Kadın ve LGBTİ+ öğrenciler hizmet sektöründe ağır koşullarda çalışıyor

Üniversite öğrencileri, geçinemediklerini belirtiyor. Erkek patronlar, erkek yöneticiler tarafından, genç kadın çalışanlar, sözlü taciz edilebiliyor. Garsonluk, bar, mutfak işlerinde çalışan kadınlar türlü türlü hakarete, zorbalığa maruz kalıyor. Sigorta veya herhangi bir güvence zaten yok. Yol ve yemek için bile ekstra mesai yapmak zorundalar.
Paylaş:
Yadigar Aygün
Yadigar Aygün
yadigaraygun93@gmail.com

Üniversite öğrencileri, kira, gıda, faturalar gibi en temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekiyor.  Üniversite öğrencileri, derinleşen ekonomik kriz ve geçemedikleri için güvencesiz, yarı zamanlı işlerde çalışırken yoğun emek sömürüsüne maruz kalıyor.  Öğrencileri ucuz emek olarak gören patronlar, öğrencilere SGK yapmıyor, yemek ve yol parası dahi vermiyor.  Hem okuyup hem de çalışmak zorunda kalan kadın öğrenciler ile yaşadıkları sorunları konuştuk.

Güvencesiz işlerde emeğimizin karşılığını almadan çalışıyoruz

Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğrencisi olan Özlem Damla Arık, üniversite öğrencilerinin hem okuyup hem de çalışmak zorunda olduğunu vurguluyor.  Arık, kadın öğrencilerin güvencesiz çalıştırıldığını belirtiyor: “Türkiye’deki birçok kesim gibi öğrencilerin de yaşadığı sorunların çoğu ekonomik sebeplerden kaynaklanıyor. Kitaplar çok pahalı, kütüphaneler yetersiz, kaynak sorunu var. Barınmak ise iyice zorlaşmış bir halde. Devletin ve üniversitelerin yurt kapasiteleri öğrencilere yetmiyor. Özel yurtlar ve ev kiraları karşılanamayacak kadar yüksek. Bu sebeple birçok üniversiteli devlet desteği ile açılan tarikat/cemaat yurtlarını sırf ucuz olduğu için tercih etmek zorunda kalıyor. Aylık harcamalarımızı karşılamak için çoğu zaman geçici işlerde çalışmamız gerekiyor.  Günümüzde üniversite öğrencilerinin çoğu artık çalışıyor. Bir yandan okuyup bir yandan çalışmadan geçinmek imkânsız hale geldi diyebiliriz. Bu işlerin çoğu güvencesiz, geçici, baskı ve mobbinge maruz kaldığımız, emeğimizin karşılığını alamadığımız işler” diyor.


Çalışırken taciz, hakaret ve baskıya maruz kalıyoruz

Arık, kadın ve LGBTİ+ öğrencilerin erkek patronlar tarafından taciz edildiğini, hakarete uğradığını ve baskıya maruz kaldığını belirtiyor. Arık: “Özellikle biz kadın ve LGBTİ+ öğrenciler olarak hizmet sektörünün en ağır ve sömürüye en açık işlerinde çalışmak zorundayız. Bu işlerde çalışırken taciz, hakaret ve baskıya maruz kalıyoruz. Sigorta veya herhangi bir güvence zaten yok. Mevcut düzen bunu sürdürmeye zorluyor. Özellikle erkek patronlar, erkek yöneticiler tarafından genç kadın çalışanlar sözlü taciz edilebiliyor. Garsonluk, bar, mutfak işlerinde kadınlar türlü türlü hakarete, zorbalığa maruz kalıyor. Zorunda olduğumuzu bildikleri için sömürmeleri kolaylaşıyor.  Genelde hizmet sektöründe çalışıyorum. Oyun ablalığı, özel ders, garsonluk gibi işlerde çalıştım. Aldığım ücretler değişiyor ve okuldan dolayı çalışma saatleri azalıyor. Bu işler genelde saati 20 TL’den başlayan işler, hatta çoğu zaman daha da düşük oluyor. Birçok öğrenci günlük işlere gidiyor. Fuarda, misafir karşılama, yemek dağıtımı gibi işlerde bazen 12 saatten fazla çalıştığımız ama saati 15-20 liraya denk gelmeyen yorucu işlerde çalışıyoruz. Ben de daha önce günlük işlere gittim. Bu günübirlik işlerde mecburen çalışıyoruz” diye belirtiyor.

Özlem Damla Arık

Bu düzen hiçbirimize gelecek vadetmiyor

Arık, giderek derinleşen ekonomik krizin ve geçim sıkıntısının öğrencileri intiharlara sürüklediğini söylüyor. “Geçim sıkıntısı yüzünden yaşanan intiharlar Türkiye’de ilk değil. Üniversitelilerin geçim sıkıntılarının yanına bir de gelecek kaygıları ekleniyor. Bu da karanlık bir psikolojik savaşa itiyor arkadaşlarımızı. Yaşamdan vazgeçirecek noktaya getiriyor. Çünkü bu düzen hiçbirimize gelecek vaat etmiyor. Şu an üniversite öğrencilerinin çoğunun en büyük problemi geçim sıkıntısı ve gelecek kaygısı. Bunu genişletecek olursak bu geçim sıkıntısının altında barınma sorunu, okul harcamaları, ulaşım vb. sayabileceğimiz birçok zorluk var.”

Taleplerimiz genişletilmelidir

Arık, üniversite öğrencilerin taleplerinin genişletilmesi gerektiğini vurguluyor. “Üniversite öğrencilerinin bugünkü talepleri geçim sıkıntısı ve gelecek kaygısı üzerinden şekilleniyor. Bu talepleri genişletmeli, politik talepler haline getirmeliyiz. Hak mücadeleleri ile başlayan hareketlenmeleri siyasi mücadeleler haline getirebilirsek ancak kazanım, değişim elde edebiliriz. Özellikle kadın ve LGBTİ+ öğrencilerin iş hayatında yaşadığı sıkıntılara dikkat çekerken bunun bir yaşam mücadelesine dönüşen yanları olduğu söylemek isterim. Burada çok yönlü ihlaller ve çok farklı hak talepleri var. Üniversite gençliğiyle beraber aslında tüm kamuoyunun bu taleplerle başlayan siyasi politik mücadele hatları ile temasta olması gerekiyor.

Öğrenciler barınamıyor, kitap alamıyor

Yarı zamanlı işlerde, güvencesiz bir şekilde hem okuyup hem çalışmak zorunda kalan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümü öğrencisi Rozerin Ürper, öğrencilerin barınma sorununa dikkati çekiyor. Öğrencilerin kitap almakta zorlandığını belirtiyor.  Ürper; “Ekonomik krizin bu denli yüksek hissedildiği bir dönemde de aldığımız krediler ve barınma sorunlarını göz ardı etmemek gerekiyor.  Bugün sefalet düzenine dayatılan bir noktadayız. Son zamanlarda artık daha çıplak gözle de görünen sefalet yaşamı da yaşadığımız sorunların büyük bir parçası haline geldi.  Bugün öğrencilerin çoğu ilk önce barınma ve yiyecek meselesini dert ediyor. ‘Şansımız yaver giderse’ ve bu sorunları çözebilirsek tabi etkinliğe gitmek isteriz ancak bugünkü durumda ilk dert edinilen mesele sosyal aktiviteler olamıyor ne yazık ki. Ben doğma büyüme İstanbullu olduğum için ailem ile kalıyorum. Ancak öğrenci birçok arkadaşımın hayatına bakarak bile barınma krizini çok iyi hissedebiliyorum. İnsanlar gerçekten en iyisini değil, en uygununu düşünmek zorunda. Çünkü bize dayatılan bu. Kitap vb. meselelerde de aslında barınma sorunu ile benzer. Sürekli her şeyi en uygun ve en masrafsız şekilde nasıl halledebiliriz diye düşünüyoruz. Bugün okullarda istenen herhangi bir kitabı hemen gidip gözünü kırpmadan alabilmek pek mümkün değil. Çünkü artık işe yarayan kitapların çoğu da 300- 500 TL civarında.

Kadın olduğumuz için daha fazla sömürülüyoruz

Ürper, kadın öğrencilerin daha fazla emek sömürü ile karşı karşıya olduğunu söylüyor. “Kadın olduğumuz için iki kere sömürülüyoruz. Özellikle çalışma saatlerinin biraz daha esnek ve uyarlanabilir olmasından dolayı eğlence mekanlarında çalışmak artık neredeyse imkânsız hale geldi. Patronunun davranışları da elbette iktidardan farksız değil. Patronlar, çalışmak zorunda olduğunu bildiği için öğrencileri en düşük ücrete ve en kötü koşullarda çalışmaya mahkûm ediyor. Üniversite öğrencisi olarak çalışırken patron için öğrenci olup olmamanızın bir önemi yok. Tüm koşullar böyleyken bırakın SGK’yı, yemek ve yol ücreti almak için bile extra mesai yapmanız gerekebiliyor. Ayda 2 kez fotoğraf çekiminde gidip çalışıyorum. En fazla 2 bin TL kazanıyorum. Normalde tek seferde ücretimi verebilirler ama ancak ay sonunda ücretimi alabiliyorum” diyor.

Yaşamak için bile mücadele şart

Ürper, üniversite öğrencilerinin yaşadığı sorunların çözümünün örgütlü mücadelede olduğunu vurguluyor. “Bizimle geçmişten beri neredeyse aynı kaderi yaşamış bir halk olan Şili’de en sevdiğim slogan olan ‘Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez!’ aslında  bu slogan meseleyi çok iyi özetliyor. Yaşadığımız tüm bu sorunları göz önüne aldığımızda yapmamız gereken tek şeyin örgütlü olmak olduğunu söyleyebilirim. Örgütlü olmadan ne öğrenciler olarak ne kadınlar ne de emekçiler olarak bir geleceğimiz yok. Geçmişten bugüne bize verilen hakların hiçbiri bizlere altın tepside sunulmadı. Hep birileri onlar için mücadele etti ve kazandı. Bu bugün de böyle. Yaşamak için bile mücadele şart” diye ekliyor.

Fotoğraflar: Mezopotamya Ajansı

Paylaş:

Benzer İçerikler

CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
Kadınların büyük bir bölümü örgütsüz işyerlerinde asgari ücretle çalışıyor. Dolayısıyla asgari ücrete zam yapılmaması en çok onları etkiledi. İstanbul ve Malatya’da çalışan işçi kadınlarla asgari ücreti konuşalım istedik. Ama ağır çalışma koşulları, meslek hastalıkları, ev ve bakım işleri, bitmeyen mesailer gibi ortak dertlere de girmeden edemedik.
“Türkiye’de yasalara göre, imza attığı sözleşmeler gereğince de 12 yaşındaki çocuklar çalışamazlar. Ama siz eğitim içerisindeki bir mevzuatı bu şekilde değiştirirseniz 12 yaşındaki çocuğun işçileşmesi meşrulaşıyor. “Çalışmıyor ki, okula gidiyor” denilecek. Tüm mekanizmalar gerçekten çocuk işçiliğini meşrulaştırmanın bir yolu.”
Anneler gününde kreşi olmayan düşük ücretli işyerlerinde çalışan iki kadın işçiyle konuştuk. Erkeklerin çocukların sorumluluğunu hiçbir biçimde üzerine almadığını belirten kadınlar bakım işini anneleriyle birlikte yürütüyorlar. Böylece annelik ömür boyu bir bakım hizmetine dönüşüyor.  
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!