Hak-İş, Türk-İş ve DİSK, Ağustos ayında bir toplantı gerçekleştirmiş ancak bu toplantıdan ortak bir açıklama dışında ortak eylem kararı çıkmamıştı. Bu süreçte her konfederasyon kendi sendikalarıyla eylemler gerçekleştirirken DİSK de bu kapsamda bir planlama çıkardı önüne.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun açıkladığı “Gelirde, Vergide ve Ülkede Adalet” eylem programı kapsamında ağustos ayının son haftasında işyerlerinde, eylül ayının ilk haftasında tüm illerde eylemler gerçekleştirilecek ve sonrasında da bölge mitingleri yapılacaktı. 1 Ekim sonrası ise DİSK olarak TBMM’ye sundukları vergide adalet yasasının geçmesi için bir eylem sürecinde olunacağını belirtti Çerkezoğlu.
Mersin ve İzmir’de yapılan bölge mitinglerinin ardından İstanbul’da 25 Eylül’de, Saraçhane’de “büyük işçi buluşması” gerçekleştireceğini duyurdu DİSK. Kolluk güçlerinin miting yapılmasını istemediği ve bu yüzden bölge mitinginin Saraçhane’de büyük buluşmaya döndüğü, sendikacılardan öğrendiğimiz bilgilerden…
DİSK, 25 Eylül işçi buluşması öncesi İstanbul’un dört bir yanında kitlesel olarak bildiri dağıtıyor. 19 Eylül Perşembe günü Beşiktaş’ta yapılan bildiri dağıtımında, zaten oldukça az sayıda olan kadınlarla görüşüp söyleşme fırsatı buldum. Adaletsizliği, sendikaları ve işçi buluşmasını konuştuk.
“Sendikalar kadın haklarına bütünüyle sahip çıkmalı”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi işçisi Meryem Darga, gelirde adaletsizlik hakkında şöyle konuştu: “Bir kadının maddi durumu iyi olmayınca psikolojisi de çok etkileniyor. Evde huzursuz oluyor. Mesela bugün emekli maaşı, asgari ücret… Bunlar nasıl yetecek? Bu durumdan biz kadınlar olarak mağdur oluyoruz. Ben büyükşehir belediye çalışanıyım, tek başıma iki çocuk okutuyorum, eşim yok yanımda. Aldığım maaş yetmiyor. Sadece 20 bin lira kira veriyorum. Aldığım parayla evi mi geçindireceğim, çocuğu mu okutacağım? Benim gibi milyonlarca insan var. Benim çocuklarımdan biri yeni öğretmen oldu. Ama öğretmen olduğu için pişman, biliyor musun? Çünkü aldığı maaş kendisine bile yetmiyor. ‘Öğretmen olacağıma tamirciye girseydim, en azından tamircide yükselmiş olurdum’ diyor.”
Vergide, gelirde ve ülkede bu denli adaletsizlik varken konfederasyon ve sendikalar görev ve sorumluluklarını ne denli yerine getiriyorlardı? “Sendikaların yaptığı eylemler yetersiz kalıyor. Çünkü aslında arkadaşlar, insanlar korkuyor. İşimizden olacağız, diye cesaret edemiyor, katılamıyorlar. Bir yerden başlamak gerekiyor, başlıyoruz. Herkesin cesaretini toplaması gerekiyor. Çünkü bu zulümdür. Birileri kral gibi yaşıyor, birileri yoksulluk içinde yaşıyor. Bunun bir gider yanı yok. Buna karşı mücadele ediyoruz. Bir işçi olarak, bir kadın olarak… Herkes gelsin katılsın. Biz devlete karşı değiliz, devlet hepimizin. Ama işçi hakkı ayrıdır. Emek ayrıdır. Biz hakkımızı istediğimiz zaman kimse bizi başka şeylerle suçlamasınlar. Mesela biz bu eyleme katıldığımız için işyerinde de baskı görüyoruz.
Yaşadığımız durumda sendikaların sorumluluğu var tabii. Sendikalar içinde birlik yok. Hepsi bir yerlere boyun eğiyor. Zaten bütün sendikalar bir olsalar, işçinin yanında olsalar, biz böyle bir duruma gelmezdik ki… Bizim sıkıntımız zaten sendikaların birliği. Bir olsalardı, hakkımızı savunmuş olsalardı, kendi çıkarlarını düşünmeselerdi; daha güzel haklara sahip olurduk.”
Sendikaların kadınların haklarını yeterince sahiplendiğini düşünmüyor Meryem ve ekledi: “Sendika kadınların uğradığı taciz için de çalıştığı yerde barınabilmesi için de uğraşmalı. Çalıştığı iş arkadaşıyla nasıl yaşayacağını, o insanların kadınlara nasıl davrandığını denetlemeli. Sendikaların kadın haklarına bütünüyle sahip çıkması gerekiyor.”
“Emekliyim, geçinemiyorum”
Ruken Yıldırım, eylemde DİSK Kadın Komisyonu’nun önlüğünü giyen tek kadındı. Emekli ama DİSK çağrı yapınca iki araç değiştirmek zorunda kalsa da gelmiş. Çünkü “Ben emekliyim, geçinemiyorum. Evde durup ‘ben geçinemiyorum, hayat ne kadar pahalanmış’ demek hiçbir işe yaramıyor. Mücadele etmeden hakkımı kazanamam ki. Birçok insanı görüyorum, oturduğu yerden şikâyet ediyor. Bu, bir işe yaramaz” diye düşünüyor.
“Biz adaletsizliği her yerde yaşıyoruz. Ekonomide yaşıyoruz, sokakta yaşıyoruz, hukukta yaşıyoruz, vergide yaşıyoruz. Emekliyim ve emekli maaşı yetmiyor. Çünkü 12.500 lira maaş alıyorum ve benim ev kiram 10 bin lira. Geçinemiyorum ve ek iş yapıyorum. Eşim de emekli. Oğlum okuyordu, daha yeni mezun oldu. Onu okutuyorduk yakın zamana kadar. Her şeyden fedakârlık etmek zorundayız. Dışarı rahatça çıkamıyoruz, yol parasını bile hesaplamak zorundayız. Buraya gelirken bile hesaplayarak geldim, her akbil basmamız 20 lira. Bu, bir emekli için çok fazla.”
Sendikaların sorumluluğu meselesini konuşuyoruz. Ancak halka da kızgın Ruken, insanların daha fazla eylemlere katılması gerektiğini düşündüğünü belirtti. ama sendikaları es geçmedi: “Bizim en büyük sorunumuz parça parça olmamız. Bu şekilde bizi çok daha rahat yönetebiliyorlar. Bizim en büyük gücümüz birlikte olmak, birlikte mücadele etmek. Yüzden fazla sendikanın hedefi birbirinden farklı mı? Neden tek bir hedef için bir araya gelmiyorlar?”
“Kriz, eşitsizliğin kadın üzerindeki yıkıcılığını artırıyor”
DİSK üyesi Meral ile bildiri dağıtımının gerçekleştiği alanda konuşsak da söyleşimiz sonraya kaldı. Sorulara şu şekilde yanıt verdi:
– DİSK bir süredir “Vergide, gelirde ve ülkede adalet” talebiyle eylemler gerçekleştiriyor. İlk olarak çalışan bir kadın olarak bu adaletsizlikleri nasıl hissediyor ve yaşıyorsunuz?
– DİSK’in bu talepleri gerek çalışan kesim için gerek emekliler için günlük hayatı doğrudan etkileyen konular. Bir kadın çalışan olarak, bu adaletsizlikleri elbette çeşitli boyutlarda hissediyorum. Vergi yükü ve vergideki adaletsizlik benim gibi düşük gelirli kişilerin kazançlarının daha büyük bir kısmını vergi olarak ödemesine neden oluyor. Bir kadın olarak, özellikle aile bütçesini yönetirken temel ihtiyaçlar (gıda, giyim, eğitim) için ödenen vergiler bütçeyi zorluyor elbette. Dolayısıyla vergideki adaletsizlikten bahsederken tam da bu noktada gelirdeki adaletsizliği unutmamak gerekir. Kaldı ki kadınların iş gücüne katılımı hala erkeklerden çok daha düşük. Ekonomik bağımsızlık herkes için çok önemli ama kadınlar için daha da önemli. Yeterli gelir düzeyine ulaşamayan bir kadının ekonomik bağımsızlığa ulaşması da mümkün olmuyor. İşyerlerinde gebelik, doğum gibi kadınlık süreçlerinin bir dezavantaj gibi görülmesi sonucu kadın istihdamı da sekteye uğruyor. Kadının iş hayatında değersizleştirilmesine sebep oluyor. Kayıt dışı çalışma oranları da kadınlarda daha yüksek dolayısıyla sosyal güvenlik ve emeklilik süreçleri de olumsuzluklar silsilesine ekleniyor. “Yoksulluğun kadınlaşması” kavramı neredeyse normal kabul edilecek bir halde karşımıza çıkıyor. Çocuk sahibi olmanın getirdiği çifte mesai yükü, tek ebeveyn olmak, toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklı eşitsizlikler ve halihazırda yaşanılan ekonomik krizlerin kadınlar üzerindeki yıkıcılığını arttırdığını söylemek yanlış olmaz yani.
Kadınlar, iş gücüne katılım, ücret politikaları ve sosyal haklar konusunda daha adil bir sisteme ihtiyaç duyuyor. DİSK’in yaptığı “gelirde, vergide, ülkede adalet istiyoruz” çağrıları tam da bu noktada hem farkındalık yaratmak hem de politika yapan ve uygulayanların bir aksiyonda bulunmasını sağlamak adına çok önemli açıkçası.
“İşçi hareketinde kadının görünürlüğü yetersiz”
– DİSK’in işçi buluşmalarında kadın işçiler nerede? Kadın işçilerin talepleri neler?
– Genellikle işçi hareketlerinde kadınların görünürlüğü ve seslerinin duyulması için yetersiz diyebiliriz. Aslında bu bir kısır döngü. Hâlbuki tarihsel süreçte kadın hareketine baktığımızda sonuçları büyük değişikliklere sebep olan başarılar olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Konfederasyon başkanı bir kadın, işyeri örgütlenmelerinde kadınlar daha aktif olmaya başladı. Bunlar çok önemli değişimler. Kadın işçiler ne istiyor, dersek eğer elbette onlar da erkek işçiler gibi her şeyden önce ekonomik ve sosyal hakları gündemine alıyor ancak kadınların özel olarak karşılaştığı sorunlar da oluyor. Dolayısıyla bu sorunlar kadınların ek taleplerinde belirleyici oluyor. Eşit işe eşit ücret istiyor kadın, iş yerinde cinsiyet ayrımcılığı, mobbing ve tacizin önlenmesini istiyor. Kayıt dışı çalışmanın ve sosyal güvencesizliğin önüne geçilmesini, kreş ve diğer bakım hizmetlerinin sağlanmasını, güvencesiz esnek çalışma saatlerinin (kadını ev yaşantısına daha fazla yönlendirecek uygulamaları) olmamasını, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve toplumsal eşitliği istiyor kadın işçi. Kadın mücadelesi her alanda varlığını sürdürüyor.
DİSK’e tekrar dönecek olursak kadın komisyonları, bu buluşmalarda kadın işçilerin örgütlenmesi ve sorunlarının dile getirilmesi için önemli bir rol oynuyor. DİSK’in kadın işçilerin taleplerine ve sorunlarına duyarlı olmaya çalıştığını düşünüyorum. Erkek egemen işçi hareketi içinde kadın işçiler hem cinsiyet eşitliği hem de genel işçi hakları bağlamında seslerini daha fazla duyurdukça, işçi buluşmalarında ve sendikal mücadelede daha aktif bir rol oynamaya devam ettikçe geleneksel erkek egemen sendikacılık anlayışı yerini eşitliğe uzanan bir değişim sürecine bırakacaktır.
“Güçlü bir sesle ‘artık yeter’ demek gerek”
– Konfederasyonlar ve sendikalar; işçi ve emekçiler bu denli ağır ekonomik koşullar, iktidarın kemer sıkma politikaları altında yaşarken gerektiği kadar sorumluluklarını yerine getirebiliyor mu? Bu kapsamda DİSK’in işçi buluşmalarını yeterli buluyor musunuz?
– Çok önemli ve kapsamlı bir soru aslında. Ben de bir işçiyim. Ve işçilerin mevcut sorunları temelinde sendikaların ve konfederasyonların taleplerinin ve eylemlerinin yeterliliği hem ekonomik hem de politik bağlamda değerlendirilmelidir. Örgütlülük kavramı da çok önem kazanıyor bu noktada. O yüzden kapsamlı bir cevap verilmesi gerekiyor. Sendikalar kanunu, 1980’li yıllarda yaşanan süreçler ve bunun sonrasında sendikalar üzerinde artan baskılar… Sendikal hareketleri, örgütlenme bilincini zayıflatan süreçler. Şu an ise derinden yaşanan ekonomik darboğaz, tasarruf tedbirleri, ağır vergiler, her gün maddi yükün kontrolsüz bir şekilde ağırlığının artması hem çalışanları hem sendika ve konfederasyonları daha da baskı altına alıyor. Ben DİSK’in yaptığı çağrıları çok önemli buluyorum. Üç birbirine benzemez aynı söylemle alanlarda sesini duyurmaya çalışıyor bunu da çok önemli buluyorum. Belki de tam eleştirdiğim noktada bu hareketlerin ülke çapında planlanması ve eyleme dökülmesi sendikalara yönelik içsel eleştirimi bir nebze de olsa sakinleştirecek bir zamanlamayla ortaya koyuldu diyebilirim. Bana bireysel olarak iyi geldi yani. Güçlü bir sesle artık yeter, geçinemiyoruz demek gerekiyor çünkü.
Elbette yeterli mi değil mi, bu tartışmaya açık bir konu. Sonuçta DİSK, geçmişte de işçi hakları için önemli mücadeleler yürütmüş tarihsel bir mirasa sahip ve DİSK’in “Vergide, Gelirde ve Ülkede Adalet” talebiyle düzenlediği işçi buluşmaları, bu mücadelelerin bir parçası olarak öne çıkıyor. Bu buluşmaları çok değerli buluyorum. Katılımlar, belki seçilen noktalar ya da başlangıç eylemlerinde sınırlıydı bilemiyorum ancak Türkiye’nin her yerinde ve dalga dalga yayılan bir eylem olarak farkındalık yaratan buluşmalar olduğunu düşünüyorum. İstediğimiz bir sonuç yaratacak mı, politikalarda bir karşılığı olacak mı hep birlikte deneyimleyeceğiz. Sonuçlara göre de elbette yeni stratejiler belirlenmeli. Daha büyük daha kitlesel neler yapılabilir? Belki bu noktada ulusal ve uluslararası dayanışmalar kurularak politika üreticiler üzerinde etkili olabilecek hareketler planlanabilir, örgütlülüğünü de besleyerek sendikaların da daha güçlü savunmalarını sağlayabilir.