‘Şimdi de drama öğreniyorum’

Tarım işçisi Havva'nın otizmli çocuğu, dünyasını değiştirdi. Hayata hazırlamak için onu Halk Eğitim'in tüm kurslarına yazdırdı. Oğlunu beklerken o da önce bağlama, sonra drama kursuna yazıldı. Hedefte bilgisayar var. Gençliğinde “Ah bir çalabilsem” dediği sazı sırtında evinden çıkarken, bütün köy merakla onu izliyor.
Silifke’den tarım işçisi ve otizmli çocuk annesi Havva:
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Mersin Silifke’ye bağlı İmamuşağı köyünden 49 yaşındaki Havva Kanal, hayatın karşısında hep dimdik, sağlam ve güçlü duruyor. Engelli oğlunu hayata hazırlamak için zorlu mücadelelerle geçen bu yaşama baktığınızda onun bu duruşuna, inadına, mücadele azmine hayran kalıyorsunuz.

Bir tarım işçisi olarak geçimini sağlayan Havva, önce fıstık tarlalarında çalıştı. Sonra limon ve çilek hasadı yaptı yıllarca. Her şey normal seyretti, ta ki üçüncü çocuğuna hamile kalana kadar. Doğumdan bir süre sonra aldığı haberle sarsıldı. Çocuk otizmliydi.

İlk şoku atlattıktan sonra hemen harekete geçti Havva. Otizmin ne olduğunu bilmese de pes etmeye hiç niyeti yoktu. Önceleri “hasta” olduğunu düşündüğü oğlu için çözümler düşündü. Onu defalarca hastanelere taşıdı. “Belki tedavi olur” umudunu hiç bırakmadı. Kaç doktorun kapısını çaldı, defalarca testlere soktu çocuğunu. Yaptırmadığı tahlil kalmadı. Sonunda otizmin bir hastalık değil, farklılık olduğunun bilincine vardı.

Pes etmemek üzere yola koyuldu

Peki yapılacak başka neler olabilirdi? Sosyalleşmede sorunu olan, göz teması kurmayan çocuğu için neler yapılabilirdi? Acaba konuşabilir miydi? Kimseyle iletişimi olmayan bu çocuk sosyalleşebilir miydi? Bu gibi soruların yanıtlarına verdi bütün dikkatini. Doktorların gösterdiği yollardan ilerledi. Önce oğlunu o tamamen içine kapanık ruh halinden çıkarmaya odaklandı.

Havva, oğlundan dolayı aldığı maluliyet aylığı ve işçi olarak çalışan eşinin geliriyle geçimini sağlıyordu. Erkan’ın konuşması, etrafa tepki vermesi için her umuda sarılıyordu. Başarılı olup olmayacağını bilmiyordu ama mücadeleden vazgeçmemekte kararlıydı. Silifke Halk Eğitim Merkezi’ndeki bazı kurslara yazdırdı oğlunu. Önce onu folklora gönderdi, sonra masa tenisi kursuna yazdırdı. Ardından da satranç kursuna…

‘Çizmelerimizi giyer, bahçelere giderdik’

Daha önceki yaşamından kesitler aktarıyor sorunca. Havva, Erkan doğmadan önce iki oğlan çocuğuyla köyünde hayatını sürdüren bir tarım işçisiydi. Yaşadığı yerde narenciye işçiliği çoktu. Ama aynı zamanda yer fıstığı da ekilirdi. Köy sakini birçok kadın gibi Havva da fıstık tarlalarına koştururdu sabahları. Tabii onunla sınırlı değil. Şunları anlatıyor:

“Bizim Silifke’de çilek de çok fazla ekilir. Zamanı geldiğinde hepimiz sabah saat beşte uyanır, çizmelerimizi giyer, çiftlik sahiplerinin bahçelerine giderdik.”

Havva, meyvenin olgunlaşma döneminde her ne işçilik varsa yaptı. Hasat zamanı kilolarca çileği sepetlerde istifledi. Çevredeki farklı köylerden gelen kadın arkadaşlarıyla o günkü yevmiyeyi doğrultmaya çabalıyordu. Sonra limon toplamaya sıra geliyordu. “Aylarca ağaçlardan limonları toplardık. Çürükleri ayıklayıp kasalara doldurmamız akşam geç vakitlere kadar bitmezdi” diyor.

Söylenenleri anlamıyordu

Tarım işçisi, üçüncü çocuğu yapmaya karar verdiğinde, hayatının tamamen değişeceğinin farkında değildi. Ve oğlu Erkan dünya geldi. Beş aylıkken bir tuhaflık olduğunu fark etti ama pek de önemsemedi. Sonra biraz daha büyüdüğünde çocuğun kendisine uzatılan oyuncakları tutamadığını, söylenenleri anlamadığını gördü. İşte o dönemde doktorlar çocuğa otizm tanısını koydu.

Okul çağına geldiğinde, özel eğitime kaydettirdi evladını Havva. O zamandan beri özel dersler alan küçük Erkan’ın kurs dönemi de başladı. Silifke Özel Çocuklar Etkileşim Derneği’nde katıldığı kurslarla birlikte çocuğun kendini dünyaya kapalı hali yavaş yavaş değişti…

Öğretmenim bana ‘Senin ilkokul bitince ilerisini okuman lazım’ dedi. Sadece Tekirdağ’da kız okulu varmış. Ailemle konuştu, ‘Tekirdağ’da okusun kızınız’ diye; ama ‘Kız kısmı okumaz’ diye izin vermediler.

Havva

‘Kız kısmı okumaz’

Havva, ilkokulda çok utangaç olduğunu söylüyor. Fakat bu özelliği başarısını etkilememiş. Derslere çok düşkünmüş:

“Kimseyle konuşmam etmem, sadece dersimi okurdum. Öğretmenim bana ‘Senin ilkokul bitince ilerisini okuman lazım’ dedi. Bizim oralarda o zaman hiçbir yerde ortaokul yoktu. Sadece Tekirdağ’da kız okulu varmış. Ailemle konuştu, ‘Tekirdağ’da okusun kızınız’ diye; ama ‘Kız kısmı okumaz’ diye izin vermediler. Sadece kız çocuğu olduğum için okutulmadım yani!”

Sonra nişanlanmış: “Benim sevdiğim çocuktu. Ama işsizdi. Beni istedi, zoraki evet dedi babam. Sonra nişan yapmak istedik. Benim istediğim hiçbir şeye ‘olsun’ demiyorlardı zaten. O da olmadı. ‘İşi gücü yok. Nişan da düğün de olmaz’ diye bağırıp çağırdı. Ama biz kendi aramızda nişanlandık.”  

Çadırlarda yaşıyorlardı

Yörük bir aile… Bu köyde yaşayanların çoğu, onun çocukluğu döneminde göçebeymiş. Yılın belli dönemlerinde üç beş ay dağlarda konakladıklarını anlatıyor. Birçok nedeni var; ama asıl olarak hayvanların beslenmesi için yaylalara gidildiğini söylüyor. Kurdukları kara kıl çadırlarda geçen yaşamın kolay olmadığını vurguluyor. Bahar boyunca 2 bin metre yükseklikteki Toros dağlarında geçen yaşamda, günler en çok hayvanları otlatmayla geçermiş. Anlatıyor:

“Çocukluğumda hep yaylaya göçtük. Erkekler hayvanlarla ilgilenir, dışarda yemek yapılan ocaklara odun getirirlerdi. Kadınlar da sabah altıda kalkar, hiç durmadan yemek ve diğer işleri yapardı. Biz kızlar çadırda kalıp, bu işlere yardım ederdik. Annelerimiz, sabah sağılan sütlerden peynir mayalardı. Tereyağı için yayık sallarlardı saatlerce. Burada insanların hayvancılıktan başka gelir elde ettiği bir iş yok. Akşam çobanlıktan gelenlerin önüne yemeklerini koyardık.”

Koyun gütmeyi çok sevdiğini ama kendisinin bu işe gönderilmediğini söylüyor:

“Bize bu da yasaktı. ‘Kız kısmının dağlarda çobanlıkta ne işi var’ derlerdi. Ben de kız kardeşlerim de mecbur anneme peynir ve yağ için yardım ederdik.”

“Sadece ben değil, bütün otizmli çocukların anneleri çok sıkıntı yaşıyor, yıpranıyorlar.”

Havva

‘Masa tenisini çok seviyor’

Bugünkü yaşamı da dağlardaki o zorlu günlerden kolay değil. Şimdi 10 yaşında olan otizmli oğlunun engellerini alabildiğine azaltmak için o kurstan bu eğitime koşturuyor. “Çok yorucu” diyor. Kendisine vakit ayıramadığını anlatıyor ve ekliyor: “Sadece ben değil, bütün otizmli çocukların anneleri çok sıkıntı yaşıyor, yıpranıyorlar.”

Havva, tırnaklarıyla kazıya kazıya bu noktaya gelmiş; iyi sonuçlar almaya başlamış. Çocuk artık kümese tek başına gidip yumurta getirebiliyor örneğin. Halk Eğitim’in kurslarında işaret dilini öğrenmesi ise büyük başarı olarak görülüyor. Şu an folklor ekibinde oynuyor. Kursuna gittiği masa tenisini de çok sevmiş.

Diğer yandan satranç derslerine büyük bir merakla gidiyor. “Kazandığı da kaybettiği de oluyor ama en önemlisi zihnine fayda sağlıyor” diyor Havva. Satranç oynayan otizmli çocuklar, sorunlarla baş etmekte daha başarılıymış (Otizm terapisinde satrancın kullanıldığı birçok ülke var).

Havva bilgisayar kursuna da gidiyor.

Bağlama çalmak içinde ukdeydi

Havva bu kurslara çocuğunu yılmadan, usanmadan getirirken, Halk Eğitim Merkezi’ndeki eğitim zinciri, onu da cezbediyor. Beklerken bazı bölümlere çok hevesleniyor. Örneğin bağlamaya… Çocukluğundan bu yana, “Ah şu sazı çalsam” diye aklından geçirirmiş. Adımı da atmış, içinde ukde olan hevesi için… Merkezin müdürüne gidip, “Hocam bağlama kursuna yazılsam ama parasını ödemek yerine burada öğle yemeklerini pişirsem olur mu?” diye sormuş. Parasını ödeme gücünün zaten olmadığını söylüyor.

Yanıt olumlu gelince hemen başlıyor. Bağlamaya gitmesinin başka bir nedeni daha var. Arkadaşı Meryem de saz öğreniyor burada. Tabii bununla yetinmiyor. Şöyle anlatıyor:

“Baktım aşçılık kursu var, ona da kaydoldum. İleride bir şirkete aşçı olarak girebilirim belki. Evde çocukların bilgisayarı var. Hep merak ederdim, o kursa da girdim; bilgisayarla ilgili her şeyi anlatıyorlar. Bir de drama diye bir ders veriliyor. Hocaya sordum faydalarını, ilgimi çekti. Şimdi de drama öğreniyorum.”

Tarım işçisi Havva’nın çocukluğu engellerle, yasaklarla geçti. “Kız kısmı okumaz” yargısıyla ortaokula gönderilmedi. “Kızlar çobanlık yapmaz” dedi babası. Çok sevdiği koyunları otlatmasına dahi izin vermedi. Şimdi hiçbir yasakla karşılaşmadan derslere kaydoluyor. Silifke Halk Eğitim Merkezi, onun için adeta, çocuklukta gitmesi yasaklanan o ortaokul! Havva önüne dağ gibi yığılan o engellerin ve yasakların rövanşını alıyor sanki…

Fotoğraflar: Havva Kanal

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!