Ege Bölgesi’nde genellikle köylü kadınların topladığı çam kozalaklarının şimdi fıstık haline getirilme zamanı. Geçen yıl toplanmıştı ve bu yaz boyunca da güneşte kurumaları beklenmişti. Bahçelere, açık alanlara kozalakların açılması için serildiler. Açılan kozalaklardan elde edilen fıstıkları kadınlar çuvallara dolduruyor. Ardından tarla sahipleri köylere gelen tüccarlara ürünü satıyor. Geçen yıl toplananlar elden çıktıktan sonra, yenileri için harekete geçecekler. Toplama sezonu kasım ayının sonuna doğru başlıyor. Nesilden nesile aktarılan bir uğraş bu. Fıstıklar yani “çekirdekler” kabuktan (kuruduğu için) artık kolayca çıkarılıyor.
Fıstık işi zorlu
Kafamızda oluşan farklı sorular da var; Kozalak köylü kadınların hayatına nasıl dokunuyor? Kırsal alanda ekonomisi kısıtlı olanların yaşamını ne yönde değiştiriyor? Yaş kozalaktan ne tür besinler elde ediyorlar? Ayrıca reçellerini, şuruplarını satma amaçlı mı yapıyorlar? Çam ormanları bu muhteşem zenginliğini insanlara cömertçe sunuyor. Köylülerin ifadesiyle; tabiatın nimeti. Bunun için çocukluktan yetiştiriliyorlar. Çünkü kozalakları toplamak da fıstıkları içinden çıkarmak da kolay değil, deneyim istiyor. Orman köylerinde yaşayan kadınlar, yaz sonu çam ormanlarında alıyor soluğu.
Eskisi gibi değil
Birçok bölgede çevreyi adeta katletmek üzere açılan maden ocakları her ağaca olduğu gibi çamlara da zarar veriyor. Bu yüzden artık fıstıkların azalmasından yakınıyorlar. Kozalak toplayan köylülerden biri de Cennet Coşkun. “Toplama mevsimi başladığında biz köy kadınları hep ormanda oluruz. Geçimimizi sağlamak için mecburuz. Ta ninemlerden kaldı bu fıstık işi. Ben çocukluğumdan beri yapıyorum. Ama eskisi gibi değil. Artık çuvallarımız zor doluyor. Bizim köyde maden ocağı açıldıktan sonra verim düştü.” Bu arada çamdan elde ettikleri diğer faydaları da sıralıyor; “Bu ağaçtan gelenler sadece fıstık yemişi değil. Reçelini her köylü pişirir. Bazı hastalıklara iyi gelen kozalak şurubunu da yaparız.” Coşkun, şu bilgiyi de paylaşıyor; “Şimdi verimin yüzde 50 azalmasının sebebi olarak herkes maden ocağını gösteriyor.”
Çamlar küstü!
Serpil Başaran da, Çine’de 50 yıl önce dünyaya geldi. O da dert yanıyor; “Çam fıstığı hasadı yaklaşık üç ay sürer. Sadece alttan toplamakla olmuyor ama. Ağacın tepesine de tırmanmak gerekir. Bazı kadınlar bunu yapamıyor. Eşleri ya da erkek çocukları çıkıyor. Orman köylerinde yaşayan kadınlar arasında metrelerce yükseklikteki çamlara tırmananlar da çok. İşin tehlikesi ağaca çıkmasak da var. Biz kafamızı yukarı çeviremiyoruz. Çünkü çamın iğne gibi yaprakları gözümüze girebiliyor”. Elde ettikleri kozalakları yine onlar çuvallarla sırtlayıp götürüyorlar. Sonra bir süre dokunmuyoruz. Bir depoda üç ay bekletilmesi lazım çünkü.
Eskiden çok daha fazla çam fıstığı topladıklarına vurgu yapan Başaran, son dönemlerde çam fıstığı ağaçlarından yeteri kadar verim alamadıklarını belirtikten sonra; “Bizi çok düşündürüyor bu durum. Sanki çamlar küsmüş gibi. O ocakların patronları yerin daha diplerine inmek için dinamitle büyük patlatmalar yaptırdıkça, dere suları çekildi ve çamların kökleri kurudu. Ama bir uzman gelip de, böyle böyledir diye bir rapor yazmadı.” diyor.
’10 yaşımda başladım’
Her ağacın bir ürünü var. Çamın meyvesi ise kozalak. Bu besinin köy halkı için önemli geçim kaynağı olduğunu anlatan Topçam köy sakini, “dolmalık fıstık” olarak da bildiğimiz bu besinin yenecek hale gelinceye kadar uzun ve zorlu aşamalardan geçtiğini anlatıyor; “Bu herkese büyükannelerden ve büyükbabalardan geçiyor. Çok küçük öğreniyoruz. Ben de 10 yaşlarımda başladım”. Kasım ayı gibi çam ürünlerinin olgunlaştıklarını söylüyor; “15-25 metre arası uzunlukları olan ağaçlara çıkıp hasat etmek cesaret gerektiren bir iş. Köyde genellikle fıstıkla ilgili imece olur, herkes birbirine yardım eder.” Hasadın ardından uzun bir süreç var. Temizleme, kurutma, öğütme ve depolama birçok işler de kadın işçileri bekliyor. Serpil kozalakların tamamen geliştiği ayın aralık olduğunu anlatıyor; “Ağaca tırmananlar genellikle erkek, torbalayanlar ise çoğunluk kadın olur. Yağmurlu günlerde, gövdeler kaygan olduğundan hasadı tehlikeli oluyor”.
Kozak Yaylası
Köylerde çevreye, doğaya yapılan bazı saldırıların farkında olan ve buna karşı mücadele eden insanlar da var. “Doğamıza, toprağımıza, derelerimize, zeytinimize, çam fıstığımıza sahip çıkalım” çağrısını sık sık yineleyen Gülden Karabudak, çevre bilinci yüksek bir kadın. “Türkiye’de en fazla çam fıstığının yetiştiği yer Kozak Yaylası’nda, ben de bu köydenim” diyor. Madra dağının güneyinde bulunan bu yayla. Ailesi bu işi yapıyor. O da gerektiği zamanlarda yardım ediyor. Aralıkta başlayan kozalak hasadı Mayıs’ta son buluyormuş. Anlatıyor; “Üç ay bekletildikten sonra güneşin altına serilerek kendiliğinden açılması bekleniyor kozalakların. Daha sonra kırılarak içinden kabuklu çam fıstıkları toplanıyor. Burada halkın yüzde 60`ının geçim kaynağı bu. Fakat vahşi madencilik darbe vurdu. Burada da taş ocakları ve altın madeni var. Sermaye önüne gelen her şeyi deviriyor. Doğa, tarih, kültür ne varsa yok ediyor. Buna karşı silkinirsek ancak üstesinden geliriz.”
17 köy etkilendi
Vahşi madenciliğin kocaman kökleriyle toprağa tutunan çamları etkilediğini ve artık daha az ürün alındığını Gülden Karabudak da vurguluyor. “Çamlıklar, zeytinlikler, akarsular, yaylalar gibi tabiat bölgelerine maalesef madencilik sektörü el attı. Yeraltındaki madeni doğada ne varsa yok ederek mi çıkaracaklar. Bizim yaylamızda 17 köy var. Toplam 16 bin hektarlık fıstık çamına sahip bir bölge. Fakat yıllardır altın ve taş madenciliği yöre halkının yaşamını olumsuz etkiledi.”