Emekli olmak istiyordu ama yaş nedeniyle işten atıldı(*)

Hatice bir pastacı kalfası. Halk eğitim kurslarına giderek edinmiş bu mesleği. Pastacılıkta erkekler uzmanlık gerektiren işlere kadınların girmesini istemiyorlar. Söyleşiden sonra Hatice’nin de yaşlı diye işten atıldığını öğreniyoruz. Sektörde, ağır çalışma koşullarının yanı sıra cinsiyet temelli yaş ayrımcılığı da diz boyu.
Paylaş:
Necla Akgökçe
Necla Akgökçe
nakgokce@gmail.com

Hatice 50 yaşında bir pastacı kalfası.   2012 yılında geç sayılabilecek bir yaşta okul kantininde sigortalı olarak çalışmaya başladı.  Evli, kocası emekli, iki çocuğu var; bir kız, bir oğlan. Kızları da onlarla birlikte yaşıyor. 

Neden geç yaşta ücretli bir işte çalışmaya başladınız, sorumuzu “çocuklarımı büyüttüm” diye cevaplıyor. Esasında “boş durmayı hiç sevmeyenlerden” o. Soruları çeşitlendirdikçe bu süreçte de evde ücretli işler yapmayı sürdürdüğünü görüyoruz: “Aktif olarak çalışmadım ama evde çalışıyordum. Evde farklı işlerde mesela ürün alıyordum, onları satıyordum. Ticaret gibi. Çocuk baktım bu arada, evet. Evde çocuk baktım.”

Evde çocuk bakımının da iş olduğunu hatırlattığımızda ise sigortalılık sürecine yansımayacağını düşündüğü için bahsetmediğini anlıyoruz. Çünkü şu sıralarda 3600 prim gün sayısını doldurup emekli olma peşinde sadece ona odaklanmış durumda.  

Kantinde çalışırken ürün alıp- verirken aklına pastacı olma fikri düşüyor.  Halk eğitimin kurslarını bitirip sertifikasını alıyor. Mesleği artık; pastacılık. Fakat ilk girdiği iş bir hastanede tezgahtarlık oluyor.  Yaklaşık üç yıl bu işi yaptıktan sonra bir pastanede tezgahtar olarak çalışmaya başlıyor. Beş yıldır ise pastacılık alanında. Usta yardımcılığı, kalfalık yapıyor. Sektördeki kriz nedeniyle işyeri daralmaya gittiği için bir ara arkadaşıyla birlikte işten atılmış. Söyleşiyi yaparken çalıştığı yere ise iki ay önce girmişti.

Pastacılık sektöründe bir mahalle pastanelerinin bir de kurumsal büyük işletmelerin olduğunu anlatıyor bize. Şartlar da nerede çalıştığına göre epey farklılık gösteriyormuş. “Mahalle pastaneleri ile kurumsallar arasında çok fark var. Ben şu anda kurumsal bir firmada çalışıyorum. Çalışma saatleri çok fazla. Molalar çok az. Mesela özel günlerde, bayramlarda, resmi günlerde, kurumsallarda çift yevmiye verilirken mahalle pastanelerinde normal çalıştırılıyorsun. Ama yine de her firmanın kendi şartları var… Uyum gösterirsen devam edersin, göstermezsen ayrılabilirsin.”

Pastacılıkta çıkış saati belli değildir

Çalışma koşulları iki tarafta da ağır ama. Haftada bir gün izni var. Giriş saati 08.00 ama çıkış saati belli değil. Bazen işin 20.00’da bitiyor bazen, 21.00’da bazen de daha uzun sürüyor. Kimi zaman 14 saat çalışıyorlar. 

Hatice ücretli çalışma sürecine geç girdiği için hayıflanıyor şu sıralarda. Çünkü gençlikte kendi parasını kazanmak önemliyken, yaşı ilerledikçe emekli olma onun için temel meselelerden biri haline gelmiş. Gençken çalışamaz hale gelebileceğini düşünmüyor insan.  İşin doğrusunu öğrenebileceği bir mercii de yok o zamanlar. Günübirlik gidiyor hayat.

“Ben çok geç iş hayatına başladığım için benim emekliliğime çok fazla var.  Kantinde çalıştığım zaman, e- devlete falan giremediğimiz için göremiyorduk. 30 gün çalıştırılmama rağmen, bir bakıyordun 20 gün, 15 gün yatmış. Bunları bilmediğimden, yıllar sonra işte e- devlete girdiğin zaman bir bakıyorsun, ben burada çalışmışım ama ben 30 gün çalışmama rağmen 20 gün, 15 gün olarak gösterilmiş. Yapabileceğiniz bir şey yoktu.”

Normal emekliliğe daha çok var. Sekiz- dokuz sene beklemesi gerekiyor. Onun umudu 3600 prim günü üzerinden emekli olmak… Bunun için de üç yılı varmış… Gerçi şu anda bir hastalığı yok, genetik olarak da sağlam olduğunu düşünüyor. Kendine 55 yaşına kadar süre tanıyor.  Çünkü koca koca krema torbalarını taşımak, bütün gün ayakta oradan oraya koşturmak, mesai saatlerinin uzunluğu… “İşimi severek yapıyorum” dese de hayli zor.  

Pastacılıkta üretim sürecini şöyle anlatıyor “Krema yapımı ve ürünlerin kaldırılması zor. 30 kilo sütten krema yapıyorsun.  Ben yapmıyorum, yapamıyorum. Ama ben kaldırıyorum. Pastayı yapmak ya da sütlacı yapmak ya da suphangleyi yapmak zor değil. 20 kilodan fazla suphangle yapıyorsun, bunu karıştırması var. Yani bunlar bir kadın olarak evet ağır geliyor. Pastaları sıvamak değil ama o pastanın mesela bir dolaptan bir dolaba aktarılması evet yorucu oluyor.“

Ağır yük kaldıramadıkları için erkek çalışanların bu sektörde kadınların çalışmasına sıcak bakmadıklarını, genellikle işe alımlarda genç erkek gücünün tercih edildiğini belirtiyor ayrıca erkekler kadınlara daha düşük maaş ödendiği için ücret ortalamasını düşürdüklerini düşünüyorlarmış. Kadınları o nedenle de istemiyorlar.  Evet, yoksul ve erkek işçi sınıfının tarihi yanılgısı. Geçmişte olduğu gibi bugün de kadınları suçlayacaklarına ortak mücadele verip kadın ücretlerinin de artırılmasına çalışılsa sorun çözülecek oysaki.   

Sınıfın cinsiyetçiliği

Ustaların da kadınları tercih etmediğini anlatıyor, o tercih diyor ama adamlar alenen cinsiyetçilik yapıyorlar. Çünkü pasta sıvama, süsleme gibi ince işlerde sütlaç, baklava gibi evlerde de yapılan geleneksel tatlılarda kadınlar çok daha maharetliler. Ve kadınlara ait bu özellikle ne yazık ki mevcut yasalarda nitelik olarak görülmüyor.  Varsa yoksa yük kaldırmak. Ama o konuda da bir ölçü ya da kural yok.  Bazen kadınlara bilinçli olarak ağır yük kaldırtıyorlarmış, “Madem bu alanda çalışmak istiyorsunuz. Hadi bakalım kaldırın şu torbaları da görelim” diye. Bu tavrın sektörde kadınlara yönelik mobbing olduğu ve sık rastlandığını anlattıklarından anlıyoruz.  Çoğu zaman olduğu gibi mobbing ve şiddet bazı temel işleri kadınlara kapatmanın yolu olarak kullanılıyor, üretimde. 

Pastacılıkta cinsiyetçi bir iş bölümü hüküm sürüyor. Erkekler kadınlara temel işleri kaptırmak istemiyor, kadınlar genel olarak yan işlere yönlendiriliyor. Bu iş bölümünün doğal sonucu olan ücret eşitsizliği var kadınlar düşük ücretlerle yetiniyorlar. Cinsiyet temelli işyeri ücret politikaları da bu şekilde meşruiyet kazanıyor.

Ücret eşitsizliği konusunda kadın ücretlerinin daha düşük olduğunu vurguladıktan sonra Hatice şöyle devam ediyor: “Ücretler farklı. Mesela aynı meziyetlere sahip bir erkek, bir bayan olarak çalışıyoruz. En az bin ya da iki bin lira erkek olan daha fazla alıyor. Hani çıktığın zaman da onlar için sorun olmuyor. Bir erkek buluruz diyorlar ama bir erkeği kaybetmemek için daha fazla çaba harcıyorlar.”

30 ustadan biri kadındı

Pastacılığa ilişkin temel işlerden kadınların uzaklaştırılması onların üretim içindeki yükselme olanaklarını da etkileyerek de bir gelir kaybı yaşamalarına yol açıyor.

“Bizde daha çok şeker hamuru denilen bir bölüm var. Yetiştirebilenler şeker hamuru yapmayı tercih ediyorlar. Şeker hamurunda çünkü oturduğu yerde çalışıyorlar. Onun için pastacılıkta şeker hamurunda genelde bayanları tercih ediyorlar. Aktif olmayan konumda tercih ediyorlar. Ben bir pastanede çalıştım. Otuz usta vardı. Bunlardan sadece bir tanesi bayandı.  İki bayan kalfa vardı. Dört erkek kalfa vardı. Yani biz bayanlar olarak iki kalfa ve bir usta olmak üzere otuz kişilik bir ekibin içinde sadece üç kişiydik. Dokuz kişide üç kişiydi. Bir usta kadındı. İki de kalfa vardı.”

Fabrika içi cinsiyet temelli iş ve ücret ayrımcılığının kadınlar açısından bir başka sonucu ise kolay vazgeçilir olmak. Şöyle anlatıyor bu durumu Hatice: “İşten biri çıkartılacaksa önce kadınları tercih ediyorlar bizim sektörde. Tercihleri biraz daha erkekten yana oluyor bayanlardan daha çok.”

Sektörde kadınların çalışma ve yükselme olanağının sınırlı olması, ilk işten atılanların kadınlar olması, emeklilik koşullarını da etkiliyor. Kesintili olarak çalışıp, düşük aylık aldıklarından hem günlerini dolduramıyorlar hem de emekli maaşları az oluyor.  Hatice’nin 3600 gün ve yaş üzerinden emekli olmakla yetinmesinin ardında bu gerçekler yatıyor.

Peki yaş nedeniyle kadınlar ayrımcılığa uğruyorlar mı? Bu sorunun cevabını biraz da kendini koruma içgüdüsüyle iki şekilde veriyor. “Ben çok fazla ayrımcılığa uğramadım, hepsinden büyük olmam onların bana saygı duymasına yol açıyor. Abla.” diyorlar. Erkekler insanı “abla” diyerek de işlevsizleştirirler oysa. Ayrıca pastacılık alanında kalfa olarak çalıştığı için yaş nedeniyle ayrımcılığa uğramayacağını, çünkü bu konuda çalışanların az olduğunu, işverenlerin kendilerine bir anlamda muhtaç olduğunu düşünüyor.  

Başkaları evet, başka kadınlar yaş nedeniyle ayrımcılığa uğruyorlar.  Yaş alan kadınlar sektörde işe girdiklerinde bu işler genellikle ya temizlik işleri ya da bulaşıkçılık oluyor. Yaşlı kadınlar tezgahtarlık ta yapamıyorlar. Tezgahtarlık ta görünüm önemli. “Bu sektörde elinde bir mesleğin olmadığı zaman bulaşıkçılık var. Genelde belli bir yaştan sonra bulaşıkçı olarak alıyorlar. Çünkü gençler tercih etmiyor bulaşıkçılığı. Ve bu sektörün bulaşıkçılığı da hiç kolay değil. Çok zor. Arkadaşlarım var. Yani onlar da mecburiyetten o bulaşıkları yıkıyorlar.”

Hatice’nin en zorlandığı mesele sağlık hizmetlerine erişim. Öyle ciddi bir hastalığı yok ama en sıradan sağlık sorununu bile randevulu sistem denilen sistemle çözmesi bir hayli zor…Dişinin ameliyatla alınması lazımmış mesela 15-20 gün sonraya randevu vermişler, o da çalışma saatleri içindeymiş.  İyice yaşlanınca bu konuda zorlanacağını düşünüyor.

Sorular vasıtasıyla hafızasını biraz yokladıkça bazı şeyler çıkıyor yine su yüzüne; genç çalışanların, hadi yaşlılar yapsın, hadi bakalım yaşlılar ne diyor, diye onları bazı konularda etiketleme merakı olduğunu dile getiriyor. 

“Kadınlar yoruluyor çünkü evde de çalışıyorlar”

Hatice’ye göre pastacılık alanında kadınlar 55 yaşına kadar ücretli çalışma içinde kalmalı, çünkü onlar erkeklerden daha fazla çalışıp, kötü işler yapıp, daha fazla yoruluyorlar. Üstelik mesaileri bitince erkekler gibi ayaklarını uzatıp yatamıyorlar. “Bedenen çalışman gereken bir iş. Onun için tabii biraz daha zorluyor. Sadece oturarak iş yaparsan belki ama bugün tezgahta da çalışsan, bulaşıkta da çalışsan, işte benim gibi pastacılık da yapsan, pasta da sıvasan yani sektör 50 yaşından sonra kadınları zorluyor bedenen. Çünkü kadın sadece işte çalışmıyor. Aynı zamanda eve geliyor, o yaşta bile olsa geliyor, evdeki yemeğini pişiriyor, temizliğin yapıyor.  Evde de “ev hanımlığı” olduğu için kadın yıpranıyor.”

Emekli olduğunda da kendisinin düşük emekli aylığı olacağını söylüyor ama kocasının ki ile birlikte yine de idare edebilecekleri kanaatinde. Hayat pahalılığı nedeniyle ufak lüksleri bırakmış bir kenara ayda birkaç kez kahve içmeye çıkarken gitmemeye başlamış, ucuz yerlerde oturup çay içiyor artık. Peynirini zeytini şarküteriden değil uzun süredir pazarlardan alıyor zaten “daha hesaplı” diye.

“İnsanların yaptığı iş daha kolay hale getirilebilir”

Yaş almış kadınların ücretli emek piyasasında durumlarının düzeltilmesi için bazı tedbirlerin alınması gerektiğini düşünüyor önerilerini de şu şekilde sıralıyor Hatice: “50 yaş ve üstü dahi olsa herkesin kendine ait bir becerisi var, en azından sevdiği alanda ve becerikli olduğu bir alanda çalışmaları sağlanabilir. Anketler düzenlenebilir ya da işe alırken neleri daha iyi yapabildiğini ya da neyi daha iyi, severek yaptığını sorulabilir. Yaptığı iş daha kolay hale getirilebilir. Bulaşık yıkayan arkadaşlarımızın en büyük sorunu mesela, sıcak sularının gelmemesi, eziyetle bir yerden bir yere sıcak su taşıyorlar. Firmalar çalışana o anda çalıştığı alanı rahatlatacak çözümler bulabilirler. Yani kişiden beklememeleri lazım. Ne bileyim üç kişi çalışması gereken bir yerde bir kişiyi tek bırakıyorlar. Yani her şeyi bir kişinin üzerine yıkıp, sonra ondan performans bekliyorlar. Çalışanı dinlemeleri gerekiyor çünkü insanlar, görülmeyi, kendilerinin hesaba katılmasını seviyorlar.  İşveren en üstteki müdüre nasıl davranıyorsa, en alttaki, o çalışan elemanına da aynı değeri verip, aynı imkanları ona da sağlamalı.”

Hatice’nin istekleri yerine getirilmeyecek istekler değil. Çalışma koşullarının insani hale getirilmesini, yaptığı iş nedeniyle kendisine de saygı duyulmasını istiyor sadece…

Onunla konuşurken, kadınlar için ücretli çalışma hakkının en kadar elzem olduğunu bir kadının direnci ve azmiyle bu hakkı sonuna kadar kullanarak, kendini nasıl var ettiğini, edebildiğini düşündük. Bir memnuniyet hali vardı üzerinde son dönemlerde emekçilerde pek rastlanılmayan, bu bizi umutlandırmıştı.

Söyleşiyi yaptıktan bir süre sonra onu tekrar aradığımızda yaşı nedeniyle işten atıldığını söyledi bizlere… Çünkü burası Türkiye’ydi. Huzur ve güven, sömürücülere, çalıp çırpanlara aitti. Emeği ile geçinenlerin “oh” demeye hakkı yoktu. Umudunu kaybetmemiş ama. Umarız, yeni bir iş bulur, üç yıl çalıştıktan sonra emeklilik hakkını kazanır ve istediklerini yapar…  

*Bu hikaye, Rosa Luxemburg Stiftung desteği ile hazırladığımız Yaşlı Kadınların Çalışma Koşulları araştırmasının çıktılarından hareketle yazıldı. Söyleşi yapılan kadının isteği üzerine isim değiştirildi.
Fotoğraf: belediyehaber.net

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!