Gülbin’i Carrefoursa direnişçisi olarak tanımayan yoktur artık. Tez Koop-İş Sendikası’nın işyeri temsilciliğini yaparken sendikanın da baskısına maruz kaldığında sessiz kalmamıştı. Carrefoursa Şaşkınbakkal Şubesi’nde çalışırken haksız yere işten çıkarıldığında sendika Gülbin’i yalnız bırakmıştı. Gülbin sosyalistlerin ve kadınların dayanışmasıyla direniş yürüttüğü 60 günün ardından, sendikanın, üyesi olduğu şubenin başkanlığına aday olmuştu. Delege seçimlerinde, üyelere haber verilmeden şube seçiminin tarihinin belirlenmesi, gizli listelerin oluşturulması gibi ayak oyunlarına karşı sendikayı şube binasında teşhir etmişti. Sendika yöneticilerinin polis çağırarak hedef göstermesine karşı da mağaza işçilerinin desteğini almıştı.
Çeşitli mağazalarda çalışmaya devam eden Gülbin 15 yılı aşkın bir zamandır mavi yaka işçi olarak çalışıyor. Fabrikalarda, marketlerde, kafelerde çalışan Gülbin mağaza market işçileriyle birlikte Barkod Dayanışma’yı kurmuştu. Düzenli olmasa da halen basılan Barkod Dayanışma sürecinde de sık sık gittiği ve en son ‘murch’ olarak çalıştığı zincir mağazanın görevlendirdiği bölgelerden biri olan Zümrütevler Mahallesi ile farklı bir bağ kurmuş. Kaçak çalıştırılan göçmen işçileri, merdiven altı ya da atölyelerde düşük ücretlerle çalıştırılan kadın işçileri daha fazla görmeye başlamış. Çünkü çalışma saatlerinin uzun olması nedeniyle, yaşadığı bölgeye ancak akşam saatlerinde gidebiliyormuş haliyle.
Aza listesi işçilerden oluşuyor
Zümrütevler’de muhtarlığa aday olmasına götüren nedenleri anlatmaya, işçiyken verdiği mücadelelerle başlıyor önce. “Belli mücadeleler yürüttük. Yaşadığımız tacize, şiddete karşı; sendikanın ağır uzaklaştırmalarına, yoğun ve ağır çalışma koşullarımıza karşı da ciddi mücadeleler yürüttük. Sendikadaki çürümeyi açığa çıkarttığımız bu süreç bir yankı oluşturdu. Hem de Pandemi sürecinde bazı örgütlenme ağları oluşturdu. Kadın dayanışma ağı kurduk. Toplu iş sözleşmesinde regl iznimiz yoktu, ona dönük mücadele yürüttük. Kabul etmediler, ondan sonra da işten çıkardılar bizi. Evet direniş sürecinde açtığımız davayı kazandık ve tazminatımızı aldık ama biz mücadelemizden vazgeçmedik. Çünkü içerde bir sürü arkadaşımız vardı ve biz içerde de 7 yıl boyunca direnmiştik zaten. Kapı önündeki 60 günlük direnişte, çalışma koşullarına, şiddete, tacize, mobbinge dönük mücadeleyi devam ettirdik. Ondan öncesinde başlattığımız Barkod Dayanışma’yı, tiyatro topluluğu, kadın dayanışmasını bu süreçte oluşturduk. İşyerlerinde kadınlar olarak artı sorunlar yaşıyoruz. Attığımız her adımda yaşıyorduk. Bizim yan yana gelmemiz bile çok zordu. Pandemide Zoom üzerinden toplantılar almaya başladık kadın işçiler olarak. Toplumsal cinsiyet rollerini konuşurken, toplu iş sözleşmelerinde kadınların taleplerini oluşturmaya çalışıyorduk.”
Market işçileri arasında oluşturdukları örgütlenme sürecini bırakmadığını söyleyen Gülbin Ekmek ve Onur İşçi Derneği’nin sözcüsü olarak da örgütlü mücadeleye yürütmeye devam ediyor. Ağırlıklı olarak Maltepe bölgesinde yürüttüğü faaliyetlerde, Zümrütevler Mahallesi’ndeki kadınlarla mahallenin tarihini de yakından öğrenme imkanı oluyor. Örneğin Kavel direnişinde tüm mahallenin destek olduğu, dayanışmada bulunduğu o süreci dinlemek farklı bir bağ kurmasını sağlıyor Gülbin’in. Zümrütevler’de, mahalle sakinlerinin geçmişteki komşuluk ilişkilerine olan özlemini de gördüğünde muhtarlığın önemini fark ediyor. Aza listesini mahalledeki işçilerden oluşturarak aday olduğunu ilan ediyor. Ve başlıyor kapı kapı dolaşmaya. 60 binin üzerinde seçmen sayısına sahip olan Zümrütevler’de gece gündüz çalışmaya devam ediyor.
Kadınlar için sosyal alanlar yok
Adaylık çalışmasını yürütürken kadınlarla hangi konularda sohbet ettiğini öğrenmek istiyoruz Gülbin’den. “Yoksul bir mahalledeyiz biz. Mahallede hemen herkes işçi. Sorunlarının başında kreş geliyor doğal olarak. Asgari ücret 11.400 TL iken buraya yakın kreşlerin ücreti 12.000 TL civarındaydı. Çoğu kadın işçi çalışamayacak duruma geliyor bu yüzden ve ağlıyorlardı. Bu konuda bir söz veremeyiz kimseye ama ne yapabiliriz diye düşünmeye başladık elbette. İlk önce 15-16 kadınla bir araya geldik. Sonra 50 kadına kadar çıktı bu toplantılar. O toplantılarda kendi eksiklerimi de gördüm. Çoğu işçi kadına aslında dokunmadığımızı fark ettik. Kreş konusunda da belediyelerin yükümlülüklerini, ücretsiz kreş olanaklarını olduğunu öğrenmiş olduk. Belediyelerin bu görevini yerine getirmesi için mahalleyle birlikte hareket edeceğimizi söylüyoruz daha çok. Seçildiğimizde kreşle ilgili ayrı bir kadın komisyonu kuracağız… Kadın cinayetlerinin de yaşandığı bir mahallede çekiçle kafasına vurularak öldürülen kadının haberini okumuşsunuzdur. Yine kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerine dair basın açıklaması yaparak mahallede kadınlarla konuşmaya başladık. Pek çok şiddet anlatısı çıktı ortaya. Ekonomik bağımsızlığını çeşitli nedenlerle yaratamayan kadınların şiddet döngüsünün ortasında yaşamaya mahkum edildiğini bir kez daha görmüş olduk. Çok fazla şey anlatılıyor ve muhtarlığın bütün bunları çözemeyeceğini biliyoruz. Görevini yapmayan, halka hizmet götürmeyen mekanizmaları birlikte zorlayacağız diyoruz.”
Türkiye’nin en büyük beşinci, İstanbul’un ikinci büyük mahallesi olan Zümrütevler’de kadınların desteğini aldığını dile getiren Gülbin, muhtarlık seçiminde kimseden oy istememiş. Tekstil atölyelerini dolaştığında kadın işçilerle yaptıkları sohbetlerde, hangi çözüm araçlarını nasıl kullanabileceklerini birlikte tartışmışlar. Kadınların sigortasız, düşük ücretlerle çalıştırılmalarının yanında sosyal yaşamlarının olmadığına dair anlattıklarını değerlendirdiklerinde mahallede sosyal alanlara olan talebin de yoğun olduğunu dile getiriyor Gülbin. “Burada çok fazla kahvehane var. Ama kadınların zaman geçirebileceği tek bir mekân bile yok. Bunu görev olarak koyduk önümüze ama henüz somutlaştırmadık. Apartmanların giriş katlarında çokça gördüğümüz atölyelerden bahsediyorum. Zümrütevler’de çok var ve çalışabilen kadınlar buralarda yoğunlaşmışlar. Çalışma saatleri uzun olduğu için eve en yakın olana mecbur bırakılma hali var daha çok. Sosyalleşebilecekleri alanlar da olmayınca işten eve evden işe bir hayat yaşıyorlar. Geçinememe, sürekli çalışma, vardiyalı çalışma, yoğun mesailer derken hayatın akışı bu rutine dönüşmüş kadınlar için. Son olarak şöyle bir şey ekleyeyim. Belediyelerin yapabileceği, yapması gereken tüm hizmetleri hatırlatacak bir araç durumunda olacağımızı söylüyoruz mahalle halkına. Hem dayatacağız hem de aracı olacağız. Böyle çok kesin ve net bir çerçevemiz var. Bunu da halkla birlikte yürütmeyi konuşuyoruz. Öncüsünün halk olacağı kadın komisyonu, çocuk komisyonu, gençlik komisyonu, engelli komisyonu, halk meclisleri vb. ile yapmaya çalışacağımızı söylüyoruz. Yani taleplerinin sadece bizim gerçekleştirebileceğimiz şeyler olmadığını anlatıyoruz. Herhangi bir vaatte bulunmuyoruz. Anlatılan sorunları birlikte konuşup tartışmaya çalışıyoruz şimdiden.”