31 Ağustos 2025 Pazar gecesi Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü içerisindeki sosyal tesislerden biri olan Kennedy Lodge sosyal tesisindeki bir düğün organizasyonunda garsonluk yapan 15 yaşındaki Hilal Özdemir 20 yaşındaki Ayberk Kurtuluş tarafından silahla vurularak öldürüldü.
Hilal’in bir çocuk işçi olarak Pazar gecesi orada çalıştırılıyor olması yasadışıydı. Çünkü ‘gece dönemine rastlayan sürelerde yapılan işlerde’ 18 yaşını doldurmayan işçiler çalıştırılamaz.
Hilal’in “günlük çalışma” adı altında çalıştırıldığı ve bundan ailesinin haberi olmadığı anlaşılıyor. Bu da yasadışıydı. Çünkü yine mevzuata göre işverenler “çocuk ve genç işçinin velisi veya vasisi ile yazılı iş sözleşmesi yapmak zorundadır”.
Kennedy Lodge, Boğaziçi Üniversitesi (B.Ü.) bünyesindeki sosyal tesislerden biri. Üniversite kampüsü içerisinde yer alması ve üniversite tarafından yönetilmesine karşın ticari bir işletme gibi işletiliyor. Üniversite web sitesindeki ilgili bölümde de bu şekilde tanıtılıyor.
Cinayeti ilk olarak Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve çalışanları duyurdular, tepki gösterdiler, açıklamalar yaptılar. Biz de onlarla konuştuk.
Olayın yaşandığı gece B.Ü. Eğitim-Sen temsilciliği hemen bir açıklama yaptı. Burada üniversite yönetimini, olayı sivil bir vatandaşın kampüs dışında ölümü olarak duyurarak gerçeği gizlemekle ve sorumluluktan kaçmaya çalışmakla suçladı. “Olay kampüs içerisinde, düğün organizasyonu yapılan Kennedy Lodge önünde gerçekleşmiştir. Ölen 15 yaşındaki çocuk, organizasyon firması aracılığıyla işçi olarak çalıştırılmaktadır” açıklaması yapıldı.
Temsilcilik açıklamasında ayrıca güvenlik ve idari zafiyete dikkat çekilerek şu bilgiler paylaşılmıştı: “Organizasyonda görev yapan personelin katılımcı listeleri ve araç plakaları güvenliğe bildirilmemiştir.”
“Fail sabah üniversiteye gelip maktül ile kavga etmiş, zorla olay yerinden uzaklaştırılmış, buna rağmen akşam hiçbir denetime tabi tutulmadan düğüne “misafir” gibi girerek kapılarında otobüs dolusu çevik kuvvetin nöbet tuttuğu ve her köşesi sivil polis kaynayan kampüse silah sokabilmiştir.”
Eğitim-Sen temsilcilerinden Semire Karadağ, Kennedy Lodge olarak anılan yerde çok eskiden beri düğün organizasyonları yapıldığını söyledi. Ancak eski uygulamalarda düğün sahibi katılımcı listesini araç plakaları ve isim listesi ile birlikte Sosyal Tesis İşletmesine veriyormuş. Ama güncel olarak ve bu düğünde bunun yapılmamış olduğunu öğrenmişler.
Karadağ’a bu tesisin neden ticari olarak işletildiğini ve gelirinin nasıl kullanıldığını da sorduk. Şöyle yanıtladı:
“Sosyal tesise gelir getiren uygulamalardan bir tanesi bu tür düğün ve organizasyonlar. Tabii burada önemli olan şey şeffaflık ilkesine uyulup uyulmadığı. Bu kadar paranın döndüğü bir yerde bu Sosyal Tesis işletmesinin bir denetime tabi tutulması önemli. Bu denetimin ne kadar yapıldığı da ayrı bir soru işareti.”
“Tartışılması gereken şey liyakat”
Bu olayla ilgili güvenlik açığını nasıl gördüklerini ise şöyle anlatıyor: “Bu kavga bir yerlere iletilmemiş, koruma, güvenlik çağrılmamış, failin bindiği araç bildirilmemiş.”
Üniversitedeki koruma güvenlik sayısının dört yıl öncesine göre neredeyse 2-3 katına çıktığını, her tarafın kameralarla donatıldığını aktarıyor. “Ama şu bir gerçek sıkı güvenlik önlemleri yaşanacak olası felaketleri önlemeye yetmiyor. Burada tartışılması gereken şey yine liyakat. Eskiden daha az sayıda güvenlik çalışanımız vardı ama o zaman çalışanlar yaptıkları işi sahipleniyor, kurum içerisinde tanışıklık oluyor ve adli vakalar bu şekilde yaşanmıyordu. Yani düşünün turnikeler yoktu, kimlik gösterme falan olmuyordu ve kurum herkese açıktı. Peki biz böyle olaylarla karşılaşıyor muyduk; hayır. Naci İnci’nin BBC’ye verdiği bir röportajda üniversitenin her tarafının kameralarla donatılmasının ne kadar iyi olduğu açıklanmıştı. Oysa bu güvenlik tedbirlerinin nasıl da işe yaramadığını görmüş olduk” diyor.
Bu yüzden Karadağ’a göre çözüm, ‘güvenlikli’ politikalarda değil. “Üniversitenin şu an görünen en büyük sorunu iç denetimin neredeyse ortadan kalkmış olması. Eskiden yöneticileri denetleyen kendiliğinden oluşmuş bir iç mekanizma vardı. Şimdi ise bizim gördüğümüz işleyen bir denetim mekanizmasının olmadığı. Bir gün önce aldıkları kararı bir gün sonrası için tam tersi işlem yapabiliyorlar. Güvenlik çalışanlarının odağını muhalif öğrencilere, idari ve akademik kadrolara kaydırırsanız, asıl işini yapmalarından da alıkoymuş olursunuz” diye görüş belirtiyor.
Karadağ’a Eğitim-Sen temsilciliğinin yapmış olduğu bu olayın dört yıldır uygulanan kayyum politikalarının sonucu olduğu yönündeki değerlendirmeyi de sorduk. Dört yıldır üniversitede neler yaşanmış, ne gibi değişiklikler olmuştu?
Şöyle yanıtladı: “Üniversitede elini sallasan bir koordinatöre bir şube müdürüne çarpıyorsun, bazı şube müdürlerinin ismini bilmiyoruz bile.”
Ayrıca şunları aktardı: “İki daire başkanı hariç hepsi dışarıdan gelme kişiler, uygulamalardaki tutarsızlıklar çok fazla. 20’den fazla hülle ile şube müdürü ya da şube müdürü vekili yapılmış kişi var. Bunlardan eski personel sayısı bir elin parmağını geçmez. Bu durum kurum kültürünü bozuyor, temel işleyişi aksatıyor, hatta işlemez hale getiriyor. Olağanüstü bir durum yaşandığı zaman ortada yetkili kimse bulamıyorsunuz. Birbirinden bağımsızlaşan mekanizmalar var.”
Yaşanan bu felakette ne bir özeleştiri ne de sorumluluk alan kimse olmamasını eleştiriyor Karadağ.
“15 yaşında bir çocuk işçinin akşamın bir vakti nasıl çalıştırıldığı, çalışmasına nasıl göz yumulduğu yetkililer tarafından konuşulmuyor. Yakında akademik dönem başlayacak, ülkenin en temel problemlerinden biri olan kadın şiddeti ve hatta cinayeti kurum içerisinde yaşanmışken sorumluluk alan kimsenin olmaması bir akıl tutulması” diyor.

Kadın öğrenciler “Hilal Burada Öldürüldü” yazılaması yaptılar
Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri okullarında yaşanan bu cinayet ile çok sarsıldılar. Üç kadın öğrenciyle olayı ve tepkilerini konuştuk.
Elif Batı Dilleri ve Edebiyatı 1. Sınıf öğrencisi. Cinayeti bir telefonla öğrenmiş. “Okul gruplarına mesajlar geliyordu. Okul henüz kapalı. Ben İstanbul’dayım, biraz erken geldim” diye anlatıyor. Elif’e cinayetin yaşandığı yeri soruyoruz. Kennedy Lodge bahçesinin eskiden Boğaziçi öğrencileri ve mezunlarının evlendiği zaman düğünlerinin orada yapılmasının bir gelenek olduğu bir yer olduğunu aktardı. “Ancak daha sonra burası sermayeye açılarak organizasyon şirketlerine düğün salonu olarak kiralanan bir yer haline geldi” dedi ve ekledi:
“Tarihi değeriyle bilinen Güney Kampüs’ün tamamında olduğu gibi orası ve çevresi de kayyumun sermayeye açabilmek için öğrencileri kampüsten uzaklaştırma politikalarından payını aldı diyebilirim. Cinayetin gerçekleştiği yerdeki “Hilal Burada Öldürüldü” yazılaması eylem sırasında kadın öğrenciler tarafından yapıldı. Cinayet üniversite yönetiminin iddia ettiğinin aksine okul dışında gerçekleşmedi, yönetim her ne kadar cinayet Kale Kapı’da gerçekleşmiş ve okulun bir sorumluluğu yokmuş gibi davransa da cinayetin gerçekleştiği yer Kennedy Lodge’a daha yakındı ve kampüsün içerisindeydi. Bizlere çalışanlar tarafından aktarılana göre cinayet gerçekleşmeden önce Hilal istismarcısı ile kampüs içerisinde bir tartışma yaşamış sonrasında katil okuldan çıkmış ve silahını alarak geri dönmüş.”
Elif kadın öğrenciler olarak kampüslerinde yaşanan erkek şiddetine karşı uzun süredir mücadele ettiklerini aktarıyor. “Cinsel Tacizi Önleme Kurul’larının (CİTÖK) etkin çalıştırılmasını talep ediyoruz ancak bu talebimiz kayyum yönetim tarafından cevapsız bırakılıyor. Bunun yanında öğrenciler olarak kampüslerimizin eğlence programları için medya şirketlerine kiralanmasına, bizleri yurtlarımızdan kovup yerine TEKNOPARK’lar açılıp bizlerin ucuz işgücü olarak şirketlerin önüne itilmesine ve yemekhanelerimizde taşeron şirketler işçileri kötü koşullarda çalışmaya zorlayıp bizlere fahiş fiyatlardaki yemeklerini sunmasına karşı da uzun süredir ses çıkartıyoruz” diyor.
Şunları da ekliyor: Buna rağmen kayyum okulun her bir köşesini sermayeye peşkeş çekmenin yollarını aramaya devam ediyor ve okulumuzu kiraladığı kişileri denetlemeye dahi gerek duymuyor. Kampüslerimizde çocuk işçiler çalıştırıyor, işçiler güvencesiz bir şekilde çalıştırılıyor, kadınlar ve lgbti+’lar erkek şiddetine maruz kalıyor, hayvanlar öldürülüyor, öğrenciler darp edilerek gözaltına alınıyor; kampüslerimiz patronlar dışında kimseye güvence ve güvenlik vaad etmiyor. Kadın ve lgbti+ öğrenciler erkek şiddetinden uzak kampüsler istiyoruz ve bunu sağlamak için CİTÖK gibi mekanizmaların işlevlerinin geri kazandırılmaları gerektiğini biliyoruz.”
Ek olarak 6284’ün etkin uygulanmasını ve İstanbul Sözleşmesi’nin tekrardan imzalanması gerektiğini savunduklarını ifade ediyor. “Eğer iktidar cezasızlık politikaları uygulamıyor olsaydı bugün Hilal’in sabıkalı bir cani tarafından öldürülmesi önlenebilirdi” diyor.

“Birçoğumuzun kardeşi yaşında”
Aslı Ece de Siyaset Bilimi son sınıf öğrencisi ve Feminist Boğaziçi üyesi.
Cinayeti duyduğunda evde bir görüşmedeymiş. “Birden çok bildirim gelmeye başladı. Feminist Dayanışma’dan haber geldi. Bilgi almaya çalışıyorduk. Biz o grupta şunu konuştuk. Çoğumuz o çevrede yaşıyoruz. Buralarda olanlar bir araya geldik. Yas havasındaydık. Hilal birçoğumuzun kardeşi yaşında. Hemen bir eylem planladık, ÖTK (Öğrenci Temsilcileri Kurulu) ile de ilişki kurduk. Tepki hızla yayıldı.” diye anlattı. Cinayetin gerçekleştiği yeri ona da sorduk.
“Kennedy Lodge bildiğim bir yer. Manzara denilen yerde ama manzaranın diğer tarafları gibi çitlenmiş değil. Orada oturmayı seviyorduk. Önceki yıllardan orada birçok fotoğrafım var. Sonra orada tadilat oldu. Çimler kaldırıldı. Eskiden orada çok zaman geçirirdik şimdi pek öyle değil” diye anlattı.
Aslında artık genel olarak okulun içinde zaman geçirmeyi sevmediklerini aktardı. “Örnek vereyim bir belgesel çekeceksiniz, ya da bir grup arkadaş bir şey için yan yana geldiniz. Hemen yanınızda sivil polisler bitiyor. Güvenlik geliyor. Bu sebeplerle okulda zaman geçirmeyi sevmemeye başladık” diyerek anlattı durumu.
Şunları ekledi: “Bizler kampüsün bizler için güvenli olmasını istiyoruz. Örneğin tacizci akademisyen olmasın istiyoruz. Güney kampüsün gece aydınlatması çok kötü. Yönetim gerekli güvenlik önlemlerini almıyor. Geçen sene de yurt inşaatında bir işçi öldü, çok az kişi duydu bunu aslında. Biz 30 öğrenci bu konuda bir açıklama yaptık.
Kampüste böyle bir olayın yaşanması, bir güvenlik açığı olması için hiçbir sebep yok aslında. Öğrencilerin bir eylemi olduğunda hemen dibimizde bitiyorlar. Girişlerde kontrol yapıyorlar. Ama sabıkalı biri girebiliyor. Aslında güvenlik uygulamaları ile kayyum kendisini bizden koruyor. Bizi korumuyor.”
“Bize uygulanan tarife kesinlikle bu değil”
Ecenaz, Samsun’dan Boğaziçi Üniversitesine geçen yıl gelmiş. Hazırlık okumuş, bu yıl Dilbilim bölümüne başlayacak.
Şu anda şehir dışında. Başka üniversiteler dahil arkadaşlarının yazışmaları ile cinayetten haberi olmuş.
Olaya tepkisini şöyle dile getiriyor: “Öğrenci eylemlerinde müthiş önlem alıyorlar. Ya da bir müzik festivalinde bizler X-ray cihazları ile aranıyoruz. Termoslarımızın içerisine bakılıyor, alkollü içecek kontrolü için. Rektör Naci İnci üniversite içerisindeki alkol yasağı ile ilgili açıklamasında uygulamayı kadın öğrencilerin güvenliği için diyerek savundu. Ama bu olayda fail üniversiteye istediği gibi girebiliyor, üstünü arama, arabasını arama izinleri olmadığını açıklıyorlar. Bize uygulanan tarife kesinlikle bu değil. Bizim çantalarımıza, termoslarımıza kadar bakıyorlar. Demek ki okuldaki güvenlik uygulamaları sadece öğrencileri baskılama yöntemi.
Okuldaki CİTOK komitesi de etkisiz hale getirildi, düzgün işlemiyor. Bu komitenin aktif hale getirilmesini talep ediyoruz.

“15 yaşında bir çocuk gece çalışamaz”
Hilal Özdemir’in 15 yaşında bir çocuk işçi olarak çalıştırılırken bir kadın cinayeti ile öldürülmesi, bunun kendisini “Türkiye’nin en köklü üniversitesi” olarak tanıtan Boğaziçi Üniversitesi kampüsü içerisinde, okulun bir sosyal tesisinde gerçekleşmesini her yönüyle tartışmamız gerekiyor. Tartışmamız gereken önemli bir yanı da çocuk işçiliği ile ilgili hukuki düzenlemeler, kısıtlamalar.
Bu konuda danıştığımız Avukat Arzu Aydoğan 15 yaşında bir çocuğun ancak okul saatlerinde ve kendi eğitim öğrenim gördüğü alana odaklı olarak çalışabileceğinin (staj) altını çiziyor. “Bu çalışma ancak iş-meslek öğrenme üzerine kurulu olabilir. Okulunun yönlendirmesi olması gerekiyor. Sigortayı da okul yapar. 17 yaşında çıraklık söz konusu ama orada da korunup kollanması gerekiyor. Hafta sonu çalışamaz, gece çalışamaz” diyor.
Bu konuları düzenleyen İş Kanunu ve “Çocuk ve genç işçilerin çalıştırılma usul ve esasları hakkında yönetmelik” kısıtlamalar getiriyor.
Bu yönetmeliğe göre “4857 sayılı İş Kanununun 69 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen gece dönemine rastlayan sürelerde yapılan işlerde 18 yaşını doldurmayan işçiler çalıştırılamaz”. Buna göre Hilal’in gece saatlerindeki düğünde çalıştırılması yasadışıydı.
Yine bu yönetmeliğe göre işverenler “Çocuk ve genç işçinin velisi veya vasisi ile yazılı iş sözleşmesi yapmak zorundadır.” Oysa ailesinin Hilal’in “günlük çalışmasından” haberleri bile olmadığını anlıyoruz.
Bu yönetmelikte genç işçi 15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamış kişi, çocuk işçi ise 14 yaşını bitirmiş, 15 yaşını doldurmamış ve ilköğretimini tamamlamış kişi olarak tanımlanıyor. Çocuk işçilere yaptırılabilecek işler hafif işler olarak tanımlanmış ve kısıtlanmış.
“Öğrencilere ağır işler yaptırılıyor”
İşkolu olarak düğün organizasyonlarında çalışma 18 no’lu konaklama ve eğlence işlerine dahil. 15 yaşında bir çocuğun bir düğün organizasyonunda ve gece çalışması konusunu bu işkolunda örgütlenen OTİS sendikasına da sorduk.
OTİS üyesi arkadaşların verdiği bilgilere göre örneğin İstanbul’daki otellerde MESEM öğrencileri yoğun olarak çalışıyor. Bu öğrenciler otellerde 7:00-15:00 ya da 8:00-16:00 gibi gündüz vardiyalarında çalışıyorlar ve onlara ağır işler yaptırılıyor. Öğrenciler itiraz edemiyorlar çünkü kurum müdüründen alacakları olumlu not olmazsa sınıflarını geçemiyorlar. Bu yüzden de verilen bütün işleri yapmaya çalışıyorlar.
14-18 yaş aralığındaki öğrenciler bu şekilde garsonluk, temizlik, ön büro ve teknik de dahil olmak üzere otellerin çeşitli departmanlarında çalıştırılıyor. Teknik liselerden de otellerde çalışmaya gelen öğrenciler oluyor.
Geçtiğimiz yıllarda Elysion Hotel’de yaşanmış bir olayı da aktarıyorlar. Burada bir çocuk işçi tacize uğramış. Otel tacizci şefi işten çıkarmış. Çocuğun okulundan öğretmenler olayla ilgili olarak otele gelmişler. Ancak otelin okulun boyasını, kimi tadilat işlerini yapması ile olay kapatılmış, çocuklar yapmış oldukları şikayetten vazgeçmişler.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre 2024’ün ilk 7 ayında MESEM kapsamında olan ya da olmayan işlerde en az 45 çocuk iş cinayetlerinde öldü. Hilal’in ölümü de bu kapsamda bir çocuk iş cinayeti olarak değerlendirilmeli çünkü çalıştığı organizasyon, onun üst işvereni olarak Boğaziçi Üniversitesi gerekli güvenlik önlemlerini almadı ve bu cinayet Hilal çalışırken gerçekleşti.
Düğün nişan gibi organizasyonlarındaki “günlük çalışma” diye anılan çalışma şeklinin MESEM’ler kapsamında, okulların da dahlinin olduğu çalışma şeklinden ayrı ve yine yaygın bir çalışma şekli olduğunu anlıyoruz.
Örneğin Boğaziçi Üniversitesinin düğün organizasyonlarına kiralanan Kennedy Lodge sosyal tesisi için üniversitenin web sitesinde dört düğün organizasyon şirketinin bilgileri verilmiş ve yapılacak organizasyonlar için bunlardan biri ile çalışılması gerektiği belirtilmiş. Dolayısıyla bir nevi üniversite bu şirketlere kefil olmuş. Öğrenciler cinayetin yaşandığı 31 Ağustos Pazar akşamı düğün organizasyonu yapan şirketin bunlar arasından Sihirli Organizasyon olduğunu öğrenmişler. Yaptıkları internet araştırmasında şirketle ilgili çoğu paylaşımın olay sonrasında kaldırıldığını görmüşler.
Başlatılan soruşturmada ve yargılamada şunlar araştırılmalıdır: Acaba bu şirket ve bu şirketler bu tür “günlük çalışma”da her zaman mı yasa dışı uygulamalar yapıyorlar. Acaba Çalışma Bakanlığı müfettişleri bu organizasyonları çocuk işçilik yönünden, gece çalışması yönünden, güvenlik önlemleri yönünden hiç denetliyor mu? Bu olanda organizasyon şirketinin ve onun üst işvereni olarak Boğaziçi Üniversitesi yönetiminin sorumlulukları nelerdir?
Aynı konuları Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği (FİSA) Çocuk Hakları Merkezi’nden Ezgi Koman’a da sorduk.
Koman da Hilal’in 15 yaşında bu şekilde çalıştırılmasının yasal olmadığının altını çizdi.
FİSA mesleki ve teknik liselerde eğitime devam eden çocukların “iş kazası” sebebiyle maruz kaldığı yaşam hakkı ihlallerini izleyen bir dernek.
MESEM’lere devam eden çocuklar yetişkin işçilerden daha fazla çalıştırıldıklarını aktarıyor Koman. “Bu sistem çocuk işçiliğini resmi bir çerçeveye almış oldu” diyor.
“Bu örnekte de çocuğu şiddetten de koruyamamışlar” diye ekliyor.
Çocuk Hakları Sözleşmesine göre bu çocukların devletin koruması altında olması gerektiğinin ve işyerindeyken de devletin sorumluluğunda olduklarının altını çiziyor.
Sosyal medyada izlediğimiz videolarında çocuk işçi olarak çalıştırılan, çocuk yaşında bir kadın cinayeti ile katledilen Hilal Özdemir’in önce amcası, sonra da babası ve ablasının söylediklerini dinledik.
Bu kısa anlatımlarda hem ailenin üzüntüsüne, çaresizliğine tanıklık ettik, hem de kaybettiğimiz Hilal’i biraz olsun tanıdık.
Babası kızının iyi bir öğrenci olduğunu aktarıyordu: “İletişim okuyordu Hilal ve çok başarılı bir öğrenciydi. Takdir getiren bir öğrenciydi. Ders kitaplarını, kıyafetlerini almak için günlük çalışmaya gitmiş. İhtiyacı da yok aslında ama denemiş, gitmiş. Keşke gitmeseydi.”
Şunları da soruyordu: “Benim kızımı kampüse nasıl sokuyorlar? 15 yaşında bir çocuğun kampüse girmesi yasaktır. Kanunen yeri yoktur. 18’ini doldurmayan hiçbir çocuk çalıştırılamaz. Benim kızımı bile bile sanki ölüme götürdüler. Ben ne anlatayım, canım çok yanıyor.” Hilal’in amcası da “Kampüse normal insan giremiyor, bu kampüse bu nasıl silahla giriyor?” diye soruyordu.
Hilal’in ablası ise kardeşinin öldüğünü Twitter’dan öğrendiğini aktarıyordu çaresizce. Şunları soruyordu ilgili kişilere: “Bu kişi içeriye iki defa giriyor. İlk başta benim kardeşimi dövüyor, yumruk atıyor. Yanındaki arkadaşı güvenlik çağırın diyor. “Burada güvenlik yok” diyorlar. Benim kardeşimi onca insanın içinden ensesinden tutup götürüyor.
Benim kız kardeşim darp edildiğinde neden bir güvenlik görevlisi “Bu şahıs bir daha içeri alınmayacak” demedi?
Bu soruların tümünü bıkmadan usanmadan her birimizin sorması gerekiyor. Hilal’i gece çalıştıran organizasyon firması, üniversite güvenlik görevlilerinin işvereni ve tesisin sorumlusu olarak Boğaziçi Üniversitesi yönetimi, denetimleri yapması gereken Çalışma Bakanlığı, tümü bu soruşturmaya dahil edilmeli, tüm sorumlular cezalandırılmalıdır. Kadınİşçi olarak cinayetin takipçisi olacağız.
Ana Fotoğraf: Bianet