden bugüne yoksulluğa, yolsuzluğa, savaşa, talana, şiddete ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadele ediyoruz.
Tüm Bel-Sen İstanbul 3 No’lu Şube hangi belediyelerde yetkili?
Örgütlülük alanımız, İstanbul-Anadolu yakasında bulunan 14 belediyenin tamamı. 10 belediyede örgütlü 4 belediyede de (Adalar, Ataşehir, Maltepe, Kadıköy) yetkiliyiz.
Eşitlik perspektifinden hareket etmek…
2023 TİS süreci bütün kamu kurumlarını kapsayan masada sadece Şükran Kablan vardı, diğer sendikalardan kadın yoktu. Yani o masa bize kadın taleplerinin yer alamayacağı izlenimi vermişti aslında. Adalar belediyesinden gelen haberiniz ise çok heyecan verici oldu. TİS sürecini nasıl örgütlediniz ve kadın talepleri nasıl yer buldu? Bunun için kadınlar olarak nasıl bir yol izlediniz?
Yaptığımız sözleşmelerin merkezi hükümetle yapılan sözleşmelerden bağımsız fiili ve meşru sözleşmeler olması büyük avantaj. Ve kamuda sadece yerel yönetim iş kollarında yapılabilen sözleşmelerdir. Henüz 4688 Sayılı Memur Sendika Yasası çıkmadan önce bizler, Türkiye’nin taraf olduğu ve imzaladığı ILO sözleşmesine dayanarak; o dönem Şişli Belediye Başkanı olan Fatma Girik, yine Kocaeli Belediye Başkanı Mehmet Sefa Sirmen ve Gaziantep Belediye Başkanı Celal Doğan’la ilk sözleşmelerimizi imzaladık. Yaptığımız bu sözleşmelerden kaynaklı hem ilgili belediye başkanları hem de sendikamız yargılandı. İç hukukta dava süreçleri tüketildikten sonra sendikamız tarafından konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı. Ve AIHM lehimize karar vererek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni iç hukukta gerekli düzenlemeleri yapmadığı için sendikamıza tazminat ödemeye mahkûm etti. Yetkili olduğumuz belediyelerde yaptığımız sözleşmelerde iş yerlerinde ekonomik, demokratik ve sosyal haklarımızı korumak, geliştirmek ve iyileştirmek amacıyla; tüm kamu emekçilerine eşitlikçi bakış açısının yanı sıra adil, kapsayıcı ve toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden yola çıkarak, aynı zamanda merkezi hükümetin emekçileri yoksulluğa mahkûm eden, sosyal haklar açısından kısır politikalarını da aşacak sözleşmeler imzalamak her zaman önceliğimiz oldu. TİS görüşmelerine başlamadan önce, yetkili olduğumuz tüm belediyelerde üyelerle toplantılar yaparak talep ve önerileri aldık. Kadın talepleri ise aslında yıllardır hem emek örgütlerinde hem feminist hareket içinde mücadele eden kadınların birikimi diyebiliriz. AKP iktidarı, bütün toplumsal muhalefete rağmen 2021 yılında, ilk imzacısı olmakla övündüğü İstanbul Sözleşmesinden bir gecede çekildi. Ama biz biliyoruz ki eğer İstanbul Sözleşmesi etkin uygulansaydı, kadınlara yönelik erkek şiddeti bugün geldiğimiz boyutlara ulaşmayacaktı. Aynı şekilde ILO 190 Sayılı Sözleşmede, iş yerlerinde yaşanan eşitsizliğe, şiddete ve cinsel tacize karşı önemli maddeler var ancak o da henüz imzalanmadı. Bu sebeple biz de yetkili olduğumuz belediyelerde bu iki sözleşmenin ilkelerine yer vermek istedik.
İşyerlerinde mobbing izleme kurulları
Regl izni, 8 Mart izninin yanı sıra aile içi şiddet ve cinsel taciz ve mobbingi önleyici bir kuruldan bahsediliyor. Nedir bu mobbing kurulu? TİS’te nasıl yer aldı?
Bize göre regl konusu iki yönlü ele alınmalı. Birincisi biyolojik boyutu; bu dönemlerde birçok kadın ağrılı, sancılı hassas bir süreç yaşıyor ve bu durumu işyerlerindeki amirlerine dile getiremediği için de izin alma konusunda zorlanıyorlar. İkincisi ise politik boyutu; kadına dair ne varsa tabu olan bir toplumda regl iznini hak temelli tartışıyor olmak, aslında bazen sadece “regl” demek ve sözleşme metninde yer vermek bizim için bir kazanım. Benzer bir şekilde 8 Mart’ta kadın çalışanların izinli olması, yapılan eylem ve etkinliklere katılabilmeleri için işyerlerinden izin almak zorunda kalmamaları için ve 8 Mart’ın tarihsel anlamını konuşmak için sözleşmeye eklenmiş maddelerden biri.
Aile içi şiddetin önüne geçmek ve caydırıcı olabilmek adına sözleşmeden kaynaklı elde edilen mali hakların mağdur eşe ödenmesini sağlayan bir maddemiz var. Biz bunu aslında “aile” kavramı üzerinden değil eviçi şiddet üzerinden tartıştık, yaşanan şiddete karşı mücadele etmek için aile olmaya gerek yok elbette ama hukuki olarak bağlayıcı olabilmesi için aile kavramı üzerinden yazmak durumunda kaldık.
Yine ayrıca işyerlerinde her türlü tacizin ve şiddetin önlenmesi, amirlerin çalışanlar üzerindeki baskısının önüne geçilebilmesi için işyerlerinde mobbing kurullarının oluşturulmasına dair bir maddemiz var. Bu madde şu anda Kadıköy Belediyesinde fiili olarak uygulanıyor. Belediye ile sendika temsilcilerinin de görev aldığı fiilen çalışan bir kurul oluşturuldu. Bu dönem bu maddeyi Adalar Belediyesi ile de imzaladık, sırada yetkili olduğumuz diğer belediyeler var.
Şiddeti doğru tanımlamak
Biliyorsunuz ülkemizde öldürülmekten, fiziksel şiddetten sıra hiçbir zaman psikolojik şiddet ve tacizi konuşmaya gelmiyor. Sözleşmenizde psikolojik taciz demişsiniz, TİS’te nasıl yer etmesini sağladınız? Aslında nasıl anlattınız bunu, onu merak ediyorum…
Toplumda yer etmiş bazı normlar var. Bunlardan biri de şiddet. Genel olarak şiddet denildiğinde fiziksel şiddet akla geliyor. Fakat biz biliyoruz ki şiddetin pek çok çeşidi var; cinsel şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, dijital şiddet, flört şiddeti gibi. İmzaladığımız TİS’lerde bütün çalışanlara toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri verilmesine yönelik bir maddemiz var. Buradaki amacımız elbette öncelikle şiddeti önlemek, yaşanan şiddeti doğru tanımlamak, etkili bir şekilde yargılamak ve cezalandırmak. Bu maddeyi yetkili olduğumuz her belediyede etkin bir şekilde uyguladığımız takdirde ciddi bir yol kat etmiş olacağız. Aile içi yaşanan şiddet durumları da bu kapsama dâhil, çalışanların yaşadığı her türlü mağduriyette, yanlarında olmanın sözleşmesi aslında. İş yerleri özellikle liyakat, torpil vb durumlardan artık nefes alınamayacak hale geldiğinden, mobbing, psikolojik şiddet gibi konular artık gündeme alınmalı ve keyfi uygulamalar, muamelelerin önüne geçilmeli yani koruyucu önlemler şart. Bunun en etkili yollarından biri de sözleşmede yer alması diye düşündük. Aslında zaten önümüzde bir örnek vardı Kadıköy Belediyesi’nde ve bu çok ciddi bir ihtiyaç bu dönemde.
TİS’lere kadın işçi sağlığını yansıtmak
Aşıyı anlatmak bu ülkede daha da zorlaştı. Özellikle Covid ile beraber yaşanan tartışmalardan sonra. Ayrıca cinsellik konuşmakta hala bir tabu iken HPV’nin aşı ile önlenebilir bir enfeksiyon olduğunu nasıl anlatmayı planlıyorsunuz?
Yani bu noktada elbette bilime ve konunun uzmanlarına kulak vermek zorundayız. HPV aşısının rahim ağzı kanseri riskini ciddi oranda azalttığına dair araştırmalar mevcut. Ne yazık ki HPV de kadınlar için bir pandemi niteliğinde olmasına rağmen devletin önleyici sağlık politikaları çok yetersiz. Devlet hastanelerinde ücretsiz aşı olmak mümkün olmadığı gibi bu konuda yeterli bilgilendirmeye bile erişmeniz mümkün değil. Ortada kadınların rahim ağzı kanseri olmasını önleyebilecek bir aşı mevcut ama pek çoğumuz için erişilemez bir durumda. Bir kere bu bir halk sağlığı meselesi ve elbette konunun toplumsal cinsiyet açısından politik bir alt metni de var. Bir önceki soruda bahsettiğim toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri ile bir bütün aslında. TİS’ler imzalandı, bu maddeler geçti ve hemen ertesi gün herkese bir aydınlanma gelmeyecek elbette. Belki de bu maddeleri bir süre fiili olarak çok az uygulayabileceğiz ama kazanılmış hakkımız olarak kalmış olacak. TİS’lerin -çok önemli olmakla birlikte- maddi kazanımlardan ibaret olmadığı, sendikalarda kadınların etkin bir şekilde yer almasının nasıl bir fark yarattığı ortaya konmuş olacak.
Şiddetsiz iş yerleri için mücadele
Benzer çalışmaların olduğu başka belediyeler var mı? Oralarda süreç nasıl gidiyor?
Biz Tüm Bel-Sen İstanbul 3 No’lu Şube olarak Anadolu yakasında yetkili olduğumuz dört belediyeye kendi özgün koşulları hariç hemen hemen aynı sözleşme taslağı ile gidiyoruz. TİS süreci tamamlanan Adalar Belediyesi dışında kalan üç belediyemizde görüşmelerimiz olumlu şekilde devam ediyor. 2022-2023 döneminde imzaladığımız sözleşmelerde yukarıdaki maddelerin birçoğu geçmiş ve fiili olarak da yürürlükte olan maddelerimiz. Bizler biliyoruz ki grev hakkı, özgür toplu sözleşme yapma hakkı olmayan sendikanın eli kolu bağlanmış demektir. Kadınların işyerlerinde maruz kaldığı şiddete ve ayrımcılığa karşı önleyici politikalar geliştirmeyen, kadın mücadelesini görmezden gelenbir toplu iş sözleşmesi eksik kalmış demektir. Bu sebeple grev hakkımızı alana kadar, çalışma yaşamınıntamamının özgür sözleşme masalarında belirlendiği bir sendika yasasını çıkartana kadar, işyerlerini ve sendikaları kadınlar için şiddetsiz bir alana dönüştürene kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.
Tabii ki kadınların sendikalarda etkin görev alarak bu alanlardaki erkek egemenliğine de bir sınırlama getirmeleri yine kendi çabaları ile olacak. Bunun da bilinciyle daha çok kadın emekçinin sendika yönetimlerinde yer almasının da önemini vurgulamadan olmaz.
Çok teşekkür ederim, zaman ayırdınız. Sanırım sırada Maltepe belediyesi var, güzel haberlerinizi bekliyoruz.