Esma, köylü bir ailenin kızı. Manisa’daki köyünden şehre gelip, Etkin Plastik Fabrikası’nın işçisi olmuş. Dokuz yıl çalıştıktan sonra sendikadan haberi olan genç işçi, “Fabrikada çalışma koşulları dayanılmazdı. Günde 12 saat üretim yapmaya zorlandık” diyor. Bu noktaya gelene kadar da, daha birçok hak ihlali yaşamış plastik emekçileri. Örgütlenene gözdağı vermek için işten atma taktiğine başvuran patron, sendika düşmanlığı yapıyor. Etkin Plastik’te, Mart ayının başından bu yana 10 kişiyi işten çıkardılar. Manisa’daki fabrikada işçiler, Petrol-İş Sendikası çatısı altında örgütlenmişlerdi.
Sendikalıya kapıyı işaret ediyorlar
Patron işçilerin sendikaya üye olmalarını kesinlikle istemiyor. “İşinizin en önemli elemanı da olsanız, çok iyi bir üretme kapasitesine de sahip bulunsanız, sendika ile ilişkiniz başladığı anda kapıyı gösteriyorlar” diyor, Esma. Onun tek suçu(!) hakkını aramak, bunun için de sendikaya üye olmak. İşten çıkarılanların hepsi sendika üyesi, bahaneleri; küçülme ama gerçek neden; üye olmamaları için geride kalanlara gözdağı vermek. Fakat tam tersi oldu. Fabrika önünde bekleyen işçilere çevre fabrikalardan da destek geldi. Dayanışma ziyaretleri durmuyor.
‘Arkadaşım korkudan telefonu açamadı’
İşverenin çalışanları bilinçli olarak birbirine düşürme taktiği direnişçi işçileri birbirlerine daha çok bağlamış. En çok da içerde çalışanların tehdit edilmesine kızmışlar. Esma, kayınvalidesi vefat eden arkadaşını başsağlığı için aramış, kadın korkudan telefonu açamamış. “İçerde çalışmayı sürdüren bütün arkadaşlarımıza ‘eyleme katılanlarla bir ilişiğiniz olursa derhal sizi de atacağız’ demişler”. İşten çıkarmaların ardından, işçilerle Petrol-İş Sendikası Manisa Şubesi yönetimi bir toplantı yapmış ve kısa bir süre sonra direniş kararı almışlar. Etkin Plastik çalışanları can-ı gönülden bu karara uymuşlar. Direniş sırasında fabrika önü işten çıkarılan işçilerin bağlantı kurabilecekleri, dertleşebilecekleri ve deneyimlerini paylaşabilecekleri bir platforma dönüştü.
Badana kutuları üretiyorlar
30 yaşındaki Esma Mutlu 2015 yılına kadar Vestel’de çalıştığını, oradan Etkin Plastik’e geçtiğini fabrikada plastik badana kutuları ürettiklerini anlatıyor. “En başta günde 12 saat çalışıyorduk. Köle muamelesi yaptılar bizlere. Ne zaman hakkımızı arasak, susturdular. Eşimle aynı işyerinde çalışıyoruz. Eve gelince yemek yiyemiyorduk yorgunluktan ve uyuyorduk. Eşimin bir arkadaşı ‘bu işe dur diyelim’ sendikalı olalım, demiş. Sonra evlerimizde görüşmeler başladı. Herkes birbirini ikna etti. 120 kişilik fabrikada 60 arkadaşımız sendikaya girdi”.
‘Hani işimden memnundular?’
Çalışma koşulları ağırdı, 12 saatlik uzun çalışma süreleri bedenlerini yıpratıyordu. “Onca senemi verip sonra sokağa atılmak nasıl bir şey? Hani memurundan amirine kadar herkes işimden de, benden de memnundu?” Bu soruları sorup, ardından nasıl bir bahane ile çıkarıldığını paylaşıyor; “İnsan kaynaklarına çağırdılar. ‘Depremden dolayı işler yavaşladı’ diyerek tebliğde bulundular. İşe son verme nedeni olarak sendikadan söz etmediler. Biz gizli üye olmuştuk. Evlere giderek arkadaşları bilgilendiriyorduk. Demek ki kulaklarına gitmiş.”
‘Esir gibi çalıştırıyorlar’
Sözlerini şöyle sürdürüyor Esma; “Bizim sosyal hayatımız da olmadığı için, bütün işyerlerinde vardiyalar 12 saat sanıyorduk. Bütün herkes bizim aldığımız paraya çalışıyordu sanki. Direniş yerine başka fabrikalardan, değişik sendikalardan arkadaşlar gelip anlatınca gerçeği öğrendik. Bizim 12 saat çalışıp aldığımız parayı onlar 8 saat çalışıp kazanabiliyorlardı. Elbette insan, etkileniyor. Hayattan kopardı adeta bu işyeri bizi. Ben dokuz yıldır senelik izin kullanmadım. Sendikadan çok ürküyorlar. O zaman niye üç vardiya esir gibi çalıştırıyor? Tabii ki bu kadar ezilen insan da bir gün gelecek hakkını arayacak!”
“O zaman bilmiyorduk”
Manisa’nın dağ köyünde yaşamış işçi olmadan önce. Anne ve babası çiftçi. 13 yaşından bu yana hayvan otlatma ve bahçe işlerini sürdürmüş. Klasik köy işlerinde bütün günü geçiyormuş; “Bağlardan üzüm topluyorduk. Orman dairesine fidan dikme işini yapıyorduk”. Sakallı köyü, imkanları çok az olan bir dağ köyü. Biri de çıkıp, “Açık lise var, dışardan okuyabilirsin” dememiş ona. Avukat olmayı çok kurmuş kafasında; “O zaman bilmiyorduk dışarıdan eğitim verildiğini. Benim dönemimde kadın hep gerideydi. İnsanlar sonradan yavaş yavaş bilinçlendi… ‘Kız okusa ne olur, okumasa ne olur’ derlerdi.”
Ayrıca okula gitmek için vasıta dahi yokmuş. “Para olsa da imkân yoktu. Hangi vasıtaya binip okula gideceksin, köyde yol yordam gösteren olmadı. Ben de, diğer kız arkadaşlarım da hayallerimizi gerçekleştiremedik. Şimdi kız kardeşimi okutuyorum. Hukuk fakültesini kazandı. Benim hayalimi o yaşatacak!”
‘Kendimi bu kadar değerli hissetmemiştim’
Esma, sendikalı olunca ilk defa kendini güvende hissettiğini vurguluyor. Yıllardır çalıştığını ve işçi olarak yaşadığının sadece “değersizlik” olduğunu söylüyor. Şu cümlelerle duygularını dile getiriyor; “Petrol-İş’in üyesi olunca her şey değişti. Hiç bir zaman kendimi bu kadar değerli hissetmemiştim. Sizi dinleyen birileri var karşınızda. Bu insanı o kadar mutlu ediyor ki. Eylemimizin ilk günü yoldan geçen bir öğretmen, çay ve şeker getirdi çadırımıza. ‘Korkmayın yanındayız’ dedi. Benim için en önemli başka bir şey de, sadece kendim için değil, başkaları için de orada olmamdı. Artık sendikalı işler hayal ediyorum. Ezilmek yok, boyun eğmek yok bundan sonra.”
Fotoğraf: Yunus Mutlu