Günümüzde farklı sektörlerde binlerce kadın işçi çalışıyor. Malum fabrikalarda, atölyelerde iş süreçleri zorlu. Tek şikayet yorgunluk olsa iyi… Fiziksel istismar, cinsel taciz ve kötü muamele gibi birçok şey çıkıyor karşısına işçi kadının. Sessiz kalmayanların çoğu kez “suçlu” ilan edildiği de bir gerçek. Çoğu taciz faili, oku başka yöne çevirip, günah keçisi arayışına giriyor. Hatta o oklar genellikle işçi kadına dönüyor! Bu da yetmiyor, kadın yaşadığı tacizin ardından bir mağduriyetle daha sınanıyor. İşsiz bırakılıyor! Susmamakta inat edenler arasında adalete başvuranlar elbette var. Mahkeme arşivleri, “İşyerinde cinsel taciz yaşadım, tehdit edildim, fiziksel saldırıya uğradım” dilekçelerinin yer aldığı binlerce dosyayla dolu. Bütün bunları iki hukukçuyla görüştük.
“Patriyarka, işverenden farklı değil”
Hayatın her alanındaki toplumsal cinsiyet politikası, işyerinde de işveren tarafından uygulanıyor avukat Kıvılcım Ünal’a göre. “Patriyarka elbette ki kadınlar üzerinde otorite kurmaya çalışan, baskı uygulayan işverenden farklı değil. Kaldı ki kadınlar, erkeklerle eşit emek gücü olarak görülmemenin mücadelesini hâlâ yürütüyor” diyor ve son yaşanan iş cinayetinden örnek veriyordu; “Dilovası’ndaki iş cinayetinde gördük. Ataerkil zihniyet, kadını yoksullukla başbaşa bırakıyor. Asgari ücretin dahi altında, kayıtdışı çalıştırılan, üstelik SGK primleri de ödenmeyen, iş güvenliği hiçbir şekilde sağlanmayan kadınlar bile bile ölüme teslim edildi.” Patriyarkanın kadın emekçiyi bir sınıf olarak dahi görmediğini söylüyor hukukçu Ünal.

Daha iş görüşmesinde başlayan ayrımcılık
Henüz çalışmaya başlamadan, iş görüşmesi esnasında dahi söz konusu olan ayrımcılığı anlatıyor Kıvımcım Ünal; “Örneğin işveren iş başvurusunda, erkeğin evli olup olmadığıyla, kaç çocuğunun bulunduğuyla ilgilenmezken kadın için bunlar işe alınmama nedeni olabiliyor. Eşit işe eşit ücret verilmemesi de hem psikolojik hem ekonomik şiddet türü. Ayrıca ilk işten çıkarılanların kadınlar olduğunu görüyoruz. Mobing uygulaması da daha çok kadınlara yaşatılan şiddet biçimlerinden biri. Çalışma alanları erkeklere göre konumlandığı için işveren kadın işçiye daha ağır mobing uygulayabilmekte. Elbette ki bunları toplumsal cinsiyet politikasından ayrı göremeyiz.”
Yasa, suçluyu işyerinden uzaklaştırıyor
Kadınları korumak için birçok yasa var ancak uygulamada sorunlar yaşanıyor. Söz konusu yasal önlemlere rağmen nüfusun yarısının güvenliği tartışma konusu olmaya devam ediyor. Günümüzde mahkemelere gelen davaların çoğu kadına yönelik şiddetle ilgili. Ancak sorun yasanın uygulanmasında. 6284 Sayılı Kanun’un önemini vurguluyor Kıvılcım Ünal; “Bu yasa, toplumsal cinsiyet politikalarının tüm şiddet biçimlerini kapsıyor. 6284 Yasası ile hem önleyici hem de koruyucu tedbirler söz konusu. Örneğin işçi kadın şiddet görmüşse o kişinin işyerine yaklaşmaması, herhangi bir iletişim aracıyla iletişime geçememesi ve uzaklaştırma şeklinde kararlar alınıyor. Şiddet işverenden geliyorsa ceza hukuku kapsamında kadın işçi elbette işvereninden şikayetçi olur. Suçun niteliğine göre cinsel saldırı, taciz, ısrarlı takip vs. gibi cezai yargılama gerçekleşir.”
“İşveren, şefin uyguladığı şiddeti engellemekle yükümlü”
Peki, işveren fiziksel, psikolojik, cinsel şiddet veya mobingin ortaya çıkmasını engellemekle yükümlü mü? Bir şefin ya da ustabaşının işçi kadına uyguladığı şiddete karşı göz yumması suç mu? Bu soruya İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesinden söz ederek yanıt veriyor; “İlgili kanunda işverenin, işçinin sağlık ve güvenliğini korumakla yükümlü olduğu açıkça belirtilir. Sağlık ve güvenlik kapsamında nasıl ki kadının vücut bütünlüğü varsa fiziksel ve psikolojik şiddette de var. Dolayısıyla işveren şefin yahut ustabaşının da kadına uyguladığı şiddeti engellemekle hukuken yükümlü.”

Mağdur işçinin hakları önemli
Cinsel taciz kavramından anlaşılması gereken, yalnızca fiziksel saldırılar değil. Sözlü olarak ya da mesaj, ses kaydı vs yoluyla yapılan tacizler de bu kavramın içinde ele alınıyor. Ceza mahkemelerindeki cinsel taciz veya cinsel saldırı suçlarında her türlü fiziksel, sözlü ve yazılı eylem bu kapsamda değerlendiriliyor. Bunlarla mağdur edilen işçi, iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebiliyor. Hukukçu Ünal bu hakka dair yasal çerçeveyi paylaşıyor; “İş sözleşmesini haklı nedenle fesheden kadın işçi, kıdem tazminatı ve sair işçilik alacaklarını da talep edebilir. Hem işveren tarafından uygulanan tacizde hem de başka bir çalışan tarafından tacize uğraması durumunda eğer işveren gerekli önlemleri almazsa kadın, iş sözleşmesini sona erdirebiliyor.”
Davalı erkeğe fiili cezasızlık!
Kadının mağdur edilmesinin söz konusu olduğu adli vakalara da değiniyor avukat Kıvılcım Ünal; “Bir dava dosyasında davalı erkeğe fiili bir cezasızlık uygulanabiliyor. Asıl düşünce, kadının değil ailenin güçlenmesini sağlamaya çalışmak. Kadın özel alana hapsedilmek isteniyor. Burada da elbette kadına insanca bir yaşam sunulmamakta. Kadınların adalete olan güveni zedelendiği gibi şiddet döngüsü de derinleşiyor. Oysa Türkiye’nin, hukuka aykırı şekilde çekildiği beyan edilen İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı suçun eski veya şimdiki eş tarafından işlenmesi halinde verilecek cezanın ağırlaştırılmasını söyler.”
Şiddete cesaret vermek!
Cezasızlık politikasının patriyarkanın hukuk sistemi vasıtasıyla erkeklere verilen cesaret olduğunun altını çiziyor Kıvılcım Ünal. Yargılamalarda şikayetçi olan kadınların adeta fail gibi sorgulandığını anımsatıyor; “Kadının geç bir zamanda şikayette bulunması, ataerkil normlara uygun yaşamaması gibi noktaların açıkça bazı yargılamalarda konu edildiği görülüyor. Hatta faile uygulanan iyi hal indirimleri de politik kararlar. Erkeğin ‘öfkesine’ anlayış gösteriliyor burada. Yargı eliyle de ataerkil sistemin devamlılığının sağlanmaya çalışılması, itaatkâr ve ucuz işgücü görülen kadının sadece özel alanda kontrol altında tutulması hedefleniyor. Bizler İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak kadının bulunduğu her alanda kadın cesaretinin yanındayız. Kadınların ücretli emek piyasasındaki uğradığı eşitsizliğe, kadın emeğinin değersizleştirilmesine, güvencesiz ve ‘esnek’ çalışmak zorunda bırakılmasına karşı mücadelede olmaya devam edeceğiz.”
“Kadınların işyerlerinde sözlü imalar, fiziksel temas girişimleri, tehdit veya şantaj içeren cinsel şiddete; sürekli küçümseme, dışlama, hakaret, bağırma, iş yükünü ayrımcı şekilde artırma şeklindeki psikolojik baskılara ve mobinge sıkça maruz kaldığını biliyoruz”
Bir başka Baronun yetkilisine daha ulaşıyoruz; avukat Beril Aras Manisa Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Merkezi Başkanı. Sokakta olduğu gibi işyerlerinde de şiddetin ve psikolojik baskının en ağır yükünü kadınların taşıdığını vurgulayan Aras, “İşçilere yönelik şiddet çoğu zaman görünmezleştiriliyor; raporlanmıyor ya da şikâyet edildiğinde hafife alınabiliyor” diyor. Kadınlar işyerlerinde sözlü imalara, fiziksel temas girişimlerine, tehdit veya şantaj içeren cinsel şiddete maruz kalıyor ona göre. Beril Aras diyor ki; “Sürekli küçümseme, dışlama, hakaret, bağırma, iş yükünü ayrımcı şekilde artırma şeklindeki psikolojik baskılara ve mobinge sıkça maruz kalındığını biliyoruz. Bununla birlikte yine erkek çalışanlardan farklı olarak ücret düşürme, prim vermeme, aynı işe rağmen kadın işçiyi düşük ücretle çalışmaya zorlama gibi ekonomik şiddet de sıkça karşımıza çıkıyor. Terfi engelleme, hamilelik nedeniyle işten çıkarma, doğum izni sonrası mobing yine kadınlara yönelik ayrımcı tutumun bir başka yönü.”
İşverenin cüretkâr tutumu
Manisa Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak, işyerlerinde kadına karşı yapılan zorbalıkları izlemişler ve rapor hazırlamışlar. Ancak uygulamada şiddetin işverenden gelmesi halinde sürecin çok daha zor işlediğini öğreniyoruz; “Çünkü işveren, bizzat işçinin güvendiği ve çalışma koşullarını belirleyen kişi olduğu için mağdurun şikâyette bulunması güçleşiyor. İşyerinde failler çoğu zaman cezadan kaçabileceğini, işçinin işten çıkarılma kaygısıyla çekineceğini düşündüğünden daha da cüretkâr olabiliyor. Bu nedenle hukuki sürecin yanında psikolojik destek, sendikal dayanışma ve kadın örgütlerinin desteği hayati önem taşıyor” diyor avukat Beril.

“Sorun patriyarkal işyeri kültüründe”
Patron işyerindeki cinsel taciz, mobing, baskı veya fiziksel şiddeti bildiği halde engellemiyorsa, hem hukuki hem cezai sorumluluk altına girdiğine vurgu yapıyor. Kadın işçinin maruz kaldığı her şiddet vakasında yalnızca failin değil, göz yuman hiyerarşik yapının da sorumlu olduğunu söylüyor Manisa Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Beril Aras. Peki çalışma yaşamında kadına yönelik şiddete karşı kadınların hakları neler? Sendika ve çalışma yaşamında bu hakların uygulanması doğru ilerliyor muı Bu soruyu şöyle yanıtlıyor; “Kadın işçiler, eşit davranılma hakkına, ayrımcılık tazminatı talep etme hakkına, mobinge karşı tazminat talebine, cinsel tacize karşı cezai ve hukuki korumaya, haklı nedenle fesih hakkına, güvenli çalışma ortamı isteme gibi haklara sahip. Ancak mevzuatın var olması, uygulamanın yeterli olduğu anlamına gelmiyor. Sorun çoğu zaman hukukun eksikliğinde değil, uygulamada ve patriyarkal işyeri kültüründe ortaya çıkıyor. Birçok kadın şikâyet ettiğinde ya işinden oluyor ya da baskı görüyor. İşini kaybetme korkusu ile şikayette bulunmayan sayısız işçi var maalesef. Bu noktada sendikal yapıların kadın odaklı mekanizmalar geliştirmesi gerekiyor. Bu konuda yetersiz oldukları kanaatindeyim.”
Şikayetten vazgeçirmeye yönelik baskılar
Cezasızlık kültürüne Beril Aras da değiniyor; “Maalesef Türkiye’de kadına yönelik şiddeti artıran en büyük faktörlerden biri. Bizi çalışırken en zorlayan ve bazen de öfkelendiren bir konu olduğunu söylemek zorundayım. Çünkü geldiğimiz noktada etkin uygulanmayan yasalar faillere daha da cesaret veriyor. Baro olarak bu konuda, henüz soruşturma aşamasındaki dosyalar da dahil olmak üzere delillerin toplanmasını bizzat takip ediyoruz. Şikâyetten vazgeçirilmeye yönelik baskılara karşı kadınları koruyoruz, yanlarında olduğumuzu hatırlatıyoruz. Kadın işçiye şiddet uygulayan faillerin iftira, inkâr, karşı şikâyet gibi savunma stratejilerinin etkisizleşmesi için dosyayı kanıtlarla güçlendiriyoruz. Ceza yargılaması ile iş hukuku davasını paralel yürütüp, faile karşı çok yönlü bir baskı mekanizması uyguluyoruz. Kadın işçiyi yalnız bırakmıyoruz. Mağdur kadının süreç boyunca yanında durmak cezasızlıkla mücadelede en etkili yöntemlerden biri.”
“Şiddeti hafifleten her karar kadına saldırıyı teşvik ediyor”
Beril Aras iyi hâl indirimi’nden söz ediyor. Hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin açık biçimde cezasızlığın kurumsallaşmış hâli olduğuna dikkat çekiyor kadın hakları savunucusu. Failleri koruyan bir sistemin yaratılmaya çalışıldığını ısrarla belirten avukat Beril Aras şunları diyor; “Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı sonrası kadınları koruyan yasaların etkin bir şekilde uygulanmadığına hatta faiilleri koruyan bir sistem yaratılmaya çalışıldığına da bizzat şahit oluyoruz. Kadına yönelik şiddette, alt sınırdan ceza, haksız tahrik indirimi, iyi hâl indirimi, adli para cezasına çevirme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi mekanizmalar faili koruyan uygulamalara dönüştü. Bu tercihler yargının erkek egemen bakış açısından kesinlikle bağımsız değil. Şiddeti hafifleten her karar, bir sonraki kadına yönelik saldırıyı teşvik ediyor. Kadınlar ‘erkek adalet’ değil ‘gerçek adalet’ istiyor. Bunu her yerde vurgulamamıza rağmen kadının korunması için caydırıcı ceza politikalar işletilmediği için, şiddet ne evde ne işyerinde ne de herhangi bir yerde son bulmuyor. Dolayısıyla kanunlar sadece kâğıt üzerinde korumadan ibaret kalıyor.”
“Yargının erkek egemen refleksleriyle mücadele edilmeli”
“Kadının ekonomik özgürlük mücadelesi, işyerindeki şiddetle bastırılmaya çalışılıyor” yorumunun ardından şu tespitleri sıralıyor hukukçu; “Ben şunu çok net görüyorum: Kadın işçi, çoğu zaman hem evde hem işte yani çifte baskıya maruz kalıyor. Ekonomik çaresizlik nedeniyle şiddete katlanmak zorunda bırakılıyor. İşyerinde yaşanan şiddet, çoğu zaman işin doğası gibi gösterilerek normalleştiriliyor. Kadınların güçlenmesi için, sendikalarda kadın komisyonları aktif olmalı, işyerlerinde cinsel taciz ve mobing politikaları zorunlu hâle getirilmeli. Delil toplama süreçleri kolaylaştırılmalı, şiddete maruz kalan kadın işçinin iş güvencesi sağlanmalı. Yargının erkek egemen refleksleriyle mücadele edilmeli. Kadın işçinin güvende olmadığı bir yerde ne çalışma barışından ne verimlilikten ne de insan onuruna yakışır bir emekten söz edebiliriz. Hiçbir kadının şiddet karşısında kendini yalnız hissetmemesi de bizim Manisa Barosu olarak önceliklerimiz arasında. Bizim mücadelemiz tam da bu nedenle hem hukuki hem de toplumsal bir mücadele.”