Ankara Büyükşehir Belediyesi iştiraki ANFA’da geçici işçi olarak çalışan 1000 işçi, kadroya alınmak vaadiyle ağır koşullarda çalıştırıldı. Ancak çoğunluğu kadın olan işçiler 18 Eylül günü bir mesajla işten çıkarıldı. Refüj temizliğinden çöp toplamaya, çapa yapmaktan tuvalet yıkamaya kadar en zorlu işlerde çalışan kadınlar, kendilerine verilen sözlerin tutulmadığını, işten çıkarmalarda ilk gözden çıkarılanların yine kadınlar olduğunu söylüyor. Cinsiyet eşitsizliği, güvencesizlik, kötü çalışma şartları ve işsizlikle mücadele eden kadın işçiler, ABB Başkanı Mansur Yavaş ve CHP’ye seslenerek işlerine geri dönmek istediklerini söylüyor. Belediye önünde yapılan eylemlere katılan Deniz* ve Sema’ya* ulaşarak yaşadıkları süreci dinledik.
Deniz, daha 16 yaşındayken çalışma hayatına adım atmış. Gıda, temizlik, hizmet gibi sektörlerde yıllarca sigortasız çalışmış. “Mecburdum” diyor, “Sigortasız çalışacaksın dediklerinde itiraz etme lüksüm yoktu. Keşke etseymişim. Çünkü onca yılım boşa gitti” diyerek başlıyor anlatmaya.
2008’den sonra sigortalı çalışmaya başlamış olsa da yaklaşık on yılını kaybetmiş. Sigorta pirimi toplamda 1000 gün civarındaymış. 35 yaşına geldiğinde ise bir kez daha işsiz kalmış. “Ankara çok zor bir şehir” diyor. “İş başvurusu yapıyorum ama yaşımdan dolayı hep ‘daha genç personel alıyoruz’ cevabını alıyorum. Sanki altmış yaşındayım. Oysa gencim, çalışacak gücüm var.”
Kadro vaadi
Deniz’in belediyedeki hikâyesi, İŞKUR üzerinden verilen bir ilanla başlıyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi, “asgari ücret + yol + yemek” vaadiyle geçici işçi alacağını duyurmuş. “Ben zaten işsizdim” diyor. “Hemen başvurdum. Mülakata çağırdılar, kabul edildim. Başlangıçta altı aylık geçici işçi olarak girdiğimizi biliyorduk. Bize belediyenin iştiraki olan ANFA’ya alındığımız söylendi. Ne İŞKUR üzerinden sigortası yapılan 6 aylık geçici işçi olduğumuzu ne de TYP(Toplum Yararına Proje) ile çalıştığımızı bilmiyorduk. Ama bize sürekli, ‘İyi çalışın, başınızı öne eğin, kadro alacaksınız’ denildi.”
Bu sözler, işçiler için umut olmuş. Çalışma süresi boyunca kimse işin biteceğine inanmamış. “Son güne kadar ‘işten çıkarılmayacaksınız’ denildi. Hatta çıkış mesajlarımız gelmediyse kesinlikle kalacağımız söylendi. Ama son gün iş çıkışına bir saat kala telefonlarımıza mesaj geldi: ‘İşten çıkarıldınız.’ İşte bütün hikâye bu. Bir imza bile atmadık. Hiçbir evrak verilmeden bir mesajla işten çıkarıldık.”

“44 derecede gözlüklerin içi suyla doluyordu”
Deniz, çalıştığı bölümü “çapa ekibi” olarak tanımlıyor. Refüjlerde, kavşaklarda, yol kenarlarında ot biçme, temizlik, çöp toplama, tuvalet yıkama, budama ve bakım işleri… Bir yandan da makinelerin arkasında ot toplama, mıntıka temizliği, hafta sonu nöbetleri… “En zor şartlar bizdeydi” diyor. “Çoğu zaman çalıştığımız yerde tuvalet bile yoktu. İşletmeler bizi içeri almıyordu. Tuvaletimizi tutmak zorunda kalıyorduk. Çalıştığımız alanlar hayvan dışkılarıyla, çöplerle doluydu. Defalarca mikrop kaptık, enfeksiyon yaşadık. Böcek sokmalarından dolayı ciddi alerjik reaksiyonlar oldu.”
İş güvenliği tedbirleri ise yetersiz: “Yol kenarına duba koyuyorlardı, o kadar. Gözlük verdiler ama 44 derece sıcakta, terden gözlüğün içi su doluyordu. Çalışmak imkânsızdı. Ses, toz, mikrop… Başka bir koruma sağlanmadı.”
“İlk kadınlar çıkarılacak dediler”
Deniz’in yaşadığı en ağır deneyimlerden biri, kadınların sürekli geri plana itilmesi olmuş. Hem çalışma sırasında hem de işten çıkarılma sürecinde kadınların en önde “feda edildiğini” söylüyor:
“Daha işin başında bize söylediler: Eğer çıkarma olursa önce kadınlar çıkarılacak. Erkekler kalacak, kadınlar başının çaresine bakacak. Neden? Ben de ev geçindiriyorum, benim de borcum var, yükümlülüklerim var. Neden bir kadın işçi daha değersiz görülüyor? Erkekler bizim yaptığımız işleri yapmıyorlardı, çoğunlukla kaçıyorlardı. Ama gözden ilk çıkarılan bizler olduk.” Eylemlerde bile kadın işçilerin geride bırakıldığını şu sözlerle anlatıyor Deniz:
“Başlarda çok fazla söz hakkı verilmedi bize. Kadınlar hep geride tutuldu. Ama ben yılmadım, diğer kadın arkadaşlarım da yılmadı. Çünkü gördük ki biz olmadan işler aksıyor. Kadınlar işin bütün yükünü taşıyordu.”
“Gelecek planım altüst oldu”
Deniz için işten çıkarılmanın anlamı, yalnızca iş kaybı değil; yaşam planlarının da altüst olması demek. Ailesiyle yaşamak zorunda. Eşi başka bir şehirde çalıştığı ve geçinemedikleri için kendi evini kuramamış henüz. Borçlarını ödeyemiyor. Evde baktığı hayvanların masrafları artıyor. “Altı ay boyunca kazandığım paradan kendime tek kuruş harcayamadım. Hepsi evin giderlerine, borçlara, faturaya gitti. Şimdi işsizim, iş başvurularıma ‘yaşın büyük’ deniyor. Geleceğim tamamen altüst oldu. Ben de insanım, benim de hayallerim vardı. Ben işimi geri istiyorum. Kadınların geri plana atılmadığı, insanca çalışabileceğimiz koşullar istiyorum. Biz erkeklerden farklı değiliz. Onlar gibi emek veriyoruz, onlar gibi ev geçindiriyoruz. Kadın işçilerin yok sayılmadığı bir belediye istiyoruz. Bize sözlü olarak da olsa verilen sözlerin tutulmasını istiyoruz.”
“Düzenli işimi bıraktım, kadroya kalırım diye”
Sema da bir mesajla işten çıkarılan lise mezunu bir işçi. Eşinden ayrılmış ve iki çocuğuna tek başına bakıyor. Babasına ait bir evde yaşıyor. Hayatını çocuklarının geleceği için yeniden kurmaya çalışırken üç yıl boyunca bir hastanede düzenli olarak çalışmış. Ama bir gün yakın bir arkadaşı ona belediyenin personel alımını haber vermiş:
“Arkadaşım söyledi. ‘ABB’ye alım var, kadro ihtimali yüksek, şartları daha iyi’ dedi. Ben de düşündüm, düzenli işimi bırakıp buraya girdim. Kadroya kalacağıma inandırıldım. Çocuklarım için daha güvenli bir hayat kurarım sandım. Düzenli işimi bırakmasaydım en azından ayakta kalabilirdim. Şimdi ise işsizim, borçlarla ve çocuklarla baş başayım.”
ANFA üzerinden belediyeye başlayan Sema, işe alım sürecini şöyle anlatıyor: “Bize açık açık söylediler. ‘Çalışın, performansınız yüksek olsun, kadroya kalacaksınız’ dediler. Mühendisler, şefler sürekli aynı şeyi söyledi. Biz de buna güvenerek çalıştık. Performans puanlarımız yüksek geliyordu, hep ‘sizden memnunuz’ diyorlardı. Biz de kalıcı olacağımıza inandık. Ama 18 Eylül sabahı bir mesajla işten çıkarıldık.”
Her gün sokakta
Sema da yol kenarlarında ot biçme, çöp toplama, refüj temizliği, çardak temizliği, budama işlerini yapmış. Her gün sokakta, ağır işleri yaptığını anlatıyor: “Yol ortasında çapa yapıyorduk. Dubalar konuyordu ama araçlar yine de içeri giriyordu. Hep kaza riski altındaydık. Yazın 40 derecenin üstünde çalıştık. Defalarca bayılan oldu, ben de iki kere fenalaştım. Birinde güneşten bayıldım, birinde elim kesildi.”
Kadınların bu işlerde daha fazla zorlandığını anlatıyor Sema: “Erkeklerle aynı işi yapıyorduk ama kadın olarak daha çok zorlanıyorduk. Ama sesimizi çıkaramadık. Çünkü hep ‘kadroya kalacaksınız’ dediler. Biz de sustuk. Ama 18 Eylül’de telefonlarımıza gelen mesajla işten çıkarıldığımızı öğrendik. Önceden haber verilmedi. Sadece bir mesajla işsiz kaldık. Mühendisler ‘Biz de sizden memnunduk ama elimizden bir şey gelmiyor’ dediler. Helalleştik, o kadar. Hepimiz yıkıldık.”
“İşimizi geri istiyoruz”
Sema, işten çıkarmanın kadınları daha çok etkilediğini vurguluyor: “Arkadaşlarımın çoğu kirada, üç çocuğu olan var, engelli çocuğu olan var. Kadınlar bu süreci daha ağır yaşıyor. Hep geri plana atılıyoruz. Ama ben sadece kadınların değil, hepimizin geri alınmasını istiyorum. Çünkü erkekler de mağdur oldu. Biz hepimiz aynı durumdayız. İşimizi geri istiyoruz.”
Sema ve Deniz diğer işçilerle birlikte Ankara Büyükşehir Belediyesi önünde yapılan eylemlere düzenli olarak katılıyor. Mansur Yavaş’ın, onların yaşadığı mağduriyetten haberdar olmadığını düşünerek ona ve yönetimine, CHP’ye seslenmeye devam ediyor. Yeniden işe alınacaklarına dair umut beslemeye devam ediyorlar. Çıkarılan ve eylemlere katılan tüm işçilerle aynı talepleri dile getiriyorlar.
“Biz işimizi geri istiyoruz. Çocuklarımız için, geleceğimiz için, emeğimiz için. Bize verilen sözlerin tutulmasını istiyoruz. Başka hiçbir şey değil. Net bir cevap istiyoruz. Muhatap bulmak istiyoruz.”
* Kadın işçilerin isimleri güvenlikleri için değiştirilmiştir.
Ana Fotoğraf: Ankara Net Haber