Özel Okmeydanı Hastanesi çalışanları: “İnşallah diğer hastanelere örnek oluruz”

“Deprem riski” bahanesiyle ücretsiz izne gönderilerek, alacakları ve hakları gasp edilmek, işsiz bırakılmak istenen Özel Okmeydanı Hastanesi çalışanları hemen aynı akşam örgütlenerek hastane önünde bir direniş başlattılar. Ardından eylemlerini aynı gruba bağlı bir diğer hastane olan Meva’nın önüne de taşıdılar. Hakları son kuruşuna kadar almak için başlatılan bu mücadeleyi yürüten kadın sağlık emekçileri ve sektörde örgütlü üç sendika ile konuştuk
Paylaş:
Pınar Erol
Pınar Erol
erol_pinar@hotmail.com

İstanbul’daki Özel Okmeydanı Hastanesi yönetimi 10 Kasım günü mesai bitiş saatine yakın bir anda 180 çalışanına “deprem riski” barındırdığı için hastane binasını boşaltacaklarını, bu nedenle herkesi iki ay ücretsiz izne çıkaracaklarını açıkladı. Hastane Şafak Grubu olarak bilinen hastane grubu bünyesinde yer alıyor.  Son 8 aydır zaten maaşlarını eksik ve düzensiz alan çalışanlar öne sürülen bu gerekçeye inanmadılar ve o akşamdan itibaren tüm haklarını almak talebiyle hastane önünde direniş ve fiili grev başlattılar. Bu hastanede yaşananlar aslında sendikal örgütlülüğün yok düzeyde olduğu, bu yüzden patronların koşulları tek taraflı dayatmakta zorlanmadığı özel sektör sağlık sektöründeki gerçekliğin küçük bir yansıması.

Çoğunluğu kadın işçilerden oluşan eylemdeki çalışanların 16 Kasım Pazar günkü basın açıklamalarına katılarak, kadın işçilerle konuştuk.  Sağlıkta özel sektörde yok denecek seviyede olan sendikalaşmaya genç kadın sağlık çalışanlarının öncülük ettiğini gözlemledik. Üç büyük konfederasyona bağlı sağlık işkolu sendikalarını da arayarak özel sektördeki örgütlülüklerinin, varlıklarının ne seviyede olduğunu sorduk.

Sema, acil servis sorumlu hemşiresi

“Üzerimde abiyemle geldim ben buraya”

Sema A. hastanenin acil servis sorumlu hemşiresi. Birim sorumluları grubuna gönderilen bir mesajla, kendi ifadesiyle “olaya hemen uyanmış.” Oysa o gün izinliymiş ve kuzeninin Bilecik’teki düğününden dönüyormuş. Bir anda karşılarına çıkarılan oldu bittiyi şu şekilde anlatıyor: 

Üzerimde abiyemle geldim ben buraya çünkü yolda haber aldım. İlk olarak sorumluların gruplarında bir cümle paylaşıldı. ‘Arkadaşlar hastanede her birimde birer kişi kalacak şekilde herkes yönetime gelsin’ denildi. Ben de kendi sorumlu olduğum gruba, ekip arkadaşlarıma “Arkadaşlar hastane battı mı, satıldı mı?” yazdım. Çünkü bizi bir satarken topladılar, bir de batarken toplarlar diye düşündüm. Sonra bir anda herkes mesajlar atmaya, görüntülü aramaya başladı. 

Sema daha önce de 4 yıl çalışıp ayrıldıktan sonra 2020’de bu hastaneye, tekrar acil servis sorumlusu olarak gelmiş. “Tekrar döndüğümde yine halâ aynı ekiplerimizle devam ediyorduk. 2021 yılında Ercan Bey (Kesal) bizi Şafak Grup adı altında birilerine teslim etti diyeyim. Sonrasında dört yıllık süreçte, özellikle de son sekiz aydır hep maaşlarımızın gecikmesi söz konusu oldu. Peki bunlar olurken bizler ne yaptık diye soracak olursanız, Özel Okmeydanı Hastanesi o gruptan ayrı, kendi omurgası olan bir kurum. Buradaki insanlar bir aile gibi olduğu için ‘Herkesin sıkıntılı dönemleri olabilir’ dedik, tamamen iyi niyetli davrandık. Verilen sözlerin tutulacağını umarak bekledik.”

“Acil servis hemşiresi gelsin”

Sema o akşamı anlatmaya devam ediyor: “Ben buraya akşam saat 7 gibi ulaştığımda dehşet bir kalabalık vardı. İnsanların bir sürü sorusu vardı. İçerde de bir anlaşma süreci vardı. Bize bir kâğıt verin deniyordu, neye göre çıkarttınız, resmi bir evrak yok mu? Paralarımız ne olacak? Biz maaşlarımızı alamadık. Kıdemlerimiz ne olacak? Biz yıllardır buranın emekçileriyiz. Sonra şunu duyduk: “Acil servis hemşiresi gelsin” Ben zaten sorumlu hemşiresiyim. Valiliğe ulaşılmış, orası İlçe Sağlık Müdürlüğü’nü arıyor. Kurumda acil servis açık kalacak, bir acil doktoru, bir acil hemşiresi çalışmak zorunda diye. Ben de şunu sordum indiğim gibi: Vali beni düşünmüyor mu? İlçe Sağlık beni düşünmüyor mu? Burası diğerleri için depreme dayanıksızken, beni neye istinaden içeriye koyuyorlar? Bunun üzerine İlçe Sağlık Müdürlüğü’nü ben kendim aradım ve sordum: ‘Benim bir hakkım yok mu? Ben bir sorumlu olarak sadece çalışanın değil, hastanın da güvenliğini sağlamak zorundayım. Neye istinaden alacağım, nereye alacağım ben bu hastaları?’ diye sordum. Hemen yarım saat içerisinde beni kalabalıkta bulan biri oldu. Yaka kartını taktı, ‘Merhaba Semacım, ben geldim’ dedi. İlçe Sağlık Müdürlüğü denetmen ekipleri geliyor, dedi. Onlar da geldi, beni de dahil ederek İlçe Sağlık Müdürlüğü’ndeki ekiplerle biz altıncı kattan itibaren, bu fiziksel olarak gördükleri, deprem riski olarak gördükleri yerler de dahil olmak üzere tüm kurumu beraber gezdik. Bahsedilen menfezin, ikinci kata açılan menfezin içine de baktık. Videoları da çekildi. O gün yönetim kurulu ile paylaşılan videoları da aldık. Bugün burada bahsedilen Meva grubunun mali müşaviri, aynı zamanda oranın hissedarlarından biri olan Ahmet Bey de bizim İlçe Sağlık’la konuşmamıza katıldı. Hastanemizin genel müdürü Tugay Bey de oradaydı. Başhekim Mustafa Uyar da o görüşmedeydi. İlçe Sağlık Müdürlüğü’nden gelenler fiziksel olarak görünen herhangi bir şey olmadığını söylediler. Ahmet Bey buna itiraz etti.” 

O görüşmelerde öğrenmişler ki hastane yönetimi ilçe sağlığı sözlü olarak aramış. Mesai bittiği için resmi bir yazı gitmemiş. Karot örnekleri var mı diye sorulmuş; olmadığı, alınmadığı anlaşılmış. Daha önceki depreme dayanıklılık raporunu çıkarmalarını, göstermelerini istemişler ama yönetim onu da bulup çıkaramamış. Daha sonrasında hastane yönetimi çalışanlara bir antetli kâğıtta haklarını vereceklerine dair yazı dağıtmış, ancak geçmişte de vaatler hiç karşılanmadığından çalışanların birleşerek verdiği tepki de büyümüş. 

Milletvekillerine, bakanlıklara ulaşmaya çalışmışlar. Bartınlı olan Sema hemşehrisi olduğu için tanıdığı, telefon numarasını bildiği Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a doğrudan ulaşmış. Ancak bir saat içerisinde dönüş yapacağını söyleyen bakandan bir geri dönüş olmamış. 

Sema gruba ait diğer hastanelerde son bir yıl içerisinde yaşananları da bildiği için şunları anlatıyor: “Sürecin bu şekilde olacağı çok belliydi. Duyduğum an itibarıyla bunu düşündüm. Bundan önceki bütün hastanelerinde aynı stratejiyle gittiler. Buradan çıkarsak, biz de onlar gibi, ertesi gün geldiğimizde bomboş bir hastane, kapısında bir kilit, bir tane bile yöneticinin olmadığını görecektik. O yüzden süreci böyle hızlı ilerletmek istedik. Herkes diyor ki, “Nerden biliyorsunuz?” Bundan önceki Şafak Hastanesi’nde farklı bir durum yaşanmamış ki!” 

Ona benzer şeylerin grubun hangi hastanelerinde yaşandığını soruyoruz. Şöyle anlatıyor: “Bildiğim kadarıyla Gaziosmanpaşa’daki İstanbul Şafak Hastanesi kapalı. Arkadaşlar dört ay maaşlarını alamamış. Dört ayın sonunda dinlenme diyerek eve gidiyorlar. Sabah bir geliyorlar, kapı kilitli, malzeme yok, yönetici yok, kapının önünde bekliyorlar. Şu an Meva Hastanesi’ndeki arkadaşlar da Eylül ayından beri maaşlarını alamıyorlarmış.”

Meva Hastanesi’nde iki yıldır ödenmeyen maaşlar, tazminatlar

Pazar günü yapılan açıklamaya aynı gruba ait Gaziosmanpaşa’da Meva Hastanesi’nden bir kadın işçi de destek için gelmişti. Onunla da konuşma olanağı bulduk. Bize şunları anlattı: “Arkadaşlarım bu durumu 8 aydır yaşıyor, biz bu durumu iki yıldır yaşamaktayız. Maaşların geç yatırılması, çıkarılan arkadaşların kıdemini alamaması… İhtar çekerek çıkan arkadaşlarımız hiçbir şekilde tazminatlarını alamadı. Hatta alındı diye de gösterildi. Bu durum da var. Yıllarını vermiş arkadaşlarımız var orada. Artık yaka silkiyorlar, o duruma geldiler. Eylül ayından beri maaşlarımız yatmıyor, yarısını yatırıyorlar. Harf usulü maaş yatırma durumu var. A harfine bugün, B harfine diğer gün. Ve şu an ayın kaçı, 16’sı, ben hâlâ maaş alamadım. Benim normalde geçen ayın 25’inde maaş almam gerekir. Eylül ayından beri maaşlar yatırılmıyor. İnsanların neredeyse iki buçuk aylık maaşları içerde. 

Bize iki yıldır bugün düzeleceğiz, yarın düzeleceğiz diyorlar. 

Bir hafta önce işten çıkarılma muhabbetleri döndü. SGK’ya olan borçlarını ödeyemedikleri için birimleri kapatmaya başladılar. Yani SGK ile işbirliği bitiyor hastanenin. Çünkü ödemiyorlar. 490 milyon borçtan bahsediliyor yanlış bilmiyorsam.” 

Meva kadın veznedarı güler yüzlü olmadığı gerekçesiyle çıkarmış

Meva hastanesinden Okmeydanı’na desteğe gelen kadın işçi şunları da anlattı: “Bir birim kapatıldı, fizik tedavi bölümünde arkadaşlarım işten çıkarıldı. Veznedeki bir kadın arkadaşımızın da hastaya karşı güler yüzlü davranmadığı gerekçesiyle işine son verilmiş. Üç aydır maaş almayan bir çalışan nasıl, ne kadar güler yüzlü olacak? Burada bahane uydurma, işçiyi suçlu çıkarma tutumu var. Bu kişilere tazminat olarak geçerli olandan daha düşük miktarlar teklif ediliyor. Arkadaşlarım şu an bu durumda. Ben de bugün hem onlar adına hem de buradaki kapatılan hastaneye desteğe geldim. 

Şafak Grubu’na bağlı Okmeydanı şu anda kapandı.  Meva Hastanesi ve Aile Hastanesi duruyor. İki hastane kaldı. Cerrahi Hastanesi’ni sattılar işçileri çıkarıp. Onların da hakları verilmedi. Asya Hastanesi satıldı, İstanbul Şafak satıldı. Onlar da haklarını alamadılar. Keşke bir koordinasyon, toplu bir şey olsa biz hepimiz daha çok sesimizi duyurabiliriz.” 

Fotoğraf: Hastane işçileri

Meva Hastanesi önünde basın açıklaması

Tüm bu yukarıdakileri anlatan henüz yirmili yaşlarında genç bir kadın sağlık emekçisi. 16 Kasım günü kendi hastanesinden tek başına Özel Okmeydanı Hastanesi önüne, eyleme desteğe gelmişti.

19 Kasım günü (dün) ise Okmeydanı’nda eylemde olan işçiler Meva Hastanesi önüne giderek basın açıklaması yaptı. Ama hastane çalışanlarının bu basın açıklamasını izlememeleri için her türlü önlemi aldı, kapıları kapadı. Yine de yapılan açıklama eminiz ki tüm Meva emekçilerine bir şekilde ulaşmıştır. Açıklamada gruba şöyle sesleniliyordu: “Bir kez daha tekrarlıyoruz, çalışan her bir arkadaşımızın anasının ak sütü kadar temiz ve helal olarak alın teriyle hak ettiği maaş, fazla mesai, kıdem ve ihbar tazminatlarını son kuruşuna kadar tam ve eksiksiz alıncaya kadar hayatınızın her aşamasında karşınıza çıkacağımızdan emin olabilirsiniz.”

Çalışanların hepsi borçlu

Özel Okmeydanı Hastanesi’nden Sema dışında, bebek yoğun bakım sorumlu hemşiresi Sevim, laboratuvar çalışanı Şevval, acil servis çalışanı Şengül ve kadın doğum yardımcı personeli Songül ile de konuştuk. Ve gördük ki hemen tüm işçilerin en büyük sorunlarından biri tüm ağır çalışmalarına rağmen borçlu olmaları. Mücadele alanına izinli gününde ve abiye elbisesiyle yetişen Sema 13 yaşında yatılı okumak üzere evinden ayrılmış, şu anda da İstanbul’da yalnız, kendi ayakları üzerinde duran bir kadın. Neden ve nasıl borçlu olduğunu anlattı:  “Ailem Ankara’da. Ben yalnız yaşıyorum. Borcum tabii ki de var. İstanbul’da bir kadın olarak yaşamak çok zor, ona da değineyim. Ben buraya hem okuyup hem çalışabilmek için geldim ve kaldım. Ev sahipleriyle sorun yaşadım. Sürekli taşınma durumum oldu.” 

Maaşların ödenmediği son aylarda kirası için arkadaşlarından destek almak zorunda kalmış. 31 yaşında ilk kez böyle bir destek almak zorunda kaldığından, buna çok içerlediğinden bahsediyor. Ayrıca Sema’nın maaşı üzerinde dördüncü aydan beri icra varmış. Ancak hastanenin burada da hata yaparak onu mağdur ettiğini anlatıyor: “Maaşım dördüncü aydan beri icradaydı. Benim maaşımdan bu kesintileri yaptılar; ama ödemeleri yapmadıkları için faturası bana çıktı. Bu olaydan 3-4 gün önce tesadüfen UYAP’a girdim ve sorunu gördüm, ödemelerde eksiklik olduğunu öğrendim. 8. ayda bana bir icra davası daha açılmış, dosya açılmış. Hacze gelinmiş benim evime, daha önce kirada oturduğum adrese ve dosya masrafı yükü de bana yüklenmiş.”

Sevim, bebek yoğun bakım sorumlu hemşiresi

Deneyimli bebek yoğun ve yenidoğan hemşiresi Sevim

Sevim devletten emekli olduktan sonra, hastanenin ilk kuruluşunda, 1998 yılında burada çalışmaya başlamış olan çok deneyimli bir hemşire. Bebek yoğun bakım hemşiresi, aynı zamanda da yenidoğan hemşiresi. “Burada bir tane bebeğimizin burnu kanamadı, bir tane bebeğimizde sorun olmadı. Tedavi ettik, sevk ettik, doğurttuk. Benimle ilgili bir tane şikayet, soruşturma hiçbir şey bulamazlar. Vatandaş da biliyor, ben bu derece titiz çalışan bir insanım” diye anlatıyor kendisinin ve biriminin çalışmasını. Uzun çalışma yılları boyunca bu hastanede yüzlerce hemşireyi eğitip farklı hastanelere yollamış olduğunu da aktarıyor. Sevim hemşire de halen evi için kredi ödüyor. Şöyle anlatıyor: “Benim de maaşımın bir kısmı elden yatardı. Kredi çekeceğim diye zorla hepsini bankaya yatırmalarını sağladım. Bu kadar hemşire var, sadece benim maaşım bankaya yatıyordu. O da kredi çekeceğim diyerek dişimi gösterdim, o yüzden. O şekilde ben bankadan kredimi alabildim çünkü yaşım da var ya, vermiyorlar bana. Bu şekilde ben kredi çekip evimi aldım. Ödüyorum. Kimin borcu yok ki?”

“Buradaki personelin 100 bin liradan aşağı borcu yok”

Acil servis çalışanı Şengül ise daha önce bir beş yıl çalıştığı bu hastaneye ara verdikten sonra tekrar dönmüş. İki buçuk yıl kadar daha çalışmış ama düşük maaşlar ve zor koşullardan dolayı ihtar çekerek kendisi ayrılmış, davası devam ediyor.  Zorlu çalışma temposuna karşın nasıl hemen tüm arkadaşlarının ekonomik zorluk yaşadığını, borçlu olduğunu anlatıyor: “Burada acilin hiçbir şekilde dinlenme şansı yok, hep ayaktasın. Nereye kadar dayanacağız? Hiçbir şekilde dayanamıyorsun, ya hasta oluyorsun, rapor alıyorsun, raporun kesiliyor. Yerine başka birisini bulursan ona para veriyorsun. Zaten verdikleri üç kuruş para. Mayıs, Haziran, Temmuz’da zaten maaşları düzgün vermiyorlardı. Bir de gruplara mesaj atıyorlardı ‘bu kadar açıkta bakiyeniz var, kesinti olacak.’ Muayene olmuşsun, serum taktırmışsın, ultrason çektirmişsin, bunun parasını şimdi ödüyorsan öde, yoksa maaşından keseceğiz. Kardeşim sen bana maaş mı verdin? Param mı var benim? Cepten yiyorum, karttan yiyorum, kredi kartı almış başını gidiyor. Buradaki çoğu insan kirada. Sürekli ev sahiplerinden ihtar yediler. Herkesin kredi kartında kırmızı çizgi. Şu an burada çoğu gencin geleceğini mahvettiler. Kimse ne kredi kartı çıkartabiliyor ne kredi alabiliyor.

Buradaki personelin hepsinin hakkını yediler. O kadar çok çıkmaza soktular ki insanları. Herkesin kredileri, kredi kartları, ev borçları, kira borçları, herkesinki birikti. Herkes burada borca evlendi, markete bakkala borç yazdırdı, borçla dönüyor şu an. Ve inanın buradaki personelin herkesin 100 bin liradan aşağı borcu yok şu an, hatta bu çok masum bir rakam. En masum rakam bu. Daha fazla olan da var. Çoğu arkadaşımın maaşları icrada.” 

Hastanenin çalışanları bu borçları biriktiriyor oysa son derece ağır çalışma koşulları altında yoğun şekilde çalışıyorlar. 24-36 saatlik nöbetler, bu uzun nöbetlerde kimi durumlarda dinlenme hakkı tanınmaması, dinlenme odasına son dönemde yerleştirilmiş olan kamera, gece mesaisinde doğru düzgün yemek çıkarılmaması, yol parası verilmemesi, temin edilen sarf malzemelerinin kalitesizliği, kırık koltukların bile tamir edilmiyor oluşu, özellikle son yönetim dönemiyle ilgili dile getirilen şikayetler arasında. 

Hastanelerdeki sağlık çalışanlarının çoğunun uzun yıllara dayanan bir kıdemi oluyor. Birikmiş haklarını, kıdem tazminatlarını yakmamak için çalıştıkları hastaneden ayrılarak bir başka kuruma geçmekte zorlanıyorlar. Bu da sağlık sektörü patronlarının avantaja çevirip çalışanlara daha zorlu koşulları dayatabilmesine yol açan bir faktör olarak ortaya çıkıyor. Özel Okmeydanı Hastanesi’nde de bu durum yaşanmış. 

Bundan sonra süreci nasıl takip edecekler?

Konuştuğumuz kadın çalışanlardan her birine haklarını son kuruşuna kadar almak üzere giriştikleri bu mücadelede nasıl bir yol izlediklerini ve izleyeceklerini de sorduk. Sema küçük küçük bir-iki tane grup olduğundan, mesela on kişinin birleşerek bir avukata gittiğinden bahsetti. Kendisi zaten daha öncesinde de sendikaya, DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş’e üyeymiş, bu süreçte arkadaşlarının da üye olduğunu anlattı: “Sendikayla zaten ilk çağrımızda hemen iletişim kurduk. Çoğu arkadaşımız, 70’e yakın arkadaşımız sendikalı. Bu süreçte üye olduk sendikaya. Konuyu oraya taşıdık, öyle de olması gerekiyordu. Ne yapabiliriz diye konuşarak süreci ortak yürütmeye başladık.”

Şengül, acil servis çalışanı

“İnşallah diğer hastanelere örnek oluruz”

Bebek yoğun bakım hemşiresi Sevim’in eşi de avukatmış. Şunları anlattı: “Ben şimdi kendi davamı takip edeceğim, aynı zamanda sendika da takip edecek. Eşim de geldi buraya katıldı, dedi ki, ‘Çocuklar sizin paranız, pulunuz yoktur. Ben gelin size davanızı takip edeyim diyemem çünkü devlet bizim vereceğimiz parayı o kadar çok artırdı ki.’ Yani avukatlar da zor durumda, harçlar, şunlar, bunlar… ‘Sizin tek yapacağınız şey sendika’ dedi. Ben de sendikaya üye oldum. Devlet memuruyken olmadım, emekli oldum olmadım, bu yaşımda üye oldum. Davayı hem sendika takip edecek hem eşim takip edecek. Burada ayrı gayrı yok. Her bir kişi son kuruşuna kadar hakkını alacak. Ortaklaşa takip edilecek. Birlikten kuvvet doğar. Neva hastaneden arkadaşlarımız da dayanışmaya geldi. Onlar için de çok üzüldük. Onların durumundan da bizim şimdi haberimiz oldu. İnşallah bunda muvaffak oluruz, arkadaşlarımıza da örnek oluruz, diğer hastanelere örnek oluruz.

Acil servis çalışanı Şengül kendisi ihtar çekerek işten ayrıldığı halde bu mücadelede eski mesai arkadaşlarının yanında yer alıyor. Açtığı davayla ilgili onu defalarca aramışlar, ‘Davayı geri çek’ demişler. “Çünkü başlarına ne geleceğini çok iyi biliyorlar. Sadece benden dolayı değil, SGK’dan da yüklü miktarda cezaya maruz kalacaklar. Çünkü vergi kaçırma var, SGK kaçakçılığı var. Buradaki personelin hepsinin hakkını yediler” diyor Şengül ve ekliyor: “Ben çıktım evet ama burası benim ailem. Burada görmüş olduklarınızın hepsi benim çalışma arkadaşım, hepsi benim bir telefonumla evime, yardımıma koşacak insanlar. Çocuğumu büyütmüş olan insanlar. Benim yanımda destek çıkan insanlar. Benim burada en az tanıdığım üç yıllıktır, 10 yıldır, 15 yıldır tanıdığım arkadaşlarım var. Arkadaşlarıma destek için geliyorum, her zaman yanlarındayım.”

Kadın doğum yardımcı personeli Songül yaşananlara çok öfkeli; “Mesai bitimine yarım saat kala kimse bizi kapının önüne koyamaz” diyor ve ekliyor: “O gün benim sesim çok yükseldiği için, ben yönetimin falan önünde oturdum, gidemezsiniz dedim, müdür yukarı çağırdı. Müdüre şunu söyledim. ‘Ben burada dışkı da temizleyerek çalıştım’ dedim. ‘Çünkü kadın doğumda çalıştım. Bel fıtığı oldum, vermediğiniz maaşımın yarısıyla kredi kartıyla başka hastanede tedavi oldum’ dedim. Ben bu haklarımı arıyorum. Ben çalışan, yalnız başına iki çocuk bakan bir anneyim. Ben sesimi yükseltmezsem zaten kimsem yok ki, kim savunacak? Ben bir haftada üç kilo vermişim. Yemek yiyemiyorum, uyuyamıyorum. Gece saat dörtte birbirimize mesaj atıyoruz, uyudunuz mu, ne yaptınız, nasılsınız diye.”

Sektördeki sendikalar özel sektörde ne kadar varlık gösteriyor?

Özel Okmeydanı Hastanesi ve aynı gruba bağlı hastanelerde yaşananları çalışanlardan dinlerken sağlık sektöründe örgütlü olan sendikaların özel sektör işyerlerinde ne kadar varlık gösterdiğini de merak ettik. 2025 yılı Temmuz istatistiklerine göre sağlık sektöründe Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık-İş sendikasının 224.289, Türk-İş’e bağlı T. Sağlık-İş sendikasının 37.462, DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş sendikasının 2.671 üyesi var.  Bu üç sendikayı da arayıp özel sektörde örgütlülüklerinin olup olmadığını, varsa ne kadar olduğunu sorduk. En yüksek üye sayısına sahip Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık-İş sendikası sorumuza cevap vermekte hiç zorlanmadı. Özel sektörde örgütlülükleri olmadığını, örgütlülüklerinin Sağlık Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı kamu işyerlerinde olduğunu söylediler. 

Türk-İş’e bağlı T. Sağlık-İş sendikası ile görüştüğümüzde özel sektörde 10-15 bin civarında üyeleri olduğunu ifade ettiler. Özel sektörde sendikanın yetki davasının devam ettiği birçok işyeri olduğunu, buralarda çoğunluğu elde ettikten sonra yetki başvurusunda bulunduklarını ama her seferinde işverenlerin yetkiye itiraz etmesi sonucunda davaların sürdüğünü aktardılar. Bu nedenle de kamu hastaneleri dışında toplu iş sözleşmesi yapabildikleri işyerlerinin şu anda Verem Savaş Derneği, Darülaceze Başkanlığı ve Yedikule Surp Pirgiç Ermeni Hastanesi olduğunu aktardılar. Fransız Lape hastanesinde de önceki dönemlerde sözleşmeleri olduğu ama son dönemde yetkiyi alamadıkları için TİS yapamadıkları bilgisini paylaştılar. 

DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş sendikasına ulaştığımızda ise özel sektörde, özellikle tüm zincir hastanelerde olmak üzere birçok üyeleri olduğunu, ancak bunların bir nevi gizli üyelikler olduğunu, çünkü özel sektörde işverenlerin sendikalaşmaya karşı çok olumsuz bir tutumu olduğunu aktardılar.  1980 darbesi ile kapatılmadan önce azınlık hastanelerinde DİSK’in yetkili olduğunu ancak darbe sonrası sendikanın kapatılması sonucunda bu örgütlülüklerin Türk-İş’e bağlı sendikaya geçtiğinin bilgisini paylaştılar. Halen özel sektördeki birçok işyeriyle sürekli ilişkileri olduğunu ve örgütlenme çabalarının sürdüğünü ifade ettiler. 

DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş sendikası Özel Okmeydanı Hastanesi’nde süren mücadelede ve hukuki süreçte çalışanların yanında yer alıyor. Bu hastanede yaşananları sorduğumuzda sendika Genel Sekreteri Erdoğan Demir’den bu olayın bugün için yaşanmakta olan Medikal Park’ın 150-200 kişilik hastaneleri bünyesine katarak tekelleşme çabasından bağımsız düşünülemeyeceği görüşünde olduğunu öğreniyoruz. Depreme dayanıksızlık bahanesiyle girişilen işin yapılacak bir devirden önceki bir oyun olduğunu değerlendiriyor. Şafak Grubu’nun, hastanelerde olsun, ticari olarak olsun, bu ismi kullanmayıp değiştirmekte olduğunu aktarıyor. Hastaneden sendikaya üyeliklerin bu son yaşanan süreçte gerçekleştiğini ve hukuki mücadelenin birlikte sürdürüleceğini söylüyor. 

Fotoğraf: Pınar Erol

Paylaş:

Benzer İçerikler

Portakallar, mandalinalar dallarından soframıza birçok insanın emeğiyle geliyor. Narenciye işçisi kadınlar, çok zor koşullarda günde 9-10 saat çalışıyor. Sendikaları yok ama yevmiyeleri düşük olunca “Yeter!” deyip greve gitmişler ve kazanmışlar
Geçici işçi olarak çalıştırıldılar, kadro vaadiyle susturuldular, bir mesajla kapı önüne konuldular. Şimdi tek istedikleri işlerine geri dönmek
57 işçi, güvenlik görevlilerini aşarak içeri girdi ve fabrikanın 3. katını işgal etti. Kapıların önünü yığınakla kapattılar. İşten çıkartılan Omsa çalışanları 69 gündür eylemdeydi. Hak ettikleri kıdem ve ihbar tazminatlarını bu işgal sonrasında aldılar. İki kadın işçi, eylem sürecini ve işgali Kadın İşçi’ye anlattı
Kınıklı domates üreticileri geçtiğimiz günlerde domatesteki düşük alım fiyatlarını protesto için eylem yaptı. Domates üreticisi Selma ile sorunlarını konuştuk. Önceleri tütün ekiyorlarmış. Devlet tütünü bitirdikten sonra domatese yönelmişler. Bu yıl ondan da geçim yok, “Fiyatı çok düşük, domatı ne alan var ne satan” diyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!