bir muhayyel kişilik: burjuva feministi

“ona sadece bazı makalelerde ve sohbetlerde rastlıyorum.  kim o, nerede, dediğimde kaybolup gitmiş oluyor.  onu teşhir eden yazılarda yaşıyor “burjuva feministi”; o kadar çok şeyden sorumlu ki…  neyse ki vereceği zarar, sınıf perspektifi olanlar tarafından engelleniyor. bende de az buçuk sınıf perspektifi olduğu için bir miktar rahatlıyor içim ama keşke tanışabilseydik, belki benim de iki çift lafım olurdu kendisine.”
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

özellikle klasik edebiyatta, karakter yaratmak çok önemlidir. usta yazarların kaleminden çıkmış bazı kahramanları, sanki bir yakınımızmış gibi tanırız, belli bir durumda nasıl tepki vereceğini bile tahmin edebiliriz. kahramanlar kurgulamak edebiyatın temellerinden biri. ama zaman zaman böyle kurgu kişiliklere siyasette de rastlıyoruz.

benim en sık rastladığım örnek, burjuva feministi. kendisi burjuva olmayabiliyor hatta değil. ama burjuva kadınlarla işçi kadınların ortaklıklarından bahsediyor, burjuva kadınlardan kız kardeşi olarak söz ediyor! iyi kötü feminist bir çevrem var, kendisiyle tanışmak nasip olmadı, kaleme aldığı herhangi bir yazıyı da okumuş değilim. feminist eylemlerde, gösterilerde, toplantılarda da bu fikirler karşıma çıkmadı.

yazılarda kavuşuruz

ona sadece bazı makalelerde ve sohbetlerde rastlıyorum.  kim o, nerede, dediğimde kaybolup gitmiş oluyor. sayfalarca onu teşhir eden yazılarda yaşıyor “burjuva feministi”; o kadar çok şeyden sorumlu ki, inanamazsınız. ama neyse ki vereceği zarar, sınıf perspektifi olanlar tarafından engelleniyor. bende de az buçuk sınıf perspektifi olduğu için bir miktar rahatlıyor içim ama keşke tanışabilseydik, belki benim de iki çift lafım olurdu kendisine.

bu kurgu kişilik neden ara ara önümüze sürülüyor? açıkçası bu sorunun cevabını aramak bu muhayyel kişiye laf anlatmaya çalışmaktan daha önemli bence.

ne burada ne başka ülkelerde feminist hareketin böyle bir gündemi, böyle bir söylemi var. ama feminizmin düşmanlarının böyle bir “hatta” ihtiyacı var.

biraz açayım.

ahlaksızlar, toplum yapımızı..

türkiye’de feminizm düşmanlığına hemen her siyasi eğilim içinde rastlanır çünkü her siyasal eğilimde erkekler var. sağda bu, feministlerin ahlaksız, aile düşmanı olduğu iddiasına dayanır. iddia diyorum ama çok da haksız değiller; feministlerin, kadınların tekeşliliğine, erkeklerin çokeşliliğine dayanan, sadece bir kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi, o da evlilik içinde yaşandığında meşru sayan ahlaka karşı olduğu doğru, ayrıca pek çok feminist, kadınların kimliklerine, emeklerine, bedenlerine el konulmasına dayanan aile kurumuna karşı. ama bu iki fikir de kadınların özgürleşmesi açısından değerli hatta gerekli. sağcılar kadınların erkeklere tâbi olmasını, evlilik dışında bir hayatının bulunmamasını savundukları için, feministleri düşmanlaştırıyor; mantıklı yani.

türkiye’de feminizm ortaya çıktığında soldan da yukarıda anlattığıma benzer, ahlak temelli yaklaşımlar olmuştu ama kısa bir süre içinde, solun bir kesimi feministlere kulak vermeye başladı. zaman içinde bu oran arttı. akp iktidarı kadınların haklarını sınırlamaya çalıştıkça ve feminist hareket buna karşı çıktıkça solun kimi kesimlerinin takdirine mazhar oldu. ama bu ilginin akp karşıtlığı odaklı olduğunu görmemek mümkün değil. ayrıca solun önemli bir kesiminin feminizmi “sokakta sevdiğini” söylemek yanlış olmaz. yani feminizm, iktidarın politikalarına karşı cesur eylemler yapıldığında benimseniyor ama örneğin herhangi bir sol yapının içindeki erkek egemenliği eleştirildiğinde ya da taciz vb. erkek suçları sorgulandığında işler değişiyor.

karma yapılarda feminizm düşmanlığının kadınlar tarafından da benimsenmesi bizler için şaşırtıcı değil çünkü bilincin kendiliğinden oluşmadığını, nitekim sağ partilere oy verenlerin emekçiler olduğunu biliyoruz ama bundan daha önemlisi, kadınlara karşı durmanın kadınlar için erkek dünyasında ilerlemenin bir yolu olduğunu gördük, yaşadık.

sınıfı bölenler…

bir de, feminizmi bütünüyle düşman gören gruplar var; önemli bir kısmı türkiye solunun durumundan kimlik politikalarının güçlenmesini sorumlu görüyor. oysa feminizm bir sistem olarak patriyarkayla mücadelenin fikriyatıdır.  lgbti+ hareket de patriyarkanın bir sonucu olan heteroseksizm ve cisseksizme karşı mücadele eder; yeri gelmişken belirteyim, kürt hareketi de kimlik politikası değil, sömürgeciliğe karşı mücadeledir. bir sistemi ortadan kaldırma mücadelesi, farklı kimlikler arasındaki adaletsizliklere karşı çıkan ama o kimlikleri ortaya çıkartan sistemi hedeflemeyen kimlik mücadelelerinden çok farklı ki kimlik mücadelelerin de toplumları dönüştürme konusunda önemli bir rolleri olduğunu teslim edelim.

türkiye solunun bugünkü durumundan kendisi dışında kimse sorumlu değil. hatta herkes kendi durumundan sorumlu diye genişletebiliriz bunu.

feminizme karşı olmak herkesin hakkı, feminizmle mücadele de. ama hayali kimlikler yaratmak, mor kağıttan yel değirmenlerini kurup onlara saldırmak, olmuyor. 

feministler bir sistem olarak kapitalizmin farkında, sınıf mücadelesini tanıyor ve mücadele eden işçilere dayanışma da gösteriyor. inanmazsanız, novamed, desa, flormar, agrobay işçilerine sorun.  

Paylaş:

Benzer İçerikler

“entelektüel gerçekliği anlama ve anlatmakla yükümlü. bu ücretli/ücretsiz emek süreçlerini deneyimlemeyi gerektiriyor. entelektüel olmak bir meslek değil, bir varoluş biçimi; o varoluşun bir parçası da emek. bulaşığını yıkamayanın tahlillerine karnımız tok.”
“bu ülkede ‘ibne’liği hırsızlıktan daha vahim gören, hatta hırsızlığı beceriklilik sayan, ahlakı, değerleri çarpıtılmış, kendi aleyhine olacak şekilde şekillendirilmiş milyonlar yaşıyor. o milyonların bilinci de bizim derdimiz. ama o milyonların bilincine teslim olmamak da görevimiz.”
feminizmin de kapitalizmle ilgili söyleyecekleri var muhakkak ki. ama feminizmi sadece piyasa karşıtlığıyla tanımlamanın içini boşaltmak anlamına geldiğini görüyorum. tabii erkekleri rahatlatan bir yanı var bunun.
hedep kongresinde, hdp tüzüğünde geniş yer verilen lgbti+ hakları ve mücadelesi, “cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim farklılıklarının eşitliği” ifadesiyle sınırlandı. adı defalarca değişmiş de olsa “parti”nin kimseyi geride bırakmaya hakkı yok. partinin yöneticilerinin, üyelerinin ve seçmeninin, toplumu da etkileyecek bir bilinç değişimi geçirmesi gerekiyor. 
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!