1 Eylül Dünya Barış Günü için İstanbul’daki toplanma yeri Kadıköy Söğütlüçeşme oldu. İstanbul Barış, Emek ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla bir araya gelen yüzlerce kişi buradan Rıhtım’a yürüdü. Diğer yandan kolluk güçleri, adeta Kadıköy’ü abluka altına alan güvenlik uygulamaları ile (ki bu merkezi yolun ve oraya çıkan ara sokakların bariyerlerle kapatılması, hiçbir alternatif oluşturulmaması, dışarıdan mitinge katılmak isteyenlere GBT dayatması vb. denk geldiklerim…) mitinge katılımı zorlaştıran bir tutum içerisindeydi.
Barış ve Demokratik Çözüm Süreci’ne dair iktidardan beklentilerin, taleplerin dile getirildiği; dünya üzerindeki savaşların, soykırımların, özellikle Suriye ve Filistin’deki zulmün kınandığı mitingde kuşkusuz en canlı kortejler kadınlara ait olanlardı.
“Barışın sesini kadın dayanışmasıyla haykırıyoruz/Em bi piştigiriya jinan dengê aştiyê diqîrin” yazılı pankart açan Barışa İhtiyacım Var İnisiyatifi, “Hawirdora aştiyê ew e kuembikaribin bi zimanê xwe yê dayîke liher derê bi serbestî biaxivin” yazılı pankart arkasında buluşan Barış Anneleri İnisiyatifi, “Onurlu bir barışın yolu, kadın özgürlükçü demokratik sosyalist toplum” yazılı pankartı ile DEM Genç Kadın göze çarpan renkli ve coşkulu kortejlerdendi. Ayrıca 21 Ağustos’ta çalıştığı yerden hukuksuzca gözaltına alınıp Geri Gönderme Merkezi’ne götürülen ve burada fiziksel işkence ve tacize maruz bırakılan Azerbaycanlı üniversite öğrencisi, vegan ve kadın hakları aktivisti Nanaxanım Babazade için de “Nana’nın yanındayız” pankartı alandaki yerini aldı.
Kadınlar Rojavalı, Ezidi ve Filistinli kadınlar için dayanışma içinde olduklarını vurgularken, sık sık “Kadınlar savaş istemiyor”, “Jin jiyan azadî”, “Savaşa değil sığınağa bütçe”, “Bijî yekitiya jinan” şeklinde slogan attılar.

Kürsü de kadın sözü hakimdi
Rıhtım’da düzenlenen miting programında da kadınlar daha yoğun söz kurdu. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, DEM Parti Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, KESK Genel Sekreteri Sevgi Yılmaz ve Barış Annesi Bedia Akyüz; savaşın ve savaş eksenli politikaların halklar, kadınlar, işçi ve emekçiler üzerindeki etkilerine dikkat çektiler. Halihazırda süren barış sürecinin bu politikalara karşı desteklenmesi gerektiğini vurguladılar.
Miting devam ederken kadınlarla neden 1 Eylül’de alanda oldukları konusunda sohbet ettik. Barışın kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından önemini konuştuk.

“Göçmen kadınlar için de alanlardayız”
Nana’ya Özgürlük İnisiyatifi’nden Rabia ile Nana’nın gözaltı ve GGM’deki işkenceli sürecini, göçmen kadınların Türkiye’deki yaşam koşullarını konuştuk. Rabia hem Nana hem de tüm göçmen kadınların eşit yaşam hakkı için alanda olduğunu vurguladı.
Nana’nın işyerinden adeta kaçırılarak, bulunduğu GGM’ye dair yalan bilgiler verilerek saklanmaya çalışıldığını, işkence ve kötü muameleye, tacize maruz bırakıldığını söyleyen Rabia, “Nana aynı zamanda vegan bir kadın olduğu için burada besine ulaşımı engellendi. İlk iki gün sadece salatalık yerken uzun süre simit ve noddle ile sınırlı bir şekilde ve kantinden beslenmek zorunda kaldı” dedi.
“Göçmen kadınlar Türkiye’de yeni bir yaşam kurmaya çalışırken göçmen statüleri yüzünden sürekli bir tehdit altındalar ve iktidar bunu tehdit aracı haline getiriyor. Burada hayat kurmaya çalışıyorlar. Barınma ihtiyaçlarını bile sağlıksız koşullarda karşılayabiliyorlar. Ya kaçak çalışıyor ya da belli sınırlandırmalar altında çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu da kadınların açlık sınırının altında çalışmaya mahkûm olması demek ve her türlü tehdide açık demek. Göçmenler savaş ve çatışmalı durumlardan kaçıp geliyor ve burada da çok kötü şartlar altında yaşamak zorunda kalıyorlar. Tüm bunlara rağmen iktidar göçmen kadınlardan doğru kendine dair bir tehdit algıladığı zaman kadınları GGM’lere mahkûm ediyor. Deport etmeye çalışıyor. Nana’nın sesini duyurmaya çalışıyoruz ancak GGM’lerdeki durum çok daha vahim. İçeriden asla bilgi sızmaması için uğraşıyor ve denetime kapatıyorlar buraları” diyen Rabia, 1 Eylül’de sadece Nana için değil tüm göçmen kadınlar için de alanlara çıktıklarını vurguluyor.

“Savaş demek açlık demek”
Yöresel rengarenk kıyafetlerle alanda yerini alan kadınlardan biri de Asya idi. Kadınların evde, işte, her yerde olduğu gibi 1 Eylül’de alanlarda da en önde olduğunu söyleyen Asya, “Ama kadın hak ettiği değeri bulamıyor, bulmak için mücadele etmeye devam ediyor” diyor. Barışın sadece kadınlar için değil herkes için önemli olduğunu vurgulayan Asya, “Barış olursa bu eve de yansır, işe de yansır, eşitliğe de yansır” diye anlatırken söze Sıdıka giriyor.
Sıdıka, Kürt illerinden birinde yaşarken korucu olmak istemedikleri için uğradıkları baskıyı anlatıyor ilk olarak. Nasıl apar topar köyden kaçmak zorunda kaldıklarını, koyun sürülerini değerinin çok çok altına satarak İstanbul’a gelip sadece kiraya çıktıkları eve bir buzdolabı alabildiklerini anlatıyor. Barışın önemini buradan doğru kuruyor ve sonrasında sohbet gündelik yaşamını şimdilerde nasıl sürdürdüğüne geliyor.
Eşi erken ölünce çocukları ile bir başına kalan Sıdıka, iş aramaya başlıyor ama okuma-yazma bilmediği için ona iş vermiyorlar önce. Sonra “okuma yazma bilmiyoruz diye açlıktan mı ölelim” diye isyan ettiği bir okula, temizlik işi için alınıyor ve yedi yıl burada çalışıyor. Sigorta için sürekli girdi-çıktı yapmalarına dayanamayarak buradan ayrılıyor. Yine sonrasında bir işyerine temizlik ve çay-kahve işi için giriyor. Sekiz yıldır da burada asgari ücrete çalışıyor. Ancak asgari ücret, şu an hapishanede tutuklu olan oğlunun ailesinin ev kirasına ucu ucuna yetiyor sadece.

“İki eve bakmak kolay değil. Aldığım asgari ücreti sadece bir evin kirasına veriyorum. Kendi kaldığım eve bir şey gerek mi değil mi, önemsemiyorum. Yeter ki oğlumun ailesi mağdur olmasın” diyen Sıdıka’ya 1 Eylül’ün önemini sorunca, Sıdıka geçtiğimiz günlerde yaşadığı bir olayı anlatıyor:
“Geçen evde yemek yapıyordum. Biri görüntülü aradı. Tanımıyordum ama açtım. Afganistanlı mı, Afrika’dan mı birkaç genç çocuk. ‘Anne’ dediler. ‘Bize yardım etmeni istiyoruz. Biz burada açız.’ Gözlerim doldu. Ocağın altını kapattım, oturup ağladım. Şimdi Suriye’de, Filistin’de hep savaş var. Herkes böyle. Yarın burada da böyle bir savaş olunca ne yapacağız? Hepimiz böyle aç kalacağız.”
“Savaş varsa kadın düşmanlığı vardır”
Polen Ekoloji’den Derya da alanda olan kadınlardan biriydi. Derya “Bir savaş halinde kadınlar hedef alınıyor ve kadın bedeni hedef alınıyor. Erk hegemonyanın hedefinde olduğu için kadın en çok barışı sahiplenmesi gerekendir. Barışı sahiplenmemiz gerekiyor” dedi.
Barışa İhtiyacım Var İnisiyatifi pankartı arkasında yürüyen kadınlardan biri olan Yasemin* ise şunları söylüyor: “Şu anki kapitalist-emperyalist, faşist dünya sisteminde ezilen halklar, kadınlar ve çocuklar en çok talan ve tahakkümü yaşıyor. O yüzden barış talebimiz toplumsal olarak özgürlük mücadelesidir. Neden erkek tahakkümü var, ne yapabiliriz’i düşündüğümüzde şunu anlıyoruz: Bir arada, örgütlü ve ekolojik eksene sahip bir mücadele içinde olmamız gerekiyor kadınlar olarak. Filistin’den Kürdistan’a görüyoruz, işgal ve soykırım politikaları kadınları vuruyor. Tüm dünya halklarından kadınlar olarak özgürlük ve barış ekseninde buluşmalıyız. İşyerlerinde, sokakta, evde sürekli şiddet ve cezasızlığın baskısı altındayız. Barış mücadelesi, kadınlar için bununla mücadele etmek anlamına geliyor. Çünkü savaş ve çatışmanın hakim olduğu coğrafyalarda erkekler kadınlara karşı daha pervasız ve daha düşman.”
* Gerçek ismi değildir.