Evliliğinin ilk yıllarında çocuk sahibi olan pek çok kadının ücretli olarak çalışmaya başlaması, çocuklarının büyümesiyle mümkün oluyor. Çalışma yaşamından o kadar uzak kalmasıyla birlikte yaş almış olması, kadınların işe girmesinde ya da istediği alanlarda çalışmasının önünde büyük bir engel teşkil ediyor. 35-40 yaşına gelmişse önüne çıkan seçenekler emek-beden yoğunluklu işler oluyor genellikle. Zümrüt de 35 yaşından sonra ücretli işlerde çalışmaya başlamak ‘zorunda’ kaldığında evlere temizliğe gitmiş ilk olarak. Sonra çocuk bakıcılığı, aşçılık derken bazı kurslara giderek meslek edinmiş. Şu anda 50 yaşında ve İstanbul Beylikdüzü’nde yaşıyor.
Eğitim hayatını ortaokulda sonlandıran Zümrüt’ün* çalışmasını babası engellemiş. Erken yaşta evlendiğinde ise eşinin ekonomik durumu iyi olduğu için ücretli bir işte çalışmayı düşünmemiş. “Zaten bir mesleğim de yoktu açıkçası” diyerek çok da istekli olmadığını anlatıyor. Ama çocukları olunca evdeki masraflar artmış ve ekonomik olarak zorlanmaya başlamışlar. Artık kendisinin de çalışması gerektiğine karar vermiş. Çocuğu henüz küçük ve bakıma ihtiyaç duyduğu için evlere temizliğe gitmenin daha ‘uygun’ olduğunu düşünmüş. Çocuğunu o dönem yaşadığı mahallenin bağlı olduğu belediyenin açmış olduğu bir yuvaya bırakmış. Nedenleriyle birlikte anlatmaya başlıyor Zümrüt:
Evin tüm işini yaptırıp tek maaş veriyorlar
“Evlere temizliğe gidiyordum. Çocuğumu belediyenin açmış olduğu bir yuvaya verdim. Saatleri uygun olduğu için de temizlik işi yapmak zorunda kaldım. Çünkü çocuğumu bırakacak başka yerim yoktu. Saat 8.30’da yuvaya bırakıyordum 17.00 gibi alıyordum. Çünkü başka işlere girdiğiniz zaman -vardiyalı işler mesela- çocuğunuzu bırakacak birinin olması gerekiyor. O yüzden de temizlik işlerine mecbur kaldım. Sonra arkadaşlarım bir iş önerdi bana. Bir kadının çocuğuna baktım hem de evini idame ettirdim. Çocuğum dört aylıktı o hanımın yanına başladığımda. Ev hanımıydı, çalışan biri değildi ama dışarıya çıkıyordu, işleri oluyordu. Sabah ben gidiyordum. Gün aşırı olarak başladım. Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri gidiyordum. Saatleri bana uygundu, bana göre uyarladı. O şekilde 7 sene çalıştım yanında ama çok ağırdı işim. Üç çocuğu vardı kadının. Küçük çocuğun mamasını yedirmek, onunla alakadar olmak; iki büyük çocuğun sorumlulukları da bende. Yemek yapmak, bulaşık yıkamak, onları karşılamak, evin temizliğini yapmak, çamaşır, ütü, misafirlerine ikram hazırlamak gibi. Bütün işlerini yaptım 7 sene ama sigorta yapmadılar bana. O dönemde çok zorunluluk yoktu ev temizliğine gidenlere sigorta yapmak gibi. Gerçi teklif etti bana ama benim gücüm yoktu o ara. Bana ‘yarısını sen öde, yarısını da ben ödeyeyim’ dedi. Zaten çok cüzi bir rakam alıyordum. Piyasadan daha düşük çalışıyordum. Onu verirsem bana hiçbir şey kalmıyordu. Sigorta için çalışmış oluyordum o zaman. O yüzden kabul etmedim. Sonrasında çocuk biraz daha büyüdü, okula başladı. İşte ‘çocuk yokken halı da silsen, camları da silsen demeye başladı. O zaman ‘ben artık yoruldum, yapamayacağım’ dedim. Ayrıldım oradan. Ayrılmadan bir yıl önce de kurslara başladım kendimi eğitmek için. Manikür-pedikür, kuaför kursuna gittim.”
“Çocuk bakımında istekler hep çoğalıyor”
Zümrüt kurslardan mezun olmuş ama sertifikasını aldığı işleri yapmak istememiş. Denemiş ama müşteri kaprislerini çekemeyeceğini anlamış. Bir restorana mezeci olarak başlamış. İlk kez sigortalı çalışmış burada. Boş zamanlarında da zenginlerin evlerine gidip, evlerine gelecek olan misafirler için ikramlık hazırlıyormuş. Ücret aldığı işleri yapmak için geç kaldığını düşünse de çok yoğun olarak eşzamanlı çalışmaya devam etmiş Zümrüt yıllarca.
İki yıl çalıştığı mezecide öğlen yemeklerini de yapmaya başlamış Zümrüt. Oturduğu ev kentsel dönüşüme girdiği için taşınmak zorunda kaldığında mecburen ayrılmış mezeciden. Çünkü aynı kirayla başka bir ev bulması mümkün değilmiş. İstemeye istemeye ayrılmış işinden. Ondan sonraki iş arayışları da aşçılık üzerinden sürmüş. Arada yine çocuk bakım işine mecbur kalmış.
“Çocuk bakımında istekler hep çoğalıyor. Mesela işe girerken diyorlar ki ‘Sen bir yemeğimi yap, işte şöyle bir ortalığı toparla’. Ben biraz fazla sorumluluk sahibiyim. Gördüysem bir şeyi mutlaka onu düzeltirim, işten kaçmam. Bu da beklentilerini yükseltiyordu, onu biliyorum. Gidiyordum çocuğu servise indiriyordum, eve çıkıyordum yemeğini pişiriyordum, ortalığı toparlıyordum. Akşam çocuğu servisten indirip eve çıkartıyordum. Sonra gitgide görevler çoğaldı. Şunu da yapsaydın, bunu niye yapmadın? Mesela ayda bir kez temizlik için kadın tutuyordu. Benim çalıştığım dönemde artık tutmamaya başladı. Orada o işi de bitirdim. Ne kadar iş yaparsam yapayım maaşlar aynı kalıyor. Ama istekler her geçen gün yükseliyor. Sigorta yine yoktu. Beş altı ay çalıştım zaten orada.”
“Kadın olduğum için bulaşıkları bana bırakıyordu”
15 yıldır ara vermeden çalışsa da Zümrüt’ün sigorta pirim ödemeleri 3 bin gün bile değil. Çünkü sigortasız çalıştığı dönem daha fazla olmuş. 11 farklı işyerinde çalışmış olmasına rağmen sigorta yapan yerler için ‘bir elin parmaklarını geçmez’ diyor. 60 yaşına kadar emekli olamayacağını söylüyor. Belki üç beş sene daha çalışmaya gücünün kaldığını dile getiriyor. Sonrasında nasıl dayanacağına dair bir fikri yok doğal olarak.
Bir de kadınların çalışma koşullarının nasıl zorlaştırıldığına dikkat çekiyor Zümrüt. “Büroya girdim, inşaat şirketlerinde, anaokulunda çalıştım. Ama girdiğim yerlerde hep üç kişilik iş verip, bir kişiden üç kişilik iş bekliyorlar. Bir kişinin yapabileceğinden çok fazla iş istiyorlar. Yani buna insanın gerçekten gücü yetmiyor. Bir kadına yapılabilecek en büyük kötülük. Bir yıl hastanede aşçılık yaptım mesela. O süreç de çok sıkıntılıydı. Çok zordu. Orada sigortamı yaptılar hemen ama yine tek kişi çalıştırıp üç dört kişinin yapabileceği işi yüklediler. İşi yapmak için istediğin malzemeleri almıyorlar. Tabldot, kaşık çatal yok en basitinden. Hızlıca bulaşık yıkayıp tekrar yıkamak zorunda kalıyorsun. Başka bir yerde erkek bir aşçıyla çalıştım. Hem tezgahta duruyordum hem de çıkan bulaşıkları yıkayıp diziyordum. Ben tertemiz bırakıyordum. Erkek aşçı yapmıyordu. Tezgahta çalışıyor. Arka tarafı bulaşık halinde bırakıp gidiyordu. Baktım hep bu şekilde davranıyor ‘Niye burayı böyle bırakıyorsun? Ben de senin pozisyonunda çalışıyorum’ dedim. İkimiz de eşitiz yani. O zaman bir tartışmamız olmuştu. Kadın olduğum için bulaşıkları bana bırakıyordu muhtemelen. Zaten sonrasında da ayrıldım. Kuaföre girdim bir hafta dayandım sabah 8.00 akşam 7.00. Yine aynı. Çalıştığım günlerin parasını da vermediler.”
“İşten geldiğimizde eşim oturuyor ben mutfağa giriyorum”
Halen bir işyerinde aşçılık yapan Zümrüt kirada oturuyor. Emekli olduğu halde başka bir işte de çalışan eşi ve oğluyla birlikte yaşıyor ve geçinmekte zorlanıyor. Eşi maaşını aldığı anda Zümrüt’e verip evin idaresini yapmasını istiyormuş kendisinden. Zaten evlendiği günden itibaren ev düzeni ve idaresini yapan Zümrüt’ün asli göreviymiş.
“Ben çalışma hayatına geç başladığım için eşim çalışıyordu önceden. Ben yemeğini hazırlıyordum, çayını yapıyordum. Öyle alıştı. Ben çalışmaya başladığımda da hep o düzeni istedi. Hala da o düzeni istiyor. Eve geliyor, üzerini değiştiriyor ‘Ne yiyeceğiz?’ Ben de senin gibi işten geldim. Ben oturmuyorum ama. Söylediğimde yapıyor o da çok nadir. Daha gençken o yardımı da yoktu hiç. Ama hala ‘benim karım da çalışıyor, yoruluyor eve geliyor, hadi mutfağa beraber girelim, bir şeyler yapalım’ demiyor. Öyle görmüş aileden. Hep kadın yapacak. Bir erkek yemek yapmaz etmez diye düşünüyor. Çünkü beraber geliyoruz işten. Ben de çok yorgun oluyorum. O geliyor rahat rahat üzerini değiştiriyor. Gidiyor oturma odasında oturuyor. Ben mutfağa gidiyorum mesela. Gerçekten çok sinir bozucu bir şey. Bazen çok tartışmalarımız oluyor bu konuda. Yatana kadar çalışıyorum, oturmak yok. Ama sağ olsun benim parama hiç dokunmaz, sormaz da. O da getirir bana verir. Ben idare ederim öyle. Kira ödenecek, faturalar yatacak, alışveriş yapılacak. Yani her şeyin organizesi bende. O iş de bende.”
Kendisi emekli olduktan sonra eşi gibi çalışmak zorunda kalacağını söylüyor Zümrüt. Halihazırda emeklilik yaşına sekiz yıl var. Şu an çalışıyor olmasa iş bulmakta zorlanmayacağını düşünüyor. Çünkü aşçılık gibi bir işte kadınların deneyimli olmasına daha dikkat edildiğini söylüyor. Ama başka bir sektör olmuş olsa 50 yaşını aşmış bir kadının iş bulmakta zorlanacağını da ekliyor. Kendi durumunda ve yaşında olan kadınlar için de ayrıca belirtiyor tabii. “3-5 sene sonra bizim için de çok zor.”
Bütün yoğun temposu arasında yedi yıl da kanser hastası annesine bakan Zümrüt’le sağlık hizmetlerinden ilaç ücreti vermeye, kadınların emekli olabilme koşullarının yasal düzenlemelerle kolaylaştırılmasından geçinmeye kadar hemen her konuda sohbet ediyoruz ve oldukça uzun bir sohbet oluyor bizim için. Kendi hayatını da düşünerek kadınların-yaşlı kadınların hayatının bir nebze de olsa kolaylaşması için neler yapılmalı sorusunu yönelttiğimizde üç cevap veriyor bize Zümrüt. “Emekli olma koşulları rahatlatılsın, emekli maaşları geçinmeye yetecek ücretler olsun, vardiyalı kreşler olsun.”
* İsteği üzerine ismi değiştirilmiştir.
*50 yaş üstü kadınların ücretli emek alanında karşılaştıkları cinsiyet temelli ayrımcılıklar ve çözüm önerileri, başlığıyla yayınladığımız raporumuz için görüşme yaptığımız kadınların hikayelerini anlatmaya devam ediyoruz.
Bu portre Rosa Luxemburg Stiftung desteği ile hazırladığımız Yaşlı Kadınların Çalışma Koşulları araştırmasının çıktılarından hareketle yazılmıştır.